GÖĞE BAKAN ADAM
şiir
MURAT KAYALI
BEN GÖLGELERİN DİLİYLE KONUŞUYORUM
Düşüncelerin zamansızlığını bildiği için
Bir filozofun kösteğinin yelkovanı sudan, akrebide kumdandır
İçine kalpler koyduğum cam kavanozlarım çoğalıyor
Hayatımın rafında, azalmak bu olmalı
Kaybolduğunu bilemeyecek kadar kayıp degilsen
Bana kendini gösterirmisin dünya haritasında
Bugün kalbine bir lunapark kurulmuş belli
Gözlerinde çocuk kahkahaları duyuyorum
Ne kadar güzel güler bir kadın gözyaşlarını silerken
En temel içgüdümüz sevmek olmasaydı
kendilerine böyle hayvanca acılar çektirmesine rağmen
Aşkı istermiydi insanlar.
Adam bir oturuşta iki porsiyon yedi
Sanırım birisi yalnızlığı içindi
Ve kimileri için hayat
Bir limon sandığı üzerinde otururken
Kırmızı kadifeden bir divana uzanmayı düşlemeye benzer.
Sevinçleri kepenk indirmiş bir kalpten geçiyorum
Sokaklarında hüzün köpekleri uluyor
Küçük görme insan ellerini
Onlar birbirine tutununca nerelere uzanır bilemezsin
Onların gücünü hayal bile edemezsin
Şiirin kutsal parmağı bana dokunduğu zaman
Ben gölgelerin diliyle konuşuyorum
Aşıklar et oburdurlar, onlar birbirlerinin kalplerini yerler
Koca bir sayfa ölümün
Kenarına ufak harflerle yazılmış bir nottur hayatım
Yamyamların kemik koleksiyonu varmıdır bilemem
Kalp biriktirenler gördüm
Ben bu hayat deryasında,
Her dalgaya pul veren bir balığım
Sen aklı selim esnafsın gönül pazarında
Ben aşk ağacında sebil narım
Ne kadar güzel güler bir kadın gözyaşlarını silerken
Ben gölgelerin diliyle konuşuyorum
BİR UZUN YOL BU
bir uzun yol bu
hem ayağıma hem karıncaya
tohumdan yaprağa
güneşsiz yürünmez
bir uzun yol bu
aklından kalbine
köprüler kurmadan gidilmez
sevgisiz sırat geçilmez
bir uzun yol bu
elim elinden tutmazsa
ayrı düşeriz ekmeğe suya
paylaşmadan varılmaz
bir uzun yol bu
insan olmadan aşılmaz
dayan kalbim dayan
kalpler var sana doğru koşan
bir uzun yol bu
gecesi kısrağına yılan
canı canandan ayıran
güneşsiz yürünmez
bir uzun yol bu
nefsten nefese
günahsız geçilmez
vakit gelmeden ölünmez
bir uzun yol bu
hem ayağıma hem karıncaya
tohumdan yaprağa
güneşsiz yürünmez
BOMBOŞ KALBİMİN ELLERİ
ben böyle anmak istemezdim seni
eski resimlerde bir yabancı gibi
ne kötü değil mi?
sevenin sevenden uzak gözleri
ve bomboş kalbimin elleri
ben böyle özlemek istemezdim seni
bahar görmeyen kardelenler gibi
ne kötü değil mi?
gülüşünden dudağından mahrum yaşamak
ve hasretinle her gün yanmak
ben böyle sevmek istemezdim seni
bomboş kalbimin elleri
AĞZIMI KELEBEKLER KİLİTLESİN
Yıldızlı gökyüzünü sürgüleyip
Gözlerimi kapatacağım bir gece
Sararmış düşler, solgun rüyalar görmeyeceğim.
Aşkını tamamlamamış olacak kalbim
Bir hayat daha olsa da yetmez, çekip gideceğim.
Ömür dediğin üç günlük, amenna
Bir bugün var elde, kayıp dün ve meçhul yarından sonra
Uzak düşmeye görsün insan sıcak sabahlara
İçinde bir ateş yansa bile
Aylardan hep bir soğuk Eylül´sün
Üşüdükce üşürsün.
Yıldızlara eyvallah deyip
Şiire susacağım bir gece
Satırlar yarım kalsın, son kıta tamam olmasın.
Dilime o mükemmel ebedi suskunluk dolansın
Denizler kadar derin ve yaylalar gibi serin
Ağzımı kelebekler kilitlesin
Yapraklar kadar dillensem de yetmez, çekip gideceğim.
Hayatlar kattıkça kısalttığım ömrüme geri döndüğümde
Zaman azalmıştı kendi derdime yetmeye
Çok uzaktım artık onlardan yardım istemeye
Baban olsa geri dönmüyor kimse
Çöldesin, annen orman bile giyinse
Çığlığıma çığlık katsam da duyulmayacak, çekip gideceğim.
Ağzımda süt kokusuyla
Bir çocuk büyütmeden ölüyorum.
Sokakların öksüzlüğünü arttırmadan gidiyorum.
Pencerede olmayacağım çöpçü geçerken
"Dün denizde yüzüyordu bunlar!" diyerek
Balık kafalarını gösterecek kedilere
Ben karaya varan
Verlag: BookRix GmbH & Co. KG
Tag der Veröffentlichung: 02.12.2014
ISBN: 978-3-7368-6049-0
Alle Rechte vorbehalten