Cover

Köstekli Saat

Zehra'nın canı biraz sıkkındı. Odasına geçti. Yalnız kalmak iyi gelirdi ona.  Babasının hediye ettiği gece lambasını taktı. Üzerinde yuvarlak delikleri olan , şirin bir lâmbaydı. Işıklar yuvarlak yuvarlak yansıyordu duvara .
  Zehra dalgın bakışlarla, uzun uzun gece lambasına baktı .Üzerindeki  yuvarlakları saydı. Şimdiye kadar hiç dikkatini çekmemişti , Sekiz tane yuvarlağı vardı . Altı tanesi etrafa ışığını güzelce saçarken ,iki tanesinin yönü duvara dönük olduğu için , sadece gece lambasıyla duvarın arasındaki mesafeyi aydınlatabiliyordu. Zehra içlendi , "heh işte , ben de şu iki yuvarlak gibiyim . Işığım ancak şuncacık yeri aydınlatıyor " dedi . Sonra basını sağa sola sallayıp , topladı kendini  "Neyse, en iyisi bir radyo açayım , iyi gelir " dedi.
 Radyonun frekansı , herzaman dinlediği programa ayarlıydı. Yayın çok iyi duyulmuyordu , biraz cızıltı vardı. Belki de, frekansı tam ayarlayamamıştı. Işaret parmağını uzatıp, frekans silindirini sürükledi. Ses bir noktada netleşiyor, elini bıraktığında yeniden bozuluyordu . Bir süre parmağını sabitleyerek , yayına kulak verdi. Tam o sırada Dijey , dinleyicilere " En çok , ne tür melodileri seversiniz " diye bir soru yöneltti . "Evet efendim , cevaplarinizi bekliyorum " diye anons yapıp , reklam arasına girdi. Zehra , "Öf parmağım koptu. Rodyo dinleyecegim diye, parmağımı ağrıtamayacağım  " dedi , bezgin bir ses tonuyla .
  Yatağına uzandı. Zihninde sürekli Dijey'in sorusu dönüp duruyordu. Sordu kendine " Sahi ! Ben en çok hangi melodileri severim ? " Sonra bir hışımla kalktı yerinden, kitaplığından ufak bir ajandayla kalem aldı." Tabi ya" deyip , yazmaya başladı.
   Ben en çok ; kurşun kalemin , kağıtla dans ederken çıkardığı melodiyi , 
   Yağmurun cama vuran damlacıklarının melodisini ,
   Yağmurla ıslanmış yollarda gezen , bir cift ayakkabının çıtırdıyan melodisini ,
    Rüzgârın hışımla esip, nazikçe düşürdüğü yaprakların , hışırtısının melodisini severim ...
    Bir de , parklarda gıcırdayan salıncakların melodisini severim.  Sanırım en çok bu melodiyi severim. Masum bir çocuğun , ileri geri sallaniş melodisini ....Yazdiğı cümleler , Zehra'nın içini ısıtmıştı. Gülümsedi... Yazmak iyi gelmişti. Ajandayı kapatıp, komodinin üzerine bıraktı. Artık uyusa iyi olurdu. Vakit epeyce gecikmişti . " Ömrüm varsa eğer , yeniden açarım gözlerimi. Bu günlük dünyaya veda zamanı geldi. " diyerek gözlerini yumdu. Üzerindeki hüznün yorgunluğundan olsa gerek , uykuya hemencik dalıverdi.
   Sabah uyandığında , yüzünde azda olsa tebessüm vardı." İyi halimi ziyade etmeliyim "dedi.  Solondan annesiyle kardeşinin gülüşme sesleri geliyordu. Küçük kardeşi çok neşeli bir kızdı. Ailesinin neşe kaynağıydı adeta. Kardeşiyle annesinin gülüşme seslerine  dayanamadı.Üzerini değiştirip salona indi. "Hayrola bu neşeyi neye borçluyuz geçler  " dedi gülümseyerek . Annesi atıldı hemen " Bu kardeşin beni öldürecek. Küçücük boyuyla annesini alt ediyor. Neymiş efendim kahvaltıda mıhlama istermiş . Ben  laz mıyım ne bileyim mıhlamayı deyince de , aç pc den bak anneeee diye ağzını yayıyor . Kız pc ne dedim . Oooo bunun böylesi anne olucak bide  , pc bilmiyor ki kadın açıp baksın ...diye dalga geçiyor . Sabah beri peşinden koşturuyorum pc nedir daha öğrenemedim . "
Zehra hayran hayran annesine  baktı. " bu kadar ayrıntılı konuşmayı nasıl başarıyor " diye geçirdi içinden .  E gıdıklasaydın , o zaman dayanamaz söylerdi. Gıdıklayayım istersen yerine , anne " dedi . "Aman kızııım mazallah nefesi falan kesilir , katılır kalır , dayanamam ben kızlarıma . Varsın anneniz pc yı bilmesin" dedi şefkatli yüreğiyle...
" Tamam tamam güzel annem , ben sana pc yi de öğretirim , mıhlamada yaparım , hadi kahvaltımızı yapalım artık . Ben mıhlamasız kahvaltı yaparım da , ablam çay eskiyince acımaz yenisini demletir . Kıyamam o zaman ben anneme " deyince küçük kardeş , " Aa şuna bak , nasılda üste çıkıverdi " diye tatlı bit sitem etti Zehra. Sonra birer sandalye çekip , masaya oturdular .Güne neşeli başlamak iyi gelmişti Zehra' ya ..
   Merdivenlerden gözleri kısık , bakışları mahmurlu haliyle babası indi.  Onun gözü ne süslü kahvaltılarda, ne de taze çaydaydı. Masanın köşesinde , bir büyük ekmek dilimlenmis, herbir dilime tereyağı sürülmüş ,yağlı kısımları üst üste gelecek şekilde istiflenmisti. Mehmet Bey , anlaşılan ağır bir işte çalışıyordu, tek derdi karnının tıka basa doymasıydi
    Zehra ailesini tek tek inceledi. Onların varlığı için Allah'a teşekkür etti. Güzel bir sabaha uyanmıştı . Fakat kahvaltı boyu , emanet bir gülümsemeyle gülümsediğini farketti. Henüz toparlayamamışım diye , biraz  kızdı kendine ...
  Yeniden odasına cıktı. Gece yazdığı satırlara uzunca baktı . Dışarıda yağmur yağıyordu , kendisine iyi gelen melodinin sesini dinlemeliydi. Hemen sıkışan ruhunu dışarıya attı. Yağmurun taneleri , sanki içindeki karanlığa ışık oluyordu. Toprağın kokusu ona aslını hatırlatıyordu. Sanki toprak " şimdi üzerime bastığına  bakma! Elbet kavuşup sımsıkı sarılacağız. Niye bu dünyayla bu kadar tasalanıyorsun ." Diye fısıldıyordu. Az sonra yağmur dindi. Güneş hafiften selam verdi. Ardından gökkuşağı, nazikçe gülümsedi. Sanki o da gülümserken Zehra' ya " yağmurun gözyaşı olmasaydı , güneş beni gülümsetebilir miydi ?O halde rengarenk olabilmek için ,gözyaşlarını kara bulutlarla değil, güneşle buluşturmalısın" diyordu.....
           Zehra kendini iyi tanıyordu. Karanlıktan kurtulmanın yolunu , içindeki melodiye kulak vermekle buldu. "İçimdeki huzuru arttırmalıyım. Tamamen silmeliyim karanlığımı. Yağmur dindi, güneş açtı. Salıncaklar gıcırdamaya başlamıştır" dedi.
    Kuş gibi hafif bir halde yol üzerindeki mahalle parkına gitti. Bankta minik bir kız çocuğu oturuyordu . Kısık bir sesle "Merhaba ! dedi Zehra. Küçük kız sadece gülümsedi. Zehra , " annen yok mu tatlım " diye ekledi. Küçük kız eliyle karşıdaki salıncağı işaret etti. "Işte orda annem , abimi sallıyor. " dedi. Zehra karşıya baktığında , bakışları keskinleşti , kalbi dondu. İliklerine kadar üşüdü . Yavaşca ayağa kalktı, onlara doğru ilerledi .
    Annesi delikanlıyı sallıyordu. Onu mutlu etmek için çabalıyordu . Peki ya delikanlı , mutlu muydu? Yüzü asıktı, ayakları çaprazlama aşağıya sarkmış , ellerini koynuna büzüştürmüştü. Sanki sarılıyordu kendine. Zehra delikanlıyı uzunca izledikten sonra , kapattı gözlerini. Kalbiyle , kalbinin sesini dinlemeye çalıştı . Bomboştu kalbinin içi, hicbir ses gelmiyordu. Derken kulağına , gecenin karanlığında kulakları çınlatan saat sesi gibi bir ses geldi.. TİK TAK, TİK TAK..
Gözlerini açtı. Delikanlının ağzı hafif açık,yüzünde sabit bir yüz  ifadesi vardı . Ne gülebiliyor , nede konuşabiliyordu... Çıkardığı tek ses , küçük diline yakın bir yerden duyulan  "TİK TAK "  sesiydi.. Bunu sürekli tekrarlıyordu . Tıpkı bir saat gibi. ..
    Zehra'nın tüm tüyleri hazır ola geçti . O sesin hissettirdiği duygu, tüylerini diken diken etmişti. Uzunca delikanlının çıkardığı sesi düşündü. Sonra o sesin , kelimelere dökülmüş halini duyabildi yüreğinde. Şöyle diyordu o TİK TAK lar.." zaman daralıyor . Acele edin.Benim yerim hazır . Şimdi gülemediğime bakmayın, elbet bir gün güleceğim . Peki ya siz ? ......
  Zehra delikanlıya yaklaşıp , başını okşamak , ona sımsıkı sarılmak istedi. Çok ince ruhlu bir gençti Zehra . Onların, kendilerine acıdığını düşünmelerinden endişelendi. Halbuki O , kendine ve tüm insanlığa acımıştı . O yüzden , dönüp kendi ruhunun başını okşadı , kulağına delikanlının melodisini fısıldadı .. Artık Zehra'nın yeni bir melodisi vardı ..TİK TAK , TİK TAK ....
   Dışarıda epeyce vakit geçirmişti . Artık eve dönmeliydi . Yol boyu delikanlının çıkardığı sesi zihninden atamadı. Bu ses Zehra' ya , rahmetli dedesinin köstekli saatini hatırlattı . Dedesi vefat edince , annesi Zehra' ya vermişti.  O da " ben bu yaşlı saatini alıp ne yapacağım ya " diye burun kıvırmıstı. Eve gidince ilk işi o saati bulmak oldu. Artık köstekli saat onun için çok önemliydi .Bundan sonra Zehra'ya her TİK TAK sona bir saniye daha yaklaştığını hatırlatacaktı .
   Zehra iç yolculuğunu son melodiyle tamamlamıştı.Kalbini tarifi imkansız bir huzur sardı . Odasına geçip, önce gece lambasının arka kısımına bakan yuvarlakları çevirdi , sonra radyonun frekans silindirine minik bir kağıt sıkıştırdı . Son olarak , kalbindeki karamsarlığı , umutsuzluğu ,hüznü bir güzel temizledi . Bir gün son bulacak yolculuğuna maddi ve manevi huzurla ilerlemeye karar verdi . Verdiği kararı her unuttuğunda , boynunda taşıdığı KÖSTEKLI SAATİ O' na hatırlatacaktı....
   Eğer köstekli bir saatiniz yoksa , aynı ritmi taşıyan kalbinizi dinlemeyi deneyin...

             NOT .. Bu hikâyedeki delikanlı , ileri derecede serebral palsi hastasıdır....

Impressum

Tag der Veröffentlichung: 14.08.2019

Alle Rechte vorbehalten

Nächste Seite
Seite 1 /