Cover

Kitab (dipnotsuz)

 

 

 

 

 

 

 

 

Furkân ayetleri

 

نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَاَنْزَلَ التَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَ مِنْ قَبْلُ هُدًى لِلنَّاسِ وَاَنْزَلَ الْفُرْقَانَ اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ ذُو انْتِقَامٍ

Kitab'ı sana gerçek kapsamında kendinden önceki kitapları doğrulayıcı olarak indirdi, Tevrat ve İncil'i de indirmişti. Daha önceden insanlara hidayete erdiren Furkân'ı indirdi. Allah'a ait âyetlerin üstünü örtenler için mutlaka şiddetli bir azap var. Allah, Her Dâim Üstün (Azîz) olduğundan intikamı da alandır. 3/3-4

يَاۤ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوۤا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ي نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪يۤ اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰۤئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَع۪يدًا

Ey güvenen/îman sahipleri! Allah'a, Resûlüne, Resûlüne indirdiği Kitab'a ve daha önceden indirdiği Kitab'a güvenin. Kim ki Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, resûllerini ve âhiret gününü inkâr ederse, şüphesiz o dönülmez bir dalâlet içinde kalır. 4/136

تَبَارَكَ الَّذ۪ي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلٰى عَبْدِه۪ لِيَكُونَ لِلْعَالَم۪ينَ نَذ۪يرًا

Âlemleri uyarsın diye kuluna Furkân’ı indiren Allah, çok bereketli/şanı pek yücedir. 25/1

وَاِذْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَالْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Ve doğru yolu bulasınız diye Musa'ya o kitabla furkânı verdik. 2/53

ولَقَدَ اٰتَيْنَا مُوسٰى وَهٰرُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَاۤءً وَذِكْرًا لِلْمُتَّق۪ينَ
Andolsun ki Mûsa'ya ve Hârun'a Furkân'ı, aydınlatan ve uyararak nasihat veren/zikri, takvâyı daim kılsınlar diye verdik. 21/48

وَاعْلَمُوۤا اَنَّمَا غَنِمْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَاَنَّ لِلّٰهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ وَمَاۤ اَنْزَلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

Eğer Allah’a ve iki topluluğun karşılaştığı güne ve furkân gününde kulumuza indirdiğimize güveniyorsanız, her ganimetin beşte biri şüphesiz Allah'ın, Resûl’ün ve yakınlarının, yetimlerin, çaresiz ve yolculukta olanların kapsamındadır. Allah, her şeye güç yetirerek ölçü koyan Kadîr'dir. 8/41

يَاۤ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوۤا اِنْ تَتَّقُوا اللّٰهَ يَجْعَلْ لَكُمْ فُرْقَانًا وَيُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ
Ey güvenen/îman sahipleri! Eğer Allah'tan çekinerek korunursanız, O size furkânı bahşeder. Kötülüklerinizi örterek sizleri bağışlar. Ve Allah, büyük lütfun sahibidir. 8/29

1. Çıkarılış

1.1 Zaman gelip geçti, Âdem eşi Havva ile birlikte cennetten dışarıya çıktığında, cennetin doğusuna çekildiler. Ve Âdem içerisinde yaşamak için bir baraka yaptı. Onların ikisi de (onun) içerisine girdiler. Ve orada yedi gün boyunca oturdular. Onlar sınır dışı edilmiş oldukları saltanat âlemine ait yaşanan yerlerin özlemini çektiklerinden dolayı, onların ikisi de bol bol göz yaşı döktüler. 2.1 Ve yedi günden sonra, onların karnı acıktı ve yemek üzere bir şey aradılar. 2.2 Havva Âdem'e şunu söyledi: Beyim Âdem, kim bilir Rabbin bizi kabul etmesiyle cennetteki aynı mekâna geri alması için (biz) sınanma / arıtma üzere bekliyorken, ayağa kalkıp çık ve benim için yiyecek ara ki, yemek yiyebilelim. 3.1 Ve Âdem yedi gün sonrasında çıktı ve yeryüzünün üzerinde dolaştı. Cennette yemeye alıştıklarına benzer bir yiyecek de bulamadı. Âdem Havva'ya cevap verdi ve ona dedi ki: Biz ölüme terk edilmek üzere olacağız. 3.2 Havva Âdem'e şöyle dedi: Ah keşke ben ölmüş olsaydım, Allah seni cennetin içerisine (tekrardan) kabul ederdi! Âdem Havva'ya karşılık verdi ve ona dedi ki: Bizden dolayı büyük bir öfke tüm yaratılmış olanlara / varlıklara (doğru) uzanıyor. O (öfkenin) benden dolayı mı, yoksa senden dolayı mı olup olmadığını, ben bunu bilmiyorum. Havva Âdem'e cevap verdi: Beyim, eğer bunun akıllıca olacağını düşünürsen, beni öldürün ki Allah'ın ve O'nun meleklerinin görüntüsünden yok edilmiş olayım, böylelikle Allah'ın sana karşı olan öfkesi azalabilir, çünkü (bu olanlar) benim yüzümden oldu. Ayrıca O seni cennetin içerisine geri döndürür. 3.3 Âdem yanıtladı ve ona dedi ki: Hayır, Hayır! Bu hususu aklına (bile) getirme, belki bu kesme / ölümden dolayı, Allah diğer hükmü bizim üzerimize gönderir. Nasıl kendi kanım / ırkım (olana) elimi kaldırarak onun acı çekmesine sebebiyet verebilirim? Bunun üzerine Havva ona dedi ki: Ayağa kalkıp çıkalım, ikimizin (birlikte) sebzeleri aramasına müsaade et. 4.1 Ve onlar cennetin içerisindeki (o) ağacın meyvesinin tadına benzer (bir şey) bulamadılar. 4.2 Havva ona şunu söyledi: Allah onu hayvanlar kendi gıdalarını alsınlar diye yarattı, ama bizim yiyeceklerimiz meleklerin yaşadığı yerin yakınlarındaydı. 4.3 Artık gel anlaşalım ve kırk gün boyunca pişmanlık içerisinde tövbekâr olmamıza müsaade et, böylelikle Allah bize acır ve onlar gibi olmayalım diye, hayvanlara ait olandan daha faydalı (bir) yiyeceği bize verir. 5.1 Âdem Havva'ya karşılık verdi ve ona dedi ki: Şimdi bana açıklamalısın, şayet biz Allah'a söz verirsek, (Ondan) korktuğumuzdan dolayı nasıl bir pişmanlık üzere tövbe edeceksin, ya da kaç gün boyunca sana ait pişmanlığın içerisinde tövbekâr olabileceksin, 5.2 Ve biz O’na karşı vereceğimiz sözü yerine getiremeyip, âciz olanlardan (mı) olacağız? 5.3 Havva Âdem'i yanıtladı ve ona şöyle söyledi: Günlerin sayısı hakkında bana açıklamada bulun, o halde ne kadar süre boyunca tövbe ediyor (olmayı) göz önüne alacaksın, kim bilir bu musibetleri senin başına açan ben olduğum için, ben (de) ona ekleme yapar / o süreyi uzatırım. 6.1 Âdem karşılık verdi ve Havva'ya dedi ki: Senin (ona) eklemen mümkün olmayacak. Bunun aksine sana bildireceğim günlerin sayısını muhafaza et ve onu tut. Ayrıca ben kırk gün boyunca tövbe edeceğim ve sen otuz dört gün boyunca tövbe edeceksin. Tüm yaratılmış olanlara ait oluşumu / âlemi, Allah (6 günde) tamamladığı anda, sen altıncı güne göre yaratılmış olduğundan, bu altı günü bana bırak. Şimdi ayağa kalkıp çık ve Dicle nehrine git ve ayağının altına bir kaya koy, ayrıca senin boyun hizana gelecek şekilde, kendini (suyla) kapla ve suyun içerisinde kal. Dua ettiğinde, ağzından hiçbir ses çıkmasına müsaade etme, dudaklarımız saf olmadığı (için) biz ağzımızı açmayı hak etmiyoruz, çünkü emirlere ait sınırları aştık, Allah'ın bize yasak kıldığı bahçenin yiyeceğinden dolayı, (Rabbin) emirlerini çiğnemiş olduk. 6.2 Oldukça sessiz ol, tüm kalbinle birlikte otuz dört gün boyunca sadece suyun içerisinde tövbe et, ben de Allah dileyip, bize yiyecek verinceye dek Şeria nehrinin içerisinde, aynısını yapacağım. 7.1 Havva Dicle nehrine doğru çıkıp gitti ve Âdem'in ona buyurduğu gibi yaptı. 7.2 Ama Âdem Şeria nehrinin içerisinde aynen kaldı ve (sadece) başının saçları açığa çıktı / gözle görünür oldu. 8.1 Âdem şunu dedi: Ey Şeria sana söylüyorum, benimle birlikte acı çek ve etrafındaki bütün hayvanları bir araya getir, böylelikle onlar senin etrafına (gelebilsinler) ve bana ağlasınlar. 8.2 Kendi hatırları için değil, ama benim için (yapsınlar). Allah onlara verdiği otlarını, onlardan esirgemediği üzere, baştan beri onlara besinlerini vermiş oldu. Ama ben, yaşamın varlığından / yolundan ve yiyeceğimden alıkondum. 8.3 Âdem o (kelimeleri) acıklı göz yaşlarıyla sarf ettiğinde, bütün öküzler, onun yakınlarına doğru (örülmüş) duvarlar gibi toplandılar. O an Şeria'nın suyu, akıntı hareketi meydana gelmesini önledi. Ondan sonra Âdem tüm zamanlar dahilindeki meleklerin ifadelerine benzer şekilde, ses tonunu altı defa farklılaştırarak, Allah'a doğru kendi ifadesini canlandırdı / sesini arttırdı.

2. İblis

9.1 Onun ağlayışının on iki günü tamamlandığında İblis ürpererek titredi ve (kendi) şeklini ve giysilerini kurnaz aldatmacası(yla) değiştirdi. O Dicle nehri civarlarında (olan) Havva'nın yakınlarına gitti ve nehrin kıyısında durdu. 9.2 O ağlıyordu ve onun sahte olan gözyaşları (damla damla) aşağıya, örtüsünün üzerine ve örtüsünden aşağıya doğru yere damlıyorlardı. Sonra Havva'ya şöyle dedi: Allah, senin ve kocan Âdem'in pişmanlığına kulak verdiği üzere, o sudan dışarı çık ve büyük sıkıntılarını / kederlerini sonlandır. 9.3 Dahası biz de yardım / lütuf rica ettik, bizim gördüğümüz sizin talihsizliğinizden ötürüydü. 9.4 Bunun içinde Allah beni sizin (sudan) dışarı çıkmanız ve tövbekâr olduğunuzdan dolayı, (arzuladığınız) yiyeceği size vermem için gönderdi. 9.5 Artık oradan çık, Âdem'e gittiğim üzere, o beni sana yolladı ve dedi ki: Git ve eşim (olan) Havva'yla konuş, onu bana geri getir. Şimdi gel ve seni Âdem'e götüreceğim, o yerde hem o olacak hem de yiyeceğiniz (bekliyor) olacak. 10.1 Ve Havva sudan dışarı çıktığında, onun bedeni / teni suyun soğukluğu sebebiyle çürük sebze gibi solmuş / buruşmuştu. Ona ait bütün güzelliğin şekli tükenmiş / ortadan kaybolmuştu. 10.2 Ayrıca o sudan dışarı çıkmış (olduğu) esnada büyük (bir) halsizlik içerisinde yeryüzünün üzerine yıkıldı ve iki gün boyunca (yerde) hareketsiz biçimde uzanarak yatmaya devam etti. Ve iki gün sonrasında o ayağa kalkıp doğruldu. İblis de ona yol göstererek Âdem'in bulunduğu yere onu götürdü. 10.3 Ve Âdem, Havva'yı ve onun İblis'i takip ettiğini görür görmez, kızgın gözyaşlarıyla ağlamaya başladı ve yüksek bir sesle bağırarak ona dedi ki: Sana verdiğim pişmanlığa ait emirler nerede? Nasıl olur da yine onun tarafından kandırılmış olursun, biz kimin yüzünden barındığımız yerlere istinaden yabancılar olduk? 11.1 Havva kendisini kandıranın İblis olduğunu işittiği anda, onun önünde düştü ve Âdem'in Havva için (duyduğu) ıstırabı, onu yerin üzerinde bir ölü gibi görmesinden ötürü iki misline çıktı. 11.2 O üzgündü ve inleyerek şunu dedi: Ey sen!, bizimle mücadele eden, biz sana ne kötülük yaptık? Biz senin o bühtanın / karalaman yüzünden bahçeden dışarı çıktık diye (mi), senin kovulmuş olmana sebebiyet verdiğimizden ötürü mü bize karşı kızgınsın? 11.3 Yoksa bizim yüzümüzden mi kendi şerefinden alıp götürüldün? Ya da bir şekilde bizim (bağzı) davranışlarımızdan dolayı mı bir noksanlık içerisindesin? Yahut biz mi sadece Allah'a ait varlıklarız da yalnız bize karşı mücadele edip duruyorsun? 12.1 İblis zorlama / termal olan gözyaşlarıyla birlikte ağlamaya başladı ve İblis Âdem'e şöyle dedi: Ey Âdem, kalbime ait tüm hırs / doymazlık, öfke ve kahrın hepsi sana karşı yönlendirildi. Çünkü o barındığım yerlerden (aşağı) düşmem, senin aracılığınla gerçekleşti. Senin yüzünden kendi tahtımdan uzaklaştırıldım. O Kerub'ların kanatlarına nazaran benim kanatlarım sayıca çok daha fazlaydı. Ve ben kendimi onların aşağısında perdeleleyerek örttüm. Artık senin yüzünden benim ayaklarım yer üzerinde yürüyorlar ki ben (buna) asla inanmazdım. 12.2 Âdem İblis'e karşılık verdi ve ona şöyle dedi: 12.3 Benim hatam nedir ki ondan dolayı sana tüm bunları yapmış olayım? 13.1 İblis onu yanıtladı ve ona anlattı: Bana hiçbir şey yapmadın, ama senden dolayı arz üzerine düştüm. 13.2 Senin yaratıldığın aynı gün ve o günden itibaren Allah'a ait yüzün huzurundan düştüm, Çünkü Allah bir rûhu (hikmeti) senin yüzünün üzerine üflediğinde, üstün olan varlığa ait yansımaya / fikre / düşünce tarzına ve benzer yapıya / tavra sahip oldun. Ondan sonra Mikail geldi, seni takdim etti ve seni Allah'ın huzurunda secdeye vardırdı. Ve Allah Mikail'e şöyle buyurdu: Ben Âdem'i (kendi) düşünce tarzıma ve üstün olan varlığıma uygun olarak yarattım. 14.1 Bunun üzerine Mikail geldi, meleklerin bütün topluluğuna çağrıda bulundu ve onlara dedi ki: Üstün olan varlığa ait fikrin ve tavrın önünde secde edin / üstünlüğüne boyun eğin. 14.2 Çok geçmeden Mikail onları (emirle) topladığında hepsi sana secde etmişti. Aynı zamanda beni (de) çağırdı. 14.3 Ve ona dedim ki: Benden daha genç olana secde etmeyeceğim üzere git başımdan, ben ona göre önceki temelim / yapı taşıyım ve onun bana boyun eğmesi (daha) uygun olur. 15.1 Diğer meleklere ait altı(ncı) tabakada (bulunan Ar'lar) da bunu duydu ve benim söylediklerim onların hoşuna gitti, ayrıca onlar da sana boyun eğmediler. 16.1 Ondan sonra Allah bize, bana ve onlara karşı öfkelendi, barındığımız yerlerden arza doğru aşağı atılmamızı emretti. 16.2 Senin önünde (küçük) düştüğümü anladığım esnada sen rahatlık içerisindeydin, ben (ise) ıstırap içerisindeydim. 16.3 Sonra seni tuzağa düşürmeyi amaçladım, böylece seni lezzetlere / hazlara sahip olan bahçeden uzak tutabileğim, tıpkı benim senden dolayı uzaklaştırılmış olduğum gibi. 17.1 Âdem bunu duyduğunda yüksek bir sesi kullanarak haykırdı ve şunu dedi: Rabbim hayatım senin ellerinde. Beni saptırmayı arzulayan, neslimi tüketip helak etmeye çabalayan bu düşmanı benden uzak tut. Havva kaybolduysa / doğru yolu kaybettiyse, o İblis'in yüzünden oldu. 17.2 O anda yalancı olan gözden kayboldu. 17.3 Âdem'e gelince o suyun içerisinde sessiz / hareketsiz kalmaya devam etti ve tövbesini gerçekleştirdi. Ama Havva bir ölü gibi yerin üzerine düşmüştü. Sonra o, yerden ayağa kalktı.

3. Ayrılık

18.1 Ve Âdem'e dedi ki: Emirlere ait sınırları aşmanın ne ilkini, ne de ikincisini bana bağlamadığın için (sen) kurtulmuş ol Âdem. (Fakat) Allah'a ait kelime bana karşı hüküm sürecek. Ayrıca Havva ona dedi ki: İşte, güneşin battığı tarafa bu nedenle ayrılacağım. Ve ölene dek bir hayvanın yediği gibi ot yiyeceğim. Zira yaşamı içeren besin kapsamında değerli olmaktan uzağım! 18.2 Ondan sonra Havva güneşin battığı yöne uzaklara gitti. İlaveten yas tutarak ve sızlanarak orada kaldı. 18.3 Ve o günlerden sonra güneşin battığı tarafta, kendisi için bir baraka yaptı. Artık o üç ay nezdinde gebeydi ve Kabil onun rahminin içerisindeydi. 19.1 Onun doğum günleri gelip çattığında, bunun üzerine Havva ürpermeye başladı. Allah'a doğru acıklı yüksek bir sesle feryat ederek şöyle dedi: 19.2 Beni şu anki mevcut acımın içerisinde teselli edecek olan Âdem nerede? Veya kim benim acı çekmemi / kıvranmamı ona anlatacak? Orada, kuşların arasında biri yok mu ki ona doğru gidecek ve ona (durumu) haber verip söyleyecek: Eşin Havva'ya dön / uğra ve (ona) yardım et. Semaya ait türlerin tümü, sizden rica ediyorum ki doğuya doğru gittiğinizde, benim sürmekte olan ıstırabımı beyime anlatın. 20.1a Bunun üzerine Âdem Şeria nehrindeyken, Havva'nın gözyaşlarına ait haykırışlarını ve onun badiresini işitti. 20.1b Ondan sonra Allah, Âdem'in duasına kulak verdi ve ona Mikail'i gönderdi. O da Âdem'e (onun kendi) kaderinde / ölçüsünde var olmak üzere sevk edilmiş semavî (bir) mühür ile mühürlenmiş tohum (taslak)ları getirdi. Çok geçmeden Mikail ona tohum ekmeyi ve tohum taslaklarına dair yapılacak işlemi öğretti. Bu sayede (âdemoğulları) ve onlara ait her soyun korunup kurtulması mümkün olsun diye (bunu Âdem'e gösterdi). 20.1c Ayrıca Âdem, Havva'nın duasını ve batıdan (yükselen) gözyaşlarına ait feryatları duymuş olduğu anda, Âdem onun sesini tanıdı ve kalbinden söyleyerek (içinden şunu geçirdi): Bu benim diğer tarafımın / zevcemin sesi, uysal / mahcup olanımın sesi, doğrulup çıkacağım ve neden ağladığına bakacağım. Yine ona o sürüngen mi saldırıyor? 20.2 Âdem (bulunduğu yerden) çıktı ayrıca onun ayak izlerini takip etti ve batı tarafında Havva'nın olduğu yere, onun yakınlarına vardı. Havva Âdem'i gördüğü esnada bol bol göz yaşları dökerek şöyle dedi: Beyim Âdem, göz yaşlarımın sesini işitmedin mi? Bugün dokuzuncu gün olduğu üzere, sana doğru ağlayışlarım gündüz ve gece (olaraktan) vuku bulmuştur. O doğuya ait nesiller ortaya çıktıklarında sana haber vermediler mi? Semanın kuşları ve yeryüzünün hayvanları, sana bildirmediler mi, zira onların tümüne rica ettim ki sana onun (doğum) hakkında anlatsınlar. Ayağa kalkıp doğrul (ve) seni Yaratana (bize) merhamette bulunması için yakar, böylece Allah duana cevap verebilir, beni (de) acılarımdan kurtarır veya uygun görürse bana ölümü gönderir, ya da senin duaların sayesinde beni sancılarımdan özgür kılar. 20.3 Âdem Allah'a dua etti ve onun (Havva'nın) namına bir yakarışı / ifadeyi belirtti ve Rab, ona kulak verdi. 21.1 Ve Bak-İşte! Semadan on iki tane melek ve iki adet akım / kuvve / hüküm geldi ve onlar Havva'nın (bulunduğu) yere vardılar. 21.2 Kuvvelerden biri gelip Havva'nın yüzüne ve kalbine dokundu, ilaveten Havva'ya dedi ki: Âdem'den dolayı şükürler olsun sana Havva, Seçilmiş Olan ve Allah'ın kulu / kendisini Allah'ın yoluna adayan, onun duaları Allah'ın önünde önemli / sürekli oldukları için, Âdem'den dolayı Allah seni (çektiğin acılardan) kurtaracak. Eğer ondan dolayı sana yardım edilmiş olmasaydı, bunun gibi bir dikeni idrak etmiş olurdun ki, sancılarından kendini kurtarmış olamazdın. Şimdi doğrul ve bir çocuğu dünyaya getirmek için kendini hazırla.

4. Oğullar

21.3a Havva o meleğin buyurduğu gibi doğruldu, bir çocuğu doğurdu ve onun teninin rengi yıldızları andırıyordu. O (bebek) ebenin avuçlarının içerisine düştü ve otları koparmaya başladı, çünkü annesine ait barakanın içinde çim ekilmişti. 21.3b Ebe bebeğe karşılık verdi ve ona seslendi: Allah insaflı ki seni tümüyle benim ellerime bırakmadı, çünkü sen iyiliği kesen / öldüren, kötü huylu / sapkın olan Kabilsin. (Öyle) biri olduğundan meyve veren ağacı koparırsın ve ağacı (toprağa) diken (de) değilsin. Tatlılığı / Nazikliği taşıyan değil, öfkeyi / sertliği taşıyansın. 21.3c Ve kuvve Âdem'e şöyle dedi: Ona ne öğrettiysem, bebekle o işini halledip bitirmiş oluncaya kadar Havva'nın yanında kalmaya devam et. (22)1.2 Âdem de Havva'yı ve çocuğu alıp, onları doğuya ait bir tarafa götürdü ve orada kaldı. Ayrıca sekiz yıl iki ay sona erdiğinde, (22)1.3 Havva hamile kaldı ve diğer bir evladı doğurdu, Allah'ın etkisi / kabiliyeti (olan) Habil ismiyle anıldı ve onlar hep birlikte orada kaldılar. (22)2.1 O zaman Havva Âdem'e dedi ki: (22)2.2 Beyim Âdem, rüyamda oğlum Habil'in kanı / soyu, abisi Kabil'in ağzının içine dökülüyordu ve o acımadan onu içti / kuruttu, ilaveten Habil ona soyundan birazını bırakması için yalvardı. (22)2.3 Ve Kabil onu işitmeyi kabul etmedi ve tamamıyla onu (Habil'in soyunu) kuruttu, ilaveten o da onun karnında durmadı, ama dışarı çıktı ve Kabil onla lekelendi, ayrıca o leke onun bedeninden tümüyle ortadan kaldırılamadı. (22)2.4a Âdem Havva'yı yanıtladı ve ona şöyle dedi: Kabil onu öldürmeyi planlamasın diye onların birbirinden ayrılmasını sağlayalım. (23)2.4b Ve onlarla birlikte olalım / onlarla zaman geçirelim ki, böylelikle öfkenin (aralarında) yer bulmamasını sağlarız. Onlar da aynen Âdem'in dediği gibi yaptılar. Ve Âdem (onlara) dedi ki: Evlatlarım gelin ve her birimiz kendine ait yere dağılmasını sağlayalım. (23)3.2 Ondan sonra Allah melek(lerden) Cebrail'e bildirdi: Âdem'e de ki, o bir öfkenin evladı olduğu için, kardeşi (Habil) onun tarafından öldürüleceğinden dolayı, bildiğin o gizli planı Kabil'e belli etme. (Ve Cebrail'e dedi): Ne var ki Âdem'in üzgün olmasına izin verme, çünkü onun için Habil'in yerine Şit'i (ortaya) çıkaracağım ve o, kendisiyle Bana ait fikri andıracak, böylece sana bir belleğimde olan her şeyi gösterip öğreteceğim. Ama bunu Âdem dışında kimseye vahiyle bildirme. (23)3.3a Bu, Allah'ın meleğe anlattığıydı ve melek bu kelime(leri) Âdem'e konuştu. Sonra Âdem o kelime(leri) kalbinin içerisinde muhafaza etti. Âdem ve eşi, onların ikisi de üzgündüler. (23)3.3b Zamanı geldiğinde Habil abisi Kabil tarafından öldürüldü, ayrıca Âdem Havva'ya dedi: Allah her beşer için bir son belirlemiştir. Ölüm (dediğimiz) o kesme / öldürme, Habil'in Kabil tarafından öldürülmesinden farklı bir şey mi? Kabil'in kıskançlığı onu ölüme doğru sevk etti. Çünkü Kabil sapkın bir kök / soy oldu. (23)3.3c Ve zamanı geldiğinde kendi tarlalarına doğru gitmişlerdi. Kabil ile Habil, iki kötü rûhu / zalimi andıran yapıya ulaştılar. Zalimin biri diğerini azarladı. Onun ona karşı nevri döndü ve bir taşa (kristale) ait kılıcı aldı / ölümü ortaya koydu, o saydam bir taştı. Onun boğazını kesti ve onu öldürdü. (23)3.3d Kabil, (Habil'in) kanını / soyunu göz önüne aldığında, süratle gelip ellerini kullanarak o taşı aldı. Oysa Habil onun kendisine doğru üzerine geldiğini gördüğünde: Ah Kabil ağabeyim, beni öldürme (diye) ona yalvardı. O yine de onun (son) duasını kabul etmedi ve o, onun önünde Habil'in kanını döküp, soyunu ziyan etti. Ayrıca Âdem ve Havva bütün bu zaman (boyunca) büyük bir kederle sarsıldılar. (23)4.1 Ve bundan sonra Âdem eşinin içine girdi ve Havva hamile kalıp Şit'i doğurdu, o da Âdem'e çekti / Âdem'e benzer bir yapıda oldu. (24)4.2 Âdem Havva'ya dedi ki: Bak İşte! Kabil'in bana karşı öldürdüğü Habil'in yerine, (başka) bir oğlumun ortaya çıkmasına yol açtım. (24)5.1a Ondan sonra Âdem'in otuz oğlu ve otuz kızı oldu. Zira Âdem'e ait yıllarının tüm sayısı 930 seneydi, onlar yerin üzerinde ondan türediler ve onun üzerine yerleştiler. (30)5.1b Ve Âdem 930 sene tamamlandığında, hasta düştü ve yüksek bir ses ile haykırarak şöyle dedi: Siz oğullarım / torunlarım hepiniz bana doğru toplanın, ölümüm öncesinde onları göreceğim. (30)5.2 Onun bütün soyu (yeryüzünde) yerleşmiş olanlar, ona doğru bir araya geldiler. Ayrıca Âdem yeryüzünü onun neslinden olan oğulları / torunları arasında üç kısma bölüştürdü. Ve Âdem'in neslinin tamamı onun yakınında toplandılar. Zira onlar Âdem'in bir mekânda inşa ettiği ve onun içerisine girip dualarını Allah'a sunduğu (yerin) kapısının önünde bir pozisyon almıştılar. (30)5.3 Ve onun oğulları Âdem'e şöyle dediler: Babamız Âdem bu nasıl bir şey? (30)5.4 Âdem onlara dedi ki: Evlatlarım ben hastayım. Onlar da ona şunu söylediler: Hastalığın nedir ve nasıl bir beşer hastalanıp yatağa düşer? (31)6.1 Oğlu Şit Âdem'e karşılık verdi ve ona dedi: Âdem babacım, senin başına gelen de nedir? Olur ya bahçenin meyvesini mi hatırladın, ayrıca ona özlem mi duydun ve onun yüzünden mi kendini üzgün hale sokuyorsun? (31)6.2 Eğer bu yüzdense, anlat bana (ki) önden bahçeye gideceğim, başımın üzerine toz dökeceğim ve (orada) ağlayacağım. Ve şayet Allah bana kulak verip acımı duyarsa, O'na ait meleğin gönderilmesine izin verir ve o melek bahçeye ait meyveyi bana getirir, ben de onu sana getireceğim, böylelikle ıstırabını / üzüntünü yatıştırabilirsin. (31)6.3 Âdem ona dedi ki: O öyle değil, bayağı hastayım ve ağrım / sancım var. Şit ona karşılık verdi: Babacım sancı nedir ve nasıl ağrıya sahip olabiliyorsun? (32)7.1 Âdem Şit'e anlattı: Allah bizleri, beni ve anneni yarattığında ona ait meyveden yememiz için bizi lezzetlere / hazlara sahip olan bahçenin içerisine yerleştirdi. Ama bahçenin orta yerinde orada çok güzel bir tane (yerden biten) bitki vardı, Allah bize ona ait olandan yemeyin diye emir verdi. (32)7.2 Ve sürüngen anneni kandırdı ve onun (o ağaca) ait olandan yemesine neden oldu, ondan dolayı da biz öleceğiz. Koruyucu meleklerin Allah'a tapmak / hizmet etmek için yükseldikleri saatte düşmanımız onu kandırdı ve o, ona ait olandan yedi. (32)7.3a Çocuklarım! O da beni kandırdı, çünkü haberim yoktu. (32)7.3b Allah (bahçeyi) aramızda bölmüştü, benim ve anneniz Havva'nın arasında, böylece onu koruyabilirdik. Bana doğu ve kuzey kısmını verdi, anneniz Havva'ya (da) güney ve batı kısmını emanet etti. (33).1 Ve her birimizle birlikte korumak / gözetmek üzere orada on iki melek vardı. (33).2 O tan vaktine dek, yani her bir günün (vaktinde) onlar yükselirler ve onların yükselişi esnasında sürüngen annenizi oyuna getirdi, onun o ağaçtan yemesine yol açtı. Çünkü o, ne benim ne de meleklerin onunla birlikte olmadığını görmüştü. (33).3 Aynı zamanda o (sürüngen), ondan bana da yedirmiş oldu ve anlayamadım / sezemedim. (34)8.1 Biz onu yediğimizde Allah bize öfkelendi ve bize dedi ki: (34)8.2 Siz sahip oldunuz / yaptınız, bundan dolayı Benim emrimi küçümsemiş oldunuz, Ben de sizi küçük göreceğim ve bizim üzerimize 70 uğursuzluğu / belayı gönderdi, gözlerimize, kulaklarımıza ve ayaklarımıza kadar musibetler ve delaletler, (bunlar) gömülü şeyin içerisinde toplanarak birikti. Allah bunu ölüm sayesinde gözden kaybolmama sebebiyet vermesi için hazırladı. (35)9.1 - (35)9.2 (Havva) ağlayarak söyledi: Beyim Âdem, çektiğin ıstırabın yarsını bana ver ve sana ait mevcut acını yükleneyim, zira senin ıstırapların benden ötürü ve bu acıların senin üzerine gelmesine, buna ben yol açtım. (36)9.3 Âdem Havva'ya şöyle dedi: Ayağa kalkıp çık ve evladım Şit ile birlikte cennete / bahçeye doğru gidin, kafanızın üzerine toprak dökün ve Allah'ın önünde ağlayın, böylece O bize lütufta bulunabilir. (36)9.4 Ve (O), O'na ait bir meleği yaşam ağacının olduğu cennete gönderecek. Ondan bir yağ dışarı akar, böylece (o) melek o yağın birazını size verebilir ve onu buraya bana getireceksiniz, ben de kutsal yağı süreceğim ve ıstırabım sona ermiş olacak. (36)9.5 Ondan sonra içerisinde sınanarak yargılandığımız her yolu, ben size bildireceğim. (37)10.1 - (37)10.2 Vay halime benim, kıyamet günü gelip çattığında bütün günahlarım beni yakacak ve (insanlar) bana şöyle diyecekler: ilk olarak sendin o, Allah'ın emirlerine uymayan. (37)10.3 Havva seslendi ve kötü huylu, hayvana / yaratığa dedi ki: Ey zararlı / kötü yaratık, hiç korkun yok mu? Allah'ın fikriyle dövüşmeye mi kalkıştın sen? Ağzını açmayı kendi kendine nasıl vazife edindin ve nasıl dişlerini (ona) batırdın? Başlangıçtaki Allah'a ait emri / rûhu nasıl hatırlamadın ve ağzını Allah'ın fikrine karşı açtın? (38)11.1 Bunun üzerine yaratık onu yanıtladı ve Havva'ya dedi: O sizin huzursuzluğunuz ve ağlayışlarınız bizim hırsımızdan (dolayı) olmaz, ama sizin huzursuzluğunuz ve ağlayışlarınız, sizin kendi açgözlülüğünüzden (dolayı) olur. Çünkü sendin o, yaratılışın başında o hayvanı, sürüngeni dinleyen. (38)11.2 Sen nasıl ağzını açmaya kalkışırsın ve Allah'ın yemeyin diye buyurduğu ağaçtan yersin. Senden (dolayı) her şeye ait vaziyet değişikliğe uğradı. (38)11.3 Artık ben konuşmaya ve çıkışmaya başlarsam, (daha fazla) tahammül edemeyeceksin. (39)12.1 Şit ona karşılık verdi ve yaratığa şunu dedi: Kapa çeneni ve sessiz ol hayvan!, üstün olan varlığa ait düşünce tarzından, Allah'ın seni ayağa dikeceği o güne dek uzak dur bizden. (39)12.2 Bunun üzerine de yaratık Şit'e dedi ki: Bak-İşte! sonra (görüşücez), bu yüzden senden uzaklaşıyorum, Allah'ın fikri olan (ve) Allah'ın (saltanatı) göze alanı! Ayrıca yaratık onu terk ettiğinde, Şit nedeniyle (uzaklara) kaçıp gözden kayboldu ve yaralanmış adam (Şit) babası Âdem'in barakasına doğru gitti. (40)13.1 - (41)13.2a Nefeslerden sorumlu olan / Benlikleri denetleyen (melek geldi) ve O Şit'e şöyle dedi: (41)13.2b Allah'ın kulu, baban Âdem'e emri kullanarak kutsal yağı sürmek için, bu zeytin ağacıyla alakalı olarak o şekilde rica etmeye çalışma. (42)13.3 Bunun vuku bulması şimdi değil, ama gelecek zamanda olacak, beş bin yıl tamamlanmış olduktan sonra, onu takiben beş bin beş yüzüncü yılda Allah'ın sevilen / değerli zürriyeti, kendidisini Allah yolunda hizmete atayan (Nûh), emirlere ait sınırların aşılması sebebiyle Âdem'in kesilmiş bedenini yenilemek için / Âdem'in çökmüş topluluğunu yeniden (başlatmak) üzere yeryüzüne gelecek. (42)13.4 O gelecek ve Şeria akıntısı dahilinde onun ismi konmuş olacak. Ayrıca o (kutsal) yağ ile birlikte sudan çıkmasından (hayata gelmesinden) itibaren, onu mesh edecek / kutsal yağı ona (Âdem'e) sürmüş olacak. (42)13.5 Ona ve onun tüm neslinden olanlara, böylelikle onlar yeniden dirilme zamanında doğup ortaya çıkmış olacaklar. Rab buyurdu: Onları cennetin içerisine kabul edeceğim ve onları kutsal yağ ile mesh edeceğim. (43)13.6 Ama şimdi baban Âdem'e git, çünkü ona ait günlerin süresi tamamlandı. Üç gün (içerisinde) onun nefesi / benliği bedeninden dışarı çıkacak ve bir çok mucize / işaret semalarda görülecek. (44)14.1 Melek bunu ona anlattığı vakit cennete ait o bitkinin alt tarafına gizlendi. Şit ve Havva derhal Âdem'in barakasına doğru yola çıktılar. Âdem de hayvanın yol açtığı yara ile alakalı göz yaşı dökerek / ağladı.

5. Şeytan

(44)14.2 O (Âdem) Havva'ya şöyle dedi: Biz ne yaptık? Bize ve tüm neslimize bir musibet bastı. (44)14.3 Gerçekten de sana ait günahların ne olduğunu çocuklarına anlat, çünkü senle ben vefat edeceğiz ve dertler / belalar / felaketler yeryüzüne yayılacaklar. Bizden gelmiş olan soyun tümü bize şöyle diyerek beddua edecekler: (44)14.4 Bu belayı, babamız ve annemiz, bizim başımıza açtılar. (44)15.1 Ondan sonra Havva ağlamaya başladı ve dedi ki: Çocuklarım, şimdi bana kulak verin ve size nasıl kandırıldığımızı anlatacağım. (44)15.2 Olan oldu, babanız ona ait cennetin kısmını koruyordu, (yani) doğuyu ve kuzeyi, (44)15.3 Ben (de) kendime ait olan kısmı koruyorken (yani) batıyı ve güneyi. İblis, Âdem'e ait olan kısma girdi ve orada hayvanlar vardı. (44)15.4 Çünkü Rab aynı zamanda hayvanları bizim aramızda bölüştürmüştü. O erkek olanların hepsini Âdem'e vermişti ve dişi olanların hepsini de bana vermişti. Her birimiz kendimize ait olanları besledik. (44)16.1 İblis, babanıza ait olan kısma geldiğinde, (44)16.2 İblis (şeytan olan) sürüngene çağrıda bulundu ve ona dedi ki: Ortaya çık ve bana doğru gel, sana faydalı bir kelimeyi öğreteceğim. (44)16.3a Bunun üzerine sürüngen geldi ve İblis sürüngene şöyle dedi: Bence sen, hayvanların hepsinden daha akıllısın ve ben senin bilgini sınamak için geldim. Âdem kendi kısmındaki hayvanların hepsine yiyecek verdiği için nitekim sana da verir. (44)16.3b Zira hayvanların hepsi günden güne, sabahtan sabaha ve her gün Âdem'in önünde boyun eğmek için gelirler, aynı şekilde sen (de) boyun eğmek üzere gelirsin. (Ama) sen ondan önce yaratıldın, alabildiğine büyüksün ve bu küçük olanın önünde boyun eğiyorsun! (44)16.3c Ayrıca Âdem ve onun eşi için değersiz olanı yiyorsun da, neden cennetin faydalı olan yiyeceğini yemiyorsun? Artık gel ve bana kulak ver, böylece bizim dışında olduğumuz gibi Âdem'i de cennete ait duvarın dışarısına atabiliriz. Belki bir yolunu bulup bahçeye yeniden girebiliriz. (44)16.4 Ve sürüngen ona dedi ki: Nasıl onları (oradan) dışarı çıkartabiliriz? İblis yanıtladı ve sürüngene şunu dedi: Benim için bir kılıf ol ve ben senin ağzından bir kelimeyi o kadına söyleyeceğim, bu yolla onları kandıracağız. (44)17.1 Onların ikisi bir araya geldiler ve melekler o yere, Allah'a secde etmek üzere yukarı yükseldikleri anda, başlarını cennete ait duvarın üzerinden sarkmasını sağladılar. Sonra İblis kendini bir meleğin yapısına dönüştürdü. Meleklerin hamdına şükretti. Ben de gözümü duvarınn tarafına dikmiş zikirleri duymak üzere bakıyordum. (44)17.2a Hareket ettim ve onu bir melek gibi gördüm ve o birden bire görünmez oldu. (44)17.2b Çünkü İblis sürüngeni getirmek için ileri (doğru) gidip çıkmıştı ve ona dedi ki: Ortaya çıkıp gel ve ben seninle birlikte olacağım, ayrıca senin söylemene ne uygun düşüyorsa onu senin ağzından konuşacağım. (44)17.2c O cennete ait duvarın yakınında sürüngen biçiminde bir hal aldı ve İblis sürüngenin içine süzüldü, ilaveten başının cennetin duvarın üzerinden sarkmasını sağladı. O haykırdı ve dedi ki: Yazıklar olsun sana kadın, lezzetlere / hazlara sahip olan cennettesin (ama) körsün! Bana doğru gel ve ben sana güvenilir bir kelimeyi söyleyeceğim. (44)17.2d Geldiğimde bana şöyle dedi: Havva! ve ona dedim ki: Ben buradayım. Bana karşılık verdi ve bana şunu dedi: Cennette ne yaparsın / bahçede neyle meşgul olursun? (44)17.3 Onu yanıtladım ve ona dedim: Allah beni cenneti korumam / beklemem ve (yiyecek) yemem için yerleştirdi. (44)17.4 İblis bana karşılık verdi ve sürüngenin ağzından bana dedi ki: İyi / Güzel, (peki) cennetin içindeki her ağacın meyvesinden yer misin? (44)17.5 Onu yanıtladım ve ona dedim: Biz her meyveyi yeriz, sadece bir ağaç dışında, ki o burada cennetin ortasındadır. Çünkü Allah bize emretti: Ondan yemeyin ki ölüme ait olanı tatmayacaksınız. (44)18.1 Bunun üzerine sürüngen bana şunu dedi: Sizin için üzüntü / endişe duyuyorum, çünkü hayvanlar gibisiniz. Allah size karşı güvensiz / kıskanç ve O size izin vermedi. Ama ben sizin bilgisizliğinizi arzulamam. Aksine gelip ye / tadına bak ve seninle birlikte var olacak ihtişamı göreceksin. (44)18.2 Yine de ona dedim ki: Muhtemelen Allah'ın söylediği gibi(dir), ölmekten korkuyorum. (44)18.3 Sürüngen bana karşılık verdi ve bana şunu dedi: Ölüm de nedir? Nasıl biri ölebilir (ki)? Ölüm hayattır! Ona cevap verdim ve ona dedim: Ben bilmiyorum. Bana karşılık verdi ve bana dedi: Allah yaşamdır, siz yalnızca bu sayede ölmeyeceksiniz, ama o anda, (bundan) yediğiniz zaman gözleriniz açılacak ve Allah gibi iyi ve kötü hakkında bilgilenmiş olacaksınız. (44)18.4 Allah sizin O'nun gibi olacağınızdan haberdardı ve Allah size karşı güvensiz. Bundan dolayı Allah size dedi ki: Ona ait olandan yemeyin! (44)18.5 O ağaca bak ve onun etrafındaki ihtişamı izle / gör. Bana gelince, ben gittiğimde ve ona ait ihtişamı, onun çevresinde gördüğüm zaman, çok geçmeden şöyle dedim: (44)18.6 Bu ağaç güzel ve onun meyvesi gözüme tanıdık geliyor. Buna rağmen ellerimi (ona) uzatmaya ve (onu) almaya korkuyorum. Ama sen eğer korkmuyorsan, onu bana getir ve ben (ondan) yiyeceğim, senin kelimelerinin doğru olup olmadığını anlayacağım. Sürüngen karşılık verdi ve bana dedi: Gel, kapıyı aç ve ben ona ait olandan sana vereceğim. (44)19.1 Ve ben onun için kapıyı açmak üzere gittiğimde o da cennette girdi. O ileri (doğru) gitti ve sonra biraz durakladı. Ona karşılık verdim ve dedim: Neden durdun? Çocuklarım! ama o bana karşı hilesini kullanmaya başladı. Bana cevap verdi ve bana şöyle dedi: Eğer durmuşsam onun nedeni fikrimi değiştirdiğim içindir. Korkarım ki belki de ondan sana verirsem ve sen onu yersen, senin gözlerin açılmış olacak ve Allah'a benzer (yapıya) sahip olmanla iyiyi ve kötüyü de bileceksin ve kibirli olacaksın, ayrıca Âdem'e karşı kıskanç olacak ve ondan Âdem'e yedirmeyeceksin, ayrıca o senin önünde bir hayvana benzer olacak, tıpkı Allah'ın önünde senin olduğun gibi, çünkü (hatırlarsan) Allah size karşı güvensizdi. Eğer (onu) arzu ediyorsan, bana içtenlikle yemin et. Eğer onu sana yedirirsem, kocan Âdem'e karşı kıskanç olmayacaksın, ama ondan onun yemesini sağlayacak, ona ait olandan Âdem'e de vereceksin. (44)19.2 Ona karşılık verdim ve ona dedim: Ben hiçbir yemini bilmiyorum, nasıl sana karşı yemin edebilirim? Ve o bana şunu dedi: De ki, ben cennete ait bitkilerinin üzerine ve Kerub'ların üzerine istivâ ederek cennete doğru aşağı inen Semavî Baba (Rahman'a) yemin ederim ki, eğer yersem ve her şeyi bilirsem, kıskanç olmayacağım, ama ondan Âdem'e de vereceğim. (44)19.3 Ve o benim ant içmemi sağladığında, o beni (yemine) bağladı, ağaca ait olandan bana verdi, ben de onu yedim.

6. Hükümler

(44)20.4 Onu o anda yemiş olduğumdan ötürü çıplaklığımı (fark ettim) ve her ağacın civarında ne varsa, hiçbir şey bulamadım. Yapraklar bahçenin bana ait olan kısmındaki ağaçların tümünden aşağı döküldüler. (44)20.5 Birkaçını aldım, kendim için bir örtü yaptım ve (meyvesini) yemiş olduğum ağacın yakınlarında durdum. Çocuklarım, içerik olarak ondan Âdem'e de yedireceğim (diye) söylediğim ve cennetin üzerine yemin ettiğim, o ant yüzünden korkuyordum. (44)21.2 Ondan sonra babanız Âdem geldi. Nitekim O, bir hayvanın bahçeye girdiğini düşünmüştü ve bana dedi ki: Niye düşünüyorsun ve neden senin üzerinde bu incir yaprağı(ndan bir örtü) var? (44)21.3 Ona cevap verdim ve ona şöyle dedim: Sana bir şey anlatmamı ister misin, yoksa istemez misin? Bu güne dek biz hayvanlar gibiydik, Rab bize: Buna ait olandan yemeyin (diye) söylediğini kavradığımda ve ona ait ihtişamı gördüğümde, ondan aldım ve ondan yedim, ben de iyi ve kötüyü ayırt edip anladım. Şimdi sende ona ait olandan ye ve Allah'a benzer (bir yapıda) olacağını arzula. (44)21.4a Âdem karşılık verdi ve bana şunu dedi: Allah bana karşı kızgın olur diye korkuyorum, belki de bana şöyle der: Benim sana verdiğim o emre, sen ona uymadın! (44)21.4b Ama Babanıza dedim: Bu kabahat / günah bana (ait) olacak. Eğer O sana sorarsa şöyle dersin: Bana verdiğin bu kadın ondan sorumludur. (Âdem) şu ihtişamın tadına bak. (44)21.5 Sonra ondan Âdem'e verdim, o (da) ona ait olandan yedi ve benim gibi oldu, ayrıca o da incir ağacının bir yaprağını aldı ve çıplaklığını onunla örttü. (44)22.1 Bir melek vasıtasıyla boru üflendi, biz onu duyduktan sonra o, meleklere gelmelerini emretti ve onlara şunu dedi, (44)22.2 Rab şu şekilde buyurur: Cennete doğru gelin ve Bizim ona karşı yargılayıp karara bağlayacağımız hükmü duyun. Âdem (dedi ki): Günah işlediğimizden dolayı Allah bizi yargılamak için gelecek. Biz korkmuştuk ve saklandık. (44)22.3 Kerub'ların üzerine istivâ eden / hükümdarlığını kuran Allah cennete geldi, melekler de O'nun önünde ilahiler söylüyorlardı. O, bahçeye vardığında birden bire ağaçların tamamı kendi yapraklarını açtılar. (44)22.4 Ve kürsüler yaşam ağacının yakınlarına yerleştirildi. (44)23.1 Allah Âdem'i emirle çağırdı ve ona dedi ki: Âdem, Âdem nerdesin? Benden mi saklanıyorsun? Öncesinde bir hane, onu inşa edenden nasıl gizlenebilir? Birden / süratle neden cennete ait o ağacın yakınında gizlendin? (44)23.2 Bunun üzerine babanız cevap verdi ve Rabbe şöyle dedi: Gizlendim çünkü korkuyorum, ben çıplağım ve utanıyorum. (44)23.3 Allah ona karşılık verdi ve ona dedi ki: Senin çıplak olduğunu sana kim bildirdi? Sana verdiğim, Bana ait o emri mi küçümseyip hor gördün? (44)23.4 Sonra Âdem benim söylediğim: (onun) için kaygılı olma, çünkü o benim üzerime kalacak (şeklindeki) sözlerimi aklına getirdi. Ve Âdem dedi ki: Rabbim, senin bana verdiğin bu kadın beni kandırdı. Bunun üzerine O bana doğru döndü ve şunu dedi: Sen ne yaptın? (44)23.5 Ben de sürüngenin sözünü hatırladım ve şöyle dedim: Beni oyuna getirip kandıran sürüngen / yılan oldu. (44)24.1 Allah Âdem'e karşılık verdi ve ona şunları dedi: Sen eşini dinlediğin ve Benim emrime uymadığın için, yerin / toprağın sana ait ameller dahilinde lanetli olmasını sağladın. (44)24.2 Sen onla (toprakla) çalışabilirsin ve o sana hiçbir meyve vermeyecek, o senin için sadece diken ve kenger bitirecek. Alın terine göre ekmek yiyeceksin. (44)24.3 Bin bir türlü üzüntüyle gelen derin soluk almalara / oflamalara / ah çekmelere maruz kalabilirsin, ameller içerisinde emek üretecek, ayrıca dinleneceksin. Acıkacak ve doymuş olacaksın. Acıdan / öfkeden / karamsarlıktan duygulanıp etkilenmiş olacak, ayrıca hoşnutluğu (da) tadacaksın. Isıdan / Sıcaklıktan sıkıntı çekmiş olacak ve soğuğa (da) katlanacaksın. Sizden muhtaç olanlar olacak, ayrıca zenginleşmiş olanlarınız (da) olacak. Yemek yiyecek ve şişmanlayacaksınız, kendinizi ateş ile / enerjiyle ısıtacak ve (yeterince) ısınmış olmayacaksınız. Kendi bünyeleriniz suya karşı istek duyacak, ayrıca o (su), geride kalıp bünyelerinizden dışarı çıkacak. (44)24.4 Ve üzerlerine hakimiyet kurduğunuz hayvanlar sana karşı ayaklanıp isyan edecekler. Güçsüz düşmüş olacaksın, çünkü benim emirlerime uymadın. (44)25.1 Allah bana doğru döndü ve bana dedi ki: Sana buyurduğum emirlerime rağmen niçin sürüngeni dinledin? Sıkıntı ve sancılar içerisinde olacak! (44)25.2 Birçok meyveler / yavrular doğuracaksın ve onları doğurduğunda ıstırap ve sancı nedeniyle hayatından umudunu keseceksin. (44)25.3 Eğer ki şiddetli ıstıraplarından serbest kalıp kurtulursan, (onlara) asla geri dönmek istemezsin ve sen sürüngenden yana açtığın büyük mücadeleden dolayı kalbini katılaştıracaksın. (44)25.4 Aynı noktaya aniden geri gidebilir ve çoluk çocuğunu acıyarak besleyebilirsin, kocana da şefkat içinde geri dönebilirsin ve o sana sahip çıkacaktır. (44)26.1 O bütün bunları bana söylediğinde sürüngene karşı çok sinirlendi ve ona şöyle buyurdu: Sen de tüm hayvanlar arasında lanetlenmiş olarak gözden kaybol. (44)26.2 Yemeye alıştığın yiyeceğinden alıkonmuş olabilirsin ve yaşama ait tüm günlerinde toprak / gübre / çalı çöp senin için yiyecek olarak bulanacak, göğüsün ve karnın üzerinde hareket edip gideceksin, senin ellerin ve ayakların senden alınıp çıkarılmış olacaklar. (44)26.3 Ne kulaklara, ne de tırnaklara sahip olabilirsin, hatta ne bir uzuv / kanat sana yönelik olarak aynen (bu şekilde) kalabilir. Benim zürriyetim olan değerli amaç / çok fazla soyun adamı arzı yüklenecek / yeryüzüne sahip olacak. O yalan yoluyla Âdem'i kandırdığından dolayı, o seni mahkum edecek. Ama sen kalbinin kötülüğü yüzünden yeniden ezilmiş ve çöküp çiğnenmiş olabilirsin. (44)26.4 Ben kadın ırkı ve senin aranda düşmanlık yerleştireceğim. Kıyam(et) gününe dek, o pusuya yatıp senin kelleni bekleyecek, sen de pusuya yatıp onun topuğunu bekleyeceksin.

7. Rahmet

(44)27.1 Buradan hareketle Allah buyurdu, ikimizin de cennetten sınır dışı edilerek kovulmamızı emretti. (44)27.2 Âdem meleklere rica etti ve onlara dedi ki: Rabbe yalvarmam için beni bekleyin, kim bilir belki de yaptığım o şeye rağmen, Rabbimin bana bir tövbe nasip etmesiyle cennetten dışarı çıkmamış olacağım. (44)27.3 Buna müteakiben melekler bizim talepte bulunmamız için beklediler, Âdem Rabbe yakardı ve şöyle dedi: Yalvarırım sana Rabbim yaptığımdan ötürü beni affet. (44)27.4 Sonra Rab meleklere dedi: Âdem'in cennetten ayrılması(ndan önce) neden bekliyorsunuz? Bu kabahat / günah bana mı ait? Yoksa Ben âdil olarak yargılayıp karara bağlamadım mı? (44)27.5 Bunun üzerine melekler yere doğru kapandılar, O'nun önünde boyun eğdiler ve O'na şöyle dediler: Rabbimiz Sen âdilsin ve senin hükmün düzgün / dosdoğru. (44)28.1 Rab döndü ve Âdem'e dedi ki: Sen cennetin içerisinde kalacak değilsin. (44)28.2 Âdem Rabbe cevap verdi ve O'na şunu dedi: Rabbim yalvarırım sana, bana yaşam ağacına ait olandan ver ki çıkmadan önce yemem mümkün olsun. (44)28.3 Bunun üzerine Rab bir beyanatı / söylevi Âdem'e verdi ve ona şunu bildirdi: Sen ömrün boyunca ona ait olandan alamayacaksın, senden alı koymaları için yakan / şiddetli Kerub'ları ve bir dönen kılıcı / dönüş yeri (olaraktan) ölümü atadım. Tadına varmayasın ve ölümsüz olmayasın diye, böbürlenerek de: Ben hiç ölmeyeceğim, demeyesin diye, ayrıca o düşmanın sana karşı güttüğü o savaşa önderlik edeceksin. (44)28.4 Eğer cennetten çıkıp kendini her türlü kötülükten korursan, öleceksin ve ölümden sonra gelecekte yeniden ortaya çıkıp doğacaksın. O zamanlarda gerçekten de yaşam ağacına ait olandan sana vereceğim ve sen ebediyete kadar kalıcı olacaksın. (44)29.1 Rab bunu söylediğinde bizim cennetten sınır dışı edilip / kovulmuş olmamızı emretti. (44)29.2 Ve babanız meleklerin önünde ağladı, ama onlar ona dediler ki: Nedir bu? Öncesinde senin için ne yapabiliriz? (44)29.3 Bunun üzerine babanız onları yanıtladı ve onlara şöyle dedi: Bakın işte çıkıyorum. Şimdi sizden şunu rica ediyorum, benim cennetten ayrıldığım tam o anda, cennetten buhur alabilmeliyim ki, çıktığım an hoş kokan bir buhur rayihasını sunmamın mümkün olmasıyla, Allah beni duymayı arzulamış olacak. (44)29.6 Ve melekler ona müsaade ettiler, o da dört (çeşit) hoş kokan buhur rayihası aldı, hint sümbülü, safran / sarı çiğdem, kamış / burçak / bambu (ve) tarçın. Bunlar Âdem'in cennetten toprağa dair getirdikleridir. (44)30.1 Çocuklarım artık bunlar bağlamında, bizlerin kandırıldığı her yolun yordamın ne olduğunu size öğretip gösterdim ve size yalvarırım kendinizi kollayın, ayrıca iyilik etmekten de vazgeçmeyin. (45)31.1 O zamanlarda bu(nlar), Âdem hasta yatıyorken Havva'nın çocuklarının ortasında söylediği olmuştu. Ve ikinci günde onun nefesi, bedeninden ayrılmak üzereydi. Havva Âdem'e dedi: (45)31.2 Neden sen yalnız ölüyorsun da ben hayattayım? Ya da daha ne kadar hayatta olacağım? Yahut sen öldükten sonra bana ne olacak? Bana dair olanı bana bildirir misin? (45)31.3 Bunun üzerine Âdem Havva'ya şöyle dedi: Ne yapıp ettiysen kaygılanma. Eğer ikimizin de ölmesi gerekirse, sen de benim yanıma yerleştirileceksin. Ve şayet ben yalnız ölecek olursam, Allah size benim hakkımda bir emir verinceye dek beni yerimden kıpırdatmayın. (45)31.4 Çünkü Allah beni unutmayacak, ama O bunun aksine kendi inşa ettiği o deniz aracını / gemiyi inceleyip / (bilgileri) tarayacak. Doğrulup ayağa kalk ve Allah'a bir dua et ki, bana ait nefes / benlik Yaratanımın avuçları içerisinde olsun. Çünkü her şeyi Yaratana nasıl varacağımı bilmiyorum, öncesinde o bana kızgınmı değilmi, birden beni kabul eder mi etmez mi bilmiyorum. (45)32.1 Ondan sonra Havva ayağa kalktı ve Âdem'in (olduğu yerden) dışarı çıktı. Pişmanlığını dile getirerek şöyle dedi: Allah'ım ben sana karşı günah işledim, sana karşı günah işlemekle, ben senin önünde günahkâr oldum. Senin seçkin meleklerinin önünde günah işledim. Kerub'ların önünde günah işledim. Senin kutsal sunağın önünde günah işledim. Semalara ait kuşaklar önünde günah işledim. Semanın kuşları önünde günah işledim. Yeryüzünün hayvanları önünde günah işledim. Allah'ım ben sana karşı günah işledim, tüm yarattıkların arasında(kiler) hep benim açgözlülüğüm yüzünden (oldu). Semanın ve yeryüzünün varlıkları, sizin hepinize yalvarırım, hepiniz Rab'den benim için istirham edin. (45)32.3 Havva ibadet etmek için (dizleri) üzerindeyken insanlığın meleği Mikail birden geliverdi. O durdurdu ve Havva'yı doğrultup ona dedi: (45)32.4 Kocan Âdem bedeninden yükseldiğinden dolayı o pişmanlık halinden çıkıp ferahla. Ayağa kalk ve ona ait nefese bak. Âdem'i Yaratan daha şimdiden onu kabul etti.

8. Âhiret

(45)33.1 Havva ayağa kalktı ve elini alnına koydu, melek de yükseldi ve Havva'ya şöyle dedi: Gözlerini yukarı kaldır ve dünyevî kaygılarını terk et. (45)33.2 Havva'ya gelince, o gözlerini semalara doğru kaldırdığında dört (akım) tarafından yükselmiş bir ışıkla, ateşe / enerjiye ait çarkları / deveranları gördü. Onlar o kadar parlak / ışıl ışıldılar ki, bu hiçbir kelimeyle ifade edilemezdi. Onların ne ön, ne de arka çepheden nabızlarının ölçülmesi / görüntülenmesi imkânsızdı. Ayrıca melekler bu çarkların önünde ilerleyip / yol alıyorlardı. (45)33.3 Ve onlar Yaratanın olduğu (yere) vardıklarında, çark(lar) durdu ve Seraf'lar onla deveranların arasında kıyamda durdular. (45)33.4 Ben Havva, altından üç adet buhurlukla beraber kaseler gördüm ve üç tane melek, süratle sunağın üzerine geldiler. Bu melekler yanan bir közü alıp, onu kasenin içine koydular ve kaseyi üste yerleştirdiler. Ayrıca onlar üfledikleri esnada duman yükseldi ve semalara ait gök kubbeleri örttü. (45)33.5 Melekler Allah'a hamd ediyorlardı, O'nun önünde boyun eğiyor, feryat edip şunu söylüyorlardı: Allahımız, o Senin fikrin ve o Senin ellerinin eseri olduğu için Âdem'i affet, o sana ait (bir) varlık. (46)34.1 Ve ben Havva, iki tane azametli ışığın Allah'ın önünde korkuyla secdeye vardıklarını gördüm ve ağladım, oğlum Şit'e şöyle dedim: (46)34.2 Babana ait bedenin yanından doğrulup ayağa kalk, bana doğru gel ve baban Âdem'e dair gözlerinin görmediği şuna (bir) bak. (46)35.1 Bunun üzerine Şit ayağa kalktı ve annesi Havva'nın yanına gelip ona dedi ki: Neden ağlıyorsun? (46)35.2 Gözlerini kaldırıp yedi gök kubbenin açılışına bak ve baban Âdem yüzünden (sergilenen) tavrı gör. O, Allah'ın önünde uzanmış gibi ve meleklerin tümü O'na yalvarıyor ve şöyle diyorlar: Allahımız, o Senin fikrin ve o Sana ait tavır olduğu için Âdem'i affet, çünkü onu yaratan Sendin. (46)35.3 (Sordu): Oğlum Şit öyleyse bu nedir? (46)35.4 Onlar Allah'ın önünde oldukları için mi eşimin soyunu bu yerlilere teslim ediyorlar? Şit Havva'yı yanıtladı ve ona dedi ki: Hayır annecim, bu soyun canlılığı dahilinde olanlar, senin yerliler olarak adlandırdıklarındır, sen onları tanımadın mı? Havva ona cevap verdi ve ona şöyle dedi: Oğlum ben onları tanımıyorum! (46)36.1 Şit ona karşılık verdi ve ona anlattı: Bunlar güneş ve aydır, onlar secdeye vardılar ve babam Âdem için istirham ediyorlar. (46)36.2 (Sordu): Işık onunla birlikte olmadığından neden o birden böyle kararı verdi, güneşe ait ışık nerede? (46)36.3 Şit onu yanıtladı ve Havva'ya dedi: Çünkü onun ışığı her şeye sahip olan Allah'ın önünde kesintiye uğrayarak güneş tutulmuş oldu ve ona ait ışık Allah korkusuyla karanlığa dönüştü. (47)37.1 Şit Havva'ya bunu anlatıyorken, birden önemli bir melek boruyu üfledi ve yüzleri üzerine secdeye varmış meleklerin tümü tekrardan ayağa kalktılar. Âdem (için) istirham ettiler ve yüksek bir sesle feryat ederek şöyle dediler: (47)37.2 Allah'a şükürler olsun, her iyiliğin / nimetin namına Allah'a şükürler olsun. Sen asal hücreyi / protoplastı affedip bağışladın. (47)37.3 Melekler bu sözleri sarf ettiklerinde, altı kanatlı Seraf'lardan biri ona doğru gönderildi. O, Âdem'i Akheron'a / keder ırmağına götürdü. (47)37.4 Ve onu üç kez keder ırmağının içine batırıp çıkardı. Çok geçmeden onu Allah'ın huzuruna geri döndürdü ve (Âdem) üç saat boyunca yüzüstü (olarak) kaldı. Ondan sonra Allah elini / kudretini O'na ait kürsüden uzattı ve Âdem'i kaldırdı, ayrıca onu Mikail'e verdi ve ona şunu dedi: (47)37.5 Onu üçüncü semadaki cennete götür ve düzenleme / yönetim gününe kadar onu sunağın önüne dik / yerleştir ki, onu Benim esenlik getiren sevilen zürriyetim (Nûh) vasıtasıyla her canlıya / insana ilişkin olarak en ince ayrıntısına kadar inceleyip / görmüş olurum. (47)37.6 Bunun üzerine Mikail, Allah'ın buyurduğu yere doğru Âdem'i götürdü ve meleklerin tümü ağırdan alarak meleksi ilahiler söylüyorlardı. Onlar şu mucizeyi dillendiriyorlardı: Âdem'in bağışlanmasıyla bir âhiretin vaadi. (47)38.1 Mikail'in Allah'a yönelik çağrıda bulunmasından sonra, (47)38.2 Allah borunun çalınmış olmasını ve her birinin kendi saffında / rütbesinde olarak, bir buhurluk tutanların, bir santur tutanların ve boruyu çalan meleklerin tamamının, Allah'ın huzurunda toplanmalarını emretti. (47)38.3 Bak-İşte! Barındırdığı Zenginliklerin Sahibi (Vâsî), Kerub'lara ait rüzgârların üzerinde yükselmesiyle birlikte, (47)38.4 İlk önce cennete vardı ve cennetin çiçekleriyle onların hoş kokuları, yerlerini Yüce İlah'a ait mis gibi (bir) kokuya bıraktılar. Şit Allah'ın izzeti / ikramı olduğu için, onun dışında (kalan) Âdem'e ait çocukların hepsinin nefesi kesildi. (47)39.1 Ve Rab Âdem'in (yere) çökmüş bedenine doğru geldiğinde, Rab onun için kederlendi ve üzgün bir sesle ona şöyle dedi: Eğer emirlerime uymuş olsaydın, oraya düşmüş olmayacaktın ve senin oradan sınır dışı edilmiş olmana neden olan düşmanının bunu görmesi mümkün olmayacaktı. (47)39.2 Ama onun neşesini kedere çevireceğim ve seni bu âleme doğru geri süreceğim, ayrıca düşmanının yerleşip kurulduğu tahtın üzerine seni oturtacağım, ona ait isyanın bilinir olması / ortaya çıkması yakındır. (47)39.3 O sana (doğru) yere düşüp / çökecek ve orada seni bir tahtın / hakimiyetin üzerinde otururken görecek!

 

 

9. Son Dua

(48)40.1 Bundan sonra Allah Mikail'e bir emir verdi. (48)40.2 O (Âdem'i) üçüncü semadaki cennete götürdü. Onlar katlanmış üç adet kefeni kaptılar ve Allah Mikail'e ve Cebrail'e şöyle buyurdu: Bu katlanmış kefenleri açın ve Âdem'in bedenini sarın, ayrıca (o) zeytin ağacından yağı alıp onun üzerine dökün. Ve Meleklerin üçü Âdem'in bedenine kefeni giydirip onu sardılar. (48)40.3 Allah onlara şunu buyurdu: Habil'in bedenini de çıkarıp / alın ve başka kefenler kapın, aynı şekilde kefenlerin içerisine onu sarın. (48)40.4 Çünkü o, kötü huylu Kabil tarafından öldürüldüğünden beri çıplak bir şekilde aynen duruyor. Ayrıca Âdem toprağın içerisine onu gömmek istemişti ve onun bedeni toprağa döndüğü için o buna muvaffak olamadı. Çünkü semadan bir ses, kendisinin duyulmasını sağlamış ve ona şunu demişti: (48)40.5a O ilk yaratılıp / vücut verilenin toprağa dönmesinden önce, ondan vücuda gelen (Habil'in) toprağın içerisine gömülmüş olması mümkün olmayacak. (48)40.5b Ondan sonra o, onu (Habil'in bedenini) bir kayaya götürmüştü ve Âdem'in ölümüne dek o açık bir vaziyette orada kaldı. Bu yüzden (melekler) onu çekip aldılar ve onu tıpkı babası gibi sardılar. (48)40.6 Allah onların her ikisinin de doğu tarafındaki cennete yükseltilmiş olmalarını emretti. Ki o yerden Allah biraz toprak alarak Âdem'i yaratmıştı. Ayrıca Allah Mikail'e kazmasını emretti. (48)40.7 Ve Allah yedi tane meleği cennete doğru yolladı, onlar cennetten birçok buhur topladılar ve topladıklarını onlara getirdiler. Bunun üzerine ikisinin de bedenlerini aldılar, kabrin içine yerleştirdiler ve onları (toprakla) örttüler. (48)41.1 Ondan sonra Allah dönüp Âdem'i çağırdı, Âdem'in bedeni topraktan ona cevap verdi ve şöyle dedi: Buradayım. (48)41.2 Ve Rab ona bildirdi: İşte! sana dediğim gibi, sen topraksın / topraktan var oldun ve toprağın içerisine geri döndün. (48)41.3 Ama sana söz verdiğim gibi, yenilenme vaktinde (Nûh doğunca) seni yeniden canlandırıp kaldıracağım. (48)42.1 Ve ondan sonra üçgensi mührü aldı ve Âdem'e ait kabri mühürleyip buyurdu: Bu altı gün boyunca hiç kimsenin ona dokunmasına müsaade etmeyin, ta ki zevcen sana dönene dek. (48)42.2 Sonra Allah her bir melekle birlikte tekrardan yukarıdaki semaya, makamına doğru yükseldi. (48)42.3 Ama Havva bütün bunları gördüğünde donakalmıştı. Havva ağlayıp göz yaşı döktü ve o Âdem'i nereye koymuş olduklarını bilmediğinden dolayı onu görmeyi diledi. Ve Rab arza doğru alçaldığında O'nun mis kokusundan dolayı cennete ait ağaçların tamamı, kendilerine ait güzel kokuları (duyura)madılar. Âdem'in sarılıp gömülüşüne dek, Şit dışında hiç kimse bir şey anlayamadı. (48)42.4 Sonra Havva (Allah'ın) ona yol göstermesi mümkün olsun ve Âdem'i koydukları yer ona gösterilsin diye ağlayarak yalvardı. Ayrıca o duasını bitirdiğinde şöyle dedi: (48)42.5 Rabbim beni Âdem'in yanından uzaklaştırma, (48)42.6 ama bana (ölümü) emret, ben de onla beraber (olayım). (48)42.7 Birimiz diğerinden ayrılmazdı, tıpkı cennetin / bahçenin içerisinde olduğumuz gibi. (48)42.8 Ölümle bizi ayırma, ama onun koyduğun yere beni de yerleştir. Ve o, bu duanın akabinde canını verdi. (51)43.1 Ayrıca Melek Mikail, Havva'yı nasıl saracağını Şit'e gösterdi. Meleklerin üçü geldiler ve Havva'nın bedenini alıp Âdem'in bedeninin olduğu yere yerleştirdiler. (51)43.2 Ve bundan sonra Mikail gelip ona şunu dedi: İnsanoğlunun ölümü / sonu gelinceye dek her ölen kişiyi böyle sarın. (51)43.3 O bütün bunları Şit'e öğrettiğinde, Şit'ten uzaklara en yukarıdaki semaya doğru yükseldi ve (son olarak) ona şöyle dedi: Ölü için beş günden fazla yas tutmayın ve yedinci günde keyiflenip / sevinçli olun, çünkü Rabbin O'na ait olan her şeyi meydana çıkarmış, Allah, o günde tamamlayıp / bitirmiştir. (51)43.4 Şan ve şeref, saygınlık ve övgü(ler) O'nadır, Allah'a ait rûhla / hikmetle Rızık veren / Semavî Baba (Rahman).

10. Tebligat

1.1 Bunlar, belirlenmiş azap gününde seçilmiş ve âdil olan / sadık / hak sahiplerinden, günahkâr / hayırsız ve şeytani olanların ayrılması için Hânokh'un orada ettiği duanın kelimeleridir. 1.2 Hânokh hatırasını anlatmaya başladı ve şöyle dedi: Doğru bir adam vardı. Onun gözlerini Rabbi açtı. Melekler ona semalar / boyutlar içerisinden kutsal bir görüntü sergilediler. Ve onlardan her şeyi duydum. Gördüklerimi idrak ettim. Gördüklerim bu nesil için değil, uzakta gelecek bir nesil içindi. 1.3 Seçilmiş olanlar hakkında konuştum ve onların kısa hikayesini açığa çıkardım. Güçleri Bünyesinde Olan (Kavî) ve İnkâr Edenleri Kahır İçinde Yakan (Kahhâr) bulunduğu yerden açığa çıkacaktır. (O) Âlemlerin Rabbi. 1.4 Ebedi olan Allah yüksek boyuttaki semalardan kendi güçlerinin dayanıklılığı içinde, O'na ait karargâhtan açığa çıkacak ve Sina dağının üzerinden ezecek. 1.5 Ürküterek (onların) tümünü cezaya çarptıracak. Tamamı çok korkmuş olacaklar, gözcüler (Ar'lar) sarsılacak, yeryüzünün sonlarına kadar büyük bir titreşim onları yakalayacak. 1.6 Büyük dağlar sarsılacak, yüksek tepeler aşağı yatarak ateşte mum gibi eriyecekler. 1.7 Ve yeryüzü (bütünüyle) bölünme içerisinde parçalanacak, dünyanın üstündeki her şey mahvolup / gözden kaybolacak, her şeyin ve bütün sadık / hak sahiplerinin üzerinde bir karar olacak. 1.8 Fakat seçilmişler için O'nun rahmeti üzerlerinde olacak ve onlar huzura erecekler. Hepsi Allah'a ait olarak iyilere / başarılı olanlara katılıp, kutlu olarak üzerlerinde Allah'ın nuru / yaşam ışığı parlayacak. 1.9 Bak-İşte! O sayısız Allah'a ait olan ile birlikte herkese adaleti uygulamak ve 'Allah'a karşı saygısız olanları / kanun kural tanımaz kâfirleri' yerle bir etmek için, canlı olan her şeyden, günahkâr ve Allah'ı görmezlikten gelen suçluların, O'na karşı sarf ettikleri her küfrün ve O'na karşı itaatsizlikle işledikleri her amelin hesabını sormak için gelir.

 

11. Kanunlar

2.1 Gözlemle, semalardaki bütün olayları, nasıl ki yıldızlarla beraber semalardaki ışık taşıyanlar yönlerini değiştirmez, nasıl ki her biri bir kanuna göre tayin edilmiş, doğup / ortaya çıkar kendi belirli zamanında ve onlar emirleri aşmazlar. 2.2 İyice bak toprağa ve anla, onun üzerinde baştan sona kadar meydana gelen olayları, nasıl ki Allah'ın gösterdiği eserinde değişiklik olmaz. 2.3 İyice bak yaz ve kış mevsimlerine, nasıl ki dünyadaki bütün sular bulutlara, çiy ve yağmura dayandırılmış. 3.1 Gözlemle, her ağaç nasıl kurur ve bütün yaprakları dökülür, sadece on dört tanesi istisna, bunlar eski yapraklarıyla devam eder, ta ki iki veya üç yılda yenileri gelene kadar. 4.1 Ve tekrardan gözlemle, yazın günlerini, güneşin en tepede olduğu zamanı ki, siz kuytu ve gölgeliği o an ararsınız, güneşin sıcaklığı sebebiyle yeryüzü yakan alev ile kavrulmaktadır. Sıcaklık yüzünden ayağını yere veya kayaya da basamazsın. 5.1 Gözlemle, nasıl ki ağaçlar yeşil yapraklar ile kaplanmış ve meyve veriyorlar. Her şeyi saygı içerisinde olarak anla ve idrak et ki, O her zaman diri olan (Hayy'dır) ve bunları sizin için yaratmıştır. 5.2 O verimli geçen her yılda önden işlerini gönderir, bütün işler O'na hizmet eder ve değişmez. Allah buyurmuş ve her şey yerini bulmuştur. 5.3 İyice bak, nasıl ki denizler, nehirler ile birlikte kendilerine verilen görevi tamamlar. 5.4 Ama siz Rabbinizin kanunlarını devam ettirmediniz yahut uymadınız. Siz sınırları aşarak kibir ile konuştunuz, ahlaksız ağızlarınızla Efendinize karşı yüksek sesle sert sözcükler sarf ettiniz. Ve kalpleriniz katılaştı, huzur da bulamayacaksınız! 5.5 Bunlardan dolayı sayılı günleriniz küfür içinde geçecek ve hayatınızın yılları tükenecek. Ve lanetiniz / dışlanmanız ebedi olarak artacak, size merhamet de edilmeyecek. 5.6 O günde isimlerinizi sonsuz bir küfre çevirmiş olarak âdil olan / hak sahiplerine getirirsiniz. Ve onlar, sizi ve sizinle birlikte olan tüm yasa tanımaz / günahkârları ebediyen lanetlerler. 5.7 Cennet ehli için nur, mutluluk ve huzur var, (âhiretteki) arza / genişliğe de onlar varis olacaklar. Fakat siz kâfirler için bir lanet olacak. 5.8 Cennet ehline hikmet verildiği zaman hepsi hayat bulacak, unutarak veya kibre düşüp bir daha hata yapmayacaklar. Alçak gönüllü / saygılı olanlar ve günahlarında ısrar etmeyenler, hikmete sahip olacaklar. 5.9 Onlar bir daha hata yapmayacaklar ve bütün yaşantıları boyunca yargılanmayacaklar, gazap ve kızgınlık içinde ölmeyecekler. Ama onlar hayatlarının sayılı günlerini tamamlayacaklar. Onların yaşamları huzura erecek, onların zevk içindeki yılları memnuniyetlerini arttıracak ve sonsuz huzur ile yaşantılarında ebedi olacaklar.

 

 

 

 

12. İsyan

6.1 Ve zaman gelip geçti, âdemoğullarının sayısı artmıştı, o günlerde onların çok güzel, alımlı kız çocukları doğmuştu. 6.2 Semaların / Boyutların evlatları olan melekler onları görüp arzuladılar. Birbirlerine: Bu insanların çocuklarından kendimiz için eşler seçelim ve kendi çocuklarımıza baba olmamızı sağlayalım dediler. 6.3 Liderleri olan Şem(s)îâzâz (Azâzêl), onlara şöyle dedi: Korkarım ki böyle bir amel işlemek istemezsiniz! Ve ben de bu büyük günahı tek başıma ödemek zorunda kalmam. 6.4 Hepsi birlikte ona karşılık verip dediler ki: Hep beraber bir ant içmemizi sağlayalım, birbirimizi lanet ile bağlayalım, böyle yapalım ki bu plan değişikliğe uğramasın ve bu plan etkili bir şekilde yürüsün. 6.5 Sonrasında toplu olarak yemin ettiler ve her biri diğerini lanet ile bağladı. 6.6 Hepsi tam olarak iki yüz taneydi. Yâred'in günlerinde Hermon / Haram Dağının doruğuna indiler. Bu dağa Haram dediler, çünkü üzerinde yemin ettikleri ve birbirlerini lanete bağladıkları yer burasıydı. 6.7 Bunlarda onların liderlerinin isimleridir. Onların lideri Şem(s)îâzâz ve diğerleri: Arâkîba, Armên, Kôkabîêl, Tâmîêl, Râmîêl, Dânîêl, Êzêqîêl, Barâqîêl, Asâêl, Armârôs, Batârîêl, Anânîêl, Zaqîêl, Samsâpîêl, Satarêl, Tûrîêl, Yômîêl, Asrâdêl. 6.8 'Bunlar, o iki yüz meleğin liderlerine ait olan isimlerdir ve diğerlerinin hepsi onlarla birlikteydi / Bunlar, iki yüz meleğin onlarcasını yönetenlerdir.' 7.1 Hepsi kendileri için (dünyadan) eşler seçtiler, onlardan her biri kendisi için bir tane seçti. Ve onların içlerine girmeye başlayarak onlarla bağ kurdular. Onlara cazibeyi ve sihri öğrettiler. Onlara kökleri kesmeyi ve bitkilerle onları etkili hale getirmeyi gösterdiler. 7.2 Onlar da hamile kalarak fâni / dünyevî olanları doğurdular. Onların boyları üç arşındı. 7.3 Bunlar, insanların elde ettiklerinin tamamını yiyerek tükettiler, ta ki insanlar kendi yaşantılarını sürdüremez hale gelinceye dek. 7.4 Fâni olanlar insanların sonunu getirmek için onlara düşman oldular. 7.5 Kuşlara, hayvanlara, sürüngenlere ve balıklara karşı günah işlemeye başladılar. Ve kendi aralarında onların etlerini / ırklarını hırsla yiyip tüketerek, üstelik kan içtiler / soylarını kuruttular. 7.6 Sonrasında toprak / yeryüzü bu kanun kural tanımaz olanlar hakkında şikâyette bulundu. 8.1 Azâzêl insanlara (metallerden) kılıç, hançer, kalkan ve zırh yapmayı ve onların arka planında ne olduğunu öğretti. Ayrıca onlara bilezik ve aksesuar yapma sanatını, gözkapağı için antimuan kullanımını / gözleri boyamayı, değerli taşlarla birlikte her türlü renkten boyama şekillerini gösterdi. Ve yeryüzü değişti. 8.2 Allah'a karşı büyük saygısızlık ve orada çok fazla zina vardı. Onlar yoldan çıktılar ve bütün yöntemleri ahlaksızlıktı. 8.3 Şem(s)îâzâz bütün sihirleri ve köklerin nasıl kesileceğini gösterdi. Armârôs nasıl büyünün çözüleceğini, Barâqîêl yıldız falını / burçları, Kôkâbîêl ise yıldızların yapısını / düzenini (kahinliği), 'Tâmîêl astrolojiyi', Êzêqîêl bulutların bilgisini, Arâkîba yeryüzünün işaretlerini, Şemsîêl güneşin işaretlerini ve Asrâdêl / Sarîêl ayın sürecini öğretti. 8.4 İnsanlığın çökerek / yok oluşu çığlığa dönüşü verdi ve sesleri semalara ulaştı. 9.1 O zamanlar Mikail, Cebrail, İsrafil ve Ûriel semadan aşağı baktılar ve (oranın) kan gölüne döndüğünü ve her kötülüğün yeryüzünde işlendiğini gördüler. 9.2 Ve birbirlerine seslendiler: Harabeye dönmüş yeryüzü, onların feryatlarını semanın kapılarına (kadar) taşıyor. 9.3 Şimdi siz semaların Allah'a ait olanları (melekler), insanların varlıkları şu şekilde feryat ediyor: En Yüce ('Elaya'nın) yargılamasından önce bizi güven altına alın. 9.4 Ve Mâlik olan Rablerine dediler ki: Rab dışında yok Rabler, Allah dışında yok İlahlar, Melîk dışında yok Melîkler! Senin heybetinin hükümdarlığı yeryüzünün tüm nesilleri içerisinde ve Senin isminin yüceliği ve şanı, yeryüzünün tüm nesilleri içerisinde süre gelmektedir. Senin eserin mübarek ve övgüye layıktır. 9.5 Her şeyi Sen yarattın ve her şeyin üzerinde güç sahibi (ancak) Sensin. Her şey örtüsüz, açık bir şekilde önünde, her şeyi gören (Basîr’sin), Senden hiçbir şey saklı kalmaz. 9.6 Görüyorsun Azâzêl'in ne yaptığını! Âlemde itaatsizliği / günahkârlığı öğretti ve semalarda tutulan, belirli bir zamana ait olmayan sırların tümünü açığa vurdu. 9.7 Kendisiyle birlikte olanları yönetme yetkisi verilmiş olan Şem(s)îâzâz'ın bilindik büyüleri yaptığını görüyorsun. 9.8 Toplu olarak toprağa ait insanlığın kızlarına vardılar. Onlarla uzandılar, kirlendiler ve onlarda bu günahları medyana getirdiler. 9.9 Böylece o kadınlar da fâni olanları doğurdular, bundan dolayı da bütün dünya kanla ve adaletsizlikle doldu. 9.10 Şimdi ise ölenlerin rûhları / şuûrları ağlıyor ve semanın kapılarında feryat ediyorlar. Ayrıca onların acıları arttı, dünya da işlenen bu haksızlıktan / kötülükten kaçmaya da muktedir olamıyorlar. 9.11 Ve sen her şeyi bilensin (Alîmsin), öncesinde ne olacağını da bilirsin, bu (olanları) ve onların her birinin endişe ettiklerini de bilirsin. Ama bize hiçbir şey söylemiyorsun. Onlara bu (durum) ile alakalı ne yapmamız lazım?

13. Sesleniş

10.1 Bunun üzerine O En Yüce ('Elaya) Hizmet Edilen / Tapılası Tek Kudret, Ulu (İlah) olan seslendi ve yüce arştan Ûriel'i Lâmekh'in evladına gönderdi ve ona buyurdu: 10.2 Söyle ona (Nûh'a), Benim adıma sığınsın. Vahiyle bildir ki son yaklaşmakta ve bütün yeryüzü mahvolacak. Büyük bir sel dünyayı vurmak üzere ve içindeki her şey telef olacak. 10.3 Bilgilendir onu ki kaçabilsin ve soyu tüm yeryüzü için kurtulsun. 10.4 Ve dahası Rab İsrafil'e buyurdu: Azâzêl'i ellerinden ve ayaklarından bağlayarak, O'nu karanlığa göm. Dûdâêl'deki çölü / ıssız yeri yar ve onu oraya at. 10.5 Üzerine sivri uçlu ve keskin kayalar fırlat. Onun ebedi olarak orda kalabilmesini sağla, iyice ört ki yüzü bir daha ışık görmesin. 10.6 Böylece büyük karar gününde o da ateşin içerisine atılır. 10.7 Semadan düşen meleklerin, bozup mahvettiği yeryüzünü eski haline çevir. Dünyanın normal haline geri çevrildiğini ilan et. Yeryüzünü eski haline döndürdüm ki, gözcülerin kendi evlatlarına bildirdiği ve (diğerlerine) öğrettiği mistik bilgiler yüzünden tüm âdemoğulları yok olmayacaklar. 10.8 Yeryüzünün tamamı Azâzêl'in uygulamaları ve öğretileri sebebiyle telef oldu ve O'nun üstüne atarak her günahı yaz. 10.9 Allah Cebrail'e buyurdu: Soyu bozuklara, yoldan çıkmışlara ve tüm zina edenlerin çocuklarına karşı harekete geç. İnsanların arasında bulunan bu zinakârların ve gözcülerin çocuklarını ortadan kaldır. Onları dağıt, onları birbirine düşür ve birbirlerini öldürerek / savaşarak yok edebilmelerini sağla. Onlar günlere ait süreye sahip olmayacaklar. 10.10 Sana (yalvararak) dua / istirham edecekler, fakat sana bu şekilde dua eden babaları onların hiçbir şeyini güven altına alamayacaklar. Ancak onlar sonsuz (çok uzun) bir hayat umarlar ve onların her biri beş yüz sene yaşayacak. 10.11 Ve Allah Mikail'e buyurdu: Git, Şem(s)îâzâz ve onunla beraber olan diğerlerine bildir, onlar tüm ahlaksızlıkları içerisinde kadınlarla bağ kurarak kendilerini hüsrana uğrattılar. 10.12 Onların kendi evlatları birbirlerini öldürdükleri zaman, kendi sevdiklerinin yok oluşunu seyretsinler. O gün onların kararları ve tamamladıkları hükme bağlanana, her şey sonsuza kadar tamamlanıncaya dek, bağla onları yetmiş nesil olarak arzın tepelerinin altına. 10.13 O günlerde onları dipsiz ateş çukuruna doğru (götürmekte) önderlik edecekler. İşkence / azap içinde deliğe girerek ebediyen kapatılacaklar. 10.14 Ve daha sonra her kim cezaya çarptırılırsa yanacak ve ondan sonra onlarla birlikte küle dönüp / mahvedilecek, bütün nesillerin sonu gelene kadar hepsi birbirlerine bağlı olacaklar. 10.15 Şehvete kapılan rûhların / varlıkların hepsini yok et ve gözcülerin evlatlarını da, çünkü onlar insanoğluna eziyet ettiler. 10.16 Her kötülüğü / zulmü yeryüzünden kaldır, her türlü kötü iş sona ersin, adalet ve dürüstlük ekini (yerleşerek) belirsin, amelller berekete / nimete dönüşsün. Adalet ve dürüstlük mutluluğun kaynağı içinde ebediyen yerleşecek. 10.17 Artık âdil olanlar kurtulacaklar ve binlerce doğacak olanın babası olana dek yaşayacaklar. Gençlik (emek üretme) ve dinlenme günlerini huzur ile geçirecekler. 10.18 O zamanlarda yeryüzünün tamamı doğruluk / dürüstlük ile sürülecek ve her yer ağaçlar ile kaplanacak ve yeryüzü nimetler ile dolup taşacak. 10.19 Onlar her arzuladıkları ağacı onun üstüne ekecekler ve sarmaşıklarıda onun üzerine ekecekler. Onun üzerine ekilen sarmaşık / salkımlar bolluk içinde meyveler verecek, her birinin ölçüsü bin ürüne tekabül edecek ve bir zeytin (ağacının) ölçüsü on adet yağ teknesine tekabül edecek. 10.20 Böylelikle dünyada meydana gelen tüm yanlıştan, haksızlıktan, günahtan ve kirden arındırmış olursunuz. 10.21 İnsanlığın tüm çocukları doğruluk üzere olsun ve medeniyetlerin tamamı Bana hizmet etsin. Bana dua ve ibadet etsin / değer ve emek üretsinler. 10.22 Dünya her yozlaşmadan, her günahtan / öfkeden, her türlü azaptan ve işkenceden arınacak. Tüm nesiller için tekrardan böyle bir seli, sonsuza dek göndermeyeceğim. 11.1 O günlerde kutsal (Allah'a ait) hazneleri açacağım, ki onlar semalardan (gelir), ve böylelikle insanların amellerine ve emeğine karşılık onları, aşağı doğru üzerlerine dünyaya gönderirim. 11.2 Âlemin tüm günleri süresince ve Âdem'e ait her soyun / tohumun başlangıcından sonuna kadar, huzurla doğruluk / gerçek bir araya gelecek.

14. Tanışma

12.1 Bunların hepsinden önce Hânokh gözden kayboldu ve âdemoğullarından hiç kimse onun nerede gizlendiğini bilmiyordu, neredeydi veya ona ne olduğu meçhuldu. 12.2 O günlerde her işini Allah'a ait olanlar ve ayrılmış gözcülerle / Ar'lar ile birlikte yapmaktaydı. 12.3 Ve ben Hânokh, Yüce / Eşsiz Rabbime ve Günlerin / Devirlerin Meliki olana hamd ediyordum. İşte, gözcüler seslendiler, "Katip Hânokh" ve bana şöyle dediler: 12.4 Hânokh adaletin katibi, git ve semalara ait Ar'lara bildir. Onlar yüksek semaları ve Allah'a ait olan sonsuzluğun yerini bırakarak, kendilerini kadınlar ile doğru yoldan saptırdılar ve âdemoğlunun yaptığı gibi kendileri için kadınlar aldılar, tam anlamıyla dünya üzerindeki bozgunculardan oldular. 12.5 Fakat onlar dünya üzerindeyken huzur, günahlarının affını ve evlatlarının hayrını / mutluluklarını göremeyecekler. 12.6 Sevdiklerinin kıyıma uğramasını görecekler ve kendi evlatlarının başına gelen yok oluşu ki, sonsuza kadar ağıt yakacak ve dua edecekler. Ama onlar huzur veya rahmet bulamayacaklar. 13.1 Hânokh Azâzêl'e giderek şunu dedi: Huzur bulamayacaksın, çok ağır bir ceza hükmü çıkarak sana bağlandı. 13.2 Senin için dinlenmek, merhamet görmek ve duanın kabul görmesi söz konusu değil. Çünkü kötülük etmeyi / fıtrata uygun olmayanı öğrettin. Zira bütün işin gücün küfür, zulüm ve günah işlemekti ve bunları sen âdemoğullarına gösterdin. 13.3 Sonra gittim ve hepsiyle konuştum. Tamamı çok korkup / dehşete düşmüş, endişeden tir-tir titriyorlardı. 13.4 Pişmanlıklarının kabul görmesi için bir duanın kaydını tam olarak yazmamı benden istediler. Böylelikle onların duasını yüce semadaki Rabbe götürebilecek / Rabbin huzurunda okuyabilecektim. 13.5 O andan itibaren haklarında hüküm verildiğinden ve günahlarının utancından dolayı artık ne konuşabilir, ne de gözlerini semalara doğru kaldırıp bakabilirler. 13.6 Daha sonra onların duasını ve kendi rûhları konusundaki yakarışlarını kayıt altına aldım. Her birinin isteği sabır ve kendi günahlarının bağışlanması hakkındaki sorular oldu. 13.7 Ve Dan topraklarına gittim, Dan'ın sularının yakınlarında oturdum. Burası Haram Dağı'nın güney batısına denk geliyordu. Sonra yazmış olduğum, onlara ait duaların kaydını okurken uyuya kaldım. 13.8 İşte, bir rüyaya müşahit oldum ve görüntüler benimle karşılaştılar. Bir gazabın / cezanın görüntüsünü gördüm ve semaların evlatlarına (giderek) konuşmalı ve onları azarlamalıydım. 13.9 Uyanır uyanmaz onlara gittim. Hepsi bir araya gelmiş, Lübnan ve Senir arasında bulunan Ubelseyael diye adlandırılan yerde yüzleri kapalı bir biçimde toplanmış olarak yas tutuyorlardı. 13.10 Onlardan önce uyuduğum esnada gördüğüm tüm görüntüler arasında bağ kurdum. Semanın gözcülerini azarlamak için adaletin bu kelimelerini sarf etmeye başladım.

15. Kınanma

14.1 Bu kitap / kayıt doğruluğun sözüdür, Tapılası Tek Kudret (İlah'ın) o görüntüde emrettiği üzere, ebediyetten gelen gözcülerin kınanmasını anlatmaktadır. 14.2 Rüyamda gördüklerim, canlı dilim ve nefesim ile şimdi anlatacaklarımdır: Kaadir Olan onunla konuşsunlar ve kalben anlasınlar diye adamın ağzının içinde bunları yarattı. 14.3 O yarattı ve kararlaştırdı, insanların anlaması için bilginin kelimelerini, böylece beni de yarattı ki semaların evlatları olan gözcülere serzenişte bulunabileğim. 14.4 Ben sizin duanızı tam olarak yazdım. Fakat benim görüntüde gördüğüm üzere, sizin dualarınıza cevap verilmeyecek, dünyanın tüm günlerine istinaden karar tam kılınmış ve sizin aleyhinizde hükme bağlanmıştır. Huzur da bulamayacaksınız! 14.5 Şu andan itibaren ebediyen semaya yükselemeyeceksiniz. Hükme bağlandığı üzere, dünyanın tüm günlerine yönelik olarak, arza bağlanmış olacaksınız. 14.6 Bundan önce de kendi sevdiğiniz evlatlarınızın yok oluşunu görecek ve onlardan haz alamayacaksınız. Ama sizden önce onlar kılıçla düşecek / ölümü tadacaklar. 14.7 Onlar hakkındaki dualarınız da kabul edilmeyecek. Ağlarken ve yalvarırken de, benim yazdıklarımdan hiçbir kelimeyi söyleyemezsiniz. 14.8 Görüntü bana şu şeklide belirdi: Bak-İşte! görüntüdeki bulutlar ve sis çağırdı beni, yıldızların yolu ve yıldırım / ışın parlaması hızlandırdı / sıkıştırdı ve sürdü / çekti beni. Görüntüdeki rüzgâr hızlandırarak uçurdu, bana kanat olup sürdü beni. 14.9 Ve beni semanın içine çıkardılar, yukarı doğru yükselmeye devam ettim, ta ki kar kristallerinden yapılmış ve ateşten diller / enerjiden kelime kaynakları tarafından çevrelenmiş bir duvarın yakınlarına gelene kadar ve o (görüntünün) tümü beni korkmaya sevk etti. 14.10 Enerjiden olan kelime kaynaklarının içerisine girdim, geniş bir hanenin yakınlarına geldim ki, bu kar kristallerinden yapılmıştı. Hanenin duvarları da kar kristallerinden (oluşan) işlenmiş bir mozaik gibiydi ve yerin tabanı da karla kaplıydı. 14.11 Onun üst kısmı ise samanyolu ve çakan yıldırımlara / parlayan ışınlara benziyordu, enerjiden Kerub'lar onların arasındaydı ve onların seması ise suyu andırıyordu. 14.12 Oraya ait duvarın etrafında yanan bir alev vardı ve kapıları da ateşten kavrulmuştu. 14.13 Oradan hanenin içine girdim, ateş gibi çok sıcak ve buz gibi çok soğuktu, içinde hiç istek / memnuniyet ve yaşam yoktu. Etrafımı korku sardı ve titremeye başladım. 14.14 Sallanırken ve titrerken yüz üstü düştüm ve bir görüntüyle karşılaştım. 14.15 Bak-İşte! görüntüde gözüken başka bir hane, diğerine göre daha geniş ve kapıları ben gelmeden önce açılmış, bir enerji kelimesinden yapılmış. 14.16 İçerisindeki her şey ihtişam, ışık ve azamet içinde doruğa çıkmış ki, oranın ihtişamını ve büyüklüğünü (kelimeler ile) anlatmama imkân yok. 14.17 Oranın tabanı enerjiyle kaplıydı, üzerinde ışınlar, samanyolları vardı ve tavanı da gene şiddetlenen bir enerjiyle kaplıydı. 14.18 Oranın içerisine baktığımda yüksek bir kürsüyü (hükümdarlığı) gördüm ve (onun) görüntüsü de kırağıya / buza benziyordu. Çevresi ise güneş gibi parlıyor, ayrıca Kerub'ların sesi / görüntüsü (vardı). 14.19 O yüce kürsünün altından parlayan akımlar (emirler) akıyordu ki, bunlara bakmak neredeyse imkânsızdı. 14.20 Ve O, Yayılan Aydınlığa / Işımaya ait Azametin Simgesi Olan (Nûr) kürsünün üzerine oturdu, parlak giysisi güneşten daha ışıl ışıl ve herhangi bir doludan / kar tanesinden daha beyazdı. 14.21 O Bütün Övgülerin Muhatabı Olan ve Dilediğini Öven (Hamîd'in) simasına ait görüntüye / yapıya hiçbir melek veya hiçbir bedenli varlık / beşer içeri girerek bakamazdı. 14.22 Parlak / Şiddetli bir enerji denizi O'nu çevreliyordu, büyük bir enerjide O'nun (tam) önündeydi. Çevresinde bulunanlardan hiçbiri O'na yaklaşamazdı. On bin kişi, on bin kez (sayısız olarak) O'nun huzurunda ayakta bulunmaktaydı, buna rağmen O'nun kendine ait bir konseye de ihtiyacı yoktu. 14.23 O'nun yanında bulunan Allah'a ait olanların pek çoğu, akşamleyin de O'nu bırakmadılar ve O'ndan ayrılmadılar. 14.24 O zamana kadar yüzümde bir perde var olmasına rağmen titredim. Rabbim kendi ağzıyla beni çağırdı ve bana şöyle dedi: Buraya gel Hânokh, Bana ait olan kelimeye! 14.25 Beni yukarı (doğru) kaldırdı ve kapının yakınına getirdi ve yüzümü aşağıya eğdim. 15.1 Ve bana geri dönerek, kendi sesiyle seslendi: Duy! korkma Hânokh, âdil kulsun ve adaletin katibisin, buraya gel, yaklaş ve kelimelerimi duy. 15.2 Onlara, kendi adlarının duaları için seni gönderen semanın gözcülerine git ve de ki: Siz gerektiğinde insanların adına dua etseniz, daha iyi yapmış olursunuz, insanlar sizin adınıza dilemesinler. 15.3 Neden siz kutsal ve farklı olan yüce ve ebedi semalardan ayrıldınız? Kadınlarla uzanarak Âdem'in kızları ile kendinizi kirli / ahlaksız hale getirdiniz, kendiniz için eşler aldınız, tıpkı toprağın evlatlarının yaptığı gibi ve ucube / gaddar evlatlara baba mı oldunuz? 15.4 Oysa siz yükseklerde çok boyutlu, belirli bir zamana ait olmayan / ebedi hayatı yaşıyordunuz ve kadınların soyu ile kirlendiniz. Neden (kendinizi) beşeriyetin soylarıyla karıştırdınız? İnsanlığın çocuklarını taklit etme bünyesinde, niçin o ölerek gözden kaybolanlar gibi et~ beden ve kandan sonra şehvete / arzularınıza kapıldınız? 15.5 Adamlara kadınları / eşlerini verdim ki, onların içine tohum eksinler. Bu şekilde onlardan çocukları doğabilsin, böylelikle bağzı ameller dünyada tamamlanabilir. 15.6 Fakat vaktiyle siz rûhani / emir boyutundaydınız ve ebedi olarak âlemin tüm nesillerinden farklı, ölümün olmadığı bir hayat yaşıyordunuz. 15.7 Bu nedenden dolayı Ben sizin için eşler / dişiler düşünmedim, çünkü varlıksal / güç yapısında olanların konakladıkları yer semalardadır. 15.8 Şimdi et bedende doğan gaddarlar dünyada şeytani rûhlar / güçler olarak çağırılacaklar. 15.9 Şeytani rûhlar kendi bedenlerinden dışarı çıkacaklar, 'çünkü yukarıda yaratılmışlardı, başlangıç (noktaları) ve kökenleri kutsal gözcüler (Ar'lar)dı. / çünkü kökenleri hem beşerden hem de Ar'lardan meydana geldi, sonra gelen (beşerler) ayrı varoluş içindi, ama şimdi başlangıç noktaları birbirine karıştı.' Şeytani rûhlar dünyada olacaklar ve kötü olan kimselerin varlıkları olarak anılacaklar. 15.10 Semaya ait rûhların konakladığı yer semalar, her kim toprakta doğar ise onların konakladığı yer toprak olacak. 15.11 Gaddarların rûhları yer üzerinde başa bela olup, hataya düşecek / yozlaşacak / eziyet edecekler, saldıracak / alt üst edecek, savaş çıkarıp yok etmek (üzere) çalışacak / kedere neden olacaklar. Onların yemeye ihtiyaçları yoktur, yine de hâlâ acıkır ve susarlar, onlar rahatsız eder / incitir, farkına varılmaz / izlenemezler. 15.12 Bu rûhlar âdemoğluna karşı (her zaman) ayaklanacaklar ve kadınlara karşıda, çünkü yıkım ve katliam günlerinde onlardan geldiler / doğdular. 16.1 Katliamın, yok edilişin ve bu gaddarların ölüm günlerinden itibaren varlıkları bedenlerinden dışarıya çıkacak ve onların bedenleri (bir) karar olmaksızın çürüyecek. Nitekim belirlenmiş tüm âlemleri kapsayacak olan büyük kıyamet gününe kadar, gözcüler ve Allah'a karşı saygısızlık içinde olanlar muazzam çağ ile mahvedilmiş olacaklar. Hatta (o güne dek) onlar büsbütün yakılarak kül edilecekler. 16.2 Şimdi kendi adları üzerine dileklerini seninle gönderen, vaktiyle semada olan Ar'lara gelince, 16.3 Diyorum ki: Siz semalarda iken gereksiz gizemler bilirdiniz, fakat (hakikatin) tüm sırları size daha açıklanmamıştı. Bu da kadınların sizi böyle, kalplerinizin katılığı / inatçılığı ile tanımasına neden oldu, bu sır perdesinden dolayı da kadınlar ve erkekler dünyada kötülüğün artmasına neden oldular. 16.4 Onlara bu nedenlerden dolayı şunu söyle: Huzur Bulamayacaksınız!

16. Yolculuk

17.1 Beni alıp bir yere götürdüler ki orada yanan alev / parlayan enerji gibiydiler ve istedikleri zaman kendilerini insan şekline sokuyorlardı. 17.2 Onlar hortumun / girdabın bir yerinden bana yol açarak, büyük bir kütlenin / dağın uç noktasından semanın doruklarına / karanlığa varırlardı. 17.3 Aydınlanmış / Parıldayan yerler, o en dıştaki sonların / derinliklerin içindeki gök gürlemesi, onun derinliklerinde ise enerjinin yayı (gerilimi), okları (çakış yapısı), onların kılıfları (dış yapısı), bir enerjinin / ışığın kudretini ve yıldırımın her türlü çakışlarını gördüm. 17.4 Beni yaşamın suları / canlandırıcı sular adlı güneşin her batışını görüp / ağırlayan batının ateşine doğru götürdüler. 17.5 Enerjiden bir nehire / akıntıya geldim ki onun enerjisi su gibi akar, batıya doğru bir büyük denizin içine dökülür. 17.6 Bütün yüksek(teki) akıntıları gördüm, yüksek akıntıya ve yüksek karanlığa vardım, bütün cisimlerin dolaştığı yere / hiçbir beşerin yürümediği yere gittim. 17.7 Kışa ait karanlığın dağlarını (Soğukluğa ait karanlığın büyük yığınlarını) ve derinliğe ait akan / dolaşan tüm suların (olduğu) yeri gördüm. 17.8 Arza ait her su akıntısının giriş yerini ve derinliğin giriş yerini gördüm. 18.1 Bütün (emri taşıyan) rûhların / akımların zengin haznelerini gördüm, onlarla birlikte O'nun tüm oluşumu ve arzın temellerini nasıl döşediğini gördüm. 18.2 Arzın kilit taşına (güneşe), arzı ve semaların gök kubbesini destekleyen dört akıma müşahit oldum. 18.3 Semalar seviyesine akımların nasıl uzadıklarını ve nasıl arz ile semalar arasında kendilerine pozisyon aldıklarını ve onların semaların destekleri olduklarını gördüm. 18.4 Semalara yuvarlak şekli veren / dönen akımların, disk şeklinde güneşe ait bir yapıya sebep olup, bütün yıldızları dizdiklerini / burçları meydana getirdiklerini gördüm. 18.5 Arz üzerindeki bulutları / yoğunluk kümelerini taşıyan akımları, meleklerin güzergâhını, arzın en tepe noktasından semanın üstündeki semayı gördüm. 18.6 Güneye doğru yol aldım, gündüz de gece de yanıyordu, orada yedi tane değerli (gök) taşının dağları / büyük kütleleri vardı. Üçü doğuda, üç tanesi de güneyde bulunuyordu. 18.7 Doğuşa doğru olanlar rengarenk taşlardı, biri inci (Satürn), bir tane lal taşı / şifa taşı (Jüpiter) ve güneye doğru olan ise kızıl bir taştı (Mars). 18.8 Ortada bulunan alabaster taşı (Ay) semalara doğru uzanıyor, Rabbimin kürsüsünü anımsatıyor ve kürsünün üzeri safirle kaplı gibiydi. 18.9 Her tepede / yüksek yerde yanan bir ateşi / parlayan enerjiyi / bir ışığı gördüm. 18.10 Bu büyük kütlelerin ötesinde, tüm âlemin son durağını gördüm. (Bu bağlamda) semalar orada tamamlandı. 18.11 Arzda, semalara ait enerjiden olan kolonlar ile birlikte, derin bir boşluğu gördüm ve onların arasında ölçüsüz, sayısı bulunmayan enerjiden olan kolonlar ya yükseklere, ya da aşağıya dalıyorlardı. 18.12 Bu boşluğun ötesinde bir yerde, ne yukarıda semaların gök kubbesi, ne de altında yerin temelleri, ne üzerinde su, ne de kuşlar (uçan cisimler), orada terk edilmiş / dehşet verici bir yeri gördüm. 18.13 Orada korkunç bir şey gördüm, (bana oranla) yedi tane yıldız yanan dağ yığınları gibi duruyordu. Ve ben onlar hakkında soruşturduğum anda, 18.14 Melek seslendi: Bu yer semanın ve arzın son noktası, semaların yıldızları ve yöneticileri için hapishanedir burası. 18.15 Onlar ateşe yuvarlanan yıldızlardır. Rabbe ait emirlerin sınırlarını aştılar. Kendi doğuşlarının başlamasına uygun düşen zamanda belirmediler. 18.16 Ve O (Allah) onlara öfkelendi, onların günahlarının süresi doluncaya dek, onları bağladı. 19.1 Ûriel bana dedi ki: Kadınlar ile bağ kuran meleklerin rûhları / varlıkları burada kalacaklar ve onlar sözüm ona çok farklı yapılara sahip olacaklardı. İnsanları ahlaksız yaparak, yanlış yola sapmalarına yol açacaklar, bu yüzden insanlar da dâimon'ları / karanlığa düşen meleksi varlıkları, tanrılar edinerek kurbanlar sunacaklar. Büyük karar gününe kadar onlar orada bulunacaklar, o gün esnasında yargılanacaklar ki, onlar hakkında bir sona varılacak. 19.2 Semalara ait meleklerin yoldan çıkmalarına sebebiyet veren onların kadınları da çakala / sırtlanlara dönüşecekler. 19.3 Ve Ben Hânokh (İdris), her şeyin en sonundaki bu görüntüyü tek başıma gördüm. Hiç kimse onları benim gördüğüm gibi görmedi.

17. Baş Melekler

20.1 Bunlar, o gözcülük eden Allah'a ait meleklerin isimleridir. 20.2 Allah'a ait meleklerin biri Ûriel'dir. (Yıldırıma eşlik eden) Gök gürültüsünden ve tortudan (meleklerin hapishanesinden) sorumludur. 20.3 Allah'a ait meleklerden biri İsrafil'dir. Âdemoğullarına ait rûhlardan / emirlerden sorumludur. 20.4 Allah'a ait meleklerden biri Raguel'dir. Âleme ait ışık veren cisimlerin, geriye yansıttıkları ışınların şiddetinden sorumludur. 20.5 Allah'a ait meleklerden biri Mikail'dir. Âdemoğullarının en iyi bölümlerinden ve insanlıktan / karışık nutfeden sorumludur. 20.6 Allah'a ait meleklerden biri Sâraqael'dir. Âdemoğullarının dini / manevi günah işleyen rûhlarından sorumludur. 20.7 Allah'a ait meleklerden biri Cebrail'dir. Cennetten, sürüngenlerden ve Kerub'lardan sorumludur. 20.8 Allah'a ait meleklerden biri Remiel / Azrail'dir. Allah'ın yükselttiği / yukarı kaldırdığı kimselerden sorumludur. 21.1 Sonra (bağzı) cisimlerin / olayların karışıklık içerisinde bulunduğu bir yerin etrafında dolaştım. 21.2 Korkunç bir şey gördüm. Ne yüksek sema ne de belirli bir yer vardı, berbat, korkunç ve terk edilmiş bir yerdi. 21.3 Orada semaların yedi yıldızını bir arada olarak onun içerisine bağlanmış yanan / parlayan, büyük dağlara benzer bir halde gördüm. 21.4 Daha sonra da dedim ki: Ne tür (bir) günah yüzünden bağlanmışlar ve neden buraya atılmışlar? 21.5 Allah'a ait meleklerden olan ve onlara öncülük eden Ûriel benimleydi, beni götürdü ve benimle konuşarak bana şöyle dedi: Hânokh kimin hakkında bilgi almak için soruyorsun ve gerçeği öğrenmek için acele ediyorsun. 21.6 Bunlar, Yüceliğin Sahibine ('Elaya) ait emirlerin sınırlarını aşan bağzı yıldızlardır. Ta ki günahlarının gün sayısı kadar, onbin (sayısı olmayan) yıl / çağ / devir tamamlanıncaya dek buraya bağlı oldular. 21.7 Oradan başka bir yere gittim, öncekinden daha kötü haldeydi. Ve korkunç bir şeyle karşılaştım. Orada kocaman bir ateş vardı, kızmış, alevlendirilmiş ve bölümlere ayrılmış haldeydi. Tam bir uçurumla / dev çukurla sınırlandırılmıştı. İçersine düşmeleri için izin verilmiş, çok büyük ateşin kolonları vardı, o kadar devasallardı ki boyutlarını, büyüklüklerini göremedim. Ve onun dibini / kaynağını dahi görmeme imkân yoktu. 21.8 O anda dedim ki: Ne kadar korkunç bir yer burası, ne kadar acı verici bu yere bakmak! 21.9 Allah'a ait meleklerden olan Ûriel benimleydi, bana cevap vererek şunu dedi: Hânokh, bu korkunç / berbat yer yüzünden mi korktun ve onun varlığından acı duydun / paniğe kapıldın? 21.10 Cevapladım: Bu korkunç yer yüzünden ve acının temsili yüzünden. Bana dedi ki: Bu yer meleklerin hapishanesidir, orada ebedi tutulup / kapatılacaklar. 22.1 Oradan başka bir yere gittim, bana batıdaki sert kayalık dağı / yüksek ve geniş bir takım yıldızını, sağlam göktaşlarını ve oranın içerisinde dört tane mağarayı / yeri gösterdi. 22.2 Onların aşağısındaki yerler (mağaralar) derin, geniş ve düzgün / pürüzsüz / sakindiler. Sanki bir şey en düzgün / akıcı / yumuşak vaziyette sarmalanmıştı. Onlara bakmak derinlik ve karanlıkla doluydu. 22.3 Allah'a ait meleklerden olan İsrafil benimleydi, bana cevap vererek şöyle dedi: Bu mağaraların amacı onların varlıklarına ait rûhların birleşmesi, ölenlerin varlıkları için yaratıldılar. Burada, âdemoğlunun her rûhu / şuûru birleştirilerek / bir araya getirilecek. 22.4 Bu yerler onlara ait karar günü gelene dek barınabilmeleri amacıyla yaratıldılar. Onların zamanlarını tamamlamaları için ki, bu çok uzun süre alacak, ta ki büyük yargılamanın onların üstünde gerçekleşmesine kadar buralarda tutulacaklar. 22.5 Ölmüş bir adama ait rûhun yakınmasını izledim ve onun sesi semalara ulaşarak şikâyet etti. 22.6 Sonra benimle olan meleğe, İsrafil'e sordum ve şunu dedim: Sesi semalara varan ve şikâyet eden bu rûh da kim? 22.7 Bana cevap verdi ve dedi ki: Bu rûh Habil'den geldi, onu kardeşi Kabil öldürdü. Ta ki kardeşi Kabil'in tüm soyu / tohumları yeryüzünden silinene kadar kederlenir / ona karşı davacı olur ve onun tohumları âdemoğulları arasında gözden kaybolur / yok edilir. 22.8 Sonra onun hakkında ve (diğer) hepsi üzerindeki kararı, ayrıca tüm mağaralar (kayalıklar) hakkında sordum ve dedim: Neden biri diğerlerinden ayrı? 22.9 Bana cevap verdi ve şöyle dedi: Ölen(lere ait) rûhların birbirinden ayrılması amacıyla burada üç ayrı yer / bölüm hazırlandı. Böylelikle doğru yol üzerinde olanlar buradaki üzerinde nur bulunan su pınarına (doğru) ayrılırlar. 22.10 Ayrıca günahkârlar içinde bir yer hazırlandı. Öldüklerinde toprağa gömüldüklerinde (anlarlar) ve kendi hayatları boyunca da bir yargılama / karar onlara gelmemiş olanlar. 22.11 Burada onların rûhları büyük azaba ayrılırlar. Ne zaman ki o büyük karar, cezalandırma ve azap günü ebediyet için küfre düşenlerin üzerine olur ve kendi rûhları onlardan intikamlarını alırlar. O (Allah) onları sonsuza dek oraya bağlar. Doğrusu O, âlemin başlangıcından beri oradadır. 22.12 Ebediyetten önce yine bir yer var ki, onların rûhları kedere düşerek şikâyet / feryat edenler için hazırlanmış, kendilerini heder etmeleri ve kâfir olarak öldükleri günler hakkında hesap verirler. 22.13 Doğru yol üzerinde olmayan, günahkâr olup yanlışta ısrar eden azgınlar zümresine katılacakları böyle bir yer burası, ama onların rûhları karar gününde yok edilmeyecek ve onlar oradan çıkamayacaklarda. 22.14 Sonra Yüceliğin Sahibine ('Elaya) şükrederek dedim ki: Rabbimin şanı yücedir. Cennettin ve Gerçeğin / Hakkın Sahibi (Hakk) Olana, her şeye sonsuza dek Hükümdar Olana. 23.1 Oradan başka bir yere gittim, batıya doğru arzın sonunda, uç noktasında olan bir yere gittim. 23.2 Parlayan ve uzayan, durmadan, dinlenmeden gece ve gündüz aynı şekilde devam eden (yanan / parlayan) bir ateşi / enerjiyi / ışını gördüm. 23.3 Nedir bu hiç durması / dinlenmesi olmayan? diyerek sordum. 23.4 Allah'a ait meleklerden biri olan Raguel benimleydi ve bana cevap vererek şunu dedi: Semaların her ışık veren / yansıtan cismi bu yanan ateş / parlayan enerjidir, batıya doğru gördüğün onların seyir yoludur.

18. Ağaçlar

24.1 Oradan arzın başka bir yerine gittim, Raguel gündüz ve gece parlayan ateşten / enerjiden bir dağ silsilesini bana gösterdi. 24.2 Ona doğru gittim ve yedi tane ihtişamlı dağ ile karşılaştım. Hepsi bir diğerinden farklıydı. Muhteşem ve güzel kayalıklar / taşlar, bir bütün olarak görkemliler / hepsi (birbirinden) değerli, iyi görünümlere sahipler ve yüzey şekilleri çok güzeldi. Doğuya doğru olan üç tanesi, bir diğerinin üzerinde, güneye doğru olan üçü de, bir diğerinin üzerinde ve (aralarında) derin ve esintilerle dolu vadiler, hiçbiri ötekisiyle birleşmiyor. 24.3 Bunların ortasında yedinci dağ, ayrıca o (dağ) yükseklik bakımından onlardan (diğerlerinden) daha üstün, kürsüye / hükümdarlığa ait üyeliği / merkezi andırıyordu. Mis kokulu ağaçlar kürsünün etrafını çevrelemiş (haldeydiler). 24.4 Onların arasında daha önce hiç kokusunu duymadığım bir ağaç vardı. Ne bu ağaçların arasında, ne de dışardakiler de, onun benzeri bir koku yoktu. Her güzel kokudan daha hoş kokuyor, yaprakları çiçekleri ve ağacı ebediyen solmuyordu. Meyvesi güzel görünümlü, salkımları da hurma ağacında yetişen meyveyi andırıyordu. 24.5 O anda dedim ki: Şu güzel ağaca da bak! O düzgün yapraklarıyla tomurcuklanmasının / meyvesinin hoş görüntüsüne bakmak ne kadar da güzel. 24.6 Allah'a ait meleklerden, benimle olan Mikail onlardan sorumluydu. 25.1 Bana cevap vererek şöyle dedi: Hânokh, neden bana bu ağacın kokusu hakkında soruyorsun ve neden bilgi edinip (gerçeği) öğrenmek istiyorsun? 25.2 Sonra ben Hânokh, şu şekilde yanıtladım: Her şey hakkında öğrenmeyi arzu ederim ama özellikle de bu ağacın hakkında öğrenmek isterim. 25.3 Ve bana cevap verdi: Bu gördüğün yüksek büyük yer, Rabbinin hükümdarlığının zirvesi gibidir. Çok Yüce, Azametli, Sonsuz Saltanatın ve Üstünlüğün Yegane Sahibi (Azîm'e) ait kürsünün bulunduğu, O 'arzı hayırlı şeyler ile birlikte ziyaret etmek için aşağıya geldiğinde / yeryüzünü iyilik üzere yıktığı zaman' duracağı yerdir. 25.4 Bu güzel ve hoş kokulu ağaca hiçbir bedenli canlının dokunma yetkisi yoktur, ta ki büyük yargılama zamanı gelinceye dek. Ve her şeyin bedeli ödenerek, ebedi olarak tamamlanması sağlandığı zamana müteakiben o bölüştürülmüş olacak ve sadık / hak sahipleriyle alçak gönüllü olanlara (ondan) verilecek. 25.5 Onun meyvesi cennet ehline / seçilmişlere verilecek ve bu ağaç kuzeye doğru Allah'a ait / ayrı tutulan bir yerde, Sonsuz Saltanatın Sahibine ait mabedin / cemaatin yakınlarında dikili olacak. 25.6 Onlar o mukaddes olan mekâna girecek, neşe ve sevinç ile (birbirlerini) kutlayacaklar. İliklerine / hücrelerine kadar o güzel kokunun işlemesine izin verecekler. Onlar için ileride birbirine bağlı uzayda / boşlukta yaşam (olacak). Eski atalarının yaşadığı gibi çok uzun bir hayat sürecekler. Onlara ait günlerde keder, dert / sıkıntı olmayacak, onlara üzüntü / drama ve acı asla yaklaşmayacak. 25.7 Sonra Cennetin / Hale'nin Sahibine, bunlara benzer şeyler hazırladığı ve bu gibi şeyleri yaratarak sadık olan / hak sahiplerine vereceğim diye söz verdiği için şükrettim. 26.1 Oradan arzın orta yerlerine, mübarek ve verimli / çok sulak olan kesik bir ağaçtan filizlenmiş canlı dalların, ağaçlarla birlikte olduğu bir yere gittim. 26.2 Orada parlak / ışıl ışıl (olan) bir dağ ile karşılaştım, dağın altında doğuya doğru yer alan ve oradan güneye doğru akmakta olan bir akarsuyu (yaşam akıntısını) gördüm. 26.3 Doğu istikametine doğru başka bir dağ ile karşılaştım. Lâkin, bir öncekinden daha büyüktü. Ve onların arasında, dağın alt tarafında bir akarsuyun aktığı, derin ve dar bir vadi / dağ geçidi vardı. 26.4 Bunun batısında, bir öncekine göre daha kısa ve az bir yükseltiye sahip başka bir dağ vardı. Ve onların arasında derin ve çorak / kıraç bir vadi vardı. Orada diğer üç dağın, en uzak noktalarında derin ve çorak dağ geçitleri vardı. 26.5 Bütün dağ geçitleri derin ve dardı, kireçli / sert kayalara sahiptiler. Ve onların üzerinde ekili ağaçlar yoktu. 26.6 O kayalıklardan dolayı hayrete düştüm, o dağ geçitlerinden dolayı da hayrete düştüm ve çok şaşırdım. 27.1 Sonra dedim ki: Bu tamamıyla ağaçlarla dolu olan kutsanmış yerin arasında berbat / lanetli bir biçimde duran vadinin anlamı nedir? 27.2 Allah'a ait meleklerden olan Ûriel benimleydi, bana cevap vererek dedi ki: Bu lanetli vadi, ebedi olarak lanetlenenler içindir. Allah'a ve O'nun şanına karşı yakışık almaz, sert ithamla konuşanların hepsinin bir araya getirilecekleri yer burası olacaktır. Burada toplanacaklar ve bu yer onların üzerinde hükme bağlanacak. 27.3 Son günlerde hak sahiplerinin gözü önünde doğru hükmün onlara bağlandığının ebediyen (bir) görüntüsü olacak. Burada merhamete dahil olanlar, Cennetin / Hale'nin Sahibine ve Sonsuz Melik'e dua edecekler. 27.4 Kendilerine ait karar gününde hesaplarının rahmet görmesi ve O'nun onlara atadığı kaderden / ölçüden dolayı O'na dua edip / şükredecekler. 27.5 Ben de bunun üzerine Cennetin / Hale'nin Sahibine yöneldim ve azametine uygun şekilde O'nu anarak, O'na dua edip / şükettim. 28.1 Oradan doğuya doğru gittim, sıra dağlar, ıssız terk edilmiş yerin ortasındaydı ve boş araziyle / ekilmemiş toprakla karşılaştım. 28.2 Orada kendi başına (yaşayan), üzeri ağaçlar ve yapraklarla dolu bir yer vardı. Yukarısında su fışkırıyordu. 28.3 Su hızlıca / şiddetli akan bir kanal gibi kuzeybatıya doğru aktı, ayrıca bulutlar / su buharı ve çiy / serpinti her tarafın üzerine yükseldi. 29.1 Bu sıra dağların doğusunun yakınlarında, ıssız yerin içinde diğer bir mekâna vardım. 29.2 Orada aromalı ağaçlarla karşılaştım, bunlar yayılan tütsü / buhur ve mürün hoş kokularının çıkarıyor / nefes veriyorlardı. Bu ağaçlar badem ağacına benzer yapıdaydılar. 30.1 Bunların ötesine doğuya doğru çok uzaklara gittim ve diğer bir mekâna vardım, suyla dolu / düşmeyen, kurumayan sudan (buzuldan) bir vadi. 30.2 Güzel bir ağaçla karşılaştım, onun hoş kokusu sakız ağaçlarını andırıyordu. 30.3 Vadilerin kenarları boyunca tarçın kokusuyla karşılaştım. Ve bunların ötesine doğuya doğru ilerledim. 31.1 Başka dağları gördüm, onların üzerinde ağaçlara ait bahçeler vardı. Orada nektar gibi akan sudan (beslenen) ağaçlar vardı, isimleri tespih (ağacı) / zamzalak ve kasnıydı. 31.2 Ondan sonra bu dağların ötesinde, arzın sonlarının doğusunda, başka bir dağ karşıma çıktı ve onun üzerinde sarısabır ağaçları vardı ve tüm ağaçlar sarı sakız reçinesiyle doluydu, görüntüleri badem ağacının sert meyvelerini andırıyordu. 31.3 Onlardan biraz yaktım ve o herhangi bir güzel kokudan daha hoş kokuyordu. 32.1 Bu rayihalardan sonra dağların üzerinden kuzeye doğru baktım. Hint sümbülü, tarçın ve biberin hoş kokulu ağaçları ile kaplanmış yedi (tane) dağı gördüm. 32.2 Oradan tüm bu dağların zirvesine çıktım, arzın doğusunun uzaklarına doğru (gittim) ve Kızıldeniz'in üzerinden geçtim. Kızıldeniz'den uzaklaştım ve Zotîêl isimli meleği geçtim. 32.3 Böylece Adaletin / Sadâkatin Bahçesinin içerisine vardım. Ve uzaklarda bu ağaçlardan sayıca çok daha fazla yetişmekte olan ağaçları gördüm. Ancak orada geniş (gövdeli) iki ağaç vardı. Hoş kokuya sahip, ihtişamlı, güzel ve olağandışı / muazzam görüntüleri vardı. Hem de bilgelik ağacı ile karşılaştım, ondan yiyenler çok büyük bir anlayış sahibi olurlardı. 32.4 Onun meyveleri bir sarmaşığın üstündeki üzüm demetlerini andıran, kokusu çok uzaklara yayılarak hissedilebilen bir nevi keçiboynuzu ağacıydı. 32.5 Şöyle dedim: Bu ağaç çok güzel! Ne kadar güzel ve tatlı bir görüntüsü var. 32.6 Allah'a ait meleklerden olan İsrafil benimleydi ve bana cevap vererek dedi ki: Bu (bilgileri anlama) bilgelik ağacıdır, senden önce gelen babanın ve annenin ataları bu ağaçtan yiyerek (iyinin yanında kötü bilgiyi içeren) bilgeliğe sahip oldular. Evet onların gözleri açıldı ve kendilerinin çıplak olduklarının fark ettiler. O yüzden (bu) bahçeden sürülerek / çıkarıldılar. 33.1 Buradan yeryüzünün sonlarına / uç noktalarına (doğru) gittim ve orada çok geniş (yapılı) yaratılmış canlılar / hayvanlar ile karşılaştım. Her biri diğerinden farklıydı, ayrıca da kuşlar hepsi değişik yapılarda, güzellikteydiler ve hepsinin çıkardıkları sesler bir diğerinden farklıydı. 33.2 Bu hayvanların doğusunda, yeryüzünün uç noktalarını ve semaların hareketsiz kaldığı yer ile birlikte, semalara ait pencerelerin / geçitlerin (buradan) açılır (olduğunu) gördüm. 33.3 Semanın yıldızlarının nasıl belirdiklerini gördüm ve her birinin çıktığı geçitleri saydım, çıktıkları noktaları sayılarına göre tek tek yazdım. Ayrıca isimlerini, bağlantılarını / burçlarını, pozisyonlarını, zamanlarını, aylarını benimle birlikte olan Ûriel isimli melek bana gösterdi. 33.4 Bana hepsini gösterdi, onların isimlerini, kanunlarını ve çalışma sistemlerini benim için yazdı. 34.1 Oradan yeryüzünün (bir) ucuna kuzeye / kuzey kutbu taraflarına doğru gittim. Orada büyük ve muazzam bir sistem ünitesiyle karşılaştım, tüm yeryüzünün en uçlarındaydı. 34.2 Orada semanın üç (su) geçidini gördüm. Onların her birinden, kuzey rüzgârları ile soğuk, dolu, kırağı, kar, sis ve yağmur eserek dışarı çıkıyordu. 34.3 Bir kapıdan iyice eserdi, fakat diğer iki kapıdan daha bir güçlü, yeryüzüne azap edercesine şiddetli bir şekilde eserdi. 35.1 Oradan yeryüzünün batı tarafına yöneldim ve doğu tarafındakine benzer üç geçit ve çıkış noktaları vardı. 36.1 Oradan yeryüzünün (bir) ucuna güneye / güney kutbu taraflarına doğru gittim. Orada semanın açılmış üç tane geçidinden güney rüzgârları, sis, yağmur ve rüzgâr geliyordu. 36.2 Oradan doğuya, semaların tarafına / diplerine doğru gittim. Doğu istikametinde semanın üç tane geçidi açıktı ve üzerlerinde daha küçük geçitler vardı. 36.3 Her gece onlara gösterilmiş güzergâh olan, tüm bu ufak geçitlerden semanın yıldızları gelir ve geçer / doğar ve batarlardı. 36.4 Gördüklerimden dolayı şükrettim. Her zaman Cennetin / Hale'nin Sahibine dua edeceğim. O ki büyük ve muhteşem mucizeleri yaratarak her işi ne kadar güzel bitirdiğini, meleklerle insanların özlerine / gönüllerine gösterdi, böylece onlar O'nun yaptıklarına şükredebilsinler. Ve bütün yaratılmış varlıklar, O'nun büyük gücünün işleyişini idrak etsinler. O'nun mükemmel işleyen maharetine şükrederek, O'na ebedi olarak dua etsinler.

19. Mâthuşelah

106.1 O günlerden sonra oğlum Mâthuşelah, kendi oğlu Lâmekh için eş seçti ve eşi ondan hamile kalarak bir oğlan çocuk doğurdu. 106.2 Onun vücudu kar gibi ter temiz, çiçek açan gülün rengi gibi kırmızı ve kafasının üstündeki saçlar yün gibi beyazdı. Gözleri o kadar güzeldi ki, gözlerini açtığında bütün evi güneş gibi aydınlattılar. Böylelikle ev görülmedik, alışılmamış bir halde ışıl ışıl oluverdi. 106.3 Ebenin elinden alındığı esnada, ağzını açarak Gerçeğin Sahibinin (Hakk) ismini söyledi. 106.4 Lâmekh ondan (bu yüzden) korkarak kaçtı ve kendi babası Mâthuşelah'a gitti. 106.5 Ona şöyle dedi: Tuhaf bir evlada sahip oldum, bir insana benzer değil (sanki), ama İlah'a ait semaların evlatlarını andırıyor. Bir değişik ırk gibi, bize de benzemiyor. Onun gözleri güneşin ışınları gibi, yüzü de nur içinde. 106.6 Bana öyle geliyor ki o benden gelmedi, ama meleklerden (gelmiş) olabilir. Korkarım ki o günlerini yeryüzünde geçirirken olağanüstü bir şey gerçekleşebilir. 106.7 Babacım, şimdi semada melekler ile oturan babamız Hânokh'a giderek ondan gerçeği öğrenmeni temenni ve talep ediyorum. 106.8 Mâthuşelah oğlunun sözlerini duyunca, benim yeryüzünün uçlarında olduğumu duyduğundan dolayı, bana geldi ve (beni) çağırdı, ben de sesini duyarak ona doğru gittim. İşte buradayım, bana geldiğin için oğlum (dedim). 106.9 Bana cevap verdi ve dedi ki: Mühim bir sebepten dolayı sana geldim, ben rahatsız edici bir görüntüyle, benzerlikle karşılaştım. 106.10 Şimdi dinle beni babacım, benim oğlum Lameğin bir oğlu dünyaya geldi, fakat bir insan ırkından gelene benzemiyor. Onun rengi herhangi (bir) kardan daha temiz ve çiçek açan gülden daha kırmızı ve kafasındaki saçlar beyaz bir yünden de daha ak. Gözleri güneşin ışınlarını andırıyor ve gözlerini açınca da bütün evi aydınlatıyordu. 106.11 Ebenin elinden alındığı an, ağzını açtı ve Cennetin / Hale'nin Sahibini zikretti. 106.12 Babası Lâmekh'te korktu ve bana kaçtı. O da çocuğun kendisinden değil, gökyüzüne doğru olan meleksi varlıklardan geldiğini düşünüyor. İşte işin aslını bana bildirirsin diye sana geldim. 106.13 Ve ben Hânokh, onu cevaplayarak şunu dedim: (Sistemi Yöneten) Rab dünyada yeni şeyler yapacak, bunları bir görüntüde / düşümde gördüm ve sana beyan ederim ki: Benim babam Yâred'in nesli zamanında semaların yüksek yerinden (gelen) bağzıları / semavî olan meleksi varlıklar, Rabbe ait kelimenin sınırlarını aştılar. 106.14 İşte böyle! sınırı aşarak günah işlediler, kadınlarla bağ kurdular, onlarla günaha girdiler, bağzılarıyla da evlenerek onlardan doğan çocuklara baba oldular. 106.15 Yeryüzünün tamamı büyük bir yıkıma uğrayacak ve büyük bir sel gelecek, bir sene boyunca büyük bir yıkım olacak. 106.16 Ama sizden doğmuş olan bu çocuk yeryüzünde bırakılacak ve onun üç oğlu da onunla birlikte kurtarılacak. Yeryüzündeki bütün insanlar öldüğünde, o ve oğulları kurtulmuş olacaklar. 106.17 Onlar rûha (emre) göre değil, kandan / etten meydana gelmiş kuvveti büyük / gaddar olanlara neden oldular, (bu yüzden) dünya da büyük bir ceza meydana gelecek ve dünya bütün ahlaksızlıklardan / pisliklerden arındırılacak. 106.18 Şimdi kendi oğlun Lâmekh'e bildir ki, o doğmuş oğlu gerçekten kendisine aittir. Ve onu Nûh (Nuokh) diye çağırın, o sizin geri kalan nesliniz olacak. Onun dünya üzerindeki günlerinde, o ve oğulları işlenecek bütün kötülük / adaletsizlik yüzünden yeryüzüne gelmek üzere olan yıkımdan kurtarılacaklar. 106.19 Sonra yeryüzünde, eskiden işlenmiş olandan daha büyük (bir) ahlaksızlık yaşanacak. Rabbimin bana gösterdiği ve açıkladığı üzere Allah'a ait olanların gizemlerini biliyorum, onları semaya ait levhalardan okudum. 107.1 Onların üzeride yazılmış olarak gördüm. Nesil, nesil üstüne hataya düşecek, ta ki doğruluk üzerine olanların nesli yükselişe geçene kadar, sınırı aşanlar yok edilecekler, günah / suç yeryüzünden ayrılacak, güzel olan her şey galip gelecek. 107.2 Ve şimdi oğlum git, evladın olan Lâmekh'e beyan et ki, bu doğmuş olan gerçekten onun evladıdır, bunda yalan yok. 107.3 Mâthuşelah babası Hânokh'un bilmediği her şeyi açıklayan sözlerini işitti. Onu gördükten sonra geri döndü, O, çocuğu Nûh ismiyle çağırdı. Bütün yıkımdan sonra, o yeryüzünü refaha erdirecek (olan).

 

20. Nûh

65.1 O günlerde Nûh yeryüzünün battığını / çöküşe geçtiğini gördü, bu yıkımın yaklaştığını gösteriyordu. 65.2 Oradan hareket etti, yeryüzünün sonlarına (kutuplara doğru) gitti, dedesinin babası olan Hânokh'u çağırdı, Nûh acıklı bir ses ile üç kere: Duy beni, Duy beni, Duy beni! diye seslendi. 65.3 Ona dedi ki: Anlat bana, dünyanın başına gelen de nedir? Yeryüzü çok sarsıldı ve çalkalandı, onunla birlikte ben de mi yok olup gideceğim! 65.4 Bundan sonra yeryüzünde büyük bir titreşim meydana geldi, semalardan bir ses duyar duymaz, yüz üstü kapaklandım. 65.5 Dedemin babası Hânokh yanımda beliriverdi ve bana şöyle dedi: Niçin acıklı bir halde ağlayarak ve göz yaşları içerisinde beni çağırdın? 65.6 Rabbinin huzurundan yeryüzünde yaşayanlara dair bir emir dışarı çıktı ve onların sonu gelmek üzere. Çünkü onlar meleklerden gizemleri ve şeytani olanların tüm yanlış / şiddet içeren işlerini, onların her gizli yeteneğini, tüm tılsım sanatları sergilemekteki hünerlerini, her türlü cazibe / büyü yeteneklerini ve yeryüzünün tamamını eğri büğrü hayal / fikir / imgeleme yoluyla, kıvırma yeteneğini öğrendiler. 65.7 Dahası gümüşün yeryüzünün tozundan nasıl üretileceğini ve yerden nasıl nikel / yumuşatılmış metaller yapacaklarını da (öğrendiler). 65.8 Önceden kurşun, çinko / kalay, gümüş gibi yeryüzünün (tozundan) üretilmezdi, onları üreten bir kaynağın içine oturan bir melek (vardı) ve o melek tarafından onlara dağıtılırdı / o melek fazilet sahibiydi. 65.9 Bundan sonra dedemin babası Hânokh, beni elleriyle kavrayarak yukarı kaldırdı ve bana dedi ki: Rûhların Sahibine dünyadaki karışıklık hakkında istirhamda bulunduğum üzere sen git (artık)! 65.10 Onların emre itaatsizlikleri yüzünden cezaları karara bağlandı. Çünkü sihirleri araştırıp öğrendiler / ortaya çıkardılar ve egemen oldular. Ayrıca ben bir yana, (onlar) uzun süre (dünyada) tutulmayacak / sayılmayacaklar. Yeryüzü ve üzerinde yaşayanların hepsi yıkıma uğrayacak. 65.11 Onlar için sığınabilecekleri bir yer de sonsuza dek olmayacak. Onlar gizli olan her şeyi insanlara gösterdiler ve lanetliler / dışlanarak cezalandırılacaklar. Fakat bu senin için geçerli değil evladım. Rûhların Sahibi bilir ki, sen bu kınanmış gizemler hakkında arınmış ve suçsuz bulunmaktasın. 65.12 O senin ismini Allah'a ait olanların arasına dahil etti ve seni kuru toprak üzerinde yaşayanların üzerinde tutacak, doğruluk üzere olan onurlu, şerefli hükümdarları senin zürriyetine yazdı. Ebediyete kadar senin soyun, âdil ve kutsanmış bir kaynaktan dışarı akarcasına sayılamaz kadar çok olacak. 66.1 Bundan sonra cezayı gerçekleştirecek olan melekleri bana gösterdi, onlar yerin altında bulunan suyun bütün güçlerini serbest bırakarak, toprak üzerinde yaşayanların tümüne cezayı ve yıkımı getirmek için gelmeye hazırdılar. 66.2 Rûhların Sahibi, dışarı çıkmakta olan suyun güçlerinden sorumlu olan meleklere: Ellerini yukarı kaldırmasınlar / Kuvvelerin maharetiyle suyun yükselmesine neden olmasınlar, sadece beklesinler! Şeklinde emir verdi. 66.3 Ve Hânokh'un huzurundan ayrıldım. 67.1 O günlerde Rabbimden bir söz / kelime bana ulaştı ve seslendi: Bak kaderin / ölçün / miktarın Benim önüme geldi. Kınanma olmayan bir ölçü, sevgi ve dürüstlüğün ölçüsü / takdiri. 67.2 Şimdi melekler, ağaca ait bir tertibat / mekanizma inşa ediyorlar, onlar bu işi tamamladıklarında, Ben de hünerimi / kudretimi onun üzerine koyacağım ve onu muhafaza edeceğim. Hayatın oluşmasına sonuç verecek olanlar ondan çıkacak ve bir değişiklik meydana gelecek, kuru toprak o şekilde boş kalmayacak. 67.3 Benim önümde senin soyunu kuşaklar haline getireceğim, her şeye doğru ebediyen. Seninle beraber toprak üzerinde bulunanları yeryüzüne yayacağım. Senin soyun bereketsiz olmayacak ve mübarek kılınacak. Ayrıca Rabbinin hakkı için toprak üzerinde sayılarını arttıracaklar. 67.4 Öncesinde Hânokh, batı tarafında altın, gümüş, demir, yumuşak metal / nikel ve kalay / çinko maden yığınlarının (göktaşlarının) yakınlarında, onlara küfrü / adaletsizliği gösteren meleklerin, o parlayan / alevli vadinin içine kapatılacak olduklarını bana gösterdi. 67.5 O vadiyi / geçidi orada gördüm, (o) yerde büyük bir sarsıntı ve sularda ise (derin) bir dalgalanma vardı. 67.6 Bunların tamamı orda olurken, (kızgın) alevden, erimiş metalden medyana gelen (set), onları titreşimden dışarı, o yerin içerisine salladı. Sülfür / Kükürt kokusu açığa çıktı ve o, sularla karıştı. İnsanların doğru yoldan çıkmasına neden olan meleklerin vadisi de, o yerin altında yanmaktadır. 67.7 O yerde ki vadinin içinde, boydan boya akan ateşin / enerjinin akımları, o meleklerin mahkum edildikleri yerdir, onlar toprak üzerinde yaşayanların doğru yoldan çıkmasına neden oldular. 67.8 O günlerde o sular, hükümdar, muktedir ve soylu / asil olanlar ve yeryüzünde yaşayanlar için olacak / onlara hizmet edecekler. Canları ve beden için bir şifa ve aynı zamanda rûhlarına ait bir karar (olacak). Çünkü onlar, rûhlarını / şuûrlarını tamamıyla arzularına kaptırdılar ve kendi bedenlerinde ceza görmeliler. Aynı zamanda Rûhların Sahibini inkâr etmelerinden ötürü, her gün kendilerine ait cezayla yüzleşecekler, ayrıca hâlâ O'nun adına (da) inanıp / güvenmezler! 67.9 Kendilerine ait bedenlerin yanması arttıkça / daha fazla beden şiddetli olarak yandıkça, üzerlerindeki canları daima / ebediyete kadar bir yenisi ile değişecek. Hiç kimse gereksiz bir söz söyleyemez, Rûhların Sahibinin huzurunda. 67.10 Bedensel arzularını dinleyerek şehvete düştüklerinden ve Rabbe ait rûhu (emri) inkâr ettiklerinden dolayı böyle bir ceza başlarına gelecek. 67.11 O zamanlarda o suların kendileri sıkıntılı / acılı bir değişime maruz kalırlar, zira o çağlardaki (günahkâr) meleklerin cezalandırıldığı zamandan itibaren, kaynaklara ait suların ısısında bir değişim meydana gelir, ayrıca o melekler yükseldikçe / arttıkça bu kaynakların suları değişir ve soğuk olur. 67.12 Allah'a ait olan Mikail'i duydum, cevap vererek seslendi: Bu hüküm, meleklerin ne ile mahkum edildiğinin, hükümdar olanlar, güç sahipleri ve dünyayı avucunda tutanlar için bir ifade vermesidir. 67.13 Çünkü bu karara ait sular, (beşer olan) hükümdarlar ve kendi bedenlerinin arzuları için şifa olur. Ama onlar görmeyecekler, bu yüzden de o (aynı) suların değişerek, ebediyen yanan bir ateşe dönüşeceğine inanmayacaklar. 68.1 Bundan sonra dedemin babası Hânokh, bütün gizemleri açıklayan bir kitapta, ona verilmiş kısasları bir araya toplayarak, Kıssalar Kitabının kelimeleri altında bana verdi.

21. Açılış

37.1 Âdem'in oğlu Şit, Şit'in oğlu Enoş, Enoş'un oğlu Kenaan, Kenaan'ın oğlu Mahalalel, Mahalalel'in oğlu Yâred, Yâred'in oğlu Hânokh'un ikinci gördüğü, hikmetin görüntüsüdür. 37.2 Bu hikmetin kelimelerinin başlangıcıdır. Dünyada yaşayanlara nakledilmesi için konuşmaya başladım. Evvelki insanlar duyun ve neslim görün / anlayın, Rûhların Sahibinin önünde, İlah'a ait olan bu kelimeleri (size) haber vereceğim. 37.3 Evvelden insanlara beyan edilseydi, en iyisi olurdu, ama onlardan sonra gelen / zürriyetimizden de hikmetin başlangıcını esirgeyecek değiliz. 37.4 Benim taşıdığım sezgilerime göre (böyle bir) ilim, Rûhların Sahibinin huzurundan şimdiye dek oradan verilmiş değildir. Rûhların Sahibinin dilemesiyle, O'nun tarafından ebedi hayatın (âhiretin) ölçüsü bana verilmiş bulunmaktadır. 37.5 Bana üç kıssa bildirildi. Ve dünyada yaşayanlara tebliğ etmeye başladım.

21a. Kıssalar I

38.1 Âdil olanlar topluluğu ortaya çıktıklarında, günahkârlar işledikleri günahlar yüzünden yargılanacaklar ve yeryüzünden kovulacaklar. 38.2 Hakk / Gerçeğin kaynağı ve Belirleyicisi, âdil olarak seçilenlerin gözü önünde belirdiğinde, o kimselerin amelleri Rûhların Sahibi tarafından tartılır. Ayrıca nur / yaşam ışığı dünyada yaşayan âdil olanlara ve seçilmiş olanlara tezahür ettiğinde, günahkârların yurtları / konak yeri neresi olacak, Rûhların Sahibini inkâr edenlerin dinlenme yeri neresi olacak? Onlar hiç doğmamış olsalar daha iyi olurdu. 38.3 Âdil olanların gizleri (sahip olacakları) ortaya çıktığında, günahkârlar cezalandırılacaklar ve Allah'ın karşısında küfür içinde bulunanlar, âdil olanların ve seçilmiş olanların önünden kovulacaklar. 38.4 O zamana kadar dünyayı zapt edenler (artık) güçlü veya soylu olmayacaklar, ne de âdil olanların yüzüne bakabilecekler. (Çünkü) Rûhların Sahibinden gelen ışık, Allah'a ait olanların, sadık / hak sahiplerinin ve seçilmişlerin yüzünde / algısındadır. 38.5 Kuvvetli hükümdarlar o zamanlarda ortadan kaybolurlar. Bu hükümdarlıklar Allah'a ait olanların ve sadık / hak sahiplerinin eline verilirler. 38.6 Ve o zamandan sonra hiç kimse yaşamları bittiği için Rûhların Sahibinden merhamet bekleyemez / affını dileyemez. 39.1 O zamanlarda olan olacak ve seçilmiş Allah'a ait olan alttakiler / çocuklar (nebiler, resuller) aşağı inecekler ve onların soyları âdemoğullarıyla birlikte bir olacak. 39.2 O günlerde Hânokh ateşlilik / aşırılık, öfke, huzursuzluk ve sürgünün kayıtlarını teslim aldı ve Rûhların Sahibi şöyle buyurdu: Onlar rahmete dahil olmayacaklar. 39.3 O an bir bulut fırtınası, bir hortum beni kavrayarak yeryüzünden kaptı ve semanın sonuna taşıdı. 39.4 Orada başka bir görüntü ile karşılaştım. Âdil olanların bulundukları ve Allah'a ait olanların dinlendikleri yerleri gördüm. 39.5 Burada gözlerim onların meleklerle birlikte bulundukları ve Allah'a ait olanlarla birlikte dinlendikleri yerlere şahit oldu. Onlar âdemoğullarının namına talep ediyor, temennide bulunuyor ve dua ediyorlardı. Onların huzurunda adalet su misali akıyor ve rahmet de yerdeki çiyi andırıyordu. Dolayısıyla o (rahmet / adalet) ebediyen onların arasındaydı. 39.6 O günlerde gözlerim âdil olan ve sadâkat ölçüsü / îmân içerisinde bulunanların yerini, onların günlerinde adaletin nasıl olacağını, sayısız sadık / hak sahiplerinin ve seçilmişlerin O'nun huzurunda ebediyen olacaklarını gördü. 39.7 Rûhların Sahibine ait kanatların / korumanın altında onların barınacakları yeri gördüm. Bütün sadık / hak sahipleri ve seçilmiş olanlar O'nun huzurunda nurun ışığıyla bezenmişlerdi. Ağızları duayla dolu, dudaklarıyla Rûhların Sahibinin namını zikrediyorlardı. O'nun huzurunda doğruluk / adalet sona ermeyecektir. 39.8 Orada kalmayı diledim ve rûhum bu yerin özlemini çekti. Bundan dolayı Rûhların Sahibinin huzurundaki bu yer, bana dair kader / takdir olarak kararlaştırıldı. 39.9 O günlerde beni nimetiyle desteklediği ve methettiği için Rûhların Sahibine şükrettim ve hamd ederek O'nun ismini yücelttim, dualarla ve zikirlerle. 39.10 Uzun bir süre gözlerim bu yere baktı ve O'na dua ettim ve dedim ki: Şanı yücedir / mübarektir O, başlangıçtan sonsuza dek O'na hamd olsun. 39.11 O'nun önünde sona ermek diye bir kavram yoktur. Âlem var olmadan önce de onun ne olacağını ve nesilden nesile olacağını biliyordu. 39.12 Hatta uyuyanlar (bile) zikrederler, Senin nurunun / şanının / görkeminin önünde ayakta dururlar, dualar ederek, şükrederek, överek şunu söylerler: Kutsal / Allah'a ait! Allah'a ait! Allah'a ait! arzı rûhlarla / emirlerle dolduran Rûhların Sahibi. 39.13 Burada gözlerim hiç uyumayanlara şahit oldu, O'nun huzurunda duran şükredenler şöyle dediler: Mübareksin Sen, şanı yücedir Rabbe ait adın her şeye doğru ebediyen. 39.14 Göremez hale gelinceye dek algım (bir) değişime tabi oldu. 40.1 Bundan sonra bir binin binlercesi, on binin binlercesi (sayısız) olan kimseleri Rûhların Sahibinin nuruyla huzurunda duran, bir uçsuz bucaksız hesaplanamaz çoğunluğu gördüm. 40.2 Baktığımda orada duranlardan farklı olarak, Rûhların Sahibinin dört tarafında dört tane varlık / şahsiyet gördüm ve isimlerini öğrendim. Çünkü benimle birlikte yol alan melek isimlerini bana bildirdi ve saklı şeylerin tamamını gösterdi. 40.3 Cennetin / Hale'nin Sahibinin huzurunda şükreden dört varlığın seslerini işittim. 40.4 İlk ses Rûhların Sahibine dua ediyordu; her şeye doğru ebediyen. 40.5 İkinci duyduğum ses, seçilmiş olanı (Âdem'i) ve Rûhların Sahibinde beklemete olan seçilmiş olanları zikrediyordu. 40.6 Üçüncü duyduğum ses, toprak üzerinde yaşayanlar için istirhamda bulunuyor, dua ediyor ve Rûhların Sahibinin hakkı için temennide bulunuyordu. 40.7 Ve dördüncü duyduğum ses ise, arzda yaşayanları suçlamak için gelen şeytanları, Rûhların Sahibinin huzurundan uzak tutuyordu. 40.8 Bundan sonra benimle birlikte yol alan ve bana tüm saklı şeyleri gösteren huzurun meleğine sordum: Sözlerini duyarak kelimelerini kayıt ettiğim ve gördüğüm bu dört sima / önemli şahısta kim? 40.9 Bana seslendi: İlk olan merhametli ve öfkeyi bastıran / uzun süre kahır çeken, Allah'a ait olan Mikail'dir. İkincisi, beşeriyete ait çocukların tüm rahatsızlıkarından ve incinmiş (rûhlardan) sorumlu olan İsrafil'dir. Üçüncüsü, tüm kuvvelerden sorumlu olan Allah'a ait Cebrail'dir. Ve dördüncüsü, ebedi hayata varis olacakların umut ve tövbelerinden / af kayıtlarından sorumlu olan Fanuel'dir. 40.10 Ve bunlar, o günlerdeki dört (ayrı) sesini işittiğim, En Yüce (olan) İlah'a ait dört melektir. 41.1 Bundan sonra semaların tüm sırlarını, hükümdarlığın nasıl paylaştırılacağını ve insanların amellerinin nasıl dereceler üzerinde tartılacağına şahit oldum. 41.2 Orada seçilmişlerin barınaklarını ve Allah'a ait olanların dinleneceği yeri gördüm. Gözlerim ile nasıl tüm günahkârların oranın çevresinden uzaklaştırıldıklarını ve onları Rûhların Sahibinin namını inkâr ettiklerinden ötürü sürüklenerek uzaklaştırılmış olduklarını gördüm. Artık onlar için bir dinlenme olmayacak, çünkü çarptırıldıkların cezaları Rûhların Sahibi tarafından devam ettirilecek. 41.3 Orada gözlerim, yıldırım ve gök gürültüsünün aydınlatan çakışındaki sırları, rüzgârların gizemlerini, nasıl yere dinmek için parçalandıklarını, bulutlara ve çiye ait bilinmeyenleri gördü. Aynı zamanda oradan hangi yere devam ettiklerini (bu yerin içine nereden gönderildiklerini), Nereden de yeryüzünün toz parçacıklarının doyurulduğunu gördüm. 41.4 Orada akımların kapalı haznelerini / zengin kaynaklarını ve onlardan dışarı doğru akımların ayrıştırıldığını, dolunun / yağışın haznesini, karartının / sisin haznesini, bulutlarının haznesini ve dünyanın başlangıcından beri yer üzerinde süzülerek süre gelen o bulutu gördüm. 41.5 Güneşin ve ayın yörüngelerini takip etmesini, nerden gelerek nereye döndüklerini, onların mükemmel dönüşlerini, nasıl birinin öbürkünden daha saygı değer / üstün olduğunu, onların belirlenmiş seyir yollarını nasıl yönlerini değiştirmeden, güzergâhlarına bir şey eklemeden ve eksiltmeden, birbirlerine sadâkatlerini muhafaza ederek onların yeminlerini kararlılıkla sürdürdüklerini gördüm. 41.6 Rûhların Sahibine ait emre uygun olarak, güneş ilk çıkar / geçer, kendi yörüngesinde yol alır. Dayanıklı / Güçlü onun namıdır, her şeye doğru ebediyen. 41.7 Bundan sonra saklı ve gözle görünür olan ayın seyri, kendisine ait izlediği yolu hem gündüz hem gece (olarak) tamamlıyor. Biri diğerinin karşısında, Rûhların Sahibinin huzurunda dinlenmeden şükranlar sunarak zikrederler. Onların şükretmesi kendilerinin dinlenmesi mahiyetindedir. 41.8 Güneşin parıltıları / ışınları birçok dönüşüm meydana getirir, bir bereket veya bir felaket / ilenç olarak. Ayın seyrine ait (olan) yörüngenin ışığı, sadık / hak sahibi için nur, yasa tanımaz / günahkârlar için ise karanlık olur. Rabbinin hakkı için O'nun ışığı (gündüzü) ve karanlığı (geceyi) yaratması, insanların rûhunu / şuûrlarını bölüp / ayrıştırması ve âdil olanların nefeslerini desteklemesi, O'nun adaletinin namı içindir. 41.9 Hiçbir melek engel olamaz veya hiçbir güç engel olma kapasitesine sahip değildir, dolayısıyla Hakîm olan hepsinin (ne yaptığını) görür ve hepsine kendi önünde hükmünü uygular. 42.1 Hikmet kalıp / duracağı bir yer bulamadı ve ona barınabileceği bir yer semalarda verildi. 42.2 Âdemoğullarının arasında barınmak için geldi (ama), barınabileceği hiçbir yer / hane bulamadı. Hikmet kendi yerine geri döndü ve meleklerin arasındaki yerini aldı. 42.3 Adaletsizlik kendi haznesinden / belleğinden, gizlendiği yerden dışarı çıktı. Onları o buldu, onu aramayanları / çıkarmaya çalışmayanları ve onlarla barındı. Çöldeki bir yağmur misali, veya susamış topraktaki bir çiy misali. 43.1 Yeniden yıldırım / ışın yolu ile semaların yıldızlarını / ışıklarını gördüm. O'nun nasıl hepsini kendi adlarıyla çağırdığını anladım ve Onu işittim. 43.2 Onlara ait adaletin dengesinin (nasıl) tartıldığını gördüm / anladım. Onların nasıl ışınlarına göre, kendilerine ait olan yerin enine göre ve ortaya çıktıkları güne göre olduklarını gördüm. İlaveten nasıl seyir ettikleri yola (yörüngelerine) göre, yıldırım / ışın yolu medyana getirdiklerini, bir ışın yolunun bir diğerini tetiklediğini, onların izledikleri yolun / sürecin meleklerin sayısına göre olduğunu gördüm ve onların hepsinin kendi aralarındaki sadâkatlerini / îmânlarını muhafaza ettiklerini (anladım). 43.3 Benimle yol alan, bana saklı olanı gösteren meleğe sordum: Nedir bunlar? 43.4 O da bana şöyle dedi: Rûhların Sahibi sana onların parabolik bir resmini gösterdi. Bunlar: 'Allah'a ait olanların / İlah'ın dostlarının, âdil olanların' namlarıdır. Arzda barınan ve Rûhların Sahibine ait isme güvenmeye devam edenlerdir, her şeye doğru ebediyen. 44.1 Çakan yıldırıma / ışın yoluna ilişkin olarak başka bir şeye daha şahit oldum. Yıldızlardan nasıl doğduklarını, ışın yolu haline geldiklerini ve kendilerinin yeni şekilleri ile birlikte ayrılamaz olduklarını gördüm / kendileriyle birlikte arkalarında hiçbir şey bırakmadıklarını gördüm.

 

 

 

21b. Kıssalar II

45.1 Bu İkinci kıssa, Allah'a ait olan yaşanılan yerin ve Rûhların Sahibinin namını görmezlikten gelenlere istinadendir / onların kaygısıdır. 45.2 Onlar semalara yükselemeyecek, yeryüzüne de gelemeyecekler, Rûhların Sahibinin namını görmezlikten gelenlerin nasibi / payı öyledir, bu yüzden bunlar keder ve ızdırap gününe saklanırlar. 45.3 O gün Benim seçtiğim kişi şerefine ait tahtın üzerine oturur, amellerinin ve (sahip olacağı) yerlerin arasından sayısız / hesapsız bir şekilde seçer. Onlar Benim seçtiğim kişiyi gördüklerinde, onların özleri / gönülleri kendi içlerinde kuvvetli hale gelir, onlar ki Benim Özelliklerinde Ayrı, Yegane Olan (Vâhid) ismime başvurdular. 45.4 O gün seçilmiş olanın onların arasında yaşamasına yol açarım, semaların biçiminde değişim gerçekleştirerek, onu Allah'ın sonsuz bir nimeti ve sonsuz bir nur / yaşam ışığı yaparım. 45.5 Arzda da değişim / dönüşüm gerçekleştireceğim, seçtiğim kişilerinde onun üzerinde yaşamasına yol açacağım. Ayrıca o günah ve suç işleyenler onun üzerine ayak basamayacaklar. 45.6 Gördüğüm ve huzurla tatmin olduğum üzere âdil olanları kendi önüme yerleştirdim, fakat günahkârların Benim huzuruma gelmelerinden önce bir ceza olacağı için, onlara yeryüzünde ölümü tattırabilir / mahvedebilirim. 46.1 Orada, günlerin (zamanın) önünde bir özelliğe sahip olan (El-Evvel'i) gördüm ve O'nun ön tarafı yün gibi beyazdı. O'nunla beraber ikinci bir kişi vardı. Onun siması bir adamın görünümünü andırıyordu ve yüzü Allah'a ait olan meleklerinki gibi hoşnutlukla / zârafetle doluydu. 46.2 Benimle yol alan, bana tüm saklı şeyleri gösteren meleklerden birisine bu âdemoğlu hakkında sordum: Kimdir o, nereden gelmiş, neden Günlerin Önünde Olan ile birlikte gidiyor? 46.3 Bana cevap verdi ve şöyle dedi: Bu âdemoğlu adalet sahibi ve adalet onunla birlikte yaşıyor ve tüm saklı hazineleri / bilinmeyen zengin bilgi kaynaklarını o ortaya çıkarır / bildirir. Çünkü Rûhların Sahibi onu seçti. Onun nasibi / ölçüsü her şeyin üstesinden gelir, doğruluk / dürüstlük içinde Rûhların Sahibinin huzurunda ebediyen. 46.4 Gördüğün bu âdemoğlu hükümdarları, kuvvetli olanları ve saltanatlarından güç alanları dinlendikleri yerden kaldıracak. Gücü kontrol edenleri gevşeterek / çözecek ve günahkârların dişlerini kıracak. 46.5 Hükümdarları tahtlarından / hakimiyet merkezlerinden ve saltanat sürdükleri yerden dışarı atacak. Çünkü O'nu (Allah'ı) övmediler ve hamd / şükür etmediler. Doğruluğunu alçak gönüllülük ile kabul etmezler, nerden (bu) hükümdarlığın onlara verildiği!? 46.6 Gücü kontrol edenleri defedecek ve onlar utanç ile dolacaklar. Karanlık onların barınağı haline gelecek ve solucanlar onların yatağı olacak. Onların yataklarından kalkmak için hiçbir ümidi olmayacak, çünkü Rûhların Sahibini hamd ederek yüceltmezler. 46.7 Bunlar semaların yıldızlarına değer biçenler, hünerlerini En Yüceye ('Elaya) karşı arttırdılar, yeri çiğneyerek onun üzerinde yaşarlar, tüm yaptıkları işler adaletsizlik, onların yaparak ortaya koydukları da adaletsizlik, onların güçleri kendi zenginliklerinde, onların inançları da kendi elleriyle yaptıkları tanrılarda ve Rûhların Sahibinin namını görmezlikten geldiler. 46.8 O'na ait cemaatin ve Rûhların Sahibinin ismine tutunan dini bütün olanların bulunduğu yerden kovulacaklar. 47.1 O günlerde hak sahibinin duasıyla âdil olanları soyu, Rûhların Sahibinin önünde yeryüzünde artışa geçer. 47.2 O zamanlarda Allah'a ait olan yüksek semalarda yaşayan kimseler, tek ses oluverecekler. Akışa geçen hak sahibinin soyundan dolayı (onlar) temenni edecek, dua okuyarak zikredecek, şükredecek ve Rûhların Sahibinin namını övecekler. Hak sahibinin duası, Rûhların Sahibinin önünde değersiz olup / boşa gitmez. Böylelikle onların cezaları uzatılabileceğinden, ebediyen ızdırap çekmeyecek / mağdur olmayacaklar. 47.3 O günlerde Günlerin Önünde Olanı gördüm, şanına ait tahta çıkarak oturdu. Yaşayanların kitapları O'nun huzurunda açılmıştı. O'nun bütün kalabalığı / orduları, yüksek semada barınanlar ve O'nun çevresinde olanlardı. 47.4 Allah'a ait olan kimselerin kalpleri neşe ile doldu. Çünkü adaletin / hakkın rakamları (yerine) ulaşılmış ve hak sahibinin duası duyulmuş / onaylanmıştı. Hak sahibinin soyundan biri, Rûhların Sahibinin önünde talep edilmişti 've hak sahibinin soyu (gemiyi) doldurdu'. 48.1 Orada adaletin / doğruluğun bitmez tükenmez pınarını gördüm. Onun etrafında birçok hikmet kaynakları vardı. Susayanların hepsi onlardan dışarı akandan içtiler ve hikmetle doldular. Onların barındıkları yerler sadık olan / hak sahipleri, Allah'a ait olanlar ve seçilmişler ile birlikteydi. 48.2 O saat içinde, o âdemoğlunun ismi Rûhların Sahibi tarafından konmuştu ve onun namı Günlerin Önünde Olan (El-Evvel'in) huzuruna geldi. 48.3 Güneş ve işaretler (burçlar) yaratılmadan, semanın yıldızları (dahi) oluşturulmadan önce, onun namı Rûhların Sahibinin huzurunda tayin edilmişti. 48.4 O, âdil olanların ve Allah'a ait olanların bir önderi olacak, bunun üzerine onlar birbirlerine destek olacaklar, hiç düşüşe geçmeyecek, medeniyetler için bir ışık ve kalbinde hastalık olanlar içinse bir umut. 48.5 Arzda bulunanların tümü, ona (Âdem'e) saygıyla eğilerek onun üstünlüğünü kabul ederler, ona dua ederek överler, Rûhların Sahibinin namı için ilahiler söylerler. 48.6 Bu amaç için o seçildi ve o, dünya bile yaratılmadan önce O'nun (Allah'ın) huzurunda saklıydı. O ebediyen O'nun huzurunda olacak. 48.7 Ve Rûhların Sahibine ait olan hikmet, onda açığa çıkarıldı. Allah'a ait olan ve âdil olanlar için, sadık / hak sahiplerinin ölçüsünü güven altına alması için, çünkü onlar bu dünyevî hayatı istemedi ve tenezzül etmediler. Dünyaya ait adaletsizliğin vuku bulduğu her (yanlış) ameli ve yolu istemediler. Rûhların Sahibinin hakkı için onlar kurtarılacaklar. Ayrıca o da onların hayatlarının intikamını alan olacak. 48.8 O zamanlarda ellerinin işlediği amellerden dolayı, yeryüzünde hükümdar olan, dünyayı ele geçiren ve güçlü / kuvvetli olanların yüzleri yere doğru eğilecek. Onların korkuya kapılarak başlarına bela olacak o günde, kendi nefeslerini kurtarmaya muktedir olamayacaklar. 48.9 Onları kendi seçtiklerimin avuçlarına yerleştireceğim, ateşteki saman misali âdil olanların yüzünün önünde yanacaklar ve Bana ait olanların yüzünün önünde, sudaki kurşun misali batacaklar ve onlara ait hiçbir iz de bulunmayacak. 48.10 Onların başına bela olacak günde, dünyada sükunet hakim olacak, onun önünde olanlar zapt edilecek / karanlığa bastırılacaklar ve tekrardan ortaya çıkmayacak / kalkamayacaklar. Onları onun elinden alabilecek veya yukarı kaldıracak hiç kimse de olmayacak. Çünkü onlar Rûhların Sahibini ve kendisini Allah yolunda hizmete atamış olanı / yağ ile kutsanmış olanı görmezlikten geldiler. Rûhların Sahibinin şanı yücedir. 49.1 Hikmet su gibi aktığı için onur / saygınlık / hale kesilmez, her şey O'nun huzurunda ebediyen. 49.2 O, adaletin tüm bilinmeyenlerini yetkisinde barındırdığı üzere, haksızlık bir gölge gibi göçüp gidecek ve hiçbir kalıcılık gösteremeden son bulacak. Çünkü seçilmiş olan (Âdem) Rûhların Sahibinin huzurunda durmaktadır. Onun şanı her şeye doğru ebediyen, onun enerjisi / gücü tüm oluşumlar / nesiller için. 49.3 O'nun içinde hikmetin rûhu / emri barınır, ona ait bu rûhtan kim anlayış gösteriyorsa ona pay verir, ilmin ve gücün rûhu, bu kimselerin rûhu / şuûrları, adalet / doğruluk üzerine uyur. 49.4 Gizli Saklı olan şeyleri yargılayacak. Kimse onun huzurunda gereksiz bir söz söyleyemeyecek. Çünkü O'nun (Allah'ın) dilemesine bağlı olarak, o kişi (cennet için) seçilmiş olacak. 50.1 O zamanlarda Allah'a ait olan ve seçtiği kişilerde bir değişiklik meydana gelecek. Günlerin ışığı onların üzerinde barınacak, şan ve şeref Allah'a ait olanların üzerine geri dönecek. 50.2 O dert gününde kötülük, günahkârlar üzerinde toplanacak, fakat âdil olanlar, Rûhların Sahibinin hakkı için üstesinden gelecekler. O diğerlerinin de (buna) tanıklık etmesini sağlayacak, böylece onlar tövbe edebilir ve kendi elleriyle ürettiklerinden vazgeçebilirler. 50.3 Onların Rûhların Sahibinin huzurunda onurları da olmayacak, fakat O'nun ismi (Rahman) kapsamında kurtarılmış olacaklar ve O'nun rahmeti çok büyük olduğu için Rûhların Sahibi onlara merhametini gösterecek. 50.4 O, hükmünde adildir ve O'nun nurunun / şanının / görkeminin huzurunda, O'na ait hükme karşı (hiçbir) adaletsizlik / sadâkatsizlik ayakta duramayacaktır. Her kim olursa olsun, eğer tövbe etmez olur ise yıkılacak / gözden kaybolacaktır. 50.5 Rûhların Sahibi buyurur: Ve O andan itibaren onların üzerine merhamet etmeyeceğim. 51.1 O zamanlarda arz, O'na bırakılmış / emniyete alınmış olarak geri dönecek. Ve Şeol O'na bırakılmış olarak teslim aldıklarıyla geri dönecek. Ve cehennem sahip olduklarını geri verecek. 51.2 O onların arasından, âdil olan ve Allah'a ait olanları seçecek, (böylece) o gün geldiğinde kurtarılmış olurlar. 51.3 O zamanlarda seçilmiş olan tahtının üzerine kurulur, o (taht) Rûhların Sahibi tarafından ona verdiği ve o da bu şerefe layık olduğu üzere. İlmin ve düşüncelerin tüm bilinmeyenleri onun ağzından çıkacaktır. 51.4 O günlerde dağlar, koçlar gibi sıçrayacak ve tepelerin / yüksek yerlerin kaynağı süte doymuş kuzular gibi olacak, onların hepsi, semalardaki meleksi varlıklar olacaklar. 51.5 Onların yüzleri neşe ile aydınlanarak / parlayacak, çünkü o zamanlarda seçtiği kişi ortaya çıkmıştır. Ve arz / genişlik / yer keyiflenecek, âdil olanlar onun üzerinde yaşayacaklar ve cenneti kazananlar onun üzerinde yürüyecek ve oynayarak / eğlenecekler. 52.1 O günlerden sonra tüm saklı görüntüleri o yerde gördüm. Rüzgârın / Akımın hortumu beni yukarı aldı ve batıya doğru taşıdı. 52.2 Gözlerimle semalara ait saklı şeylere, arzda var edilecek tüm şeylere orada şahit oldum. Bir demir dağı (göktaşı), bir bakır dağı, bir gümüş dağı, bir altın dağı, bir yumuşatılmış metal / nikel dağı, bir kurşun dağı. 52.3 Benimle yol alan meleğe sordum ve şöyle dedim: Bu saklı olan gördüklerimde ne? 52.4 O da bana şöyle dedi: Bu gördüğünün tümü, kendisini Allah yolunda hizmete atamış olanın gücü içindir. Böylece kontrol edebilecek ve yeryüzü üzerinde kuvvetli hale gelecek. 52.5 Sonrada bu huzurun meleği bana cevap vererek şöyle dedi: Birazcık bekle / sabırlı ol ve göreceksin, Rûhların Sahibinin planladığı üzere, orada sana tüm bilinmeyenler vahiy ile bildirilecek. 52.6 Bu gördüğün dağlar: demir dağı, bakır dağı, gümüş dağı, altın dağı, yumuşatılmış metal / nikel dağı, kurşun dağı, seçilmiş olanın önünde, ateşin karşısında eriyen mum gibi olur ve bu gördüğün göktaşları, yukarıdan aşağıya düşen su (yağmur damlası) gibi onun ayağının önünde kuvvetsiz olacaklar. 52.7 O günlerde olan olacak, böylece kimse kendini kurtaramayacak, ne altınla, ne gümüşle, hiç kimse kendini kurtarmaya muktedir olamayacak. 52.8 Orada savaşmak için demir olmayacak, kuşanılacak göğüslük zırh da yok, metalin, çinkonun / kalayın yardımı / kullanımı da olmayacak ve kurşunda arzu edilmeyecek. 52.9 Seçilmiş olan Rûhların Sahibinin önünde ortaya çıktığı zaman, bu (günahkârların) hepsi yeryüzünden kaybolup yok olacaklar. 53.1 Gözlerim orada derin bir vadiyi / geçidi gördü ve o geçidin ağzı açık bir vaziyetteydi. Arzda, denizlerde, (gök) adalarda yaşayanların tümü, ona bağışlar, hediyeler ve boyun eğmelerine ait göstergelerini getirecek, ama bu derin vadiyi dolduramayacaklar. 53.2 Çünkü onlar elleriyle (doğal) yasaya aykırı ameller işler, her yaptıkları işi, hırsla bir çırpıda canice yaparlar, işte onlar günahkârlar. Rûhların Sahibinin varlığında yerle bir olacak / küle dönecek olanlar. İşte onlar günahkârlar, yeryüzünden durmadan kovulacak olanlar, her şeye doğru ebediyen. 53.3 Cezayı gerçekleştirecek olup, orada duran ve tüm şeytani aletleri / silahları hazırlayan melekleri gördüm. 53.4 Ve benimle yol alan huzurun meleğine sordum: Bu silahlar kimler için hazırlanıyor? 53.5 O da bana şöyle dedi: Bunlar yeryüzünde hükümdar ve güçlü olanlar için hazırlanıyor, böylece onların vasıtasıyla helak olurlar. 53.6 Bundan sonra âdil olanlar ve seçtiği kişi, O'na ait cemaatin ortaya çıkmasına yol açacaklar ve bu andan itibaren Rûhların Sahibinin hakkı için onlar engel olamayacaklar. 53.7 Bu dağlarda (gezegenlerde) dünya gibi O'nun huzurunda olacak ve tepeleri / yüksek yerleri (de) bir su pınarı gibi olacak. Âdil olanlar günahkârların zulmünden (uzakta) rahata erecek / sükunet bulacaklar. 54.1 Baktım ve arzın diğer bir tarafına doğru döndüm. Orada yanan / parlayan bir alev / enerji ile derin bir vadiyi / yıldız geçidini gördüm. 54.2 Hükümdarları ve güçlüleri buraya getirdiler ve onları (bu) derin vadiye koydular. 54.3 Gözlerim onlar için nasıl aletler yapmakta olduklarını orada gördü. Demirden zincirler, ölçülemez ağırlıktaydılar. 54.4 Benimle yol alan huzurun meleğine seslenerek sordum: Bu zincirden aletler kimler için hazırlanmış? 54.5 O da bana şöyle dedi: Bunlar Azâzêl'i konuk edenler için hazırlanmıştır. Onları hapsetmek ve cehennemin en dip noktasının içerisine koymak için, Rûhların Sahibinin emrettiği üzere (orada) çeneleri sert taşlar ile kaplanacak. 54.6 O büyük günde, Mikail, Cebrail, İsrafil ve Fanuel onların hakkından gelecek / boyun eğdirecekler ve onları yanan ateşe ait (bir) fırınına atacaklar. Böylece Rûhların Sahibi, işledikleri haksızlıklara ait hesabın intikamını alabilir. Çünkü şeytana hizmet ettiler / tâbi oldular ve dünyada yaşayanların yoldan çıkmasına neden oldular. 54.7 O günlerde Rûhların Sahibinin tarafından cezaları (başlarına) gelecek ve suyun tüm hazneleri, semaların yukarısında bulunanlar, ayrıca semanın altında bulunan su kaynakları ve yeryüzünün altındakilerin tümü açılacaklar. 54.8 Her su ile semalardaki sular birleşecekler, ama yukarıda (olup) semalar da bulunan sular eril ve aşağıda yer de bulunan sular dişildir. 54.9 Sonra yeryüzünde ve semaların uç noktalarının altında barınanlar, ortadan kaldırılacaklar. 54.10 Bunun sayesinde kendi adaletsizliklerini, dünya üzerinde neler yapmış olduklarını ve bu yüzden ortadan kaldırıldıklarını bilecekler. 55.1 Bunlardan sonra Günlerin Önünde Olan (El-Evvel) pişmanlık duydu ve şöyle dedi: Boş yere mi dünya üzerinde olanların tümünü ortadan kaldırdım. 55.2 O kendi şahsına ait olan, Büyüklük Ölçülerinin Kavrayamayacağı (Kebîr) ismine bakıp yemin ederek dedi ki: Bundan sonra böyle bir şeyi, yer üzerinde barınanların tamamına yapmayacağım. Ve semaya bir işaret (gök kuşağı) yerleştireceğim. O (işaret), arz üzerindeki semalar durduğu müddetçe, Benim ile onlar arasındaki bağlılığın ebediyen bir simgesi olacak. 55.3 Rûhların Sahibi buyurdu: Sonra Benim emrime uygun olarak, ne zamanki keder ve ızdırap gününde meleklerin elleri ile onların hakkından gelinmesini isterim, bundan öncede benim öfkem ve cezam olacak. Benim öfkem ve cezam onların (Azâzêl'e uyanların) üzerinde devam edecek. 55.4 Ey siz dünya üzerinde yaşayacak büyük hükümdarlar!, siz Benim seçtiğim kişinin şanına, şerefine ait tahtta oturduğunu ve Rûhların Sahibinin hakkı için, Azâzêl ile onun yoldaşlarını ve Azâzêl'e ait orduların tümünü (nasıl) yargılayacak olduğunu izlemek zorunda kalacaksınız. 56.1 Orada cezayı gerçekleştirecek olan meleklere ait orduları çıkarken, kırbaçları ayrıca demir ve tunçtan oluşturulmuş zincirleri tutarken gördüm. 56.2 Benimle yol alan huzurun meleğine sordum ve şöyle dedim: Şuradakiler, kimler için (o) zincirleri tutuyorlar? 56.3 O da bana dedi ki: Her biri kendisi için belirlenmiş, kendi sevdikleri (şeytanları) içindir. Böylece onlar o vadideki cehennemin dibinin içerisine atılırlar. 56.4 Sonra bu vadi onların seçilmişleri ve sevdikleri ile dolacak. Onların hayatlarının sona ereceği gün, onların hatalarının günü olacak, o andan itibaren onların önemi olmayacak. 56.5 O günlerde melekler hükümdar olanları kışkırtmak için bir araya gelir ve başlarını doğuya, Part'lar ve Med'ler tarafındaki insanlara doğru çevirirler, böylece rahatsız edici / karışıklık meydada getirici bir rûh / emir onların üzerine gelir. Onları rahatsız eder ve hükümdarlıklarından eder. Dinlendikleri yerlerden, ininden çıkan aslan veya sürülerinin ortasında kalmış aç kurtlar misali ortaya çıkarlar. 56.6 Onlar çıkacaklar ve kendi seçilmiş olanlara ait yerlerin üzerine adım atacaklar, ayrıca onlardan önce bir harman yeri ve bir patika yol olacak. 56.7 Fakat Bana ait âdil olanların beldesi, onların atları için engel teşkil edecek, onlar kendi aralarında bir savaş çıkaracaklar ve onlardan doğruluk üzerine olan (ötekilere karşı) güçlü hale gelecek. Bir kimse komşusunu ve kardeşini bildiğini söyleyemez, ne de bir evlat babasını veya annesini. Onların katliamları sırasında sayısız ceset orada olacak. Onlara ait bu ceza boş yere / anlamsız olmayacak. 56.8 O günlerde Şeol'un ağzı açılacak, onlar da ona gömülecekler ve kendi telef oluşlarıyla yüzleşecekler. 57.1 Ve zaman gelip geçti, bundan sonra içerisinde (bağzı) kişilerin sürdükleri, değişik araç sahiplerini gördüm. Doğu ve batı rüzgârları üzerinden güneye doğru yaklaşarak / geldiler. 57.2 Onlara ait araçların çıkardıkları sesler duyuldu. Bu gürültü patırdı gerçekleştiği esnada, Allah'a ait semalarda olan kimseler, olayın farkına vardılar. Yeryüzünün destekleri bulundukları yerden kımıldadılar. Bu yeryüzünün uçlarından, semaların sonlarına kadar bir gün içinde duyuldu. 57.3 Onların hepsi eğilecek / çökecekler ve Rûhların Sahibinin önünde (onun) üstünlüğünü kabul edecekler. Bu ikinci kıssanın son kelimesidir.

 

 

 

 

 

21c. Kıssalar III

58.1 Hak sahibi ve seçilmiş kişiler ile ilgili olarak, üçüncü kıssadan bahsetmeye başladım. 58.2 Ne mutlu / şükürler olsun sana! Sen âdil olan ve seçilen, ölçün / payın fevkalade güzel olduğu üzere. 58.3 Hak sahibi güneşin ışınlarında ve seçtiğim de sonsuz hayatın nurunda. Orada onların yaşamlarına ait günlerin sonu yoktur. Allah'a ait sayısız günlerde olacaklar. 58.4 Onlar nuru arayacaklar ve Rûhların Sahibi ile birlikte doğruluğu / adaleti bulacaklar. Âdil olanlar için huzur olacak, Âlemlerin Rabbi ile birlikte. 58.5 Bundan sonra semalarda Allah'a ait olanlara şu denecek: O güneş gibi doğduğu ve karanlıkta kaybolup gittiği üzere, onlar doğruluğun (bilinmeyen getirilerini) ve îmânın payını, mirasını istemeliler. 58.6 Önce karanlık ortadan kaldırılacak olduğu için, orada kesintiye uğramayan bir ışık / aydınlık var edilecek, gündüzler bir limite asla ulaşmayacak. Allah'ın önünde pek çok ışık olacak ve doğruluğun / dürüstlüğün nuru, Rûhların Sahibinin huzurunda ebediyen güçlü olacak. 60.1 Hânokh'un hayatının beş yüzüncü yılının yedinci ayına ait on dördüncü gündü. Bu kıssada, semalara ait göğün şiddetle titreyerek / çalkalandığını, En Yüce ('Elaya) ait olan o orduların, meleklerin bir binin binlercesi, on bininin on binlercesi olanların büyük (bir) canlanmayla harekete geçtiklerini gördüm. 60.2 Sonrada Günlerin Önünde Olanı şanına ait tahtta otururken gördüm. O melekler ve sadık / hak sahipleri O'nun etrafında duruyorlardı. 60.3 Bir büyük titreşim beni yakaladı ve korkuya kapıldım. Bel omurlarım çöktü / eğildi ve gevşetildiler, bana ait tüm varlığım tamamıyla bir arada eridi ve yüzüstü kapaklandım. 60.4 Allah'ın meleklerinden Mikail, Allah'a ait olanların içerisinden diğer bir meleği (bana) gönderdi. O da beni ayağa kaldırdı. O beni kaldırdığında nefesim geri geldi. Bu orduya ve titreyen, çalkalanan semaların manzarasına dayanarak / katlanabilmem mümkün olmamıştı. 60.5 Ve Allah'a ait olan Mikail bana şöyle dedi: 'Neyin manzarası seni böyle rahatsız etti? / Neyin görüntüsü yüzünden böyle bir titreşim / dalgalanma mı (oldu)?' O'nun merhametine ait günler, bugüne kadar süregeldi. O, dünya üzerinde yaşayaşayanlara karşı öfkesini bastırdı, sabır ve merhamet gösterdi. 60.6 Ama ne zaman ki, o günde, Rûhların Sahibinin onlar için hazırladığı güç, cezalar ve hükümler gelir. Onların adaletin hükmüne eğilmeleri, adaletin hükmünü görmezlikten gelen / doğru karara güvenmeyenler ve O'nun namını anlamsız sananlar için, o gün seçilmiş olanlar için bir antlaşma ve günahkârlar için ise bir test / soruşturma hazırlandı. 60.7 O gün iki canavar / yaratık düzenlenecek / biri diğerinden ayrılacak. Birinin ismi Leviathan, ki bu dişi olandır. Denizlerin derinliklerinde ve su kaynaklarının üzerinde kalıp / beklemesi için. 60.8 Erkek olanın ismi (ise) Behemoth, o gövdesini, hacmini saklar / o yüreğiyle işgal eder. Bahçenin doğusunda (bulunan) terk edilmiş Dendâin adında bir çölde / ıssız yerde. Orası, seçilmişlerin ve sadık olan / hak sahiplerinin bulunacakları yerdir. Büyük babam, (bana) gelene kadar yedinci (olan), Rûhların Sahibinin ilk yaratmış olduğu Âdem oradan çıkarıldı. 60.9 Ve ben de diğer bir meleğe o canavarların gücünü bana göstererek nasıl onların bir günde (birbirlerinden) ayrıldığını, birinin denizin derinliklerinin içine ve diğerininde ıssız yere atılıp / indiğini göstermesini istedim. 60.10 O da bana şöyle dedi: Sen âdemoğlu, senin burada bilmeyi arzuladığın şey bir sırdır. 60.24 Benimle yol alan huzurun meleği bana dedi ki: Bu iki canavar doyurulmak üzere hazırlandı. Allah'ın azametine uygun olarak, Allah tarafından (başlarına) gelen cezaları anlamsız olmayacak, onların evlatları kendi yaratıklarıyla öldürülecek, evlatları da kendi babalarıyla birlikte öldürülecekler. 60.25 Rûhların Sahibinin cezası onların üzerinde kaldığı zaman, o sürekli bir kalış olacak, böylelikle Rûhların Sahibi tarafından gelen cezalar, onların üzerinde anlamsız hale gelmeyecek. Bundan sonra O'nun merhametine ve sabrına uygun olarak bir karar olacak. 61.1 O zamanlarda, o meleklere uzun şeritlerin verildiğini gördüm. Onlar kendi kanatlarını (ortaya) çıkardılar ve kuzeye doğru uçtular. 61.2 Meleğe sordum: Neden bunlar uzun şeritler aldılar ve uzaklara gittiler? O da bana dedi ki: Ölçmek üzere gittiler. 61.3 Bunlar âdil olanların ölçülerini / sicimlerini ve birbirlerine olan bağlarını getirecekler, böylelikle Rûhların Sahibinin namı üzerine güvenebilir / kendilerini destekleyebilirler, her şeye doğru ebediyen. 61.4 Seçilmişler (diğer) seçilenler ile birlikte barınmaya / yaşamaya başlayacak, bu ölçüler îmân / bağlılık üzerine olana verilecek ve adaletin kelimesini güçlendirecek. 61.5 Bu ölçüler, yeryüzünün derinliklerine / karanlıklarına ait tüm bilinmeyenleri ortaya çıkaracak, kimlerin çölde yok edildiğini ve kimlerin denize ait balıklar, hayvanlar tarafından yendiğini bildirecek. Böylece seçilmiş olanın gününde geri gelebilir ve kendilerine destek çıkabilirler. Hiç kimse Rûhların Sahibinin huzurunda yok edilmeyecek ve hiç kimse yok edilmeye güç yetiremez. 61.6 Ve bunun üzerine semaların yükseklerinde bulunanların hepsine bir emir bildirilerek / komut verildi. Bir güç, bir ses, bir ışık, bir ateş / enerji misali onlara verildi. 61.7 Öncelikli olarak hikmet ile birlikte dua ettiler, övdüler / yere göğe sığdıramadılar, hamd ettiler. Ve kendilerine ait hitaplarında ve yaşamın rûhunda, kendilerini zeki / akıl sahibi olarak gösterdiler. 61.8 Ve Rûhların Sahibi seçtiği kişiyi şanına ait tahtın üzerine yerleştirdi. O yüksek semalarda bulunan Allah'a ait olanların bütün amellerini yargılayacak ve onların işlerini ölçek üzerinde tartacak. 61.9 Rûhların Sahibinin namına ait kelimeye uygun olarak onların bilinmeyen yönlerini yargılamak üzere kontrolünü yükselttiği an, onların yolları / yönleri Yüceliğin Sahibi ('Elaya) ait olanın âdil / doğru kararının yönüne göre olur. Sonra onların hepsi tek ses olarak konuşacaklar, dua edecekler, şükredecekler, Rûhların Sahibinin namını yere göğe sığdıramayacaklar ve övecekler. 61.10 Sonrada (O), semalarda bulunan bütün birlikleri / askerleri çağıracak, yukarıda bulunan Allah'a ait olanların tümünü, Rabbe ait olan çoğunluğu: Kerub'ları, Seraf'ları, Ofan'lar ve gücün her denetimini yapan egemenliğin meleklerini, seçtiği kişiyi, ayrıca arz ve sular üzerinde olan diğer güçleri o gün çağıracak. 61.11 Bir bütün olarak bir ses yükseltecekler, dua edecekler ve övecekler, zikredecek ve yere göğe sığdıramayacaklar, îmânın rûhunda / emrinde, hikmetin emrinde, sabrın emrinde, merhametin emrinde, (âdil) yargılanmanın ve huzurun emrinde ve iyiliğin emrinde (olarak) tamamı tek ses olup şunu söyleyecekler: Rab'dir O, mutlu eden O'dur / mübarektir O, şanı yücedir Rûhların Sahibine ait olan namın, ebediyen ve ilelebet. 61.12 Yüksek semalarda bulunarak uyumayanların tümü O'na dua edecekler, semalarda Kendisine ait olanların tamamı O'na dua edecekler, seçilmiş olanların tümü, yaşamın bahçesinin içinde bulunanlar ve ışığa ait her varlığın dua edebilmesi mümkün olacak. Hamd edecekler, yere göğe sığdıramayarak diyecekler: Allah'a ait! Senin mukaddes ismine doğru, ırkların / insanlığın tamamı fazlasıyla Namına şükredecek ve dua edecekler her şeye doğru ebediyen. 61.13 Rûhların Sahibinin merhameti çok büyük olduğu, O sabırlı / öfkeyi bastıran olduğu üzere bütün işler O'nundur. Bütün güçte O'nundur. Ne kadar yarattıysa, Rûhların Sahibinin hakkı için âdil olanlara ve seçilmişlere bildirdi. 62.1 Böylece Rab hükümdarlara, gücü elinde bulunduranlara, asil / soylu olanlara, yeryüzünde bulunanlara emretti ve şöyle dedi: Gözlerinizi açın, boynuzlarınızı kaldırın, bakalım seçilmiş olanı tanıyabilecek / doğruluğunu kabul edebilecek misiniz? 62.2 Ve Rûhların Sahibi onu şanına ait tahtın üzerine oturttu. Adaletin / hakkın varlığı onun (Âdem'in) üzerinden akıyordu. Ağzının kelimeleri, tüm günahkârları ve Allah'a karşı saygısızlık içinde bulunanları öldürdü. Onlar, onun yüzünün önüne gelmeden önce küle döndüler / yıkıma uğradılar. 62.3 O gün bütün hükümdarlar, güçlü olanlar, büyüklük içerisinde bulunanlar ve dünyaya egemen olanlar ayağa kalkacaklar ve onun nasıl şanına ait tahta oturduğunu görecekler ve bilerek / doğruluğunu kabul edecekler. Sadık / Hak sahipleri, onun huzurunda adalet içerisinde yargılanacaklar, böylece onun huzurunda hiçbir gereksiz kelime olmayacak. 62.4 Ve acı / azap onların üzerine gelecek, doğum sancısı çeken bir kadın gibi veya çok zor doğum yapan biri gibi. Evlat annesinin kanalına girdiği zaman, o doğum esnasında acı çeker (misali). 62.5 Onlara ait payın / miktarın biri diğerine bakacak, titreyecekler ve onların yüzleri aşağı düşecek. Âdemoğlunun saygın olan tahtının üzerinde oturduğunu gördükleri zaman korkuya / acıya kapılacaklar. 62.6 Güçlü hükümdarların ve dünyayı elinde bulunduranların tamamı onu şereflendirecek, ona dilekte bulunacak ve onu övecekler ve hepsini o kontrol edecek, o saklı olan. 62.7 Başlangıçtan beri (o) âdemoğlu saklı olduğundan, En Yüce ('Elaya) onları kendi gözünün önünde muhafaza etti ve sadece seçilmiş olanlara onu bildirdi. 62.8 Allah'a ait olanların cemaati ve seçilmiş olanlar (tohum misali) ekilmiş olacaklar. Bütün seçilmiş olanlar, o gün O'nun huzurunda bulunacaklar. 62.9 Bütün kuvvetli hükümdarlar ve asil / soylu olanlar, dünyayı yönetenler onun önünde yüzleri üzerine düşecekler. İbadet / hizmet edecek ve o âdemoğlundan medet umarak ondan talepte bulunacak ve merhamet bekleyecekler. 62.10 Rûhların Sahibi, onları sadece sıkıştırıp / bastıracak, böylece onlar çabucak onun huzurunu terk etsinler. Ve onların yüzleri utançla dolacak ve karanlıkta onların yüzleri üzerinde kümelenecek. 62.11 O, kuvvetli hükümdarları ve soylu olanları cezayı gerçekleştirecek olan meleklere doğru, onlardan intikam almaları için teslim edecek. Çünkü onlar, O'nun çocuklarını ve O'na ait seçilmiş olanları kötü amellerine alet ettiler. 62.12 Onlar, adil olan ve O'nun seçtiği kişi için gülünç bir manzara oluverecekler, onlar (adil ve cennetlik olanlar) onların üzerinde bayram edecekler, çünkü Rûhların Sahibinin gazabı onlara dayanacak. Ve onlar Rûhların Sahibinin kudreti ile sarhoşa dönecekler. 62.13 Adil olan ve seçilmiş olanlar o gün kurtarılacaklar ve o günden itibaren günahkâr ve adaletsiz olanların yüzünü görmeyecekler. 62.14 Rûhların Sahibi onların üstünde ebedi (olarak) kalacak ve o âdemoğlu ile birlikte hayat sürecekler, (ayrıca) yiyecekler, uzanacaklar ve onunla beraber tekrar doğacak / ayağa kalkacaklar, her şeye doğru ebediyen. 62.15 Adil olan ve seçilmiş olanlar yerden doğmuş / çıkarılmış / yükselmiş olacaklar. Onların üzüntüleri / sıkıntıları sona ermiş olacak, onlar yaşamın giysisi / örtüsüyle giydirilmiş olacaklar. 62.16 Rûhların Sahibinin, huzurunda yaşamın giysileri bunlar olacak ve giysileriniz eskimeyecek, mutluluğunuz Rûhların Sahibinin huzurunda azalmayacak. 63.1 O günlerde dünyayı elinde bulunduran güçlü hükümdarlar, onlara gönderilmiş olan cezanın meleklerine istirham edecekler, onlara (kendilerine) bir mühlet vermeliler diye, böylelikle Rûhların Sahibinin huzurunda saygıyla eğilip ibadet / hizmet edip değer üretsinler. 63.2 Onlar Rûhların Sahibine dua edecek ve hamd ederek Allah'ı yücelterek şunu dile getirecekler: şanı yücedir / mübarektir Rûhların Sahibi, hükümdarların sahibi, güçlülerin sahibi, yönetenlerin sahibi, şan ve şerefin / görkemin sahibi, hikmetin sahibi! 63.3 Bilinmeyen her şey apaçık senin önünde, senin gücün tüm nesiller için ve Senin şanın / görkemin her şeye doğru ebediyen, derin ve sayılamaz senin bütün bilinmeyen (yönlerin) ve senin adaletin hesaplaşmanın da ötesinde. 63.4 Şimdi anladık ki , Yönetimin Yüce Sahibi (Melik) olana dua etmeliyiz ve zikretmeliyiz. (Çünkü) hükümdarların tümü üzerinde yönetici olan O'dur. 63.5 Ve şöyle diyecekler: Bize bir süre verilmeli değil miydi, böylece biz (de) zikredebilecek, şükredebilecek ve dua edebilecektik ve O'nun şanının / görkeminin huzurunda, bizde güvenen kişiler / mümin olacaktık. 63.6 Şimdi ise biz bir süre arzu ederiz, ama bulamayız, bizler uzaklaşıp gittik ve elde edemiyoruz! Işık, bizim önümüzden göçüp gitti ve karanlıkta barınağımız olacak, her şeye doğru ebediyen. 63.7 O'nun önünde bizler güvenmedik / teslim olmadık. Ne de En Yüce ('Elaya) isminin kıymetini bildik. Bütün yaptıklarından dolayı, Egemen / Sahip Olan (Mâlik'e) saygı duyup / şükretmedik. Ayrıca bizlerin umudu da, kendimize ait saltanatta ve kendi şanımızın asasındaydı. 63.8 Bizlerin yargılandığı ve üzüntümüz / huzursuzluğumuz olan o günde, O bizi kurtarmadı. Rabbimizin bütün işleri doğruluk / dürüstlük ile, O'na ait tüm hükümler ve O'nun adaleti içerisinde yaptığına teslim olmak / güvenmek için (artık) sürede bulamayız. Öyle, O'nun hükmü kişilere itibar etmez / bakmaz. 63.9 O'nun önünden göçüp gittik, çünkü bütün işlerimiz ve bütün günahlarımız tam olarak sayıldı. 63.10 Şimdide onlar, onlara (âdil olanlara) seslenecekler: Bize ait nefes / gönüllerimiz, adaletsizlik sayesinde sahip olduğumuz yüklere doydu, fakat bizim cehennemin azap edici ateşine girmemize engel olamadılar. 63.11 Sonra da onların yüzleri âdemoğlunun önünde, karanlık ve utanç ile dolacak ve onlar, onun önünden dışarı atılacaklar ve onunla yüz yüze gelmelerinden önce, tahribat onların içinde barınacak. 63.12 Bunun için Rûhların Sahibi şöyle buyurur: Bu, Rûhların Sahibinin önünde dünyayı elinde tutan, kudretiyle hükümdar olan ve asil / soylu geçinenlere ait karar ve hükümdür. 64.1 O yerde başka saklı yüzlerede müşahit oldum. 64.2 Ve meleğin sesini işittim, şunu diyordu: Bunlar o melekler, semalardan dünyaya inmiş olanlar. İnsanların evlatlarına saklı şeyleri bildirdiler ve insanların doğru yoldan sapmasına neden oldular. Böylelikle onlar da günah işlediler. 68.2 O günde Allah'a ait olan Mikail, İsrafil'e cevap vererek şöyle dedi: Rûhun / Emrin gücü zorluyor / baskılıyor ve titretiyor beni. Meleklerin üzerindeki karar, saklı olan her şeyin hükmünün sertliği / ciddiyetinden dolayı. O sertlikteki (bir) hüküm işleme konulduğunda kim dayanabilir? Öncesinde korkudan erimezler mi? 68.3 Allah'a ait olan Mikail tekrar cevap verdi ve İsrafil'e dedi ki: O da kim! Kim kalbini yumuşatmaz onla ilgili olarak, kimin kontrolü / zihni sarsılmaz / rahatsızlık duymaz, bu hükmün kelimesinden dolayı. Onlara karşı bir hüküm çıktı. Çünkü onlar (melekler), onların (âdemoğullarının) dışarı çıkmasına / sınırları aşmasına neden oldular. 68.4 O, Rûhların Sahibinin huzurunda durduğu zaman olan oldu. Allah'a ait Mikail İsrafil'e söyledi: Rabbimin bakış açısı altında onların bir parçası olmayacağım, Rûhların Sahibi onlara karşı öfkelendi. Çünkü onlar, kendileri Rablermiş / Sistemi Yöneten / Büyük Olanlarmış gibi davrandılar. 68.5 Bu yüzden saklı olan kıyamet ilelebet onların başına gelecek. Bu nedenden dolayı ne melek, ne de insan kendi pay almayacak / onların maruz kaldığına uğramayacak. Fakat yalnız onlar kendi kıyametlerine maruz kalacaklar, her şeye doğru ebediyen. 69.1 Bu karardan sonra (diğer melekler), onları dehşete düşürerek tir tir titretecekler çünkü bunu dünyada yaşayanlara onlar gösterdiler. 69.2 İşte o meleklerin isimleri ve bunlar da onların namları, onların ilk olanı Şem(s)îâzâz, ikinci Arâkîba, üçüncü Armên, dördüncü Kôkabîêl, beşinci Tâmîêl, altıncı Râmîêl, yedinci Dânîêl, sekizinci Êzêqîêl, dokuzuncu Barâqîêl, onuncu Asâêl, on birinci Armârôs, on ikinci Batârîêl, on üçüncü Anânîêl, on dördüncü Zaqîêl, on beşinci Samsâpîêl, on altıncı Satarêl, on yedinci Tûrîêl, on sekizinci Yômîêl, on dokuzuncu Asrâdêl'dir. 69.3 Bunlar (da) o meleklerin elebaşlarının ve yüzün üzerinde onlara öncülük edenlerin, ellisinin üzerinde onlara ait liderlerin, onlarcasının üzerindeki onlara ait öncülük edenlerin isimleridir. 69.4 Birincisinin ismi Yeqûn, o Allah'a / En Yüce ('Elaya) ait melekleri / zürriyeti kötülüğe / yanlışa düşüren, dünya üzerine aşağıya gelmelerine ve insanoğlunun kızları vasıtasıyla doğru yoldan sapmalarına neden olan. 69.5 İkincisinin ismi Asbe'êl, Allah'a ait olan meleklere şeytani yöntemi / bilgiyi öğreten şahıs. Böylelikle onların, insanoğlunun kızları ile birlikte kendilerini lekelemelerine / mahvetmelerine yol açan. 69.6 Üçüncüsünün ismi Gâdreêl, âdemoğluna tüm ölümcül patlamaları anlatan, yaşamı / Havva'yı saptıran, insanların evlatlarına ölüme ait silahları anlatan; Zırh, kalkan, savaşmak için kılıç ve her öldürücü silahı insanların evlatlarına anlatarak / bildiren şahıs. 69.7 Ve onun yardımıyla dünya üzerinde yaşayanlara, o günden (başlayarak) ebediyen karşı çıktılar. 69.8 Dördüncüsünün ismi Pênêmûe, o âdemoğullarının çocuklarına acıyı ve tatlıyı öğretti ve meleksi varlıklara ait ilmin / anlayışın tüm gizli bilgisini gösterdi. 69.9 O insanlara mürekkep ve kalem ile yazmaktan haberdar etti. Dolayısıyla birçoğu günah işledi, ebediyetten ebediyete doğru ve bugüne kadar. 69.10 İnsanlar bir kalem ve mürekkep ile îmânlarına bağlılıklarını güçlendirmek gibi bir amaç için tasarlanmadı / yaratılmadılar. 69.11 İnsanlar aynen melekler gibi yaratılmış oldukları için âdil / dürüst ve saf kalmayı amaç edinmeliydiler. Ve ölüm, her şeyi öldürerek / tüketen onlara dokunamaz / onları ele geçiremezdi. Ama onların bu bilgileri yüzünden nefeslerini / canlarını teslim eder / ölümü tadarlar. Bu yüzden o, onları tüketiyor. 69.12 Beşincisinin ismi Kâsdejâ, o da âdemoğullarının çocuklarına, pis rûhlu kalplerle demonik varlıkların, bütün zarar verici vuruşlarını sergileyendi. Rahimdeki cenini darbeleyip / embriyoyu hayal kırıklığına uğratarak (kadınların) düşük yapmalarını sağladı. Nefesin / Gönlün çarpıntısı, sürüngenin öğleyin ısırıp sokmasıyla gerçekleşen güneş çarpmaları, engereğin Tabââ‘ĕt (dayanıklı) namını taşıyan oğlu tarafından bunlar ortaya serilip / sahnelendi. 69.13 Bu da Kâsba'êl'in görev alanı, (edilen) yeminin lideri, Allah'a ait olanlara yeminin başlangıcını gösteren, o yüksek ışık halkasında barındığı / yaşadığı zaman onun ismi Bêqâ'ydı. 69.14 Bu (melek) Allah'a ait olan Mikail'e gizli olan ismi göstermesini talep eden. Böylece onlar gizli ismi görebilecek ve bu ismi yeminlerinde anacaklardı. Böylelikle o ismin ve yeminin önünde titreyerek / dalgalanacaklardı ki, âdemoğullarının cocuklarına bütün gizli saklı olan şeyleri gösterebilsinler. 69.15 Bu o yeminin gücü / yetki alanı: O bu yemini Mikail'in idaresindeki Akâe'ye yerleştirdi. Bu şekilde yemin etkin ve dayanıklı / değişmeden devam etsin diye. 69.16 Bunlar, o yeminin sırları: Onlar güçlü hale bu yemin sayesinde geldiler, dünya yaratılmadan önce semalar kesintiye uğradı / durduruldu ve ebediyen / kıyamete kadar. 69.17 Onun vasıtası ile yer / arz su üzerine kuruldu. Dağların bilinmeyen yerlerinden yaşam için şifalı sular gelir. Âlemin yaratılışından ebediyete kadar. 69.18 Bu yeminin vasıtasıyla deniz oluşturuldu ve onun temellerini O yerleştirdi. Kumu (da) öfkenin zamanı olması için, (böylelikle) o (öfke) onun ötesine geçmeye cesaret edemez. Âlemin yaratılışından ebediyete kadar. 69.19 Bu yemin vasıtasıyla derinlikler / yoğunluklar sağlamlaştırıldı. Kendilerine ait olan yerlerde sabit dururlar, hareket etmezler, ebediyetten ebediyete kadar. 69.20 Bu yemin vasıtasıyla güneş ve ay seyirlerini tamamlar ve kendilerine ait olan emirlerin dışına çıkmazlar, ebediyetten ebediyete kadar. 69.21 Bu yemin vasıtasıyla yıldızlar seyirlerini tamamlar. Ve O, onları isimleriyle çağrınca O'na cevap verirler, ebediyetten ebediyete kadar. 69.25 Onların üzerinde bu yemin kuvvetlidir. Onun vasıtasıyla muhafaza edilirler. Onlara ait yollar korunur ve seyirleri yok olmaz. 69.26 Orada onların arasında çok büyük bir neşe vardır. Onlar dua ettiler, hamd ederek (Allah'ı) yücelttiler ve övdüler. Çünkü âdemoğlunun namı onlara bildirilmişti. 69.27 O şanına ait tahtın üzerine oturdu ve hükümlerin toplamı âdemoğluna verildi ve o, yasa tanımaz günahkârların ve âlemiı bozanların yeryüzünden kaybolmasına ve yok olmalarına neden oldu. 69.28 Onlar zincirlere bağlı kalacaklar, harap olacakların yerin içerisinde bir araya toplanarak hapsedilecekler. Ve onların bütün (kirli) işleri yeryüzünden göçüp gidecek. 69.29 Ve o andan sonra karışık / bozulabilir hiçbir şey olmayacak. Çünkü o âdemoğlu ortaya çıkmıştı ve o kendisini şanına ait tahtın üzerine oturttu. Tüm kötülükler onun yüzünün önünden kaybolacak ve uzaklaşacak. Ve âdemoğlunun sözü, Rûhların Sahibinin huzurunda kuvvetli olacak. Bu Hânokh'a ait üçüncü kıssadır.

 

 

 

 

 

21d. Fasıla

70.1 Zaman gelip geçti ve bundan sonra onun (Hânokh'un) yaşam süresi esnasında, onun adı yeryüzünde yaşayanlardan uzağa, Rûhların Sahibinin ve o âdemoğlunun huzuruna kaldırıldı. 70.2 Rüzgârların çarkı(yla) merkavah üzerinde (yukarı) kaldırıldı ve ona ait isim onların arasından kayboldu. 70.3 Ve o günden sonra onların arasında sayılmadım. Beni iki rüzgârın, kuzey ve batı rüzgârlarının arasına yerleştirdi. Orası meleklerin ölçmek üzere şeritler aldığı, bana, seçilmişlere ve sadık olan / hak sahiplerine ait yerdir. 70.4 Orada başlangıçtan beri bu yerde barınan ilk ataları ve âdil olanları gördüm. 71.1 Ve zaman gelip geçti, bana ait o rûh taşındı ve semalara / (diğer) boyutlara yükseldi. Orada meleklerin zürriyetini, bir ateşe ait alevin / bir enerjiye ait ışımanın üzerinde yürürken gördüm. Onların elbiseleri ve örtüleri beyazdı, yüzleri ışıl ışıl ve kristali andırıyordu. 71.2 İki tane enerji akımını gördüm. O enerjinin ışığı mor yakut / sümbül gibi parlıyordu ve Rûhların Sahibinin önünde yüzümün üstüne düştüm. 71.3 Meleklerin liderlerinden olan Mikail beni sağ elimden tutarak ayağa kaldırdı. Ve bütün rahmetin ve adaletin / sadâkatin bilinmeyenlerini bana gösterdi. 71.4 O, semaların derecelerine ait bilinmeyenlerin hepsini, tüm yıldızların haznelerini, hatta tüm ışık taşıyıcılara ait hazneleri, Allah'a ait olanların önünde toplanmak üzere, nereden devam edip / ilerlediklerini bana gösterdi. 71.5 Hânokh'a ait rûh semaların semasına taşındı. Orada nurun orta yerinde, kristal taştan yapılmış bir şey (hane) ve o taşların arasında da yaşayan ateşe / enerjiye ait kelimeler vardı. 71.6 Rûhum bu hanenin nasıl bir enerjiyle çevrelendiğine, dört tarafında yaşayan enerji akımlarıyla dolu olduğuna ve onların (akımların), nasıl bu haneyi sarmaladıklarına şahit oldu. 71.7 Her tarafta Seraf'lar, Kerub'lar ve Ofan'lar, bunlar uyumazlar, ama O'nun şanına ait kürsüyü korur / kürsüde nöbet tutarlar. 71.8 Ve sayısız (çok miktarda) olan melekleri gördüm. Bir binin binlercesi, onbinin onbinlercesi, o haneyi sarmış / çevrelemişti. Mikail, İsrafil, Cebrail, Fanuel ve yüksek semalarda bulunan Allah'a ait olan melekler, o haneye giriyor ve çıkıyorlardı. 71.9 Mikail, Cebrail, İsrafil, Fanuel ve Allah'a ait sayısız birçok melek o haneden dışarı çıktı. 71.10 Onlarla beraber Günlerin Önünde Olan (El Evvel), O'nun ön tarafı ak ve yün gibi paktı. Ve üzerindeki giysisi betimlenemez / tarif edilemezdi. 71.11 Ve yüzümün üstüne düştüm. Bana ait tüm vücudum eridi ve varlığım değişim geçirdi / tüm vücudum ışığa dönüştü. Yüksekçe bir sesle gücün rûhu (hikmet) ile birlikte dua ettim, şereflendirdim ve övdüm. 71.12 Ağzımdan (söyleyerek) sürdürdüğüm o dualar, Günlerin Önünde Olanın huzurunu memnun ediyordu. 71.13 Ve O Günlerin Önünde Olan, Mikail, Cebrail, İsrafil, Fanuel ile ve binlercesiyle, onbinlerin binlercesi sayısız olan melekleri ile birlikte geldi. 71.14 O Melek (gelenlerin arasından bir tanesi) bana doğru geldi ve benimle selamlaşarak bana şunu dedi: Bu sadâkat / adalet üzerine doğmuş olan âdemoğlu (Âdem) ve sadâkat / bağlılık / adalet onun üzerinden devam ediyor. Günlerin Önünde Olanın hakkı onu terk etmeyecek. 71.15 İlaveten bana şöyle dedi: Âlemin hakkı için gelmek üzere olan huzuru sana doğru çağırıyor, âlemin yaratılmasından beri huzur süre geldiği üzere, böylece sende ona sonsuza dek sahip olacaksın ve ebediyetten ebediyete kadar. 71.16 Ona ait yollarda yürümeye devam edenlerin tümü, çünkü hak / sadâkat asla onu terk etmez. Barınacakları yerler onunla birlikte olacak ve nasipleri / kökleri onunla birlikte olacak ve sonsuza dek onlar (hak yolunda gidenler) ondan (âdemoğlundan) ayrılmayacaklar, ebediyetten ebediyete kadar. 71.17 Böylece günlerin süresi, o âdemoğlu ile birlikte orada olacak ve huzur adalet sahipleri için olacak ve ona ait doğru yol, âdil olanlar için olacak, Rûhların Sahibinin hakkı için, her şeye doğru ebediyen.

22. Hazneler

59.1 Gözlerim o zamanlarda yıldırıma ait parlamaları, ışık kümelerinin bilinmeyen taraflarını ve onları çevreleyen / hükmeden sistemi gördü. Rûhların Sahibinin isteği doğrultusunda bir bereket veya bir lanet olaraktan parlarlar. 59.2 Orada gök gürültüsüne dair bilinmeyenleri, nasıl semanın yukarısında gümlediğini ve böylelikle de sesin duyulduğunu anladım. Dünyada barındıkları yerleri bana gösterdiler. Gök gürültüsü Rûhların Sahibinin kelimesine göre bir huzur, bir bereket veya bir lanet olarak (belirir). 59.3 Bundan sonra ışıkların ve yıldırımların bütün bilinmeyen tarafları bana gösterildi. Onlar bir nimet ve bir tatmin amacıyla parlarlar. 60.11 Sonra benimle birlikte yol alan başka bir melek, baştan sona kadar bilinmeyenleri bana gösterdi. Semanın yükseklerinde, yeryüzünün derinliklerinde, semanın uç noktalarında ve semanın kaynaklarının üzerinde, rüzgârlara ait haznelerin içinde ne olduğunu bana anlattı. 60.12 Bana (emirleri taşıyan) rüzgâra / akımlara ait pencereleri açıkladı, rüzgârların nasıl bölündüğünü / dağıldığını ve onların nasıl tartıldığını, her birinin nasıl rüzgârın kuvvetine göre olduğunu (anlattı). Ayrıca ışıkların güçlerini, ayın ışığına ait gücünü ve bunun adalete ait bir güç olduğunu ve yıldızlara ait bölümlerin / kümelerin kendilerine ait isimlere göre olduğunu ve her bir bölümün, nasıl ayrıştırıldığını (bana gösterdi). 60.13 Gök gürültülerine ait olan yüksek seslerin düştükleri yerlere göre (olduklarını) ve çakan şimşeklerin içerisinde bütün bölümlerin oluşturulduğunu ve böylelikle onun parladığını ve onlara ait çokluğa / yoğunlaşmaya nasıl hızlı bir şekilde riayet ettiklerini (anladım). 60.14 Onun gümlemesini bekleyen, gök gürültüsüne ait (belirli) atanmış aralıkları / dinlenme süreleri vardır. Ve gök gürültüsü ve yıldırım aynı değildir, aynı zamanda (birbirlerinden) ayrı da değildir. O rüzgâr sayesinde onlar bir arada gider ve ayrılmazlar. 60.15 Yıldırım çaktığı zaman, gök gürültüsü uygun anda kendisine ait sesini çıkarır ve parlama anında o güç / akım bir duraklamaya neden olur. Onların arasını eşitçe böler, çünkü çarpı haznesi (gök gürültüsüne ve yıldırama ait olan bölümler) onların belirmesi içindir. Bu da kuma benzer, her biri uygun zamanda bir dizgin tarafından tutulur. Rüzgârın gücü tarafından geri döndürülürler ve dünyaya ait bölgelerin adetine göre ileri doğru itilirler. 60.16 Denize ait rüzgâr eril (yapıda) ve güçlüdür, ona ait gücün dayanıklılığına uygun olarak bir bağ ile birlikte onu geriye doğru çeker ve aynı şekilde onu ileri doğru sürer. Yeryüzüne ait dağların arasına dağılır. 60.17 Kırağının rüzgârı kendi şahsına ait bir haberci / müjdecidir, ayrıca yağmurun / dolunun rüzgârı (da) hayırlı bir habercidir. 60.18 Karın rüzgârı kendisine ait bölümlerden geri çekilir. Ona ait dayanıklılığın gücünden dolayı, onun değişik bir yapısı vardır, bir dumandan yükselir gibidir. Ve onun ismi de dondur. 60.19 Ve sisin rüzgârı onlarla karışmaz, onların hazneleriyle birleşmez. Kendine ait özel bir haznesi vardır. Onun seyri hem aydınlıkta (gündüz), hem karanlıkta (gece), hem kışın, hem de yazın açık seçik / parlaktır. Ayrıca onun haznesi ışık verir. Orada onun haznesinin içinde bir alâmet vardır. 60.20 Ve çiy, onun barındığı yer semanın sonlarındadır ve yağmurun haznesiyle bağlantılıdır. O hem kışın, hem de yazın seyreder / süre gelir. Yağmurun bulutları ve sisin bulutları (birbirlerine) bağlantılıdır. Ve biri, diğerine (destek) verir. 60.21 Yağmurun rüzgârı, kendi haznesinden hareket ettiğinde, melekler gelir ve onun haznesini açarak dışarı çıkarırlar. Ve dünya / kuru toprak üzerine serpildiğinde, yeryüzündeki her suyla yüksek miktarda karışır. 60.22 Bu sular yeryüzünde yaşayanlar içindir. Semada bulunan En Yüce ('Elaya) tarafından (gönderilen) toprak için besinlerdir. Bu yüzden yağmur için belirlenmiş kendine ait bir ölçü vardır. Ve melekler onu yüklenir / karşılarlar. 60.23 Adalete / Doğruluğa ait bahçe tararafına doğru bütün bu (olayları / koşulları) gördüm. 69.22 Ve suya ait varlıklara benzer bir şekilde, rüzgârlara ait olanlar, tüm meltemlere ait olanlar ve onların yolları, bütün varlıkların gruplarına / bağlantılarına göre(dir). 69.23 Bunların içerisinde gök gürültüsüne ait olan sesin hazneleri ve yıldırımın ışığına ait olan hazneler muhafaza edilir. Orada dolunun ve kırağının hazneleri, sisin hazneleri ve yağmurun ve de çiyin hazneleri muhafaza edilir. 69.24 Bunların hepsi, kendilerinin teslimiyetini gösterirler. Rûhların Sahibinin önünde şükranlarını ifade ederler ve tüm güçleriyle O'na hamd ederler. Onların besinleri kendilerinin şükranlarıdır. Onlar Rûhların Sahibinin hakkı için şükrederler, zikrederler, yere göğe sığdıramazlar / överler, her şeye doğru ebediyen.

 

 

23. Devridaim

72.1 Allah'a ait meleklerden, benimle birlikte giden ve onların lideri Ûriel, her birinin nasıl onların sınıflarına / gruplarına göre, onların kanuna ait dönem / periyotlarına ve zamanlarına göre, onların adlarına ve başlangıç / doğuşlara göre ve onlara ait aylara göre olduğunu bana gösterdi. Onların her düzenlemelerinin tamamıyla nasıl olduğunu, dünyaya ait her yıla ve ebediyete doğu nasıl riayet ettiklerini bana gösterdi, ta ki ebediyete doğru yeni bir yaratılış sağlanana dek. 72.2 Bu ışık veren cisimlerin ilk kanunudur. (O) ışık güneş diye adlandırılır. Onun doğuşu doğu istikametinde bulunan semanın geçitleridir ve onun batışıda, batı yönünde bulunan semanın geçitleridir. 72.3 Güneşin (içlerinden) doğduğu altı geçidi ve battığı altı geçidi gördüm, ayda o geçitlerden doğar ve batar ve yıldızların liderleri olanlar bunlara yol açar / öncülük ederler. Orada, altısı doğuda, altısı da batıda, tamamen hepsi yerlerinde (olarak) her biri diğerinin peşinde(dir) ve bu geçitlerin doğusunda ve batısında birçok pencere vardır. 72.4 Orada ilk önce doğan büyük ışık, güneş / şemeş diye adlandırılır ve ona ait dairesel / disk şeklindeki yapı, semaların disk şeklindeki yapısı gibidir. Onun yapısının tamamı ateş / enerji ile doludur, böylece o ışık ve ısı verir. 72.5 Çarkların üzerinden yükselen o (güneş), akım tarafından sürülür. Güneşin aşağıya inişi semalarda kaybolur ve doğuya varabilmesi için kuzey boyunca döner. Böylelikle güneş o geçide gelir ve semanın yüzeyinde parlar. 72.6 İlk ayda o, bu yol ile birlikte büyük geçitten yükselir ve doğu yönündeki altı geçidin dördüncüsünden dışarıya doğru gelir / doğar. 72.7 İlk ay içinde, dördüncü geçitten dışarı doğru gelen güneşin, dördüncü geçidinde, on iki pencere açılışı vardır, ki onlar kendi zamanlarında açıldıklarında bir alev yol alır. 72.8 Güneş semalarda doğduğunda, otuz sabah / başlangıç boyunca bu dördüncü geçitten doğar ve batı tarafındaki dördüncü geçidin içinde batar. 72.9 O günlerde gündüz(e ait zaman) her gün uzar ve geceler de, otuzuncu sabaha kadar, her gece kısalır. 72.10 O günlerde gündüz, geceye göre iki bölüm (olarak) daha uzun olur, günler tam olarak on bölümden, geceler ise, sekiz bölümden oluşur. 72.11 Güneş bu dördüncü geçitten doğar ve (batı yönündeki) dördüncü geçitten batar, otuz günlük süreye istinaden beşinci geçide döner. Ondan doğar ve beşinci geçitte batar. 72.12 O zamandan itibaren gündüz iki kısım (sabah ve ikindi) nezdinde uzar ve gündüz on bir bölümden oluşur ve gecede kısalarak, yedi bölümden oluşur. 72.13 Güneş doğuya döner, altıncı geçitten geçer. Onun belirmesi için otuz bir sabah boyunca, altıncı geçitte doğar ve batar. 72.14 O günde gündüz, geceden daha uzun olur. Gündüz gecenin iki misli olur, gündüz on iki bölüm ve gece kısalarak altı bölüm olur. 72.15 Ve güneş doğar, böylelikle günler kısalır ve geceler uzar. Güneş doğuya döner, altıncı geçide girer ve otuz sabah / başlangıç boyunca ondan doğar ve batar. 72.16 Otuz sabah tamamlandığında gün bir kısım nezdinde kısalır, gündüz on bir bölüm, gece ise yedi bölüm olur. 72.17 Ve güneş batıdaki bu altıncı geçitten dışarı çıkar ve doğuya doğru gider. Beşinci geçitten otuz sabah boyunca doğar ve batıdakinden tekrar batar. 72.18 O günde gündüz iki kısım nezdinde kısalır. Gündüz on bölüm, gece (ise) sekiz bölüm olur. 72.19 Güneş beşinci geçitten ortaya çıkar, batıdaki beşinci geçitte batar ve dördüncü geçidin içerisinden yükselir. Dolayısıyla o, otuz bir sabah için belirir ve batıda batar. 72.20 O günde gündüz ile gece eşittir ve eşit uzunluğa sahiptir. Gece dokuz bölüm, gündüz (de) dokuz bölümdür. 72.21 Güneş o geçitten ortaya çıkar ve batıda batar. Doğuya döner ve otuz sabah boyunca üçüncü geçitten ortaya çıkar ve batıdaki üçüncü geçidin içinde batar. 72.22 O günden (başlayarak) otuzuncu sabaha dek geceler, gündüzden daha uzun olur. Gündüz otuzuncu sabaha kadar her gün (de) kısalır. Gece tam olarak on bölüm, gündüz (ise) sekiz bölümdür. 72.23 Güneş üçüncü geçitten ortaya çıkar ve batıdaki üçüncü geçidin içerisinden batar. Doğuya döner ve güneş otuz sabah boyunca, doğudaki ikinci geçidin içerisinden geçer ve aynı şekilde semanın batısındaki ikinci geçidin içerisinden batar. 72.24 O günde gece on bir bölüm, gündüz (ise) yedi bölümdür. 72.25 Güneş o günde ikinci geçitten ortaya çıkar ve batıdaki ikinci geçitten batar. Otuz bir sabah / başlangıç için doğudaki ilk geçide döner, sonra da batıdaki ilk geçidin içerisinden batar. 72.26 O günde gece çok uzar ve gündüzün iki katı olurlar. Gece tam olarak on iki bölüm, gündüz (ise) altı bölümdür. 72.27 Bununla birlikte güneşin yörüngesinin bölümleri / durakları tamamlandı, o kendine ait yörüngenin bölümleri ile birlikte tekrardan döner. O geçitten otuz sabah boyunca geçer, doğar ve karşı istikametinde batıda (olanın içinde) batar. 72.28 O günde gecenin uzunluğu bir bölüm kısalır, gece on bir bölüm, gündüz (de) yedi bölüm olur. 72.29 Güneş geri döner ve doğudaki ikinci geçidin içine girer. Kendi seyrine ait bölümlerde otuz sabah boyunca doğar (ve) batar. 72.30 O günde gecenin uzunluğu kısalır ve gece on bölüm, gündüz (ise) sekiz bölüm olur. 72.31 O günde güneş ikinci geçitten doğar ve batıda batar, doğuya döner ve otuz bir gün boyunca üçüncü geçitte yükselir ve semanın batısında batar. 72.32 O günde gece kısalır ve gece dokuz bölüm, gündüz (de) dokuz bölüm olmasıyla, gündüz ve gece eşit olurlar. Yıl (süresi) tam olarak üç yüz atmış dört (364) gündür. 72.33 Gündüzün ve gecenin uzunluğu, gündüzün ve gecenin kısalığı, güneşin seyri yüzünden onlar farklı kılınmış / güneşin seyrinden ötürü, onlar (bir birinden) farklıdır. 72.34 Bu sebepten gündüzün seyri gündelik olarak uzar, gecenin seyri gecelik olarak kısalır. 72.35 Bu güneşe ait kanun / yasa ve seyirdir. Her daim o döner, atmış defa dönüş yapar ve yükselir / ortaya çıkar. O hiç tükenmeyen muazzam güneş ha'şemeş diye adlandırılan cisimdir, her şeye doğru ebediyen. 72.36 (Sistemi Yöneten) Rabbin emri doğrultusunda, O büyük ışık kaynağı yükselip / doğar, kendisine ait görünüşe uygun olarak adlandırılmıştır. 72.37 Ve o bu şekilde yükselip / doğduğunda ve alçalıp / battığında azalmaz, dinlenmez, ama gece gündüz ona ait deveranlarda seyreder. Onun sahip olduğu ışık, ayın sahip olduğundan yedi kat daha parlak / kuvvetlidir. Ama onların (ayın ve güneşin, yeryüzünden bakıldığında semadaki) hacimleri / çapları ikisinin de eşittir. 73.1 Bundan sonra diğer bir kanun ile birlikte, kendine ait ismi ay / ha'yariah olan, daha az ışık veren cismi gördüm. 73.2 Onun çemberi / diske benzer yapısı, semaların çevresine benzer. Kendisine ait çarkta, akım tarafından sürülür ve ışıkta ona belirli bir oranda verilir. 73.3 Her ay (süresince) onun doğuşu ve batışı değişir. Ona ait günler, güneşin sahip olduğu günlere benzer. Ne zaman ki onun ışığı eşitsel olarak dolarsa, ona ait ışık, güneşin ışığının yedide birlik bölümüdür. 73.4 Böylece o yükselir / doğar. Ona ait ilk safha otuzuncu sabahta ortaya çıkar ve o gün içinde gözle görünür olur, ilaveten bu sizin için ayın başlangıç (süresidir) / tayin edildiği ilk safhadır. Otuzuncu sabah, güneşin devam ettiği geçitten güneş ile birlikte devam eder. 73.5 Onun yarısı, yedide birlik kısım tarafından belli olur ve ayın daire şeklindeki etrafında dolaşan çizginin tamamı boştur. Işığa ait on dört parçanın, yedide birlik kısmı dışında, orada ışık yoktur. 73.6 O günde ışığın yarısına ve yedide birlik bölümüne ev sahipliği yaptığında, ona ait ışığın toplamı, ayın kendi içinde barındırdığı, bir yedide birlik (artı) bir yedide birlik ve onun bir bölü ikisidir ve ay güneş ile birlikte batar. 73.7 Güneş doğduğunda, ayda onunla birlikte doğar ve ışığın bir bölü iki kısmını alır. O gecede ay, ona ait sabahın başlangıcında ve ay (süresi)ne ait ilk günde, güneş ile birlikte batar. O gece de yedide birlik (artı) yedide birlik kısım ve bir bölü iki ile birlikte karartılır. 73.8 O gece ay tam olarak, yedide birlik kısım ile birlikte doğar. Güneşin doğuşundan geri bırakılarak / güneşin doğuşuna nazaran ufak olarak, gizlendiği yerden çıkar. Onun devamını sürdürdüğü günlerde (ise), o (geri kalan) on üç kısmı ile birlikte daha parlak olur. 74.1 Onun için (olan) diğer bir seyri ve kanunu gördüm. Kendisine ait olan aylık seyrini ona göre yapıyordu. 74.2 Onların tamamının lideri, Allah'a ait meleklerden olan Ûriel, her şeyi bana gösterdi. Onların her türlü konumlarını / durumlarını, onun bana gösterdiği şekilde kaydettim. Onların nasıl kendine ait aylara göre olduğunu, on beş gün tamamlanıncaya dek, onlara ait ışıkların belirmesinin / doğuşlarının nasıl olduğunu kaydettim. 74.3 Yedinin tek kısmında, o doğu (tarafında) kendisine ait tüm ışığı tamamlar ve (yine) yedinin tek kısmında, o batı (tarafında) kendisine ait tüm karanlığı tamamlar. 74.4 Ay belirli aylarda kendisine ait düzenlemede değişiklik yapar ve belirli aylarda kendine özgün seyrinde gider. 74.5 İki ay (süresi) içerisinde, ortadaki iki geçitten, (bir başka değiş ile) üçüncü ve dördüncü geçitten, güneş ile birlikte batar. 74.6 Ay yedi gün içinde ortaya çıkar, döner ve tekrardan güneşin geldiği o geçit tarafından geri döner. O geçitte kendisine ait ışığın hepsini tamamlar ve güneşten uzaklaşır / geride kalır. Sekiz gün içinde, güneşin doğduğu altıncı geçidin içerisinden gelir. 74.7 Ve güneş, dördüncü geçitten dışarıya çıktığı sırada, ay da yedi gün içinde dışarı çıkar, ta ki beşinci geçitten doğana dek ve tekrardan dördüncü geçide geri döner, kendine ait tüm ışığı tamamlar. Sekiz gün içinde uzaklaşır ve ilk geçide girer. 74.8 Ve güneşin doğduğu dördüncü geçide, yedi gün içinde tekrardan döner. 74.9 Böylelikle onlara ait konumlarla, nasıl kendi ay (süre)lerinin sıralarına göre, ayın doğduğunu ve güneşin battığını gördüm. 74.10 Eğer beş senenin her biri toplanır ise, güneşe ait otuz gün ve küsurata sahip olur / denk gelir. Ve güneşe ait her gün, o beş seneden biridir. O her beş seneden biri (ise), o günler dolduğunda üç yüz atmış dört (364) gündür. 74.11 Güneşe ve yıldızlara ait küsurat (aşağı yukarı) altı gündür. Beş sene ve altı gün boyunca, her yıl (olarak) otuz güne eklenirler ve ay otuz gün boyunca, güneşten ve yıldızlardan geriye düşer / uzaklaşır. 74.12 Ay her yılı tam olarak idâme eder. Böylelikle onların kendi konumları, ne bir gün önce gelir, ne de geride kalır. Fakat ay yılları tam âdil bir şekilde üç yüz atmış dört (364) gün haline getirir. 74.13 Üç yıl içerisinde, bin doksan iki (1092) gün olur, beş yıl içerisinde bin sekiz yüz yirmi (1820) gün, bu sayede sekiz yıl içerisinde, iki bin dokuz yüz on iki (2912) gün vardır. 74.14 Ve yalnız ay için, üç yıl içerisindeki günler bin atmış iki (1062) güne denk gelir ve beş yıl içerisinde, elli gün geriye düşer. Bunların toplamı da, atmış iki (62) güne eklenir. 74.15 Bu sayede beş sene içerisinde, bin yedi yüz yetmiş (1770) gün olur, böylelikle sekiz sene içerisinde, ay için toplam gün sayısı, iki bin sekiz yüz otuz iki (2832) gündür. 74.16 Ayın sekiz seneye yönelik olarak fark oluşturan gün sayısı seksen (80) dir ve ayın sekiz sene içerisinde geride kalmaya devam eden gün sayısı (da) seksen (80) dir. 74.17 Ve (bir) sene, onların konumlarına uygun olarak, güneşin konumu doğrultusunda, onlara ait geçitlerden doğmalarına göre, ve otuz günlük (periyotlarda) doğup batmalarına göre, tümüyle tamamlanır. 75.1 Binlercesine öncülük edenlerin liderleri, tüm oluşumdan / evrenden ve tüm yıldızlardan sorumlu olanlar, ilave edilmiş dört gün ile beraberdirler ve kendi konumlarından ayrı değildirler. Ve yıllara ait bütün hesaplamaya uygun şekildedirler. Bunlar, yıllara ait olan hesaplamaya dahil edilerek sayılmazlar. 75.2 Onlar (güneş ve ay) bağlamında insanlar bir hata yaparlar. Bu ışıklar âleme ait duraklara hizmet ettikleri üzere, biri birinci geçidin içinde, biri semanın üçüncü geçidinin içinde, biri dördüncü geçidin içinde, biri (de) altıncı geçidin içinde (olarak) yılın tam oluşması, onun ayırma işareti tarafından üç yüz atmış dört (364) duraktan oluluşmasına bağlıdır. 75.3 İşaretlere (burçlara), senelere ve günlere yönelik olarak, bunları Ûriel bana gösterdi. Onu da Işımaya ait Azametin Sonsuz Sahibi (Nûr), semadaki âlemlere ait her ışık / ışık veren, yansıtan cisimin üzerine sorumlu kıldı. Böylelikle onlar semaya ait yüzeyde hakimiyetlerini kursunlar ve dünya üzerinde belirebilsinler. Gündüzün ve gecenin liderleri olsunlar, güneş, ay ve yıldızlar, bir de her hizmete atanıp yaratılmışlar, onlar kendilerine ait seyirlerini, hep semanın çarklarında tutarlar. 75.4 Ayriyeten melek Ûriel, semalarda güneşin ışınlarının dışarı geldiği, güneşe ait çarkın, disk şeklindeki yapısında (bulunan) on iki tane pencerenin açılımlarını bana gösterdi. Onlara atanmış mevsimlerinde açıldıkları zamana müteakip, onlardan yeryüzüne ısı gelir. 75.5 Yeryüzünün uçlarında (bakıldığında), onların kendilerine has zamanları kapsamında ve açıldıkları zamana istinaden, rüzgârlarla çiy için açılışlar semada oluşurlar. 75.6 Yeryüzünün uçlarında(n), semaya (bakarak) on iki (tane) pencereyi gördüm. Bunlardan güneş, ay, yıldızlar ve semaya ait her amel, doğudan ve batıdan olmak üzere dışarı çıkar. 75.7 Ve orada 'doğuya / kuzeye' doğru ve 'batıya / güneye' doğru bir çok pencere açılışları vardır. Her pencere kendisine atanmış zamanda, o pencerelere uygun olarak / tekabül eden ısıyı dışarı gönderir. Bunlardan, yıldızlar ortaya çıkar / doğarlar. O'nun (Rabbin) onlara verdiği emir doğrultusunda kendilerine ait sayı (hesabına) göre (de) batarlar. 75.8 Ve Semalarda (bulunan), âlemin kapsamındaki bu geçitlerin aşağısına ve yukarısına doğru ilerleyen / akan, (bağzı) yıldızların hiç dönüş / seyir ayarlarının olmadığı çarkları gördüm. 75.9 Bir tanesi diğer hepsinden daha büyüktür. O tüm âlemin etrafı boyunca gider. 76.1 Yeryüzünün uçlarında her rüzgâr için olan, on iki tane açık pencereden rüzgârların geldiğini ve yerin üzerine estiğini gördüm. 76.2 Onlardan üçü semanın karşısında (doğuda), üçü batıda, üçü sağında (güneyde) ve diğer üçü de solunda (kuzeyde) olarak açılırlar. 76.3 İlk üç tanesi doğuya doğru, üçü kuzey istikametine doğru, onların arkasından üç tanesi solda, güneye doğru ve (diğer) üçü de batıdadır. 76.4 Bunların dördünden berekete ve bolluğa ait rüzgârlar geçerek gelirler, diğeri olan o sekiz tanesinden cezalandırıcı / amansız rûhlar / emirler geçerek gelirler. Onlar gönderildiğinde, yerin tamamında ve onun üzerinde bulunan suda, yerin üzerinde barınan her şeyde, suyun ve toprağın içerisinde bulunanların tümünde hasar / bozulma meydana getirirler. 76.5 O pencerelere istinaden, birinci (gelen) doğunun rüzgârı olarak isimlendirilir ve ilk pencerenin içerisinden doğu tarafına doğru dışarı çıkar / gelir. Güneye doğru yönelir, ondan bozukluk, kuraklık, ısı ve yıkım / tükeniş gelir. 76.6 İkinci orta pencerenin içerisinden, dışarı çıkan doğru karışımdır. Oradan yağmur, bereket, bolluk ve çiy gelir. Kuzey tarafına doğru üçüncü geçit boyunca nemsiz / kuru soğuk gelir. 76.7 Bundan sonra güney tarafına doğru olan rüzgârlar, üç pencerenin içerisinden gelirler. Birinci pencereden doğu tarafına yönelen ısıya ait rüzgârlar oradan gelirler. 76.8 Onun yanındaki orta pencereden has kokular, çiy, yağmur, bolluk ve sağlık gelir. 76.9 Batıya doğru olan üçüncü pencereden geçerek çiy, fazla miktarda yağmur, çekirge / hasar / (grip) ve bozukluk gelir. 76.10 Bundan sonra doğu tarafına doğru yedinci pencereden kuzey rüzgârları güneye doğru yönelir, oradan çiy, yağmur, çekirge ve yıkım gelir. 76.11 Düz bir istikamette ortadaki pencereden geçerek, zindelik, fazla miktarda yağmur, çiy ve bolluk gelir. Batıya doğru üçüncü geçitten geçerek, sis, kırağı, kar, yağmur ve çekirge gelir. 76.12 Bunlardan sonrada, batı tarafındaki rüzgârlar ilk pencereden geçerek kuzeye doğru yönelir / kuzeyle birleşirler ve çiy, yağmur, kırağı, soğuk, kar ve don gelir. 76.13 Ortadaki pencerenin içerisinden çiy, yağmur, bolluk ve bereket dışarı çıkar ve güneye doğru yönelir / güneyle birleşir, son pencereden geçerek, kuraklık, hasar ve yıkım, yakan (ısı) ve tükeniş gelir. 76.14 Böylelikle semaların dört parçaya bölünmüş, on iki penceresi tamamlanmış olur. Onların kendilerine ait her kanunu, kendilerine ait cezaları / hastalıkları ve bütün faydalarını, böylece sana göstermiş oldun, evladım Mâthuşelah. 77.1 Onlar (rüzgârların) ilk çeyreğini, doğuya ait diye adlandırırlar. Çünkü o birincidir ve ikinciyi güneye ait diye adlandırırlar. Zira En Yüce ('Elaya) oradan inecek ve orada, özel bir anlam içinde ebediyen Mübarek olan inecektir. 77.2 Batıya ait (üçüncü) çeyrek azalan diye adlandırılır. Çünkü orada semaya ait ışıklar azalır ve sönerler. 77.3 Dördüncü çeyrek, kuzey diye adlandırılır ve üç parçaya bölünmüştür. Onlardan ilki, insanların barındığı / yaşadığı yer içindir. İkincisi denize ait sular, vadiler / derin mağaralar, ormanlar, akarsular, karanlık ve sis bulutları için. Üçüncüsü (ise), âdil olan / hak sahibene ait bahçeyi bünyesinde barındırır. 77.4 Yeryüzündeki tüm diğer dağlardan daha yüksek olan, yedi tane çok yüksek dağı / büyük kütleleri gördüm. Onlardan dolayı kırağı gelir, günler, mevsimler ve yıllar sona erer ve geçip giderler. 77.5 Yeryüzündeki nehirlerden daha büyük, yedi tane nehri gördüm. Bir tanesi, batıdan gelir ve suyunu büyük denizin içine boşaltır. 77.6 Onlardan iki tanesi de, kuzeyden denize doğru gelir ve suyunu doğudaki kızıl denizin içine boşaltır. 77.7 Ama diğer geriye kalan dört tanesi kendi denizlerine (doğru), kuzeye ait kenar (boyunca) gelirler, (iki tanesi) kızıl denize doğru ve (diğer) iki tanesi de büyük denizin içine dökülür. (Bir deyişe göre onlar çölün içerisindeler) 77.8 İki tanesi arzda / genişlikte ve beş tanesi, büyük denizin içinde olan, yedi adet büyük adayı gördüm. 78.1 Bunlar, güneşin namıdır: İlki, Orjârês, ikincisi, Tômâs. 78.2 Ve ayın dört namı vardır. İlki Asônjâ, ikincisi Eblâ, üçüncüsü Benâsê, dördüncüsü Erâe'dir. 78.3 Bunlar iki ışık veren cisimdir. Onların dairesel yapısı semanın dairesel yapısına benzer. Ve (yeryüzünden bakıldığında) ikisinin çapları ve çemberi eşittir. 78.4 Güneşin dairesel yapısındaki ışık, aya nazaran yedi kat daha fazladır ve güneşe ait yedide birlik bölümün (ışığı) transfer etmesi bitinceye dek, ışık belirlenmiş / kesin olan ölçülerle (aya) transfer edilir. 78.5 Onlar batarlar, batıdaki geçitlere girerler ve kuzey etrafında dolaşırlar. Semanın yüzeyinde doğudaki geçitlerden dışarı çıkarlar. 78.6 Ay doğduğun zaman semada gözükür olur, ışığın yedide birlik kısmının yarısını kendisinde barındırır ve on dört gün içerisinde aya ait ışık tamamlanır. 78.7 Ta ki on beşinci günde ona ait ışık dolu olup / tamamlanıncaya dek, ışığın on beş bölümü ona transfer edilir. Yılın belirişine / işaretine uygun olarak, yedide birlik kısmın yarısına sahip olan ay, ilave edilmiş on dört kısım tarafından parlarken, on beş bölümden oluşur. 78.8 İlk günde ayın eksilip / küçülmesi dahilinde, ay kendine ait ışığı on dört kısma indirip / düşürür. İkinci (günde) on üç kısma düşürür, üçüncü (günde) on iki kısma düşürür, dördüncü (günde) on bir kısma düşürür, beşinci (günde) on kısma düşürür, altıncı (günde) dokuz kısma düşürür, yedinci (günde) sekiz kısma düşürür, sekizinci (günde) yedi kısma düşürür, dokuzuncu (günde) altı kısma düşürür, onuncu (günde) beş kısma düşürür, on birinci (günde) dört kısma düşürür, on ikinci (günde) üç kısma düşürür, on üçüncü (günde) iki kısma düşürür, on dördüncü (günde) yedide birlik kısmın yarısına düşürür ve ona dair geriye kalan tüm ışık, tamamen on beşinci günde kaybolur. 78.9 Belirli aylarda, ay yirmi dokuz gün (süresine) ve bir kereye mahsus, yirmi sekiz güne sahiptir. 78.10 Ûriel, diğer bir kanun olaraktan ışığın, güneşe ait hangi bölüm tarafından aya transfer edildiğini bana gösterdi. 78.11 Ay kedisine ait olan ışığı almaya devam eden tüm zamanı içerisinde, güneşin ters istikametinde yükselir, ta ki onun ışığı, on dördüncü günde dolu olup / tamamlanıncaya dek. Ve ay kendine ait ışığı tamamlamış, tam dolu olarak / dolunay semada parlar. 78.12 İlk gün içerisinde ay, yeniay olarak adlandırılır. O gün süresince, ışığın aydınlığı ayın üzerinde artar. 78.13 O gün içerisinde, aya ait ışık tam olarak tamamlanır. Güneşin batıdan aşağıya inmesi gibi, ay da geceye istinaden yükselir / doğar, güneş ters istikâmetten doğana dek, ay bütün gece boyunca parlar ve ay güneşin karşısında görülür. 78.14 Bundan dolayı ayın ışığı gelir ve orada ay tekrardan azalır, ta ki ona ait ışığın tümü kaybolana dek. Aya ait günlerin bitişinde, onun dairesel yapısı ışıksız ve bom boş olduğu gibi kalır. 78.15 Ve her üç ay(lık süre), aya göre kendisine ait otuz günü oluşturur. Ve her üç aylık sürenin her biri için yirmi dokuz gün içinde belirir, kendisine ait küçülmeyi ilk periyodunda, birinci geçidin içerisinde yüz yirmi yedi (127) gün içinde tamamlar. 78.16 Onun doğuş zamanı olarak her seferinde, üç aylık süre boyunca otuz gün içerisinde belirir ve her seferinde üç aylık süre boyunca, yirmi dokuz gün olarak görülür. 78.17 Ay yirmi gün boyunca, geceleyin her seferinde (içinde) bir adam (görüntüsü varmış) gibi belirir, ancak gündüzden dolayı semaya benzer (bir görünüm alır). Çünkü ayın içerisinde kendisine ait ışık dışında başka bir şey yoktur. 79.1 Şimdi evladım Mâthuşelah, sana her şeyi anlattım ve bütün yıldızlara ait kanunların hepsi tamamlandı. 79.2 O (Ûriel) bütün onlara ait kanunları her gün için, her süreç için, her kural (mevsim) için, her sene için ve onların her doğuşu için ve O'na ait emre uygun olarak, her ay ve hafta olmak üzere bana gösterdi. 79.3 Ayın azalıp / küçülmesi altıncı geçidin içinde gerçekleşir ve aya ait olan ışık altıncı geçitte tamamlanır. Ve ondan sonra aylık süre başlar. 79.4 Böylece azalma ilk geçidin dahilinde, ona ait süreç içerisinde, ta ki yüz yetmiş yedi (177) gün veya haftalık bazda, yirmi beş hafta ve iki gün tamamlanıncaya dek gerçekleşir. 79.5 Nasıl ki ay her beş günde bir, tam olarak güneşin arkasında kalıyorsa, yıldızların kanununa uygun olarak o tamamlandığında, bu konumun seyrini görürsün. 79.6 Her bir ışık veren cisme ait bu resmi ve bu çizimi onların lideri muazzam melek Ûriel bana gösterdi. 80.1 O zamanlarda Ûriel, beni yanıtladı ve dedi ki: Ey Hânokh, İşte sana hepsini gösterdim, sana vahiyle bildirdiğim üzere, bu güneşi ve ayı görmelisin. Onlar semaların devir yapan her yıldızın ameline, zamanlamasına ve yıldızların başlangıçlarına öncülük ederler. 80.2 Günahkarların günlerinde yıllar daha kısa olacak, onların toprak ve tarlada olan tohumları geç olacak, dünya üzerindeki her şey değişecek ve kendilerine ait düzgün zamanda belirmeyecekler. Yağmur engellenecek ve sema onu durduracak. 80.3 O zamanlarda yeryüzündeki meyveler gecikmiş olacak ve kendilerine ait uygun zamanda olgunlaşmayacaklar ve ağaçlar meyvelerini kendilerine ait düzgün zamanda vermeyecekler. 80.4 Ay da kendi alışılmış tekrarlayan düzenini değiştirecek ve ona ait zaman içinde gözükmeyecek. 80.5 O günlerde, o (olay) semada görünür olacak, çok büyük bir bereketsizlik batı tarafındaki en uzak / dıştaki çarkın üzerine gelecek ve ay ışığa ait olan kanuna göre daha aydınlık bir şekilde parlayacak. 80.6 Emre ait yıldızların liderlerinin birçoğu hataya düşecekler, kendilerine ait amelleri ve seyirlerini değiştirecekler ve onların bağlamında bulunanlar kendi zamanları içerisinde belirmeyecekler. 80.7 Her yıldızın sıralaması günahkârlardan gizlenecek, dünya üzerinde yaşayanların düşünceleri (yıldızlar) hakkında hataya düşecek ve onlar yıldızların tüm yollarından geri çevrilmiş / sapmış olacaklar ve hataya düşerek onları tanrılar olarak görecekler. 80.8 Ve bir yığın kötülük onların üzerinde artacak ve ceza onların hepsini mahvetmek için üzerlerine gelecek. 81.1 Ûriel bana seslendi: Ey Hânokh, semanın levhalarına ait yazılara bir bak ve onların üzerlerinde yazanları oku(yup) her özgün unsurun farkına var. 81.2 Semanın levhaları üzerine yazılmış olan en önemli şeylere / her şeye baktım ve yazılmış olan, her şeyi fark ettim. Kitabı ve onun içerisindeki her şeyi okudum. İnsanlara ait tüm amelleri, ebediyete ait nesiller boyunca dünya üzerinde cana / bedene sahip olacak çocukların hepsini öğrendim. 81.3 Sonra birden Rabbe, Işımaya ait Azametin Sonsuz Sahibine (Nûr'a) dua ettim. Çünkü âlemlere ait her şeyi O yaratmıştı. Kendisine ait sabırdan ve âdemoğullarından dolayı Rabbe şükrederek ona dua ettim. 81.4 O an şöyle dedim: Ne Mutlu (o) beşere / Şükürler olsun (o) beşere, âdil ve iyi olarak ölene! Hakkında hiçbir adaletsizliğin kaydı yazılmamış olana ve hiçbir suçu / günahı bulunmayana!

24. Risâlet

81.5 Allah'a ait olan (meleklerden) üçü beni getirerek, dünyadaki evimin kapısının önüne bıraktılar ve bana şu dendi: Oğlun olan Mâthuşelah'a (gördüğün) her şeyi anlat ve sana ait olan çocukların hepsine göster. Yaratan Rabbin gibi, canlı hiçbir şey âdil ve hakkaniyetli değildir. 81.6 Sen kendi kuvvetini tekrar toparlayıncaya kadar, bir sene boyunca seni çocuklarınla bırakacağız, böylece onlara öğretebileceksin ve bu şeyleri onlar için kağıda / nota dökebileceksin. Ayrıca tüm çocuklarına şahâdet ettireceksin. İkinci sene içerisinde biz seni, onların yukarısına alacak / kaldıracağız. 81.7 Kalbinin kuvvetli olmasını sağla, iyilik için hakkı / adaleti iyi olana bildireceksin, âdil olanlar hak sahiplerine katılacaklar ve onlar kendi aralarında onları (katılanları) tebrik edip / kutlayacaklar. 81.8 Fakat yasa tanımaz günahkârlar, günahkâr olanlar ile birlikte ölecek. Ayrıca dinden dönenler, dinden dönmüş kimseler ile birlikte aşağı batacaklar. 81.9 Ve hak yolunda çaba gösterenler, (bağzı) insanların işleri (azgınlıkları) yüzünden ve Allah'a karşı saygısızlık içerisinde bulunanların amelleri sebebiyle ölecekler. Ve onlar toplanacaklar! 81.10 O günlerde melekler benimle konuşmayı tamamladılar ve ben de Âlemlerin Rabbine hamd ederek kendi halkıma gittim. 82.1 Mâthuşelah oğlum, artık bu şeylerin tamamını sana naklediyorum, ayrıca senin için kağıda / nota döküyorum ve her şeyi sana haber veriyorum. Onların (hakkında) tüm (bilgileri) içeren kitapları sana bırakıyorum. Babanın elinden sana ulaşan bu kitapları tut Evladım! Bu sayede sen onları âlemin nesillerine devredeceksin. 82.2 Sana, senin çocuklarına ve senin çocukların olacaklara, ilmi verdim / bıraktım. Böylelikle onlarda kendi evlatlarına versinler, ebediyetin tüm nesillerine doğru ebediyen. Bu ilim onların düşünebileceklerinin de ötesinde. 82.3 Onu idrak edenler uyumayacaklar, fakat kendi kulakları ile işitecekler, böylece ilimi / doğru bilgiyi öğrenebilecekler. Bu iyi bir gıdayı bünyelerine katmalarından daha hayırlı olacak.

 

 

 

 

 

 

25. Yıldızlar

82.4 Ne mutludur her âdil olan / Şükürler olsun her âdil olana, ne mutludur her hak yolunda yürüyen / şükürler olsun her hak yolunda yürüyene ve günahkârlar gibi günah işleyip / (doğal) yasayı tahrip etmeyenlere! Onlar tüm günleri sayısı içerisinde, semalar boyunca yol alan güneşde, onun her defasında geçitlerden otuz kez girip çıkmasında, yıldızların bu dizilimine ait binlercesine öncülük edenler arasında ayrıştırılmış (olarak), onlar bölümlere sebep olur ve onlar ile birlikte dört güne girerler. 82.5 Onlardan dolayı insanlar (hesaplamalarında) hata yaparlar, onları tüm âlemin hesabına katarak saymazlar. Onları tam manasıyla bilmedikleri için ve onlara ait bakış açıları hatalı olduğundan dolayı yanılırlar. 82.6 Onlar yıla ait hesaba dahil oldukları için ebediyen tam olarak belirgindirler. Biri birinci geçidin içinde, biri üçüncü geçidin içinde, biri dördüncü geçidin içinde, biri (de) altıncı geçidin içinde (olarak) (bir) yıl üç yüz atmış dört (364) günde tamamlanır. 82.7 Ayrıca o doğru ve belirgin hesaba ek olaraktan, ışık veren cisimlere göre ayların, festivallerin (süper novaların), yılların ve (de) günlerin (oluşması) bana, Ûriel tarafından gösterilerek bildirilmiştir. Ona da bütün âlemi yaratan Rab, semaların ev sahipliği / ana sistemi hakkındaki (bilgileri) bana vermesi için emir verdi. 82.8 Onun semalar dahilinde gündüz ve gece üzerinde gücü vardır. Böylelikle ışığın insanlar üzerinde parlamasına yol açabilir. Güneş, ay, yıldızlar ve semaya ait bütün güçler kendilerine ait yörüngeler içerisinde döner / dolaşım yaparlar. 82.9 Bu yıldızlara ait olan kanundur. Böylece kendilerine ait yerlerde, kendilerine ait zamanlarda, kendilerine ait festivallerde ve kendilerine ait aylarda batarlar. 82.10 Bunlar onlara öncülük edenlerin namıdır: Öncülük edenler, onların kendi zamanları içerisinde, kendi sıraları içerisinde, kendi ayları içerisinde, kendilerine ait güçleri / yönetim dönemleri içerisinde, kendi konumları / pozisyonları içerisinde belirmelerine gözcülük ederler. 82.11 Yılları dört bölüme ayıran onların liderleri ilk önce belirir. Ondan sonra sıralı, (yılı) aylara bölen ve yılı üç yüz atmış dört (364) güne ayıran on iki lider, binlercesine yol gösteren hepsi ile birlikte günleri bölerler. Bunlar ilave edilmiş dört güne göre, yılı dört kısma bölen liderlerin namıdır. 82.12 Ve binlercesine bu öncülük edenlere gelince, lider ve yol gösteren arasına konumu ters olaraktan biri eklenmiştir. Ama onların liderleri bölünmeyi gerçekleştirirler. 82.13 Bunlarda yılı, aralarında atanmış dört kısma ayıran liderlere ait isimler: Melkîêl, Hel’emmêlêk, Mêl’êjal ve Nârêl. 82.14 Ve onlara öncülük edenlerin isimleri: Adnâr’êl, Îjâsûsa’êl ve ‘Elômê’êl ve bu üçü, sıralı liderlerin peşi sıra takip ederler ve biri, bu sıralı üç liderin arkasından takip eder. O (biri) yılı dört kısma ayıran konumlanmış liderlerin arkasından takip eder. 82.15 Yılın başlangıcında Melkîêl, ilk doğar ve yönetir, Onun namı Tam’âinî ve Ha'şemeş'tir. Onun idaresinde olan tüm günleri ve yönetim dönemi doksan bir (91) gündür. 82.16 Onun yönetimine ait günlerde, yeryüzünde görülen işaretler: ter, ısınma, kaygı / sıkıntı (meydana gelir), tüm ağaçlar tomurcuk / meyve verir, tüm ağaçların üzerinde yapraklar belirir, buğday hasadı, güller ve tarlalardaki tüm çiçekler açar ve kışa ait ağaçlar da kurur / gözden kaybolmuş gibi olur. 82.17 Bu isimlerde onların altında olan liderlerin isimleri: Berka’êl, Zêlebs’êl ve diğer eklenen biri Hîlû-yâsef namındaki bir binin öncüsüdür. Bu birinciye ait gücün / yönetim döneminin bitip / tamamlanışıdır. 82.18 Ondan sonra gelen ikinci liderin namı (ise), Hêl’emmêlêk'tir. Onlar parıldayan güneş olarak onu çağırırlar ve ona ait ışığın (yönetim döneminin) toplam günleri de doksan bir (91) dir. 82.19 Bunlarda (onun) yeryüzüne ait günler üzerindek işaretleridir: Kavurucu sıcak, kuraklık, ağaçlara ait meyveler olgunlaşır ve tam olur, koyunlar çiftleşir ve hamile kalırlar, yeryüzündeki tüm meyveler ve tarlalardaki ürünlerin tamamı toplanır ve içecek / şarap yapımı da onun yönetim dönemi boyunca gerçekleşir. 82.20 Bunlar, binlercesine yol gösteren bağlı liderlerin sıralamaları ve namıdır. Gîdâ’îjal, Kê’êl, Hê’êl ve onlara eklenen, bir binin üzerinde öncülük edenin namı (ise) Asfâ’êl'dir. Onun yönetim dönemine ait günleri tamamlanmıştır.

26. Rüya

83.1 Evladım Mâthuşelah, şimdi sana gördüğüm tüm görüntüleri anlatarak açıklayacağım. 83.2 Kendime eş almadan önce iki tane görüntü gördüm. Onlardan biri diğerine benzemiyordu. İlki yazı yazmayı öğrendiğimde, ikinci (ise) anneni kendime eş olarak almadan önceydi. Çok kötü bir görüntü gördüm ve bunun hakkında Rabbe yakarışta bulundum. 83.3 Dedem Mahalâlêl'in evinde yatıyordum, orada bir görüntünün içerisinde, semalar aşağıya inerek taşındılar ve arzın üzerine düştüler. 83.4 Yeryüzü büyük bir boşluğun içerisinde aniden yok edildi. Dağlar dağların üzerine alçaldı / aşağıya indiler. Tepeler tepelerin üzerinden battılar. Yüksek ağaçlar gövdelerinden ayrılarak aşağı düştüler ve boşluğun içerisinde battılar. 83.5 Bunla ilgili olarak bir söylev ağzımın içine düştü, göz yaşı döküp, sesimi yükselterek: Dünya yok edildi! diye bağırdım. 83.6 Yanına uzandığım dedem Mahalâlêl beni doğrulttu ve bana şöyle dedi: Evladım, neden ağladın, niçin inledin? 83.7 Gördüğüm görüntünün tamamını ona anlattım ve o da bana şunu dedi: Çok kötü bir şey görmüşsün evladım, senin rüyana ait görüntü dünyanın tüm saklı günahlarıyla irtibatlı, yeryüzü boşluğun içerisine batmak üzere olacak ve büsbütün / korkunç bir şekilde yok edilecek. 83.8 Ve şimdi evladım ayağa kalk, sen îmân sahibi olduğundan dolayı Cennetin / Hale'nin Sahibine istirhamda / talepte bulun. Böylece yeryüzünde geriye bırakılan biri olsun ve tüm dünya tamamen yok edilmesin. 83.9 Evladım, bunların tümü semalardan dünyaya gelecek ve yeryüzünde çok büyük bir yıkım / yok oluş meydana gelecek. 83.10 Sonra ben ayağa kalktım ve dua ederek istirhamda bulundum ve âlemlere ait nesil için duamı kağıda döktüm. Oğlum Mâthuşelah, (buna dair) artık sana her şeyi anlatarak / göstereceğim! 83.11 Aşağı (doğru) dışarı çıktığım esnada semaya baktım, güneş doğudan yükseliyor, ay batıda alçalıyor(du) ve az sayıda yıldız (vardı). Ve her şey / tüm âlemler baştan beri O'nun (Allah'ın) bildiği gibiydi. Hükmün Sahibi (Hâkim'e) şükrettim. Azameti / Yüceliği O'na özgüledim. Çünkü doğunun pencerelerinden güneşin ileri çıkışını başlatır / yönetir. Güneş yükselmesiyle kendini açığa çıkarır ve semanın yüzeyinde doğar, ona gösterilmiş yolu takip eder. 84.1 Ellerimi doğruluk / dürüstlük içinde yukarı (semaya doğru) kaldırdım ve Bir Olan (Ehad) ve Eşsiz Kudret'e dua ettim. Allah'ın âdemoğulları için yarattığı, canlı / etten dilim ve ağzıma ait nefes ile birlikte konuştum. Bunun gibi onlarda O'nunla konuşabilirler. Onlara nefes, bir dil, bir ağız verdi, böylelikle onları kullanarak konuşabilsinler. 84.2 Şükürler olsun Sana Ey Rabbim! Azametin ve kudretin / kuvveler olarak Yüceliğinde! Semalara ait tüm yaratılışın Rabbisin! Meleklerin Mâliği (Mâlik'ül mülk). Ve Sen tüm Âlemlerin İlah'ısın. Senin itibarın / hakkın, Senin hakimiyetin ve Senin yüceliğin / azametin ebediyet içerisinde devam edecek, her şeye doğru ebediyen. Senin güç ve kudretin tüm nesiller için ve ebediyet içerisinde, tüm semalar Sana ait kürsü olarak ve ebediyet içerisinde arzın tamamı, Sana ait olan tabure / hakimiyet kurup üzerinde durduğun yer olarak (devam edecek), her şeye doğru ebediyen. 84.3 Her şeyi yaratıp yönettiğinden dolayı hiçbir şey sana aşırı / zor gelmez. Hiçbir ilim Senden kaçamaz, Senin kürsünden, Senin varlığından ve Senin yüzünden başka tarafa sapamaz. Sen her şeyi bilirsin (Alîm'sin), Sen her şeyi görürsün (Basîr'sin) ve Sen her şeyi duyan (Semî'sin), Senin önünde hiçbir şey gizli saklı kalmaz, her şeyi görürsün. 84.4 Bu aralar semalara ait melekler günah işler / yanlış yaparlar. Büyük kıyamet / karar gününe kadar Senin öfken insanların canları üzerinde olur. 84.5 Ey Allah'ım, Rabbim, Saltanatın Sahibisin (Meliksin), artık şunu Senden istirham ediyor ve istiyorum, böylece Sen de benim için duama karşılık vermek istersin! Gelecekte, yeryüzünde bana ait olarak devam edecek bir nesil bırak, tüm insanların canlarını ortadan kaldırma ve tüm dünyayı boşluğa mecbur etme! 84.6 Böylece yeryüzünde seni öfkelendiren canlıları ortadan kaldır Rabbim, ama âdil ve namuslu / dürüst olanlar, bir tohumun filiz vermesi gibi tesis edilerek oluşsun. Senin kuluna ait duadan yüzünü / algını saklama Ey Rabbim!

 

 

 

27. Simgeler

85.1 Sonra diğer bir rüyayı gördüm ve hepsini sana anlatacağım evladım. 85.2 Hânokh sesini yükseltti ve oğlu Mâthuşelah'a seslendi: Sana söylüyorum evladım, kelimelerimi duy, senin babana ait rüyanın görüntüsüne kulağını ver. 85.3 Annen Ednâ'yı almadan önce kanepede (uyurken) bir görüntü gördüm. Bir öküz / boğa topraktan doğru (dışarı) çıktı ve bu boğa beyazdı. Ondan sonra aynı cinsten genç bir inek oraya geldi. Ve inekle birlikte iki erkek buzağı / tosun geldi. Onlardan biri siyah, diğeri ise kırmızıydı. 85.4 Siyah tosun kırmızı tosuna boynuz vurdu ve onu yere / toprağa doğru takip etti ve o andan itibaren kırmızı olanı bir daha göremedim. 85.5 Siyah olan büyüdü ve bir dişi inekte onla birlikte gitti. Ve o dişi olandan birçok boğa / sığırlar doğdu. Doğanlar ona benziyorlardı ve hepsi onu takip etti. 85.6 Ve ilk olan o inek, ilk olan boğanın huzurundan, o kırmızı olan tosunu arayarak geldi, ama onu bulamadı. Daha sonra acıklı bir şekilde inledi ve onu aramaya devam etti. 86.7 İlk boğa dişi olanın (yanına) gelip onu teskin edinceye kadar izledim. Ve dişi inek o andan itibaren bağırmadı. 85.8 Bundan sonra o dişi olan beyaz bir tosun doğurdu ve bundan sonrada birçok tosun ve siyah inekler (doğurdu). 85.9 Rüyamda o (yeni doğan) beyaz tosunun nasıl bir şekilde büyüdüğünü, hem de iri yapılı bir beyaz boğaya dönüştüğünü gördüm. Ve ondan birçok beyaz tosunlar geldi. Onlar (yeni doğanlar) onun gibiydi. 85.10 Doğanlar birçok beyaz tosunun babası oldular ve onlar (doğanlar), onlara (babalarına) benziyorlardı. Biri diğerini takip etti. 86.1 Tekrardan uyurken gözlerimle şahit oldum, yukarıdan semalardan bir yıldız düştü, ayağı kalktı ve yedi, o boğaların arasında otladı. 86.2 Bundan sonra iri ve siyah boğalar (geldi), işte! onların hepsi ağırdaki kendilerine ait bölümleri, otlarını ve kendi ineklerini değiştirdiler. Biri bir diğerinden sonra inlemeye başladı. 86.3 Tekrardan görüntünün içinde fark ettim, yukarı doğru semalara baktım ve işte! birçok yıldızın ve onların nasıl aşağıya indiklerini gördüm. O birinci / ilk yıldıza doğru hepsi semalardan aşağı atıldılar ve o genç ineklerin ve boğaların arasına düştüler. Orada onlarla birlikteydiler, onların arasında otluyorlardı. 86.4 İnen yıldızlara doğru baktım ve işte! hepsi atları andıran şahsi taraflarını çıkardılar. Boğalara ait olan inekleri örtmeye / ineklere binmeye başladılar. O ineklerin hepsi de hamile kaldı ve filleri, develeri ve eşekleri doğurdular. 86.5 Boğarların hepsi onlardan korktular ve onların önünde dehşete kapıldılar. Filler, develer ve eşekler kendi dişleri ile ısırmaya, hırsla yiyip yutmaya ve boynuzlarıyla ittirmeye / vurmaya başladılar. 86.6 Onlar böylelikle o boğaları mahvettiler / hırsla yiyip yuttular ve işte! Toprağa ait evlatların / genç olanlarının tamamı titreyerek, onların önünde sarsılmaya ve onlardan kaçmaya başladılar. 87.1 Tekrardan onların birbirlerine toslamaya başladıklarını fark ettim. Birbirlerini mahvederken / hırsla yiyip yutarken gördüm. Toprak / Yeryüzü feryat etmeye başladı. 87.2 Gözlerimi tekrardan semalara kaldırdım ve görüntü içine baktım, işte! semalardan, oradan geldiler ve varlıkları beyaz adama benziyordu. Bir tanesi o yerden dışarı çıktı ve (diğer) üçü onunla birlikteydi. 87.3 O son gelen üçü, benim elimden tuttular ve beni toprağa ait nesillerinden yukarıya alarak, yüksek bir yerin üzerine kaldırdılar. Dünyanın yukarısındaki yüksek bir kuleyi bana gösterdiler. Ve bütün tepeler (bulunduğum yere göre) daha aşağıda kalıyordu. Onlar bana şöyle dediler: Ta ki o fillerin, o develerin ve o eşeklerin başlarına, yıldızların ve boğaların üzerine gelecekleri görünceye dek burada kal. 88.1 Önceden dışarı çıkmış, o dört taneden biri olanı gördüm. O semalardan ilk düşmüş olan yıldızı aldı. Onun ellerini ve ayaklarını bağlayarak, onu bir boşluğun içerisine koydu. Bu boşluk, dar, derin, korkunç ve karanlıktı. 88.2 Onlardan biri kılıcını çekti. Ve kılıcı fillere, develere ve eşeklere verdi. Onlarda birbirleriyle çarpışmaya başladı ve tüm toprak onlardan dolayı sarsıldı. 88.3 Görüntüde gördüğüm gibi, işte! o dört taneden biri semalardan olta atarak aşağıya indi. Büyük yıldızları, onların şahsi taraflarını, atları andıran şahsi taraflarını ve (onların) hepsini yakaladı, ayrıca onların tümünü ellerinden ve ayaklarından bağlayarak onları arzın yarılarak açılmış bir boşluğun içerisine fırlattı. 89.1 O dört taneden biri beyaz boğaya gitti. Beyaz boğa korkuya kapıldığı esnada, ona bir bilinmeyeni (gelecek tufanı) öğretti. O doğuştan bir boğaydı, ama bir beşere dönüşü verdi ve kendi için büyük / geniş bir gemi yaptı. Yaptığı geminin içinde barınıp / yaşadı. Üç boğa da onunla birlikte o geminin içerisine gitti ve onların üzeri gemi vasıtasıyla korunmuştu. 89.2 Gözlerimi tekrardan semalara doğru kaldırdım, yüksek bir çatı / dam ile birlikte, onun üzerinde yedi tane su kanalı / bent kapağı gördüm ve o su kanalları, fazla miktarda suyu bir açıklığın / kapsam içerisindeki bir boş alanın içine boşalttılar. 89.3 İşte! tekrardan yerin üzerindeki su kaynaklarının, o büyük boşluğun içerisine (doğru) açıldıklarını gördüm. Su fokurdamaya ve su (seviyesi) yerin yukarısına yükselmeye başladı. Ta ki tüm yeryüzü suyla kaplanana ve yer / toprak gözden kayboluncaya dek. 89.4 Su, karanlık ve sis onun üzerinde arttı ve su seviyesinin yüksekliğine baktım. Bu su yerin üzerinde yükselmişti, yerin üzerine boşaldı ve toprak üzerinde durdu. 89.5 Üstü açık alanda bulunan boğaların hepsi toplandı. Böylelikle onların, o suyun içerisine hemen nasıl battarak sıfıra indiklerini ve yok edildiklerini gördüm. 89.6 Ancak o gemi suyun üzerinde yüzdü, yeryüzündeki boğaların, fillerin, develerin, eşeklerin hepsi ve (diğer) tüm hayvanlar battı ve onları (artık) göremedim. Onların (sudan) çıkmaları mümkün değildi, ama yok edildiler / yıkıma uğradılar ve boşluğun içerisine battılar. 89.7 Tekrardan görüntüde o su kanalları / bent kapakları yüksek damdan kaldırılıp, toprağa ait su kaynakları kuruyuncaya ve diğer boşluklar açılıncaya kadar baktım. 89.8 Sonra sular, bu boşlukların içerisine aşağısına doğru toprak kaplanmamış olana dek aktılar. Ve o gemi toprağa vardı / oturdu. Karanlık geri çekilerek ışığa / aydınlığa dönüştü. 89.9 Ki beşere dönüşmüş o beyaz boğa gemiden dışarı çıksın diye ve üç tosunda onunla birlikteydi. O üç tosundan biri, beyaz boğa gibiydi. Onlardan bir tanesi kan gibi kırmızı ve biri (de) siyahtı. O beyaz olan tosun onlardan ayrıldı ve uzaklara gitti. 89.10 Ve onlar çöl hayvanlarını ve kuşları ortaya çıkmasına yol açtılar, böylelikle onlardan her türlü zengin bir çeşitlilik kaynaklanabilecekti. Aslanlar, panterler, köpekler, kurtlar, sırtlanlar, yaban domuzları, tilkiler, sincaplar, domuzlar, şahinler, akbabalar, kartallar, kuzgunlar / kargalar ve onların arasında doğmuş beyaz bir boğa. 89.11 Ve onlar birbirlerini ısırmaya başladılar, ancak onların arasında doğmuş olan beyaz boğa, onla birlikte bir yaban eşeğinin ve beyaz bir boğanın babası oldu ve yaban eşekleri çoğaldılar. 89.12 Fakat ondan doğmuş olan o beyaz boğa, siyah bir yaban domuzunun ve beyaz bir koyunun babası oldu ve bu yaban domuzu, birçok erkek domuzun babası oldu, ama o koyun on iki tane koyun yetiştirdi / on iki koyunun babası oldu. 89.13 Bu on iki koyun büyümüş olduklarında kendi sayılarından birini eşeklere devrettiler. Sonra bu eşekler de o koyunu kurtlara verdiler, böylelikle o koyun kurtların arasında yetişti. 89.14 Efendi / Rab, o on bir koyunu kurtların arasında yetişmiş koyun ile birlikte yaşamaları için ve onla birlikte kurtlar arasında otlamaları için getirdi. Onlar çoğalarak / ürediler ve birçok koyun sürüsü oluşturdular. 89.15 Ve kurtlar korkmaya başladı ayrıca kurtlar onları ezip / kahrettiler, ta ki koyunların yavrularını yok edinceye kadar ve koyunlar kendilerine ait yavruyu çok gür akan / suyu bol bir nehrin içine attılar. Ancak bu koyunlar kendilerine ait kuzudan dolayı yüksek bir ses ile ağlamaya başladı ve onlar (tek olan) Rablerine sızlanarak / yakarışta bulundular. 89.16 Bir koyun kurtlardan kurtulmuş olaraktan kaçtı ve yaban eşeklerine doğru firar etti. (Sonra) tüm koyunları acı çekip / inlerken, feryat ederek kendi dermanlarıyla Rablerine istirham ederken gördüm, ta ki koyunların Rabbi yüksek bir haneden koyunların sesine / cağrısına (doğru) aşağı ininceye kadar. (O) geldi ve onlara baktı / onları idare etti. 89.17 Ve (koyunların) Rabbi kurtlardan kaçmış olan o koyunu çağırdı ve kurtlar hakkında onla konuştu. Böylece o koyun kurtlara nasihat verdi ve koyunlara dokunulmaması için uyardı. 89.18 O koyun Rabbine ait kelimeler gereğince kurtlara gitti. Diğer bir koyun, o koyunla karşılaşıp onla birlikte gitti ve onların ikisi birlikte o kurtların meclisine girdiler. Onlarla konuştular ve onları uyardılar ki, o andan itibaren koyunlara dokunmasınlar. 89.19 Bundan sonra kurtların, koyunlara nasıl tüm güçleriyle daha sert bir baskı uygulayarak davrandıklarını gördüm ve koyunlar yüksek sesle çağrıda / yakarışta bulundular. 89.20 Onların Rabbi o koyuna doğru geldi ve o, kurtları dövmeye başladı. Kurtlarda acı çekmeye, inlemeye başladılar. Fakat koyunlar sessizleşti ve o andan itibaren feryat edip / bağırmadılar. 89.21 Koyunlar kurtlardan kaçıp kurtuluncaya dek onlara doğru baktım. Ancak kurtların gözleri karartılmış / kör olmuştu ve o kurtlar tüm güçleriyle o koyunların izini sürmek üzere yola koyuldular. 89.22 Ve koyunların Rabbi onlarla birlikte gitti, onlara o (koyun) yol gösterdi ve tüm koyunlar onu takip ederek / izlediler. Onun yüzü parlıyordu, o koyunun görüntüsü ürkütücü ve görkemli / asildi. 89.23 Ama kurtlar o koyunların izini sürmeye devam ettiler, ta ki suya ait genişliğin / denizin kenarında, onlar ile karşılaşıp / onlara ulaşıncaya kadar. 89.24 Suyun genişliği / deniz (ikiye) bölündü. Su bir o tarafta dikildi, bir diğer tarafa onların yüzlerinin önünde dikili verdi. Onların Rabbi koyunlara yol gösteriyor ve aynı zamanda onlarla kurtların arasında duruyordu. 89.25 Kurtlar koyunları daha görmemişken, koyunlar suya ait genişliğinin ortasına (doğru) gittiler. Ama kurtlar koyunları takip ettiler ve kurtlar denize ait suyun içerisine, onların arkasından koşturdular. 89.26 Fakat koyunların Rabbini gördükleri anda, O'nun yüzünün görüntüsünden / algısının şeklinden kaçmak üzere geri döndüler, ama suya ait denizin bu kısmı kendini toparladı ve birden doğal yapısını tekrardan aldı. Su kabardı ve o kurtları kaplayıncaya dek yükseldi. 89.27 O koyunları takip etmiş kurtların tümü yok edilip batıp / boğuluncaya dek baktım. 89.28 Fakat koyunlar sudan kurtuldu ve bir çöle gittiler. Orada su ve yeşillik yoktu, koyunlar gözlerini açmaya ve görmeye başladılar. Koyunun Rabbi onları otlatıyor ve onlara su ve yeşillik veriyorken gördüm. O koyun gidiyor ve diğerlerine öncülük ediyor / yol gösteriyordu. 89.29 Ve o koyun yüksek bir taşın tepesine (doğru) yukarı çıktı ve koyunların Rabbi o koyunu onlara yolladı. 89.30 Bundan sonra koyunların Rabbini onların önünde dururken gördüm. O'nun varlığı korkunç ve çok güçlü / heybetliydi. Tüm koyunlar O'na (doğru) baktılar ve O'nun yüzünün önünde korktular. 89.31 Onların hepsi korktu ve O'nun önünde ürpererek / titrediler. Onların arasında olan diğer bir koyuna doğru, Rableriyle birlikte olan o koyunun arkasından şöyle ağladılar: Bizler Rabbimizin önünde var olamıyoruz, ne O'na bakabiliyoruz / ne de O'nun farkına varabiliyoruz. 89.32 Onlara yol gösteren o koyun geri döndü ve o kayanın zirvesine (doğru) yukarı çıktı. Ama koyunlar kendi gözleriyle kör olmaya başladılar ve onlara gösterilmiş o yoldan saptılar. Fakat o koyun bunu bilmiyordu. 89.33 Koyunların Rabbi onlara çok fazla öfkelendi ve o koyun (olanları) öğrendi. Kayanın zirvesinden aşağıya indi ve koyunlara doğru geldi. Onların büyük bir kısmını kendi gözleriyle kör olmuş ve O'nun yolundan sapmışlardı. 89.34 O koyunu gördükleri zaman, onun yüzünün önünde korktular ve ürpererek / titrediler. Kendi aile ocaklarına / soy ağaçlarına geri dönmeyi istediler. 89.35 O koyun diğer koyunları yanına aldı ve o hataya düşüp / sapan koyunlara doğru gitti. Sonrasında diğer koyunları öldürmeye başladı. Koyunlar onun simasından korktular. Böylelikle o koyun, sapan koyunları geriye döndürdü. Ve sapan koyunlar, kendi aile ocaklarına / soy ağaçlarına geri döndüler. 89.36 Orada görüntünün içinde, o koyun bir beşere dönüşünceye ve koyunların Rabbi için bir ev / meclis inşa edip, tüm koyunları o meclisin içine yerleştirinceye dek baktım. 89.37 O koyuna (doğru) bakmaya devam ettim ta ki dinlenmeye koyarak / yatırdığı o koyunlar ile karşılaşıp uykuya dalıncaya kadar. Tüm iri (yaşlı) koyunlar tükenip, onların yerlerine ufak (genç) kuzular gelinceye kadar izledim. Ufak olanlar bir meraya geldiler ve suya ait bir nehrin civarına yaklaşıp / çekildiler. 89.38 Ve onlara öncülük eden / yol gösteren beşere dönüşmüş olan koyun, onlardan ayrılıp uykuya daldı. Koyunların hepsi onu aradılar ve onun ardından acıklı bir şekilde göz yaşı döktüler. 89.39 Koyunların, o koyunun ardından sessizleşip gözyaşlarını dindirerek suya ait bir nehrin karşısına geçinceye kadar izledim. Sonrada uykuya dalmış / onlardan ayrılmış, her zaman onlara liderlik etmiş olan (iki koyunun) yerine başka (bir) koyun ortaya çıktı ve diğer koyunlara öncülük etti. 89.40 Ayrıca o koyunlar bereketli bir bölgenin içine gelinceye dek baktım. İç açıcı ve muazzam bir yerin içerisinde o koyunlar doyuncaya dek izledim. O meclis onların ortasında yeşil ve güzel (bir) yerde durdu. 89.41 Bazen koyunların gözleri açıldı, bazen de gözleri kör oldu. Ta ki diğer bir koyun ortaya çıkarak onlara öncülük edip hepsini geri getirinceye kadar. O, onların hepsini geri götürdü, koyunların gözleri (tekrardan) açıldı. 89.42 Köpekler, tilkiler ve yaban domuzları, o koyunları hırsla yiyip yutmaya başladılar, ta ki koyunların Rabbi onlara öncülük eden diğer bir erkek hayvanı / koçu ortaya çıkarıncaya dek. 89.43 Ve o koç, köpeklere, tilkilere ve yaban domuzlarına her taraftan toslamaya / boynuz vurmaya başladı. Ta ki onların hepsini yok edinceye dek. 89.44 O koyun gözlerini açmıştı ve koyunların arasında olan bu koçun, o koyunlara toslamaya başladığını, onları ayaklar altına aldığını, uygunsuz bir biçimde (onları) yürüterek yol adlığını ve kendisine ait olan haysiyetten ayrıldığını gördü. 89.45 Koyunların Rabbi o koyunu diğer bir koyuna gönderdi ve onu yüksek bir konuma getirerek bir koç haline getirdi. Saygınlığını yitirmiş / itibarını boşa çevirmiş koyunun yerine, o koyun onlara yol göstererek / öncülük etti. 89.46 Ve o, o koyuna giderek onunla yalnız olarak konuştu ve onu koç olması için yetiştirdi. Ayrıca onu (diğer tüm) koyunların lideri ve prensi yaptı. Ancak bütün bu zaman boyunca köpekler, koyunları inlettiler. 89.47 Ayrıca birinci olan koç, ikinci koçu takip etti. İkinci gelen koç ortaya çıktı ve ilk koçun gözünün önünden kayboldu / koçun önünden kaçtı. Köpekler ilk koçu (yere) düşürünceye kadar izledim. 89.48 İkinci koç ortaya çıktı ve ufak koyunlara öncülük etti. O koç birçok koyunun babası oldu ve uykuya daldı. Ufak koyunlardan bir tanesi onun yerine koç haline geldi ve o koyunların lideri ve prensi oldu. 89.49 O koyunlar büyüdü ve sayılarını arttırdılar. Ayrıca tüm köpekler, tilkiler ve yaban domuzları korkmuş olarak ondan kaçtılar. Ayrıca o koç vahşi hayvanların hepsine tosladı / boynuz attı ve onları öldürdü. Ta ki o vahşi hayvanların koyunlar üzerinde hiçbir etkinliği kalmayıncaya dek. İlaveten koyunları herhangi bir şey için daha fazla soyamadılar. 89.50 O meclis ihtişamlı ve geniş / göze çarpan bir hale geldi, o koyunlar için yapılmıştı. O meclisin üzerine geniş / yüksek bir kule koyunların Rabbi için inşa edildi. Meclis / cemaat aşağıda kalıyor, ancak kule yükseklere varıyor ve (uzaklardan bile) göze çarpıyordu. Koyunların Rabbi, o kulenin üzerinde durdu, ayrıca koyunlar da dolu bir masayı O'nun önüne yerleştirdiler. 89.51 Yine o koyunların tekrardan hataya düşerek / saptıklarını gördüm ve kendilerine ait meclisi bırakıp, birçok farklı yolda yürüdüler. Koyunların Rabbi onların arasından bağzılarını çağırdı ve onları koyunlara gönderdi, ancak koyunlar onları öldürmeye başladılar. 89.52 Onlardan biri kurtarılmış, öldürülmemişti. Ama o (uzağa) kaçtı ve koyunların aleyhinde feryat etti. Koyunlar da onu öldürmek istediler, ama koyunların Rabbi onu koyunların elinden kurtardı. Ayrıca onu bana doğru getirdi ve (burada) kalmasını / barınmasını sağladı. 89.53 Ve O (koyunların Rabbi) diğer birçok koyunu, o koyunları uyarıp / öğüt vermesi ve arkalarından yas tutmaları için onlara gönderdi. 89.54 Bundan sonra onların nasıl koyunların Rabbine ait meclisi, O'na ait kuleyi terk ettiklerini ve tamamen yoldan saptıklarını izledim. Onların gözleri kör olmuştu. Onların arasında birçoğunun, her bir sürü içinde (bulunanların) koyunların Rabbi tarafından ölümlerine sebebiyet verildiğini gördüm. Ta ki o koyunlar, bu şekilde bir ölümü bile çağırıncaya ve kendi Rablerine ait meclise ihanet edinceye dek izledim. 89.55 Ve O, onları aslanların, kaplanların, kurtların, çakalların, tilkilerin ve tüm vahşi hayvanların avuçlarının içerisine bıraktı. Bu vahşi hayvanlar da o koyunları parça parça etmeye başladılar. 89.56 Koyunların kendilerine ait olan meclisi ve kuleyi nasıl bıraktıklarını, koparıp / parçalasın ve onları hırsla yiyip yutsunlar diye aslanların ve de tüm vahşi hayvanların avuçlarının içerisine verdiklerini gördüm. 89.57 Ben de tüm gücümle ağlamaya / haykırmaya başladım. Koyunların Rabbine seslendim, ilaveten tüm vahşi hayvanlar tarafından koyunların parçalanıp yutuldukları bu (olayı), O'na belirttim / resmettim. 89.58 Ama O, bu olayı görerek sessizliğini muhafaza etti, onların parçalanarak hırsla yenmesinden / bitip tükenerek yutulmasından ve onların alınıp götürülmesinden mutmain oldu. Ve onları tüm vahşi hayvanların avuçlarının içine yiyecek olarak bıraktı. 89.59 Ayrıca O yetmiş çobanı, o koyunları bir kenara koyması / bırakması için çağırdı. Böylelikle çobanlar koyunları güdebileceklerdi. Ayrıca O, çobanlara ve onların yandaşlarına seslendi ve dedi ki: Şimdiden itibaren her biriniz, koyunları güdecek ve ne emredersem onu yapacaksınız. 89.60 Bir sayı (hesabına) göre onları size teslim edeceğim, onların (içlerinden) hangisinin ortadan kaldırılacağını ve kimlerinde onları öldüreceğini size bildireceğim. 89.61 Ve O, koyunları onlara teslim etti. (İçlerinden) diğer birini çağırarak ona şöyle dedi: Benim onlara emrettiğimden daha fazlasını öldürecekleri için, çobanların bu koyunlara istinaden yapacaklarını iyice izle ve her şeyi gör. 89.62 Çobanların bunlara istinaden yapacağı tüm aşırılığı / ölçüsüzlüğü ve kıyımı yaz. Ne kadarının benim emrim dahilinde öldürüldüğünü ve ne kadarının da onların (kendi) arzuları tarafından öldürüldüğünü, her birinin ölümünü, her bir koyun için ayrı ayrı olaraktan kaydet. 89.63 Benim önümde koyunların kaç tanesinin onların kendi hesabına göre yok edildiğini ve kaç tanesinin de çobanlara imha etmeleri için verildiğini tam sayılarına göre ezberle ki, bu Benim için onlara karşı bir ispatım olsun. Böylece çobanların koyunlar için verdiği her ameli bileceğim ve onların (koyunlara) ne yaptıklarını göreceğim, onlara verdiğim emirleri yerine getirip getirmediklerini bileceğim. 89.64 Ayrıca onlar bunu bilmemeli ve sen de onların bunu bilmesine izin vermemelisin, ne de onları (bu konuda) uyaracaksın. Ancak çobanların tüm imha ettiklerini, her biri için kendisine ait zaman diliminde (olaraktan) kaydet ve her şeyi Benim önümde sunup / sergile. 89.65 O çobanların kendi zamanları içerisinde (koyunları) güttüğünü ve kendilerine emredilenden daha fazlasını öldürmeye başlayıp, yok ettiklerini izledim ve o koyunları aslanların eline bıraktılar. 89.66 Aslanlar ve kaplanlar, o koyunların büyük bir kısmını hırsla yiyerek yutup / çiğnediler. Yaban domuzları da onlarla birlikte bir çırpıda hırsla yiyip bitirdiler, ayrıca o kuleyi yaktılar ve o meclisi / cemaati yıktılar. 89.67 O kule hakkında bir hayli kederlendim, çünkü o koyunların meclisi yıkılmıştı. Ondan sonra o koyunların o meclise girip girmediğini bundan böyle göremedim. 89.68 Çobanlar ve onların yoldaşları o koyunları tüm vahşi hayvanlara, onları yiyip bitirmeleri için teslim ettiler ve onlardan her biri kendine ait zaman diliminde belirli bir sayı aldı. Onların her birisi için ve biri diğerinden sonra (olarak), onların ne kadarının yok edildiği bir kitabın içerisinde kaydedildi. 89.69 Onlardan her biri kendisine izin verilenden daha fazlasını öldürdü ve (onların) yok edilmeleri nedeniyle koyunlardan dolayı ağlamaya ve fazlasıyla acı çekmeye / dövünmeye başladım. 89.70 Ayrıca görüntünün içinde her bir (koyunun), o çobanlar tarafından yok edildiğini o katip gündelik olarak kaydetti ve tüm kayıtları koyunların Rabbine doğru yukarı taşıdı ve (kitabı) açtı, onların tüm yaptıklarını, ayrıca çobanların tamamının her bir koyunu (nasıl) ortadan kaldırdığını ve her birini (nasıl) yok edilişe teslim ettiğini gösterdi. 89.71 Ve kitap, koyunların Rabbinin huzurunda okundu, O kitabı eline aldı, okudu, mühürledi ve kenara koydu. 89.72 Ondan sonra çobanların nasıl on iki saat boyunca güttüklerini izledim ve işte! o üç koyun geri dönerek geldiler ve içeri girdiler ve o yıkılmış meclisten geriye kalan her şeyi (yeniden) inşa etmeye başladılar. Ama yaban domuzları onların (bunu) yapmasına engel olmak için çalıştılar. 89.73 Ve tekrardan eskisi gibi inşa etmeye başladılar, o kuleyi havaya kaldırdılar ve o, yüksek kule olarak adlandırıldı. Tekrardan kulenin önüne bir masa yerleştirmeye başladılar, ancak onun üzerindeki bütün ekmekler temiz ve saf değildi. 89.74 Tüm bunlardan dolayı (da) o koyunların gözleri kör olmuştu, bu yüzden de göremediler ve onların çobanları da (koyunlarla) aynı durumdaydı. Koyunların büyük bir kısmı yok edilmek üzere çobanlara teslim edildi, çobanlar da onları ayaklarıyla ezdiler ve bitirip tükettiler. 89.75 Koyunların hepsi tarlaya dağıtılarak çobanlarla karışıncaya dek koyunların Rabbi sessizliğini korudu ve çobanlar koyunları vahşi hayvanların ellerinden kurtarmadılar. 89.76 Kitabı yazmış olan, kayıtları koyunların Rabbine ait haneye getirdi, kitabı gösterdi ve sesli olarak okudu. Onlar hakkında Rabbine yalvardı ve istirhamda bulunduğu esnada çobanlara ait her ameli, O'na gösterdi, ayrıca bütün çobanların aleyhine O'nun önünde şahitlik etti. 89.77 Ve o kitabı aldı, Rabbinin yanına koydu ve ayrıldı. 90.1 Otuz beş çobanın, koyunların her birini ayrı ayrı olarak aynı şekilde güdüp kendilerine ait sürelerini, en baştakilere benzer bir şekilde tamamlayıncaya dek baktım. Ve diğerleri, kendilerine ait zaman dilimlerinde koyunları çobanların ellerinden onları gütmek üzere teslim aldılar, her bir çoban kendine ait süre dahilinde (olarak). 90.2 Ve bundan sonra görüntünün içerisinde semaya ait tüm kuşların, kartalların, akbabaların, şahinlerin ve kuzgunların geldiğini gördüm, ancak kartallar tüm kuşlara öncülük ettiler ve onlar (kuşlar) o koyunları bitirip tüketmeye başladılar, koyunların gözlerini gagaladılar ve vücutlarını yiyip bitirdiler. 90.3 Koyunlar da onların vücutlarının kuşlar tarafından yenip bitirildiğinden dolayı feryat etti. Rüyamda koyunları güden o çobandan dolayı ağladım ve acı çektim. 90.4 Ta ki o koyunlar, köpekler, kartallar ve şahinler tarafından yenerek bitirilinceye dek baktım ve onlar koyunların üzerinde ne et, ne deri, ne de kas bırakmadılar, ta ki orda (sadece) kemikleri bir başına kalıncaya dek ve onların kemikleri yere düştü ve de koyunların sayısı azaldı. 90.5 O zamana dek baktım, yirmi üç çoban (onları) güttü, elli sekiz defa her biri kendisine ait olan süreyi tamamladı. 90.6 Ama o beyaz koyunlardan, ufak kuzular doğdu ve kuzular gözlerini açmaya ve o koyuna doğru ağlamaya başladılar. 90.7 Fakat koyunlar onlara ağlamadılar, onların onlara ne dediğini de dinlemediler, ama fazlasıyla sağır olmuştular, ayrıca onların gözleri aşırı boyutta ve güçlü bir şekilde kör olmuştu. 90.8 Görüntünün içerisinde kuzgunların nasıl o kuzuların üzerinde uçtuklarını ve o kuzulardan bir tanesini aldıklarını, koyunları paramparça ettiklerini ve onları hırsla yiyip yuttuklarını gördüm. 90.9 O kuzularda boynuzlar çıkıncaya dek baktım, ama kuzgunlar onların boynuzlarını aşağıya indirdiler. Ayrıca o koyunların bir tanesinde büyük bir boynuzun büyüdüğünü gördüm ve onların gözleri açılmıştı. 90.10 O (büyük boynuzlu olan) onlara baktı ve onların gözleri açılmıştı. O, koyunlara doğru ağladı ve koçlar onu gördü, koçların hepsi ona koştular. 90.11 Bütün bunlarla beraber o kartallar, akbabalar, kuzgunlar ve şahinler, koyunları parçalamaya devam ediyorlardı ve koyunların üzerinde uçuyor, onları yiyip bitiriyorlardı ve koyunlar sessiz kaldı, koçlar da acı çekip feryat ettiler. 90.12 O kuzgunlar onunla kavga ederek mücadele ettiler, onun boynuzunu ortadan kaldırmak istediler, ama ona karşı galip gelemediler. 90.13 Çobanların, kartalların, o akbabaların ve şahinlerin kuzgunlara gelerek koyunun boynuzunu kırmaları için sızlandıklarını gördüm. Onlar da kavga ederek (o) koçla mücadele ettiler. O da onlarla kavga etti ve O'nun (Rabbine ait) yardımın kendisine gelmesi için haykırdı. 90.14 Çobanlara ait isimleri yazan ve onları koyunların Rabbinin önüne yukarı taşıyan beyaz adam / kişi gelinceye dek baktım. O, bu koça yardım etti ve ona her şeyi gösterdi, O'nun yardımı aşağıya iniyordu. 90.15 Koyunların Rabbi onlara doğru öfke içinde gelip, onu görenlerin hepsi kaçışıncaya dek izledim ve onların hepsi gölgenin içerisine düştüler. 90.16 Bütün, kartallar, akbabalar, şahinler ve onlarla beraber çölün tüm vahşi (asi) koyunları bir araya geldiler ve hepsi bir olarak, birbirlerine o koçun boynuzunu kırmak üzere yardım ettiler. 90.17 Ve Allah'ın emriyle o kitabı (Kur'ân-ı) yazan beşerin, son on iki çobanın sebebiyet verdikleri katliamın kayıtlarını koyunların Rabbinin önünde açtığına müşahit oldum. O (şahıs), onların öncekilere nazaran daha fazlasını öldürdüklerini gösterdi. 90.18 Koyunların Rabbi onlara doğru gelerek öfkesine ait sopayı eline alıp, arza vuruncaya dek seyrettim ve yeryüzü (bölünme içerisinde) yıkıldı. Ayrıca tüm hayvanlar, semanın kuşları, o koyunlardan uzaklaştılar ve arzın içerisinde battılar ve yeryüzü onların üzerine kapandı. 90.19 Büyük bir kılıç koyunlara verilinceye dek izledim. Ve koyunlar tüm vahşi hayvanlara doğru onları öldürmek üzere geldiler, ilaveten tüm hayvanlar ve semanın kuşları, onların önünden kaçıp / tüydüler. 90.20 Arz üzerinde keyif verici bir yerde, bir hükümdarlık kuruluncaya dek baktım ve koyunların Rabbi onun üzerine istivâ etti, ayrıca onlar mühürlenmiş kitapların hepsini aldılar ve o kitapları koyunların Rabbinin önünde açtılar. 90.21 Ve Efendi / Rab, o kimseleri, ilk yedi (içindeki) beyaz olanları çağırdı, ayrıca onlara ilk yıldızdan başlayarak gizlendikleri yerden çıkan, şahsi tarafları atların şahsi taraflarını andıran tüm yıldızları, O'nun önüne getirmeleri için emretti. Aynı zamanda onlar da düşmüş ilk yıldızı ve (diğerlerinin) hepsini O'nun önüne getirdiler. 90.22 O'nun önünde kaydetmiş yedi beyazdan biri olan kimseye buyurdu: Koyunları teslim ettiğim ve kendilerinin yetkisi dahilinde Benim emrettiğimden daha fazlasını alıp öldüren yetmiş çobanı götür. 90.23 Ve bak-işte! onların hepsi bağlı (olarak), tamamının O'nun önünde ayakta durduklarını gördüm. 90.24 Yargılama ilk yıldızdan başlayarak yapıldı, onların hepsi yargılandı ve suçlu bulundular ve onlar lanete ait yere doğru gittiler, ayrıca yanan ateşlerle dolu ve ateşten kolonlarla kaplı bir yerin içerisine atıldılar. 90.25 İlaveten o yetmiş çoban da yargılandı ve suçlu bulundular, keza onlar da o ateşten uçurumun içerisine fırlatıldılar. 90.26 Ve o an, nasıl ateşle dolu benzer bir uçurumun arzın (tam) ortasında açıldığını gördüm. O kör koyunları oraya getirdiler, onların tümü yargılandı ve suçlu bulundular, ilaveten ateşe ait öteki (ikinci) uçurumun içerisine atıldılar ve yandılar. Öteki uçurum, o haneye (istinaden) güneyde kalıyordu. 90.27 O koyunların ve onların kemiklerinin yanıp tutuştuğunu gördüm. 90.28 O'nun eski haneyi kapattığı zamana kadar (net) görmek için ayağa kalktım. O hane ile birlikte aynı zamanda içersini sarmaladıkları kolonların hepsini, ışınların tümünü ve donatıları kaldırıp / çıkardılar, ayrıca o haneyi uzaklaştırdılar ve arza / genişliğe ait güneyde bir yerin içerisine koydular. 90.29 Koyunların Rabbi öncekinden daha yüksek ve geniş, yeni bir haneyi getirdiği zamana dek baktım ve onu ilk kapanmış haneye ait alanın üzerine yerleştirdi. Onun bütün kolonları yeniydi, süslemeleri / donatıları yeni ve kaldırdığı önceki / eski olanlara nazaran daha genişti. Koyunların hepsi de hanenin ortasındaydı. 90.30 Ayrılmış olan bütün koyunların, yere ait tüm hayvanların, semanın kuşlarının, hepsinin çöküp / eğilerek o koyunlara aşırı (derece) saygı gösteriyor, onlara istirham ediyor ve onların her buyruğunu yerine getiriyor (olduklarını) gördüm. 90.31 Ve bundan sonra o üçü, beyaz giymiş ve ilkin elimden tutup beni yukarı getirmiş olan kimseler, onlar koçun eliyle / mahareti ile birlikte, diğer bir yandan beni de tutuyorlardı ve beni yukarı aldılar, ayrıca kıyamet gerçekleşmeden önce beni o koyunların ortasına koydular. 90.32 O koyunların hepsi beyaz, yünleri sıkı ve temiz / saftı. 90.33 Ve yok edilmiş ve serpilmiş olanların hepsi, tüm vahşi hayvanlar, semanın bütün kuşları, o hanenin içerisinde bir araya toplandı ve koyunların Rabbi fazlasıyla keyif duydu çünkü onların hepsi iyiydi ve O'nun hanesine geri döndüler. 90.34 Onlar, koyunlara verilmiş olan o kılıcı kenara koyduğu zamana dek baktım. Kılıcı o hanenin içerisine geri getirdiler ve kılıç, (tek olan) Rablerinin yüzü huzurunda kapatıldı. Koyunların hepsi de o hanenin içerisine davet edildi. Böylelikle ölüm, koyunlara artık zarar veremezdi. 90.35 Ve onların hepsinin gözleri açıldı, iyi olanı gördüler, orada onların arasında görmeyen hiçbir kimse yoktu. 90.36 O hane geniş, açık ve fazlasıyla doluydu. 90.37 Nasıl beyaz bir öküzün doğduğunu gördüm ve onun boynuzları büyüktü, vahşi hayvanların hepsi ve semanın tüm kuşları ondan korktular ve ondan devamlı olarak istirham ettiler. 90.38 Onların tüm ırkları dönüşüm geçirdiği zamana dek izledim. Onların hepsi beyaz boğalar oldular. Onların ilki müthiş bir öküz oluverdi ve o çok iyi / azametli bir hayvandı, ayrıca onun kafasının üzerinde siyah boynuzlarda vardı. Koyunların Rabbi, ona ve tüm boğalara doğru sevinç duydu. 90.39 Ben onların ortasında dinlenmekteydim, her şeyi gördüm ve uyandım. 90.40 Bu uyuduğum esnada gördüğüm görüntüdür, kalktım ve Hakkın Sahibi / Gerçeğin Belirleyicisi (Hakk) Olan'a şükrederek O'na saygı gösterdim. 90.41 Ve bundan sonra acıklı bir şekilde ağladım, dayanamayacak hale gelene dek gözyaşlarım durmadı. İzlerken gördüğüm (rüyadan) dolayı onlar döküldüler, beşerlerin tüm amelleri, gelip geçecek her şey ve gerçekleşecek olanlar, onların sıralaması içinde bana gösterildi. 90.42 Ayrıca o gece, ilk gördüğüm rüyayı hatırladım ve ondan dolayı da ağladım ve sıkıntı duydum. Çünkü öteki görüntüyü de görmüştüm.

28. On Hafta

91.1 Mâthuşelah oğlum! artık bütün kardeşlerini çağır ve bana doğru annene ait çocukların hepsini bir araya getir. Kelime beni çağırdından dolayı rûh üzerime indi. Böylece hepinize ebediyete doğru ne olacağını anlatacağım. 91.2 Sonra Mâthuşelah gitti. Ona (gelmeleri) için kardeşlerinin hepsini çağırdı ve tüm akrabalarını bir araya getirdi. 91.3 Ve o adalet / doğruluk hakkında çocuklarının tümüyle konuştu ve şöyle dedi: Babanıza ait her kelimeyi duyun çocuklarım! ve ağzımdan çıkan sesi gerektiği gibi dinleyin! Canlarım, size tembih etmek için anlatacağım. Dürüstlüğü, Doğruluğu / Samimiyeti sevin ve o yolda yürüyün. 91.4 Doğruluğa kalbiniz iki yüzlü olarak yaklaşmayın ve kalbi iki yüzlü olanlar ile ilişkiler kurmayın. Adalet içinde yürüyün çocuklarım, o sizi doğru yola ulaştıracak ve adalet / hak sizin yoldaşınız olacak. 91.5 Bildiğim üzere yeryüzünde zulmün evresi büyüyecek ve büyük bir ceza dünya üzerinde gerçekleştirilecek. Âdil olmayanların hepsi son bulacak ve köklerinden kesilmiş olacaklar. Ona (yeryüzüne) ait her yerleşim sona erecek. 91.6 Ve tekrardan adaletsizlik var olacak, haksızlığın amelleri, zulmün amelleri ve günahların / kötülüğün amelleri, yeryüzünde (ikinci defa) tekrardan var olup / hüküm sürecek. 91.7 Adaletsizlik, günah, dine karşı küfür, zulüm ve (benzer) tüm ameller artışa geçecek. Döneklik, kötülük ve pislik artacak, bunların tümünün üzerine semadan büyük bir cezalandırma gelecek. Yüce Rab öfke içinde ve cezayla ortaya çıkacak, böylece yeryüzünde yargılamayı başlatacak. 91.8 O günlerde zulüm kendi köklerinden kesilmiş olacak, hile / kandırmaca adaletsizliğin kökleri ile beraber, semanın aşağısından imha / kül edilmiş olacak. 91.9 Kâfirler / Vicdansızlar / Putperestler bütün görünümlerini / hayallerini / putlarını feda etmiş olacaklar, kuleler ateş tarafından yanmış olacak. Onlar, yeryüzünün her tarafından kaldırılmış ve ateşe ait mahkumiyetin içerisine atılmış olacak. Ebediyete kadar sürecek olan büyük bir cezanın içinde öfkeyle yıkıma uğramış / küle dönmüş olacaklar. 91.10 Âdil olanlar uykudan (uyanıp) kalkacaklar, hikmet ortaya çıkacak ve âdil olanlara verilmiş olacak. 91.11 Sonra da adaletsiz olanların kökleri kesilecek ve günahkârlar kılıç aracılığıyla mahvedilmiş olacaklar, Allah'a karşı saygısızlık içinde bulunanların kökleri her yerden kesilecek, zulüm tasarlayanlar ve küfür içinde olanlar kılıcın / ölümün keskin kenarı tarafından mahvedilecek / yerle bir olacaklar. 92.1 Bu hikmete ait doktrinin tamamı, Kâtip Hânokh tarafından yazılmıştır. Tüm beşerler için takdire şâyan ve tüm yeryüzü için hükme bağlayıcıdır. Yeryüzünde yaşayan bütün çocuklarım için ve gelecek nesillerden doğruluğu / adaleti ve huzuru uygulayacak olanlar için. 92.2 Tapılası Tek Kudret, Ulu (İlah) Olan her şey için bir süre verdiği üzere, rûhlarınızın zaman dolayısıyla kederlenmesine izin vermeyin. 92.3 Âdil olan yattığı yerdeki uykudan / ölümden kalkacak, ayağa kalkacak ve adaletin yollarında yürüyecek. O'na ait tüm yollar, seyirler bitmek bilmeyen iyilik ve onur / fazilet içinde olacak. 92.4 Allah, âdil olana karşı bağışlayıcı olacak, ona hiç bitmeyen doğruluğu ve gücü bahşedecek. Âdil olan, iyilik ve adalet içinde var olacak, bitmez tükenmez ışığın içinde yürüyecek. 92.5 Fakat günahkâr olan, karanlığın içinde ebediyen mahvolacak / küle dönecek ve o günden itibaren (bir daha) ebediyen görülemeyecek. 93.1 Ondan sonra Hânokh, (semaya ait) levhaların içeriği ile ilgili konuşmaya başladı. 93.2 Ve Hânokh dedi ki: Adaletin evlatları, âlemlerin seçilenleri, adaletin ve doğruluğun tesisi hakkında ve bunlar dahilinde sizinle konuşacağım çocuklarım. Ben Hânokh, semalardan bana bir görüntüde belirdiği üzere, Allah'a ait meleklerin seslerinden ne öğrendiysem ve semanın levhalarından neyi anladıysam, size bildireceğim. 93.3 Hânokh, levhalardan nakletmeye başladı ve şöyle dedi: Ben (Âdem'den sonra) ilk haftada yedinci olarak doğdum. O zamanlar adalet ve doğruluk halen devam ediyordu. 93.4 Ve benden sonra ikinci haftada, büyük (bir) kötülük yükselecek ve tahribat / yıkım türeyecek, onun içinde ilk son / bitiş noktası / ölüm olacak. Onun içinde bir kişi (Nûh) kurtarılacak ve o bittikten sonra haksızlık (yeniden) artacak ve o günahkârlar için bir yasa oluşturmuş olacak. 93.5 Ondan sonra üçüncü hafta da, onun sonlarına doğru, hakka ait hükmün tesisi için bir kişi (İbrahim) seçilmiş olacak, o beşerden sonra hakkın tesisi ebediyen (süre) gelecek. 93.6 Ondan sonra dördüncü haftada, onun sonlarına doğru, Allah'a ait olanların ve âdil olanların görüntüleri görülebilir olacak. Tüm nesiller için bir yasa ve onlar için bir özel bir alan var edilmiş olacak. 93.7 Ondan sonra beşinci haftada, onun sonlarına doğru, şan ve şerefe ait bir meclis ve egemenlik ebediyen inşa edilmiş olacak. 93.8 Ondan sonra altıncı haftada, onun içinde yer alan / onların hepsi köre dönmüş olacaklar ve onların kalpleri tümüyle 'hikmeti' unutacak. Onun içinde bir adam yükselecek / yukarı çıkacak. Onun sonlarına doğru da egemenliğin meclisi alevler içinde yanacak ve seçilmiş köke ait neslin tümü kesilip ayrılmış / kopmuş olacak. 93.9 Ondan sonra yedinci haftada, bir asi / dinden dönmüş nesil meydana çıkacak, birçoğu onların amellerine alet olacak ve onların tüm işleri dinden dönmüş kimselerin amelleri olacak. 91.12 Ondan sonra diğer bir hafta olacak, adalete / doğruluğa ait olan sekizinci (hafta). Kılıç ona verilmiş olacak, böylece yargılamanın ve adaletin hükümleri haksızlık eden / hataya düşenlerin üzerine infaz edilecek. Ve günahkârlar, âdil olanların avuçlarının içerisine teslim edilecekler. 91.13 En sonunda onlar (âdil olanlar), kendi hakkaniyetleri sebebiyle evler / cemaatler elde edecekler. Yayılan Aydınlığa / Işımaya ait Azametin Meliki olan (Nûr) için ebediyen bir meclis oluşturacaklar. 91.14 Ondan sonra dokuzuncu haftada, âdil olanlara ait karar tüm âlemlere bildirilmiş olacak ve Allah'a karşı saygısızlık içerisinde bulunanların tüm amelleri, âlemlerden kaybolup gidecek. Ve âlemler, imha edilmek üzere düzenlenmiş olacak ve insanların hepsi doğruluğun / dürüstlüğün yolunu umarak / arayacaklar. 91.15 Bundan sonra onuncu haftanın yedinci kısımında, hiç bitmeyen büyük bir yargılama / netice ebediyete ait melekler arasında işleme konacak, Kaadir Olan intikamını tüm meleklere sergilenmiş olacak. 91.16 Öncelikle semalar gözden kaybolup sona erecek ve yeni semalar belirecek. Semalara ait tüm enerjiler / güçler yedi kat ışık ile birlikte ebediyen parlayacak. 91.17 Ondan sonra iyilik ve adalet içinde sayısız, ebediyete doğru birçok hafta olacak ve günahtan, o andan itibaren asla bir daha söz edilmeyecek. 91.18 Çocuklarım artık size adaletin / doğruluğun yollarını anlatıyorum ve zulmün / kötülüğün yollarını açıklıyorum. Ayrıca sizlere tekrardan açıklayacağım. Böylece neyle karşılaşacağınızı bileceksiniz. 91.19 Çocuklarım şimdi duyun ve adaletin yolunda yürüyün, zulmün yollarında yürümeyin. Haksızlığa ait yollarda yürüyenlerin hepsi ebediyen küle dönmüş / mahvolmuş olacak. 93.10 Ve sonunda âdil olarak seçilen, hakkın tesisinin sürekli olması nedeniyle mükâfatlandırılmış olacak, Allah'a ait tüm yaratılışın (semalara ait) yedi kat öğretisi onlara verilmiş olacak. 93.11 Orada tüm âdemoğulları içerisinde biri var mı? Özelliklerinde Ayrı, Yegane Olan (Vâhid'in) sesini duymaya vâkıf olup da ürpermeyen? Orada kimse var mı, O'nun düşüncelerini düşünebilen ve semalara ait işlerin tamamını görebilen? 93.12 Nasıl (sizden) biri bilsin ki, semalara ait işleri, O'na ait nefesi ve rûhu görmeye vâkıf olsun da, O'nun hakkında anlatsın. Yahut yukarı yükselsin de, onların hepsinin son noktalarını görsün, onlar gibi düşünsün veya onlar gibi davransın? 93.13 Orada biri var mı ki, genişliği ve arza ait mesafenin / sürenin ne olduğunu bilmeye vâkıf olsun ve onlara dair tüm ölçümler de ona gösterilmiş olsun? 93.14 Veya orada biri var mı ki, semalara ait mesafeyi ve ona ait yüksekliği bilebilsin. Semalar neyin üzerine kurulmuş, yıldızların sayısına göre nedir ölçüsü ve nerede her ışık veren / yansıtan cisim hareketsiz kalır / uyur?

 

29. Sadıklar

94.1 Artık size sesleniyorum çocuklarım, adaleti sevin ve onun içinde yürüyün. Adaletin yolları değerlidir ve kabul görür, haksızlığın yolları da ansızın tükenir ve gözden kaybolur. 94.2 Gelecek bir neslin belirli insanlarında, şiddete ve ölüme ait yollar tecelli edip / ortaya çıkacaktır. Onlar adaletin yollarından geri dönerek / sapacak ve onları takip etmeyecekler. 94.3 Şimdi size sesleniyorum âdil olanlar: Kötülük veya şiddetin yolunda ve ölüme ait yolların içinde yürümeyin. Onlara yaklaşmayın yoksa küle döner / yıkıma uğrarsınız. 94.4 Ama kendiniz için hakkı / adaleti arayın ve memnuniyet verici bir hayatı seçin. Huzura ait yollar içinde yürüyün, böylelikle (düzgün) yaşamış ve başarıyı yakalamış olursunuz. 94.5 Bana ait kelimelere sıkı sıkıya tutunun ve onları kalplerinize ait düşünceler içerisinde muhafaza edin. Onların kalplerinizden silinip gitmesine izin vermeyin. Bildiğim üzere yasa tanımaz günahkârlar, hikmeti şeytani / nefret dolu kılmak için insanları kandıracaklar ve hikmet (barınabileceği) bir yer bulamayacak. Her çeşit ayartmaların / baştan çıkarmaların ardı arkası kesilmeyecek. 94.6 Ey adaletsizliği inşa edip, şiddeti oluşturanlar ve hileyi / düzenbazlığı / yalancılığı bulmuş / çıkarmış olanlar, hüsrandasın. Onların ansızın kökleri kazınacağı / çökertilecekleri için, hiçbir huzur da bulamayacaklar. 94.7 Ey meclislerini günah içinde (haksız kazançla) inşa edenler, hüsrandasın. Onların kendilerine ait temellerden kökleri kazınacağı üzere kılıç tarafından kesilecekler. Altın ve gümüş edinen / sahip olanlar, aniden (gelecek bir) karar tarafından mahvolup küle dönüp / gözden kaybolacaksınız. 94.8 Ey serveti çok olanlar, hüsrandasın. Siz kendi zenginliğinize / zenginlerinize güvendiniz. Ama zenginliğinizden ayrılacaksınız, çünkü zenginliğinize sahip olduğunuz günler boyunca En Yüce / En Üst Derece Olan ('Elaya'yı) aklınıza getirmediniz. 94.9 Allah'ın dinine küfür ve haksızlık ettiniz! Hazırlanmıştınız siz, kan dökme gününe, karanlığın gününe ve büyük karar / kıyam(et) günü için (olana)! 94.10 Size sesleniyor ve bildiriyorum, O sizi yarattı ve O sizi temelden yıkıma uğratıp / aşağı fırlatacak. Orada düşüşünüz esnasında hiçbir merhamet / acıma duygusu olmayacak ve Yaratıcınız yıkılmanız esnasında memnuniyet duyacak. 94.11 Sizin adaletiniz (verdiğiniz haksız hükümler), Allah'a karşı saygısız olanların / kâfirlerin ve günahkârların yönüne doğru bir utanç / bir yerin dibine geçişi olacak. 95.1 Ah o gözlerim, suların bir bulutu olsa da böylece sizin üzerinize damlayabilsem. Gözyaşlarımı bir yağmur bulutu misali üzerinize düşürebilsem, böylece de kalbime ait kederden nefes alıp / huzur bulabilsem. 95.2 Kim izin verdi size, nefret edin ve kötülüğü uygulayın diye? Günahkârlar! Kıyame(t) size isabet edecek. 95.3 Ey âdil olanlar, günahkârlardan korkmayın, Allah onları tekrardan sizin avuçlarınızın içerisine verecek. Böylece onlara arzu ettiğiniz gibi ceza / karşılık verebilirsiniz. 95.4 Ey lanetli şeyleri söyleyerek / ileri sürüp onları (dillerinden) salıveremeyenler, hüsrandasın. Sizin kendi günahlarınızdan dolayı kalplerinizin şifa bulması sizden ırak olacak. 95.5 Ey komşusunun karşılığını / alacağını kötülükle / zararlı bir biçimde verenler, hüsrandasın. Yaptığınız ameller size geri dönecek. 95.6 Ey yalan yere şahitlik yapan ve haksızlığı tartı sanan / ölçü tutanlar, hüsrandasın. Siz ansızın küle dönüp / gözden kaybolacaksınız. 95.7 Ey günahkârlar, âdil olanları kovalayıp / eziyet eziyet ettiğiniz için, siz teslim edilecek ve kovalanmış / eziyet görmüş olacaksınız. Hak, kanun tanımaz olan kişiler, âdil olanların bağı sizin üzerinizde ağır olacak / âdil olanların sizin üzerinize (vuracağı) bukağıları ağır / sıkıntı verici olacak. 96.1 Ey âdil olanlar, umudunuzu kaybetmeyin, günahkârlar sizin önünüzde küle dönecek / gözden kaybolacaklar ve onların üzerindeki güç kontrolü, sizin istediğiniz gibi olacak. 96.2 Günahkârların endişeye kapılacağı / sıkıntıya uğrayacağı / başlarına bela olacağı o günde, sizin gençleriniz kartallar gibi çoğalacak ve yükselecekler. Yuva yaptığınız yerler şahin yuvasından bile daha yüksekte olacak ve yukarıya çıkacak / yükseleceksiniz. Âdil olmayanların / kanun tanımayanların gözleri önünde, sincaplar misali yeryüzünün iç taraflarına / gizli yerlerine ve değerli taşlara (kayalıklara) ait yarıkların / çukurların içerisine doğru ebediyen gideceksiniz. Onlar sizden dolayı dövünecek, ayrıca yarı insan yarı keçi gibi ağlayıp / inleyecekler. 96.3 Acıya, işkenceye maruz kalanlar korkmayın. Sizin (kalpleriniz) için bir şifa var edilecek, ilaveten aydınlık verici bir ışık sizin için parlayıp / sizin yolunuzu aydınlatacak. Geride kalanların seslerini de semadan işiteceksiniz. 96.4 Ey günahkârlar, zenginliğiniz sayesinde âdil biri gibi mi gözüktünüz! Ancak kalpleriniz, sizin günahkâr olduğunuzu kendi şuûrlarınıza ispat eder ve bu kelimeler, sizin kendi kötü amellerinizi hatırlamanız için, size karşı birer delil olacak. 96.5 Ey buğdayın en kalitelisini hırsla yiyip tüketen ve (su) kaynağının toptan akımını bitirenler, hüsrandasın. Siz kendi yetkiniz ile aşağılarcasına ezerek / çiğnediniz. 96.6 Ey her zaman suyu bitiren / israf edenler, hüsrandasın. Hesabınız aniden görülecek, siz yaşamın kaynağını terk ettiğinizden ötürü kuyuyacak ve çürüyeceksiniz. 96.7 Ey adaletsizliği, yıkımı ve dine karşı küfrü uygulayanlar, hüsrandasın. Orada size karşı (işlediğiniz) kötülüklerin bir hatırlatıcısı olacak. 96.8 Ey iktidar / güç / hükümdarlık sahipleri, hüsrandasın. Siz gücünüzle âdil olanları aşağıya atıp / ezdiniz. Sizin küle dönüp / mahvolacağınız o gün gelecek. Size ait karar gününde, o zaman dahilinde birçok nimet âdil olanlara ulaşacak. 97.1 Ey âdil olanlar, güvenip / inanın ki, günahkârlar utanç içerisinde / rezilliğe ait bir obje olacaklar ve karar / kıyam gününde küle dönüp / gözden kaybolacaklar. 97.2 En Yüce ('Elaya) sizin ölüp / küle dönmenizi unutmaz ve melekler de yıkılmanıza / küle dönmenize memnun olurlar, bu da sizin için bilinen / anlaşılan (bir şey) olacak. 97.3 Ey günahkârlar, âdil olanlara ait duanın sesini duyduğunuz da ne yapacaksınız, ayrıca kıyam(et) gününde nereye kaçacaksınız? 97.4 Evet şunlar gibi olacaksınız, bu kelimeler olanlara karşı bir ifade olacak: Siz, günahkârların yoldaşı olmuştunuz. 97.5 O zamanlarda size ait hükmün gelebilmesi için âdil olanların duası Rabbe ulaşacak. 97.6 Haksızlığa ait tüm kelimeler, Hizmet edilen / Tapılası Tek Kudretin (İlah'ın) huzurunda okunarak sayılıp dökülecek, ayrıca sizin yüzleriniz utançla dolacak, adaletsiz olarak görülen her amel dışlanmış olacak. 97.7 Ey Rabbin (doğal) yasasını ihlal eden / günahkâr olarak denizin ortasında yahut yeryüzünde olanlar, hüsrandasın. Denizin ve karanın hafızası / kayıt ettikleri sizin için zararlı olacak. 97.8 Hüsran! altını ve gümüşü haksız yollarla elde edenler, şöyle mi diyorsunuz?: Biz çok zengin olduk ve servetlerimiz var, her makamı / malı mülkü / dünya nimetini elde ettik ve arzu ettiğimiz her şeye sahip olduk. 97.9 Ayrıca biz neye niyet etmişsek artık onu yapacağız. Topladık gümüşün hepsini, servetlerimiz doldu taştı ve evlerimizde / cemaatlerimizde su gibi çok çalışanlarımız var. 97.10 Sizin yalanlarınız su gibi akıp gidecek, servetiniz / paranız / dünya malınız sizinle birlikte barınmayacak / devam etmeyecek. Ama o sahip olduklarınızı sandıklarınız sizin yüzünüzden hızlıca artacaklar. Çünkü onların tümünü haksızlık içerisinde elde ettiniz ve büyük bir lanete / dışlanarak mahkumiyete doğru bırakılacaksınız. 98.1 Şimdi size yemin ederim ki, yeryüzünde hem mantıklı ve hem de abes birçok şey göreceksiniz. 98.2 Erkekler için (söyleyeceklerim), onlar kendi üzerlerine kadınlara istinaden daha çok takı / ziynet eşyası takacak, ayrıca kızlara istinaden daha renkli giysiler giyecekler. Kendilerini heybetli, ayrıcalıklı, güçlü olarak gösteren şeyleri ve de gümüşle, altınla, küstahça (kendilerini) şan / şeref sahibi gibi gösteren şeyleri giyip takacaklar, ayrıca yiyecekleri de su gibi dökülecekler. 98.3 Bu yüzden onlar (hiçbir) bilgi dağarcığına / anlayışa ve dirayete sahip olmayacaklar, dolayısıyla kendi servetleriyle beraber yıkıma uğrar / mahvolurlar. Onlar bütün görkemlerini ve saygınlıklarını, rezillik ile, kan dökme ile, mahrumiyet ile ve kendi varlıklarıyla birlikte ateşe ait bir ocağın içerisine atılmış bulacaklar. 98.4 Günahkârlar, size yemin ederim ki, bir dağ (onlara) sahip olup da bir kula dönüşemez, ne de bir kadın hizmetçi olarak bir tepeye sahip olabilir. Böylelikle (anlayın ki) günah yeryüzüne gönderilmedi, fakat insanoğlu kendi başına günahı oluşturdu. Günahı işleyenler büyük bir lanete tâbi olacak / büyük bir belâya maruz kalacaklar. 98.5 Kısırlık bir kadına verilmiş değildir. Onun kendi ellerine ait amelleri yüzünden o çocuk sahibi olmadan vefat eder. 98.6 Günahkârlar size yemin ederim ki, Hizmet Edilen / Tapılası Tek Kudret (İlah) tarafından her kötü / şeytani ameliniz semalar içerisinde meydana dökülmüştür, size ait kötülük / haksızlık / hiddet / tecavüz / zorbalık içeren hiçbir işinizin üzeri örtülmüş veya saklı değildir. 98.7 Görmediğiniz, bilmediğiniz bir şey ile alakalı kalben düşünerek, kalben konuşmayın, her günah semada En Yüce ('Elaya'nın) önünde gündelik olarak kayıt altına alınıyor. 98.8 Bundan böyle haberiniz olsun ki, her gün yaptığınız kötülük / haksızlık / tecavüz / zorbalık, karar / kıyam(et) gününüze dek kaydediliyor. 98.9 Ey kafasını kullanmayanlar, hüsrandasın. Aptallığınız yüzünden ölüp / küle dönmüş olacaksınız. Akıllı / bilge olanları dinlemezsiniz, ayrıca iyi olan hiçbir şeye de katkı sağlamazsınız. 98.10 Artık haberiniz olsun ki, yıkım gününüz için hazırlandınız ve hayatta kalacağınızı da umut etmeyin. Ey günahkârlar, ayrılacak ve öleceksiniz. Bir fidye ile kurtulmak için (bir kimseyle) ilişkiniz de olmayacak. Hazırlanmıştınız siz büyük kıyamete ve sıkıntı / belâ gününe, ayrıca rûhunuz / şuûrlarınız için (olan) büyük utanca / rezilliğe!? 98.11 Ey kötülük yaparak kanı yiyip yutan ve siz kalpleri katılaşanlar, hüsrandasın. Nereden faydalı yiyecek ve içecekler elde eder, doyar / tatmin olursunuz? Rabbiniz En Yüce ('Elaya) her faydalı / taze şeyi toprak üzerinde bereket içerisinde serdi, bu yüzden siz hiçbir huzuru / rahatlığı / sakinliği elde edemeyeceksiniz! 98.12 Ey haksızlığın amellerini sevenler, hüsrandasın. Niçin kendiniz için hayır ümit ediyor / iyilik bekliyorsunuz? (İyi) bilin ki, âdil olanların avuçlarının içerisine teslim edileceksiniz. Onlar da sizi boğazlayacak, tahrip edip / katledecekler, ayrıca size hiçbir merhamet de göstermeyecekler. 98.13 Ey âdil olanların sıkıntısından / belaya maruz kalmasından zevk alanlar, sizin için (huzur içinde uyuyacağınız) kazılı mezarlar olmayacak. 98.14 Ey âdil olanların kelimelerini geçersiz kılan / boş görenler, hüsrandasın. Yaşama ait hiçbir umuda sahip olmayacaksınız. 98.15 Ey yalan sözlerle Allah'a karşı saygısız olan / dinsizliğe ait kelimeleri yazanlar, hüsrandasın. Melekler onlara ait yalanları kaydettikleri üzere, onlar işitilmiş / ifadesi alınmış olurlar ve ahmaklıkları unutulmaz. Onlar aniden ölecek, hiçbir huzur da bulamayacaklar. 99.1 Ey siz, fesat çıkarıp isyankâr olanlar ve yalan kelimeleri överek sayan / saygın gösterenler, hüsrandasın. Siz küle dönecek / gözden kaybolacaksınız, hiç iyi / sağlıklı bir hayata da sahip olmayacaksınız. 99.2 Ey doğruluğun kelimelerini değiştiren ve ebedi kanunu saptıran / (doğal) yasaya ait sınırları aşanlar ve kendilerini namı değer günahkâr olarak vasıflandırmayanlar, hüsrandasın. Onlar toprakta / arzda ayaklar altında çiğnenmiş olacaklar. 99.3 Ey âdil olanlar o zamanlara kendinizi hazırlayın, (Allah'ı) anma kapsamındaki dualarınızı / birbirinize desteklerinizi arttırın ki, meleklerin önünde onları bir kanıt olarak sergileyebilesiniz. Böylelikle melekler de En Yüce ('Elaya'nın) huzurunda günahkârlara ait günahları bir ispat olarak sunabilsinler. 99.4 O zamanlarda, kavimler rahatsız edilmiş / karışıklığın içerisine atılmış olacaklar ve kavimlere ait ırklar kıyamet gününde doğup / ayağa kalkacaklar. 99.5 Ayrıca o zamanda rahmin meyvesini almış (kadınlar), kendi çocuklarını tutup atacaklar, sonrasında onları terk edecekler, onların çocukları da onlar yüzünden ölecek. Yavruları onlardan kayacak / düşecek. Yavruları halen emzirme dönemindeyken, onları başlarından atarak terk edecek ve asla geri dönmeyecekler. Onların sevdiklerine karşı da hiçbir şefkati / acıması olmayacak. 99.6 Günahkârlar, size yeniden yemin ederim ki, aralıksız / bitip tükenmeyen kan dökülmesine / soy serpilmesine ait bir gün için o günah hazırlanmıştır. 99.7 Ayrıca onlar (değer verdikleri) taşlara tapacak ve diğerleri de kilden, tahtadan, gümüşten, altından ve taştan görüntüler / şekiller oyacaklar. Bağzılarıda bilgiden yoksun olarak pis varlıklara, şeytani olanlara ve her türlü puta, hatta tapınaklardaki putlara dahi taparak / hizmet edecekler. Fakat onlardan hiçbir fayda elde edemeyecekler. 99.8 Ve kendi kalplerinin ahmaklığı yüzünden onlar, Allah'a karşı saygısızlığın / küfrün / gerçeği örtmüş bir tavrın içinde batacaklar. Onların gözleri, kalplerindeki korku ve rüyalarında / hayallerinde var olan görüntü tarafından kör olacak. 99.9 O gözler nedeniyle onlar küfürbaz / yalancı / saygısız ve korkmuş / paranoyak olacaklar. Çünkü kendilerine ait tüm amelleri yalan ile ve bir taşa / taşlara taparak yaparlar. Onlar bir anda helak olup / gözden kaybolacaklar. 99.10 Ancak o zamanda mutlu / huzurlu olanların / şükredenlerin hepsi hikmete ait kelimeleri alacak ve onları anlayacaklar. Ayrıca En Yüce ('Elaya) ait yolları takip edecek ve doğruluğun / adaletin yollarında yürüyecekler. Sapkınların davrandığı gibi eğri büğrü / saygısızca davranmadıkları için onlar kurtarılacaklar. 99.11 Ey komşuları arasında kötülük yaparak / fesat yayanlar, hüsrandasın. Şeol'un içerisinde defteriniz dürülecek / mahvedilecekceksiniz. 99.12 Ey günah ve düzenbazlık üzerine bir tesis kurarak, yeryüzünde acıya sebep olanlar, hüsrandasın. Acı tarafından tamamen tüketilecek / yakılıp kül edileceksiniz, öylece onlar bir son bulacaklar. 99.13 Ey kendi evlerini diğer insanların emekleriyle / ahlarını alarak inşa edenler, hüsrandasın. Sizin inşa etmede kullandığınız tuğla ve taşlar, günahtan başka bir şey değiller. Size söylüyorum / anlatıyorum, huzur bulamayacaksınız! 99.14 Hüsran! ölçüyü kabul etmeyerek, hiç bitmeyen baba miraslarını çarçur edip / boşa harcayanlar ve nefislerini putlara / dalâlete kaptırmış olanlara, dinlenmeyecek / rahatlayamayacaksınız! 99.15 Vay hallerine onların, haksızlığı uygulayarak zulmedenlere destek verirler ve büyük kıyamet gününe kadar kendi yanında olanları / komşularını öldürüp / katlederler! 99.16 Vay hallerine onların, zulmedip / katletmiş olduğunuz, sizin şanınızı aşağıya atıp / devirecek ve kalplerinize hastalık yerleştirecek, kendi öfkesine ait varlığı körükleyip / ayağa kaldıracak ve sizin hepinizi kılıç ile birlikte yıkıma uğratacak. Âdil olanlar ve Allah'a ait olanlar, sizin günahlarınızı hatırlayacaklar. 100.1 O zamanlarda babaları, oğullarıyla birlikte bir yerin içerisinde toplanmış ve dövülerek / katledilmiş olacaklar. Kardeşleri diğerleriyle birlikte ölüme düşecek, ta ki nehirler onların kanlarından / soylarından bir akıntı misali, akıncaya dek. 100.2 Bir kimsenin evlatlarını ve torunlarını öldürmekten, elini merhamet içinde alı koyması (diye bir şey) olmayacak ve günahkârlar da kendi şanlı kardeşlerinden ellerini alı koymayacaklar, güneşin doğuşundan, güneşin batışına kadar birbirlerini öldürecekler. 100.3 (O) at da, yasa tanımaz günahkârların kanları / soyları içinde yüreğe kadar yürüyüp / yaklaşacak ve bir deveranda onun yüksekliğine doğru batacak. 100.4 O zamanlarda melekler, bilinmeyen yerlerin içerisinden, aşağı inecekler. Ayrıca günah yüklenmiş olanların hepsini, bir yerin içerisinde toplayacaklar. En Yüce ('Elaya) o günde günahkârların hepsine, büyük hükmü gerçekleştirmek için ortaya çıkar. 100.5 Ancak O kendine ait olan melekleri, bekçiler (olaraktan) tüm âdil olan ve Allah'a ait olanların üzerine, onları bir gözbebeği gibi korumaları için yerleştirecek, Ta ki kötülükler ve tüm günahlar bir son buluncaya dek. Âdil olanlar uzun bir uykuda olsalar bile, onlara orada hiçbir korku yoktur. 100.6 Toprağın çocukları / insanlar arasında akıllı olanlar gerçeği görecekler ve bu kitabın her kelimesini anlayacaklar. Ayrıca kendi zenginliklerinin, onları kurtarmaya veya günahlarını üzerlerinden atmaya güç yetiremeyeceğini de bilecekler. 100.7 Ey günahkârlar, eğer âdil olanlara eziyet eder, ateş ile yakarsanız, büyük ızdırap gününde kendi amellerinize göre karşılık bulmuş olacaksınız. 100.8 Ey kalbi katılaşmış olanlar, siz kötülüğü tasarlayarak gözleyenler / kötülüğün yolları içinde saptırmak için gözleyenler, hüsrandasın. korku sizin üzerinize gelecek ve orada size yardım edecek hiç kimse de olmayacak. 100.9 Ey günahkârlar, kendi ağızlarınıza ait kelimelerin hesabı için ve kendi işlediğiniz ellerinize ait amellerin hesabı için, siz Allah'a karşı saygısızlık içinde bulunanlar, alevlendirilmiş ateşe ait bir havuzun içerisinde yanacaksınız! 100.10 Ayrıca şimdi bilin ki, melekler günahlarınız kapsamındaki amellerinizi, semadaki güneşten, aydan ve yıldızlardan araştırıp soruşturacaklar. Çünkü yeryüzünde âdil olanların üzerine (haksız) hükümler vererek / yargıladınız. 100.11 Ve O (Allah) her bulutu, sisi, çiyi, yağmuru size karşı şahitlik yapması için çağıracak. Onların hepsi sizden esirgenecekler ve böylece sizin üzerinize aşağı (toprağa) inmeyecekler. Ayrıca onlar, size ait günahlar hakkında düşünmeyecekler mi? 100.12 Yağmura belgeler / hediyeler sunun, o da sizin üzerinize aşağıya inmeyi esirgemesin, aynı şekilde çiyde. İlaveten sizden altın veya gümüş / değer aldıklarında böylelikle aşağıya inmeleri mümkün olur. 100.13 Kırağı, kar ve onlara ait serinlik, kara ait tüm rüzgârlar ile birlikte, onların her salgın hastalığı sizin üzerinize alçaldığında, onlara dayanmanız mümkün olmayacak. 101.1 Siz semalara ait olan çocuklar, semaların farkına varın (gözlemleyin) ve En Yüce ('Elaya) ait tüm işleri (görün). Ayrıca O’ndan korkun ve O'nun önünde kötülük yapmayın. 101.2 Eğer O, semaların pencerelerine kilit vurur ve sizin hesabınızdan dolayı, yağmurun ve çiyin yer üzerine aşağı inmesini engellerse sonrasında ne yapacaksınız? 101.3 Eğer O, öfkesini size ve size ait amellerin üzerine salarsa, (o andan itibaren) O'na tövbe (de) edemezsiniz, çünkü O'nun adaleti hakkında kibirli ve küstahça konuştunuz. Huzur ve esenliğe sahip olmayacaksınız! 101.4 Gemilerin kaptanlarını görmez misin? Nasıl ki gemiler dalgalar tarafından aksi yöne atılır, rüzgârlar tarafından sallanır ve (o an) sıkıntıya düşmezler mi? 101.5 Denizin onları yutması mümkün olduğundan kalplerinde (kötü bir) sıkıntı duyarlar. Kendileriyle birlilikte onların her dünya malı / hazineleri, denizin dibine gideceği için ve onlar denizde (öylece) gözden kaybolurlar diye onlar korkuya kapılırlar. 101.6 Bütün deniz(ler), onun tüm suları ve ona ait bütün hareket edişler, En Yüce ('Elaya'nın) bir işi değil mi? Ona ait hareketlere limitler koymamış mı, hepsi kum ile sınırlı olaraktan? 101.7 O'nun sitemi / tehdidi onu kurutur ve o su korkar. Denizlere ait balıklar ve içerisindeki her şey ölür. Ve siz yer üzerinde olan, (doğal) yasayı ihlal eden günahkârlar, O'ndan korkmazsınız! 101.8 Semayı ve arzı ve onların içerisindeki her şeyi O yaratmadı mı? Kim size yeryüzünde ve denizlerde hareket eden her şey için anlayış ve ilim verdi? 101.9 Gemilerin kaptanları denizden korkmaz mı? Ama siz günahkârlar, En Yüce ('Elaya'dan) korkmazsınız! 102.1 Ayrıca o zamanlarda ağır / acı verici bir ateşi, O üzerinize getirdiği zaman nereye kaçacak ve kendinizi nerede koruyacaksınız? Kendisine ait kelimeyi sizin üzerinize getirdiği zaman / O size karşı sesini yükselttiği an, ödünüz koparak dehşete düşmeyecek misiniz? 102.2 Bütün ışık veren cisimler (yıldızlar), büyük bir korku içerisinde titreyecekler ve yeryüzünün tamamı ödü kopmuş olarak titreyerek sarsılacak ve alarm verip / ses çıkaracak. 102.3 Ve meleklerin tümü, kendilerine verilmiş emirleri yerine getirecekler ve O'nun huzurunda kendilerini saklamak isteyecekler. Yayılan Aydınlığa / Işımaya ait Azametin Simgesi Olan (Nûr'un) huzurunda, toprağın çocukları titreyip sarsılacaklar. Ayrıca siz günahkârlar ebediyete doğru lanetlenmiş olarak, hiçbir huzur ve esenliğe sahip olmayacaksınız! 102.4 Siz âdil olanların nefesleri korkmayın ve kendinizin öleceği güne dair adaleti umut edin. 102.5 Ve nefesleriniz aşağa doğru Şeol'un içerisine sıkıntı, feryat, üzüntü ve acı içerisinde inecek diye kedere kapılmayın. Yaptığınız iyiliklere göre bedenleriniz hak ettiği mükâfatı (bu) hayatta bulmadı diye (üzülmeyin), onun yerine yasa tanımaz günahkârların kıyameti olan, lanetin ve cezanın gününü bekleyin. 102.6 Ayrıca günahkârlar, öldüğünüz zaman sizin hakkınızda şu kelimeleri sarf edecekler: Âdil olanlar öldüğü gibi bizde öldük, onlar kendi amelleri içerisinde ne elde ettiler / ne yarar sağladılar ki? 102.7 İşte bizim gibi onlarda kaygı ve karanlık içinde öldüler. Onlar bizden fazla neye sahipler / bize oranla ne avantajları var ki? Bundan sonra / Ölüm sonrası biz (onlarla) eşitiz. 102.8 Onlar neye sahip olacak ve ebediyen ne görecekler (ki)? İşte bak! Onlar da öldüler, şimdiden itibaren ebediyete kadar onlar da ışığı görmeyecekler. 102.9 Günahkârlar size anlatıp / açıklıyorum: Yemek, içmek, bir adamı soyup soğana çevirmek, hırsızlık yapmak, günah işlemek, servet edinmek ve hayırlı günleri görmek sizin için kâfiydi. 102.10 Âdil olanların ölene dek hiçbir zulmün / şiddetin / zorbalığın / tecavüzün (kaydının) onların bünyesinde bulunmadığını ve bundan dolayı, onlara ait sonun, nasıl huzura erdiğini gördünüz mü? 102.11 İlaveten onlar (günahkârlar), küle dönüp / gözden kayboldular, (sanki) hiç var olmamış gibiydiler, rûhları sıkıntı içinde Şeol'a (doğru) aşağıya indi. 103.1 Ve şimdi âdil olanlar, O'nun büyük şanı ve şerefine, muazzam hükümdarlığına ve azametine uygun olarak size yemin ederim ki: 103.2 Bu sis perdesini / gizemi biliyorum ve onu semaya ait levhaların içerisinden okudum. Ayrıca Allah'a ait olanların kaydını / kitabını okudum, onların hesabına kazılı olarak yazılmış onun içerisindeki (kitabeyi) buldum. 103.3 Kimler için tüm iyiliğin, neşenin ve taktirin hazırlandığını ve kimlerin nefeslerinin adalet / sadâkat (ölçüsü) içinde öldüğünün yazılmış olduğunu, sizin ürettiklerinize karşın bir ödül misali, birçok nimetin verileceğini ve böylece ölçünüzün / kaderinizin (şu anki) yaşama ait ölçüden daha iyi olacağını (gördüm). 103.4 Ve adalet (ölçüsü) üzerine ölmüş olanların rûhu / şuûrları yaşayacaklar ve sizin varlıklarınız keyiflenerek mutlu olacak, onlara ait hafızalar ebediyete ait tüm nesiller için Kaadir Olanın yüzünün huzurunda olacak, bu yüzden günahkârların sizi taciz edip / ezmesinden / zulmetmesinden korkmayın. 103.5 Ey yasa tanımaz günahkârlar, hüsrandasın. Eğer günahlarınız içinde ölürseniz, sizin gibi olanlar, sizlere dair şunu diyecekler: Ne mutlu onlara, bütün (yaşayacakları) günleri gördüler. 103.6 Ve artık onlar iyi bir kısmet ve zenginlik / bolluk içerisinde ölümü tattılar, hayatları boyunca sıkıntı çekmediler ve bozguna / kıyıma uğramadılar, şerefli olarak öldüler ve hiçbir hüküm de onların üzerine uygulanmadı. 103.7 Bilir misin (ki) onların nefesleri / benlikleri, Şeol'un içine gitmelerine neden olacak ve onlarla birlikte (orada) hasta / sefil / perişan olacaklar, (maruz kalacakları) bela büyük değil mi? 103.8 Ayrıca karanlıklar içinde, zincirler içinde, bir yanan alevin içerisinde varlıklarınız ağır / feci bir yargılamanın içine girecekler. Ve bir büyük kıyamet / karar ebediyetin tüm nesilleri için olacak. Vay halinize sizin, hiç huzura sahip olmayacaksınız. 103.9 Hayatını sürdüren iyi ve âdil olanlar şöyle (de) demeyin: İhtiyacımız olduğu günlerde biz (ağır) çalışmaya / hizmete katlandık ve tüm ihtiyaçlarımız görüldü, birçok kötülükle karşılaştık, harcandık ve ufaldık, bizim varlıklarımız önemsiz oluverdi. 103.10 Perişan edildik ve kimse bize yardımcı olmadı, söylemlerimiz karşılık bulmadı ne de amellerimiz. Güçsüzdük / Yapmaya muktedir olamadık ve herhangi bir şey elde edemedik. Biz zulme / işkenceye maruz kaldık ve mahvolduk. Günden güne hayatı görmeyi de umut etmiyorduk. 103.11 Biz lider olmayı umuyorduk, ama kuyruk olduk, aşırı derece çalıştık ama bizim ürettiklerimizin dönüşü / kazancı olmadı. Biz günahkârlar için (ağızlarında çiğnedikleri) yiyeceğe dönüştük ve hak / kanun tanımayanlar, bizim üzerimize ezici boyunduruklar / bağlar vurdular. 103.12 Onlar bizden nefret ettiler ve dövdüler, (ayrıca) bize yönetici / hükümdar oluverdiler ve bizden nefret edenlere boyunlarımızı büktük. Onlar bize merhamette göstermediler. 103.13 Onlardan kaçmak ve dinlenmek üzere ayrılmak istedik ama, onlardan kaçıp kendimizi güvenceye alabileceğimiz hiçbir yer bulamadık. 103.14 Sıkıntılarımız, acılarımız / feryatlarımız içerisinde, bizi hırsla tüketenlere karşı hükümdarlarımıza şikâyette bulunduk, ama onlar bizim ağlayışlarımıza kulak vermediler, ayrıca bizim sesimizi (dahi) duymak istemediler. 103.15 Ve onlar bizi soyanlara, hırsla tüketenlere, ve bizi eksiltip / küçültenlere destek verdiler, onların yanlış işlerinin üzerini örttüler. Böylece onların bizim üstümüze vurdukları boyundurukları kaldırmadılar, fakat bizi hırsla tükettiler, perişan ettiler ve öldürdüler. Bizlerin katledilip / öldürülmemizin üzerini örttüler, ayrıca bize karşı ellerini kaldırdıklarını / bizim aleyhimize güçlerini kullandıklarını hatırlarına bile getirmediler. 104.1 Size yemin ederim ki âdil olanlar, semalardaki meleklerin size ilişkin olarak, Yayılan Aydınlığa / Işımaya ait Azametin Simgesi Olan (Nûr'un) huzurunda bir hatırlatması olacak. Sizin isimleriniz Kaadir Olanın huzurunda yazılmış olacak. 104.2 Umut edin! İlkin siz kötülük ve ızdırap tarafından utanca / rezilliğe düşmüştünüz, ama artık semaların yıldızları misali parlayacak ve görünür olacaksınız ve semaların kapıları sizin için açılacak. 104.3 Tüm sıkıntılarınızın intikamı, hükümdarlarınızdan ve sizi soyanlara yardım edenlerden / sizi ezenlere arka çıkanlardan alınmış olacağı üzere, bir karar / hüküm / kıyam(et) için ağlayışınızı sürdürün, o size doğru belirecek. 104.4 Umut edin! Semalardaki melekler gibi büyük (bir) neşeye sahip olacağınız için umutsuzluğa düşmeyin. 104.5 O andan itibaren bunun benzerine sahip olup / tecrübe edeceksiniz, büyük kıyamet gününde saklanmak zorunda olmayacaksınız, ayrıca günahkârlar gibi de bulunmayacaksınız. Âlemlerin tüm nesilleri için süre gelecek kıyamet sizden çok uzak olacak. 104.6 Artık korkmayın sadık / âdil olanlar, günahkârları güçlenirken ve kendi arzuları içerisinde keyiflenirken gördüğünüzde, onlarla ilişki kurmayın, sadece onlara ait yanlış amellerden uzak durun. Karşılığında siz cennetin ev sahiplerinin yoldaşları olacaksınız. 104.7 Siz günahkâr olduğunuz halde şunu dersiniz: Onu araştırıp ortaya çıkaramazsın, bizim tüm günahlarımız da kayıt edilmiyor. Ama onlar (melekler), her gün günahlarınızı devamlı olaraktan kaydediyorlar. 104.8 Ve artık size onu gösteriyorum, o ışığı ve karanlığı, gündüz ve gece olarak, kendinize ait tüm günahları görün / anlayın. 104.9 Kalplerinizde Allah'a karşı saygısız / kâfir olmayın, yalan söylemeyin ve doğruluğun / hakkın kelimelerini değiştirmeyin. Hizmet Edilen / Tapılası Tek Kudrete (İlaha) ait kelimelere (bu) bir yalan diye seslenmeyin, ayrıca idollerinizi / putlarınızı yüceltmeyin. Zira tüm sizin uydurmalarınız ve Allah'a saygısızlıklarınız, sizi haklı çıkarmaz, ama büyük bir günaha götürür. 104.10 Ve artık bu sis perdesini biliyorum, doğruluğa / hakka ait kelimeler değiştirilmiş olacak ve birçok günahkâr isyan edip / ayaklanacak, küfür içeren kelimeleri söyleyecekler, yalan söyleyecekler, ayrıca kendilerine ait kelimeler hakkında kitaplar yazacaklar. 104.11 Ama bana ait her kelimeyi kendi lisanlarında tam olarak yazdıklarında, benim sözlerimden herhangi bir şeyi değiştirip kısaltmayın. Ancak onları doğruluk içerisinde yazın. (Çünkü) Bütün bunlara, onlar hakkında ilk ben tanıklık ettim. 104.12 Sonrasında başka bir sis perdesini bilirim, o kitaplar hak sahiplerine ve aklını kullananlara neşe, doğruluk / hakkikat ve birçok ilim (bulmaları) için verilmiş olacak. 104.13 Ve kitaplar onlara verilecek, onlar da (o) kitaplara inanacak ve onlar aracılığıyla sevinerek / keyif duyacaklar. Sonrasında doğruluğun / gerçeğin / hakkın yollarını onlardan öğrenenler, (hak ettikleriyle) mükâfatlandırılacaklar. 105.1 Ve O zamanlarda Rab buyurur: Onlar seslenecek dünyanın evlatlarına (âdemoğullarına), kendilerine ait hikmet hakkında tanıklık edecekler: Siz onların önderleri olarak, gösterin onu (hikmeti) onlara ve siz tüm dünya / âlemler üzerine mükâfatlarsınız. 105.2 Ben ve zürriyetim (nebiler, resuller) olarak, onların yaşamları içinde ebediyen onlara (âdemoğullarına) katılacağız. Huzur bulacak / İslam'a sahip olacaksınız, hakikat / dürüstlük içinde sevinin doğruluğun / hakkın çocukları.

30. Son Sözler

108.1 Hânokh diğer bir metni, oğlu Mâthuşelah ile ondan sonra gelenler için ve son günlerde onların yasayı koruyup / devam ettirmeleri için yazdı. 108.2 Ey yasayı tutan ve o günlerde bekliyor olan! Ta ki kötü amel işleyenler sona erdirilinceye ve günahkârların gücünün sonu gelinceye kadar (sabret). 108.3 Yoldan sapanlar / Günahlar gözden kayboluncaya dek bekle, onların isimleri yaşamın kitabından ve Allah'a ait olanların kayıtlarından silinmiş olacak, onların soyları / bir şeyin oluşmasına sebebiyet veren durumları ebediyen helak olacak. Onlara ait varlıkların defterleri dürülmüş olacak, düzensiz ıssız bir yerin içinde, feryat ederek inleyecekler ve sonu olmayan bir ateşin olduğu yerin içerisinde yanacaklar. 108.4 Orada fark edilemeyen bir buluta / yoğunluk kümelerine benzeyen bir şeyi gördüm ve ona ait derinlikten / yoğunluktan dolayı içerisine bakamadım. Orada aydınlık veren / canlı / parlak bir yanan ateşin alevlerini gördüm ve oradaki şeyler dağlar / büyük kütleler gibi parlıyor, daireler çiziyor ve bir yandan öbür yana çalkalanıyorlardı. 108.5 Benimle birlikte (giden), Allah'a ait vefakâr meleklerden biri olan (Remiel'e) sordum ve dedim ki: Bu parıldayan şey de nedir? Orada sadece tek başına yanan ateşe ait alevler, bağrışmalar, ağlamalar, inlemeler ve büyük bir acı var, ama bir sema yok! 108.6 O da bana şunu dedi: Bu gördüğün, günahkârların, küfre düşenlerin, kötülük yapanların ve Allah'ın (göndereceği) peygamberlerinin ağızları vasıtasıyla vuku bulacaklar / yapılması gerekenler hakkında söylediği her şeyi değiştirmiş kimselere ait varlıkların atılacağı yer burasıdır. 108.7 Bunların bağzıları yazılmış ve yukarıda semalarda kayıt edilmiştir. Böylelikle melekler okuyabilir ve günahkârların başlarına neyin geleceğini bilebilirler. Ve alçak gönüllü olarak kendi bedenlerini adam edenler ve kötü / ahlaksız kişiler tarafından küfredilen / acı çektirilenler, Allah tarafından (sabrın) karşılığını / ödülünü alırlar. 108.8 Her kim Allah'ı sevmiş, altını, gümüşü, dünyalık zenginliği / mülkü sevmemiş ve bedeninde ızdırap çekmiş / kendi canını bile feda edebilmişse, 108.9 Ve her kim, var olduktan sonra dünyalık yiyecek için can atmamış, ancak kendilerini gelip geçici (ölümlü) bir nefes olarak göz önünde bulundurmuş ve buna göre yaşamışsa, (bu bağlamda) Rab onları birçok kez denemiş olur, böylelikle O'nun ismine (hakkıyla) hamd etsinler diye, onların rûhları / şuûrları saflığa ulaşmış olur. 108.10 Onların sahip oldukları her bereketi / nimeti kitaplar içinde kayıt ederek / yeniden saydım ve O (Allah) da onlar için mükâfatlarını önceden belirledi, çünkü onlar ebedi olan semayı, dünyevî hayatlarından daha çok sevmişlerdi. (Allah buyurdu): Onlar kötü / ahlaksız kişiler tarafından ayaklar altında ezilmiş olmalarına, küfre ve utanç verici şeylere / tacize maruz kalmalarına rağmen, Bana hamd ettiler! 108.11 Artık iyiliğe ait olan varlıkların, nurun / yaşam ışığının nesillerinden gelmelerini emredeceğim ve o karanlık içinde doğmuş olup, kendi bedenlerinde sadâkatlerine uygun olarak, saygınlık ile hakkı verilmemiş olanların durumlarını değiştireceğim. 108.12 Benim mukaddes ismimi sevenleri, ışıldayan bir nur içinde ortaya çıkaracağım ve her birini kendi şerefine / faziletine ait sema tahtının üzerine yerleştireceğim. 108.13 Allah'a ait karar / kıyam(et) âdil olduğu için ve O da îmân sahipleri ile birlikte, doğruluğa ait yolların yerleşimleri içinde dini tutacağı üzere, onlar sayısız süre boyunca parlayacaklar. 108.14 Onlar, nasıl karanlıkta doğmuş olanların, karanlığın içerisine atılacak olduğunu, âdil olanlar ışıldarken görecekler. 108.15 Ve günahkârlar, onları ışık saçarken gördüklerinde ağlayacaklar. Onların tamamı da oraya, kendileri için yazılmış günlere ve (içinde kalıp) olgunlaşacakları sürelere gidecekler.

 

وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَاۤ اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَاۤ اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ اُوۨلٰۤئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُوۨلٰۤئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Onlar sana indirilene ve senden önce indirilene îman eder / güvenirler. Âhıreti şüphe duymadan idrak ederler. İşte onlar Rablerinden hidayet üzeredirler ve selâmete kavuşarak / kurtuluşa erenler bizzat onlardır.

 

 

Furkan'da Hikmet:


21a. Kıssalar I, 41.9 Hiçbir melek engel olamaz veya hiçbir güç engel olma kapasitesine sahip değildir, dolayısıyla Hakîm olan hepsinin (ne yaptığını) görür ve hepsine kendi önünde hükmünü uygular. 42.1 Hikmet kalıp / duracağı bir yer bulamadı ve ona barınabileceği bir yer semalarda verildi. 42.2 Âdemoğullarının arasında barınmak için geldi (ama), barınabileceği hiçbir yer / hane bulamadı. Hikmet kendi yerine geri döndü ve meleklerin arasındaki yerini aldı. 42.3 Adaletsizlik kendi haznesinden / belleğinden, gizlendiği yerden dışarı çıktı. Onları o buldu, onu aramayanları / çıkarmaya çalışmayanları ve onlarla barındı. Çöldeki bir yağmur misali, veya susamış topraktaki bir çiy misali.


21b. Kıssalar II, 49.1 Hikmet su gibi aktığı için onur / saygınlık / hale kesilmez, her şey O'nun huzurunda ebediyen. 49.2 O, adaletin tüm bilinmeyenlerini yetkisinde barındırdığı üzere, haksızlık bir gölge gibi göçüp gidecek ve hiçbir kalıcılık gösteremeden son bulacak. Çünkü seçilmiş olan (Âdem) Rûhların Sahibinin huzurunda durmaktadır. Onun şanı her şeye doğru ebediyen, onun enerjisi / gücü tüm oluşumlar / nesiller için. 49.3 O'nun içinde hikmetin rûhu / emri barınır, ona ait bu rûhtan kim anlayış gösteriyorsa ona pay verir, ilmin ve gücün rûhu, bu kimselerin rûhu / şuûrları, adalet / doğruluk üzerine uyur.


Kur'ânda Hikmet Ayetleri:

 

وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ اَنْ يُكَلِّمَهُ اللّٰهُ اِلَّا وَحْيًا اَوْ مِنْ وَرَٓائِ۬ حِجَابٍ اَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِاِذْنِه۪ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ عَلِيٌّ حَك۪يمٌ وَكَذٰلِكَ اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ رُوحًا مِنْ اَمْرِنَاۜ مَا كُنْتَ تَدْر۪ي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْا۪يمَانُ وَلٰكِنْ جَعَلْنَاهُ نُورًا نَهْد۪ي بِه۪ مَنْ نَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِنَاۜ وَاِنَّكَ لَتَهْد۪ٓي اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۙ

Şura 42/51-52 Allah, bir beşerle sadece vahiy yoluyla ya da perde arkasından konuşur; yahutta bir resûl gönderir de, izni kapsamında ne tercih ediyorsa (onu) vahyeder. O, En Yüce Olan (Aliy), Hikmet Sâhibi (Hakim)'dir. İşte sana da emrimizden bir rûh vahyettik. Sen, kitap nedir, îmân nedir bilmiyordun. Elbette ki biz onu, bir nur / aydınlatıcı / yaşam ışığı kıldık (ki), yaşamı seçmiş kullarımızı, onun kapsamında yola getirip / hidâyete ulaştıralım. Şüphesiz sen, doğru yolu gösteriyorsun.

 

 

 

اَتٰىۤ اَمْرُ اللّٰهِ فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ يُنَزِّلُ الْمَلٰۤئِكَةَ بِالرُّوحِ مِنْ اَمْرِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَاۤءُ مِنْ عِبَادِه۪ۤ اَنْ اَنْذِرُوۤا اَنَّهُ لَاۤ اِلٰهَ اِلَّاۤ اَنَاۨ فَاتَّقُونِ

Nahl 16/1,2 Allah’ın emri geldi. Onun için aceleci olmayın. O, ortak koştukları şeylerden, noksanlıklardan münezzehtir, Yücedir. Kullarından tercih ettiğine, emrinden olan rûh kapsamındaki melekleri “Uyarıda bulunun, Benim dışımda İlah yok, o halde Benden sakının." diye indirir.

 

ذٰلِكَ مِمَّاۤ اَوْحٰىۤ اِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ الْحِكْمَةِ وَلَا تَجْعَلْ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَ فَتُلْقٰى ف۪ي جَهَنَّمَ مَلُومًا مَدْحُورًا

İsra 17/39 Rabbinin sana, hikmetten (yaşama ait emirden) vahyetmiş olduğu şeyler bunlardır. Allah’ın yanına başka bir İlah bir koyma! Yoksa derecelerin alçaltılarak / kınanmış ve kovulmuş bir halde cehennemi boylarsın.

 

اِنَّاۤ اَنْزَلْنَاهُ ف۪ي لَيْلَةِ الْقَدْرِ وَمَاۤ اَدْرٰيكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍ تَنَزَّلُ الْمَلٰۤئِكَةُ وَالرُّوحُ ف۪يهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ اَمْرٍ سَلَامٌ هِيَ حَتّٰى مَطْلَعِ الْفَجْرِ

Kadir 97/1-5 Biz onu Kadir gecesinde indirdik. Sana Kadir gecesini idrak ettiren nedir? Bin aydan daha hayırlı, Kadir gecesi. Melekler ve Rûh Rablerinin izni kapsamında (aldıkları) her emre yönelik olarak onda iner! Tan vakti ağarıncaya dek, huzur ve esenlik var!

 

وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِه۪ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْت۪يلًا

Furkan 25/32 Gerçeği örtenn / nankör / kâfiler dediler ki: "Kur'ân ona toptan, bir kerede indirilmesi gerekmez mi?" Böyle yaptık ki, onunla senin kalbini tane tane okuyarak sabitleyelim.

 

اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ تَنْز۪يلًا

İnsan 76/23 Bizzat Biz (Rûh / Allah'ın emri + melekler) indirdik o Kur'ân'ı sana parçalar halinde!

 

وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّتْ طَاۤئِفَةٌ مِنْهُمْ اَنْ يُضِلُّوكَ وَمَا يُضِلُّونَ اِلَّاۤ اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِنْ شَيْءٍ وَاَنْزَلَ اللّٰهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ وَكَانَ فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ عَظ۪يمًا

Nisa 4/113 Allah'ın rahmeti senin üzerine olmasaydı, mutlaka onların bir bölümü seni saptırmaya yeltenecekti. Ama onlar, nefslerinin / birbirlerinin dışında kalanı saptıramazlar. Ayrıca sana zarar da veremezler. Allah sana Kitab'ı ve hikmeti indirmiş, ilaveten sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah’ın sana olan lütfu büyüktür.

 

 

تَعْرُجُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ اِلَيْهِ ف۪ي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْس۪ينَ اَلْفَ سَنَةٍۚ

Mearic Suresi 70/4 Melekler ve Rûh, miktarı elli bin sene olan bir günde / devir içerisinde O'na doğru çıkar / yükselirler.
 
Ademe Hikmetin Verilişi:

 

Sad 38/71-74

اِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰۤئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ ط۪ينٍ

Bir vakit Rabbin meleklere dedi ki: "Ben çamurdan bir beşer yaratacağım."

فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ

"Onun tasarımını tamamladığım ve içine rûhumdan üflediğim an, ona secde ederek / üstünlüğünü kabul edin."

فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ

Meleklerin tamamı toplu halde secde ettiler.

اِلَّاۤ اِبْل۪يسَ اِسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ

İblis dışında kaldı. O, kibirlenerek büyüklük tasladı ve kâfirlerden / hakikate ait güvenin üzerini örtenlerden oldu.


Hicr 15/28-31

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰۤئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ

Bir vakit Rabbin meleklere dedi ki: "Ben, kurumaya yüz tutmuş, zamanla koyulaşmış balçıktan bir beşer yaratacağım."

فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ

"Onun tasarımını tamamladığım ve içine rûhumdan üflediğim an, ona secde edin."

فَسَجَدَ الْمَلٰۤئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَ

Meleklerin tamamı toplu halde secde ettiler.

اِلَّاۤ اِبْل۪يسَ اَبٰىۤ اَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ

İblis dışında kaldı. O, secde edenlere katılmamakta direndi.


Bakara 2/30-34

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰۤئِكَةِ اِنّ۪ي جَاعِلٌ فِي الْاَرْضِ خَل۪يفَةً قَالُوۤا اَتَجْعَلُ ف۪يهَا مَنْ يُفْسِدُ ف۪يهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاۤءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ اِنّ۪يۤ اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَاۤءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰۤئِكَةِ فَقَالَ اَنْبِؤُۧن۪ي بِاَسْمَاۤءِ هٰۤؤُۨلَاۤءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ قَالُوا سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَاۤ اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ قَالَ يَاۤ اٰدَمُ اَنْبِئْهُمْ بِاَسْمَاۤئِهِمْ فَلَمَّاۤ اَنْبَاَهُمْ بِاَسْمَاۤئِهِمْ قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنّ۪يۤ اَعْلَمُ غَيْبَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَ وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰۤئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُوۤا اِلَّاۤ اِبْل۪يسَ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ

Bir vakit Rabbin meleklere dedi ki: "Ben, yeryüzünde bir halife / ardı sıra gelen / muhalifi görevlendireceğim." Şunu söylediler: "Orada bozgunculuk yapan, kan akıtan birini mi görevlendireceksin? Biz her koşulda Seni över, boyun eğip / tesbih ve takdis ederken mi?" Allah dedi ki: "Sizin bilmediklerinizi Ben bilmekteyim." Ve Âdem'e (aleme ait meleklerin / formların / vb.) isimlerin tamamını öğretti. (rûha ait ilmin verildiği an) Sonra onların (isimlerini) meleklerle yüzleştirerek dedi ki: "Eğer sadık / doğru söyleyen / hak sahibiyseniz, şunların isimlerini siz bana bildirin." Şunu dediler: "Noksanlıktan münezzeh olduğundan, boyun eğip / tesbih ederiz Seni. Bize öğrettiğin (şeyler) dışında mevcut bilgimiz olmaz. Her şeyi Bilen (Alîm'sin), Hikmet Sahibi (Hakîm'sin)." Allah dedi ki: "Ey Âdem, onlara şunların isimlerini bildir." Âdem de onlara isimlerini bildirince, Allah şunu dile getirdi: "Demedim mi size, semaların ve arzın gaybını Ben bilirim diye, açığa çıkardıklarınızı ve (iç âleminizde) gizlediklerinizi de bilmekteyim diye." O vakit Biz meleklere, "Âdem'e secde edin." dedik de, onlar secdeye vardılar, İblis dışında kaldı, kibirlenerek büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.


İsra 17/84-85

قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلٰى شَاكِلَتِه۪ فَرَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ اَهْدٰى سَب۪يلًا

De ki: "Herkes, kendi hüviyeti / karakteri üzeredir. Rabbiniz doğru yolda gideni en iyi şekilde bilendir."

وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّ۪ي وَمَاۤ اُوۧت۪يتُمْ مِنَ الْعِلْمِ اِلَّا قَل۪يلًا

Ve sana rûhtan sorarlar. De ki: "Rûh, Rabbime ait emirden. Ve size pek azı dışındakiler verilmedi ilimden."


Hikmet: Allah'a ait olan, Meleklerin arasında güç / enerji olarak bulunan ve süre gelen yaşamı temsil eden rûh / emirdir. Aynı zamanda o, Kur'ânda bahsedilen Adem a.s.ma verilmiş "rûh"tur. Meleklerin sahip olduğu yaşama (güce) ek olarak, ademoğullarının bünyesinde ilmi (doğru bilgiyi / gerçeği) barındırır. (bk. 2/32,33)


Son-not: Başlangıçta emir yok ise, sonucu gösteren hüküm de olmaz. İnsan vücudu kapsamında iki organ rûhun / emrin devamlılığını sağlar, biri akla hakim olan ve ilmi bulan beyin, diğeri ise kanı pompalayarak yaşamı daim kılan kalptir. Melekleri Adem'e secde ettiren unsur, Adem'e üflenen / verilen rûhtur, yani hikmettir (yaşam ve ilim).

 

Huzur ve esenlik olsun.

 

 

 

Sözlük:

 

Ahiret / Sonraki: İnsana ait "rûhun / şuûrun" bu dünyadan sonra gideceği mekan.

Ateş: Aramice’de ܢܽܘܪܳܐ 'Nuro': 'Ateş / Enerji / Işık' nhar/nhura (nhr) formlarına da bakınız . Bu kelimenin benzer ve türevleri arapça ve ibranicede mevcut. Örnek: نار – نور – אוּר – מְנוֹרָה

Arz: Genişlik, enlem. Ahireti nitelemek için kullanıldığında, güneşten saturne kadar olan alan. İlahi metinlerde daima enlem (arz) ve boylam (semalar) şeklinde ikili düzlemde anlatılır.

Dâimon: Karanlığa düşen cin melekleri, onlardan olan veya onlarla bağlantılı olan şeylere verilen ad “demonik”.

Deveran: Semavi Çark.

Din: Ekosistem, Tabiat / Doğa ve Kozmik kanunların tümü, yaşamı daim kılan sistem.

Doğu ve Batı: Bu sözcükler yerine göre doğu / doğuş / başlangıç – batı / batış / son anlamına gelmektedir.

El: Barındırdığı kuvveler kapsamındaki yetenek, her hangi bir unsuru sergilemekte olan maharet.

Fâni Olanlar: "Gegenes" etimolojisi eski yunancadır, anlamı “dünyevi / fâni olanlar”. Sınırı aşan melekler ile âdemoğullarının genlerinin karışmasıyla ortaya çıkan melez ırk. Bu varlıkların ahiret bağlantıları yoktu. O yüzden tufanla yok edildiklerinde yeryüzünden silindiler.

Gün: Görecelik ifade eden süreç / zaman kavramı, devir.

Kıyame / Kıyam-et: Ayağa kalkmak, bu kelime ahiretteki süreci nitelemek için de kullanılır.

Kutsal: Allah'a ait olan. Örnek: Aramice: ܩܘܕܫܐ Qad'iyşe; İbranice: קָדוֹשׁ; Qadoş;

Arapça: قدوس Qudüs.

Melek: Yapı ve şekil değiştiren formlar, kuvveler, yaratılmış alemin yapı taşları, yönlendiren melekeleri.

Merkavah: Semadaki çarklarla bağlantı kuran ışıksal beden aracı.

Messih: Yağ ile mesh edilmiş olan. Kökeni aramice: yağdan, arapça: mesh'den gelir. Bir şeyin yağ ile kaplanması veya el ve ayakların su ile mesh edilmesi gibi. Örnek: Adem ve İsa. a.s.

Nefis: Kökeni "nefes" ten gelerek oluşan canlı varlık, felsefi olarak nefes alınarak edinilen ego / benlik. Yaşam kapsamında irtibatlı olsalarda, Ruh ve Nefs aynı şey değildir.

Öküz: Şuûrlu varlık.

Rab: Rabo / Rabba (aramice): Büyük, bir şeyin karşısında bilgi olarak kuşatılamayan büyüklükte olan. Rab (arapça): Sahip / Efendi / Sistemi Yöneten; Rabboni (ibranice): Bilgiyi veren, öğreten.

Ruh'ul Kudüs / İlah'a ait olan emir: "Ol" emrinin açılımı ve devamı olaraktan hikmet kavramı, yaşamın ve ilmin emri.

Sadık: Âdil ve doğru sözlü olan, hak sahibi. Örnek: İbranice: Tsadik'im: Âdil olanlar, gerçeğe sadakatini koruyanlar. Arapça: Sadık: Doğru sözlü, samimi, hakkaniyetli kimse.

Selam / İslam: Huzur ve esenlik, ve müteakiben barış. Bir kimsenin veya var edilen şeyin bünyesinde huzur yok ise, barış kavramının vuku bulması da gerçekleşmez. Bu sebepten dolayı kitapta "slm / selam / şalom / şlomo" huzur ve esenlik olarak geçmektedir.

Şeytan: Mülk ve güç için kullanılan yalan, doğru düzgün olmayan, kıvrılan yolları kullanan ve bu tarz fiileri gerçekleştirenlere verilen ad, "şeytan / sürüngen".

Yasa: Tabiat / Doğa Yasaları - Kainat kitabındaki kanunlarının tümü.

Yüz: Müşahit olup algılanan şey, Algı - Örnek: İlah'ın yüzü: İlah'ın algısı. Yeryüzü: Genişliğin / Yerin algısı.

 

--------------------------------

Meleklerin Yapı ve Simgeleri:

(Aramice Tetragrammaton)

 --------------------------------

Ar/Ir (Cin):

 Ateş - Radyasyon / Plazma / Foton

Simge: Tetrahedron (dört yüzlü)

 

--------------------------------

 

Seraf/Seraph:

 Toprak - Katı Molekül / Karbon

Simge: Hexahedron (altı yüzlü)

 

--------------------------------

 

 

 

 

--------------------------------

Meleklerin Yapı ve Simgeleri:

(Aramice Tetragrammaton)

--------------------------------

Ofan/Ophan:

Hava - Gaz Parçacığı / Oksijen

Simge: Octahedron (sekiz yüzlü)

 

-------------------------------

Kerub:

Su - Sıvı Atom / Hidrojen

Simge: Icosahedron (yirmi yüzlü)

 

-------------------------------

Not: Yüz sözcüğü rakamsal değeri içermez. Kanat/Koruma olarak algılanır.

 

PDF Dosyaları:

Dipnotlu pdf dosyası "kitap" 900Kb @ https://docdro.id/dHeOIOh

Dipnotsuz pdf dosyası "kitab" 822Kb @ https://docdro.id/9VHastn

 

Daha fazla detay ve açıklama: kitap.createaforum.com

Impressum

Tag der Veröffentlichung: 04.07.2021

Alle Rechte vorbehalten

Widmung:
Allah, semaların ve arzın nuru/yaşam ışığı/enerjisidir. O'na ait nur, saydam bir yüzey içindeki kandilin aydınlığı misalidir. Kandil, bir sırça/fanus içerisinde, sırça da sanki inciden bir yıldız, (onun) yakıtı ise başlangıcı ve sonu olmayan, bereketi daim kılan bir zeytin ağacı. Bu ağacın yağı, ateş değmese bile ışık verir/enerji saçar. O, nur/yaşam enerjisi üzerindeki ışıktır. Allah, aydınlığı seçeni kendi nuruna/yaşam ışığına iletir. Allah, insanlara (teşbihle) misaller verir, ve Allah, Her şeyi Bilen (Alîm)'dir.

Nächste Seite
Seite 1 /