Cover

1. Besmele


Merhametin kaynağı, rızkı indiren Semavî Baba (Rahman),
Şefkat ve sevginin kaynağı, nimetleri ortaya çıkaran Toprak Ana (Rahîm),
En Yüce, Tapılası / Hizmet Edilen Tek Kudret olan (Allah'ın) namı kapsamındadır.


Fussilet 41/1-2:
حم
تَنزِيلٌ مِّنَ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Ha mim
Bu Rahman'dan Rahîm'e indirilmiştir.

2. Ayetel Kürsü

 Bakara 2:255
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَيُّا لْقَيُّومُۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُح۪يطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِه۪ٓ اِلَّا بِمَا شَٓاءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَؤُ۫دُهُ حِفْظُهُمَاۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظ۪يمُ

Allah, O'nun dışında ilah yoktur. Hayat Kaynağı / Hep Diri (Hayy) olduğu üzere Kuvvetiyle Her şeyi Ayakta Tutan (Kayyum)'dur. Ne dalıp gider ne de O'nu bir uyku tutar. Semalarda / Boyutlarda ve arzda / genişlik olan yerde her şey O'na aittir. İzni kapsamına girmeden, kim O'nun önünde şefaat edip / birine yarar sağlayabilir? Karşılaşacaklarını ve geride bıraktıklarını bilir. Yaşamda kıldığı şeyler dışında O'nun ilminden hiçbir şeyin anlamını kuşatamazlar. O'na ait kürsü / hakimiyet kurduğu alan, semaları ve arzı kaplar. Bunları koruyup gözetmek, O'na yük olmaz. En Üst Derece / En Yüce (Alîy) olduğu üzere Azamet ve Sonsuz Büyüklüğün Sahibi (Azîm)'dir.

 

 

3. Rûhun Çağrısı

 Süleymanın Özdeyişleri 8

א  הֲלֹֽא־חָכְמָ֥ה תִקְרָ֑א וּ֜תְבוּנָ֗ה תִּתֵּ֥ן קוֹלָֽהּ
ב  בְּרֹאשׁ־מְרוֹמִ֥ים עֲלֵי־דָ֑רֶךְ בֵּ֖ית נְתִיב֣וֹת נִצָּֽבָה
ג  לְיַד־שְׁעָרִ֥ים לְפִי־קָ֑רֶת מְב֖וֹא פְתָחִ֣ים תָּרֹֽנָּה
ד  אֲלֵיכֶ֣ם אִישִׁ֣ים אֶקְרָ֑א וְ֜קוֹלִ֗י אֶל־בְּנֵ֥י אָדָֽם
ה  הָבִ֣ינוּ פְתָאיִ֣ם עָרְמָ֑ה וּ֜כְסִילִ֗ים הָבִ֥ינוּ לֵֽב
ו  שִׁמְעוּ כִּֽי־נְגִידִ֣ים אֲדַבֵּ֑ר וּמִפְתַּ֥ח שְׂ֜פָתַ֗י מֵישָׁרִֽים
ז  כִּֽי־אֱ֖מֶת יֶהְגֶּ֣ה חִכִּ֑י וְתוֹעֲבַ֖ת שְׂפָתַ֣י רֶֽשַׁע
ח  בְּצֶ֥דֶק כָּל־אִמְרֵי־פִ֑י אֵ֥ין בָּ֜הֶ֗ם נִפְתָּ֥ל וְעִקֵּֽשׁ
ט  כֻּלָּ֣ם נְ֖כֹחִים לַמֵּבִ֑ין וִֽ֜ישָׁרִ֗ים לְמֹ֣צְאֵי דָֽעַת
י  קְחֽוּ־מוּסָרִ֥י וְאַל־כָּ֑סֶף וְ֜דַ֗עַת מֵחָר֥וּץ נִבְחָֽר
יא  כִּֽי־טוֹבָ֣ה חָ֖כְמָה מִפְּנִינִ֑ים וְכָל־חֲ֜פָצִ֗ים לֹ֣א יִֽשְׁווּ־בָֽהּ
יב  אֲֽנִי־חָ֖כְמָה שָׁכַ֣נְתִּי עָרְמָ֑ה וְדַ֖עַת מְזִמּ֣וֹת אֶמְצָֽא
יג  יִֽרְאַ֣ת יְהוָה֘ שְֹֽנֹ֫את רָ֥ע גֵּ֘אָ֤ה וְגָא֨וֹן וְדֶ֣רֶךְ רָ֖ע וּפִ֨י תַהְפֻּכ֬וֹת שָׂנֵֽאתִי
יד  לִֽי־עֵ֖צָה וְתוּשִׁיָּ֑ה אֲנִ֥י בִ֜ינָ֗ה לִ֣י גְבוּרָֽה
טו  בִּי מְלָכִ֣ים יִמְלֹ֑כוּ וְ֜רוֹזְנִ֗ים יְחֹ֣קְקוּ צֶֽדֶק
טז  בִּי שָׂרִ֣ים יָשֹ֑רוּ וּ֜נְדִיבִ֗ים כָּל־שֹׁ֥פְטֵי צֶֽדֶק
יז  אֲנִי אֹהֲבַ֣יה (אֹהֲבַ֣י) אֵהָ֑ב וּ֜מְשַׁחֲרַ֗י יִמְצָאֻֽנְנִי
יח  עֽשֶׁר־וְכָב֥וֹד אִתִּ֑י ה֥וֹן עָ֜תֵ֗ק וּצְדָקָֽה
יט  ט֣וֹב פִּ֖רְיִי מֵחָר֣וּץ וּמִפָּ֑ז וּ֜תְבוּאָתִ֗י מִכֶּ֥סֶף נִבְחָֽר
כ  בְּאֹֽרַח־צְדָקָ֥ה אֲהַלֵּ֑ך בְּ֜ת֗וֹךְ נְתִיב֥וֹת מִשְׁפָּֽט
כא  לְהַנְחִ֖יל אֹהֲבַ֥י יֵ֑שׁ וְאֹצְרֹ֖תֵיהֶ֣ם אֲמַלֵּֽא
כב  יְֽהוָ֗ה קָ֖נָנִי רֵאשִׁ֣ית דַּרְכּ֑וֹ קֶ֖דֶם מִפְעָלָ֣יו מֵאָֽז
כג  מֵעוֹלָם נִסַּ֥כְתִּי מֵרֹ֗אשׁ מִקַּדְמֵי־אָֽרֶץ
כד  בְּאֵין־תְּהֹמ֥וֹת חוֹלָ֑לְתִּי בְּאֵ֥ין מַ֜עְיָנ֗וֹת נִכְבַּדֵּי־מָֽיִם
כה  בְּטֶ֣רֶם הָרִ֣ים הָטְבָּ֑עוּ לִפְנֵ֖י גְבָע֣וֹת חוֹלָֽלְתִּי
כו  עַד־לֹ֣א עָ֖שָׂה אֶ֣רֶץ וְחוּצ֑וֹת וְ֜רֹ֗אשׁ עַפְר֥וֹת תֵּבֵֽל
כז  בַּהֲכִינ֣וֹ שָׁ֖מַיִם שָׁ֣ם אָ֑נִי בְּח֥וּקוֹ ח֜֗וּג עַל־פְּנֵ֥י תְהֽוֹם
כח  בְּאַמְּצ֣וֹ שְׁחָקִ֣ים מִמָּ֑עַל בַּ֜עֲז֗וֹז עִינ֥וֹת תְּהֽוֹם
כט  בְּשֹ֘וּמ֤וֹ לַיָּ֨ם חֻקּ֗וֹ וּ֖מַיִם לֹ֣א יַֽעַבְרוּ־פִ֑יו בְּ֜חוּק֗וֹ מ֣וֹסְדֵי אָֽרֶץ
ל  וָֽאֶהְיֶ֥ה אֶצְל֗וֹ אָ֫מ֥וֹן וָֽאֶהְיֶ֣ה שַׁ֖עֲשֻׁעִים י֤וֹם י֑וֹם מְשַׂחֶ֖קֶת לְפָנָ֣יו בְּכָל־עֵֽת
לא  מְשַׂחֶקֶת בְּתֵבֵ֣ל אַרְצ֑וֹ וְ֜שַׁעֲשֻׁעַ֗י אֶת־בְּנֵ֥י אָדָֽם
לב  וְעַתָּ֣ה בָ֖נִים שִׁמְעוּ־לִ֑י וְ֜אַשְׁרֵ֗י דְּרָכַ֥י יִשְׁמֹֽרוּ
לג  שִׁמְע֖וּ מוּסָ֥ר וַחֲכָ֗מוּ וְאַל־תִּפְרָֽעוּ
לד  אַ֥שְֽׁרֵי אָדָם֘ שֹׁמֵ֪עַ֫ לִ֥י לִשְׁקֹ֣ד עַל־דַּ֖לְתֹתַי י֤וֹם י֑וֹם לִ֜שְׁמֹ֗ר מְזוּזֹ֥ת פְּתָחָֽי
לה  כִּ֣י מצאי (כתיב מָצָ֣אי) מָצָ֣א חַיִּ֑ים וַיָּ֥פֶק רָ֜צ֗וֹן מֵיְהוָֽה
לו  וְֽחֹטְאִי חֹמֵ֣ס נַפְשׁ֑וֹ כָּל־מְ֜שַׂנְאַ֗י אָ֣הֲבוּ מָֽוֶת

1 Hikmet çağırır (da), akıl erdiren / algılayış sesini çıkarıp / haykırmaz mı!? 2 Yol kenarındaki tepelerin başladığı noktada, (dört) yol ağzının kesiştiği yerde durup / bekler o. 3 Yaşanılan mekânın giriş yerinde, geçitlerin yakınında, sesiyle haykırıp / ağlar o: 4 "Ey insanlar, size sesleniyorum, çağrım ademoğullarına! 5 Ey bağnazlar, ihtiyatlı olup / ölçülü davranmayı öğrenin, ey aklını kullanmayanlar, sağduyulu olup / kalben anlamayı öğrenin!  6 Söylediğim esaslı şeyleri işitin, ağzımı doğruyu / adaleti söylemek için açarım. 7 Ağzım hakîkati duyurur, çünkü dudaklarım kötülükten / günahtan tiksinir. 8 Ağzımdan çıkan her söz doğruluğu içerir, eğri-büğrü ya da sapkın olanı (da) yoktur. 9 Apaçıktır tamamı anlayana, bilgiye erişen, onların doğruluğunu kavrar. 10 Gümüş yerine güzel ahlakı, saf altın yerine bilgiyi edinin. 11 Çünkü hikmet, inciden / sedeften / parıltılı şeylerden daha değerlidir, arzuladığın hiçbir şey onunla kıyas tutmaz. 12 Ben hikmet olarak, ölçülü davranmayı ikametgâh edindim. İşleyişin / Yolun yöntemin bilgisini bulur / açığa çıkarırım. 13 YHWH / Melekût âlemin'den korkmak (demek) kötülükten nefret etmek demektir. Kibirden, küstahlıktan, kötü yoldan, sapkın ağızdan nefret ederim. 14 Nasihât ve bilgeliğin sesi benim kapsamımdadır. Algılanan ve güç kaynağı olan benim. 15 Hükümdarlar benim kapsamımda egemenlik sürer ve yönetenler doğruluğu / adaleti yasalaştırır. 16 Önderler benim aracılığımla yönetirler ve iyi ahlaklı / övgüye değer olanlar, evet, (onların) tamamı doğruluğun / adaletin hâkimleri olmalıdır. 17 Beni sevenleri ben de severim, çaba gösterip arayan beni bulur. 18 Zenginlik ve onur, kalıcı değerler ve bolluk benim kapsamımdadır. 19 Meyvem altından, saf altından, ürünüm ise seçme gümüşten daha iyidir. 20 Doğruluk yolunda, adaletin izinden yürüyerek / ilerlerim. 21 Böylelikle beni sevenleri servet sahibi yapar, (semavî) hazinelerini doldururum. 22 YHWH / Melekût alemi beni, ona ait yolun başlangıcında, eskiye ait amellerin / eserlerin öncesinde elde etti. 23 Arzın / genişliğin var olmasının öncesinde, ta başlangıçta, ezelde yerimi aldım ben. 24 Engin / Derinlikler yok iken, suların dolmuş kaynakları yok iken yaratıldım ben. 25-26 Dağlar / Büyük kütleler daha içine çöküp, tepeler belirmeden, O, yeryüzünü ve onun dış çevresini, arzın toz zerreciklerinden inşa etmemişken yaratıldım ben. 27 Semaları pekiştirip / düzene koyduğunda oradaydım, derinliklerin yüzüne daire çizdiğinde / koyuluklar ufukla çevrildiğinde, 28 Sağlamlık üzere semaları inşa edip, derinliklerin kaynaklarını güçlendirdiğinde, 29 O, sular emrinin ötesine geçmesinler diye denize sınır çizdiğinde, arzın / yeryüzünün temellerini pekiştirdiğinde, 30 O'nun bakımı altındaydım ben. Günden güne sevinçle dolup taştım, huzurunda durmadan çağladım. 31 O'na ait yeryüzü oyun alanı olan mutluluğum, ademoğulları (da) sevincim idi. 32 Çocuklarım, şimdi beni işitin: Ne mutludur yollarımı izleyerek / gözetenler! 33 Uyarılarımı / disiplin içinde dinleyin ve bilge kişiler olun, görmemezlikten gelmeyin onları. 34 Ne mutludur beni dinleyen, her gün kapımı gözleyen, kapımın eşiğinden ayrılmadam / bekleyen kişi! 35 Çünkü beni bulan yaşamı da bulur ve YHWH / Melekût âlemi'nin beğenisini kazanır. 36 Beni gözardı eden kendine zarar verip / talan eder, benden nefret edense, ölümü seviyor demektir."

4. Rûhaniyet (felsefi)

Bilgilendirme:

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Nur 24 / 35 Allah, semaların ve arzın nuru / yaşam ışığı / enerjisidir. O'na ait nur, saydam bir yüzey içindeki kandilin aydınlığı misalidir. Kandil, bir sırça / fanus içerisinde, sırça da sanki inciden bir yıldız, (onun) yakıtı ise başlangıcı ve sonu olmayan, bereketi daim kılan bir zeytin ağacı. Bu ağacın yağı, ateş değmese bile ışık verir / enerji saçar. O, nur / yaşam enerjisi üzerindeki ışıktır. Allah, aydınlığı seçeni kendi nuruna / yaşam ışığına iletir. Allah, insanlara (teşbihle)misaller verir, ve Allah, Her şeyi Bilen (Alîm)'dir.

Rûh'un açılımı, Rabbin "ol" emriyle başlar, devamında kuvveler arasında süre gelen işler meydana çıkar ve bunların tümü 7 kat semalar bağlamında kendini gösterirler. 

------------------------------

"Ol emri kendisini 2 düzlem de şekillendirmiştir.

1. Yaşamın Emri / Rûhu: Karşılıksız sevgi ve sonsuz kudret / enerji olarak açığa çıkar; Yüce İlah herkese inansın veya inanmasın rahmetini ve sevgisini semadan ve yerden sunar.

 

Bu bağlamda besmele:
https://kitap.createaforum.com/ek-cal305351amalra/besmele-266/

Sonsuz enerji hem kuvvelere / meleklere şekil aldırır / düzenler, hem de kâinattaki biçimsel dönüşümlerini gerçekleştirir. Bu dönüşümler genelde başlangıç ve son olarak gözlemlenir, veya tersi. 


2. İlmin Emri / Rûhu: Her şeyin arka planında olan gerçek / doğru bilgidir. Yüce Yaratanın kullandığı yasalar ve yöntemlerin tümü, ilmin bir yansımasıdır. Akıl kullanılarak, bilimsel yöntemler kapsamında doğa ve kâinattaki geçerli yasalar ile yaratılış (fıtrat) incelenerek bu bilgiler elde edilir.

(Bunlar, bir ağacın iki ana dalına benzer)

------------------------------

Bedendeki Rûh:

Yaşamın emri / rûhu kalpte bulunur. Kanı pompalayarak yaşamı daim kılan organdır.

İlmin emri / rûhu beyinde bulunur. Zihin dünyası 4 alt bölümden oluşmaktadır.
Bu bölümler: Şûur / Bilinç, zeka, özgür irade ve farkındalık / haberdar olma'dır.
Bilgileri almak üzere zihin devreye girer ve hikmet kavramına ait ilmi, yani doğru bilgiyi ayırt ederek gerçeği açığa çıkarır.

İlginç bir şekilde bu iki organ elektro manyetik alanlar yaratırlar.

İlaveten ilahi metinler kapsamında herkes nefese sahiptir. Kitaplar içinde "nefes / nefs / enfus" olarak geçmektedir. Bu canlı varlığın ismidir, aynı zamanda nefes alarak ortaya çıkan / geliştirilen egoyu niteler. Hayattayken şûur ve nefs irtibatlı olsada aynı şey değildir. Bu yüzden ayrı kavramlar olarak mertinler de yer alırlar.
 
Peki, ölüm gerçekleştiğinde metinler bazında ne olur?

Nefes alışın sona ermesiyle canlı varlık son bulur, kalbin durmasıyla yaşamın emri / rûhu bu âlemden kesilir. Tek devam edecek olan zihin de mevcut duran şûur'dur. Bunun nedeni, kâinatın kendini üstün bilinç olarak yansıtması ve insanların ona gözleriyle şahit olmasıdır. Ayrıca her  birey onun bir parçası durumunda bulunur.

------------------------------

Meleklerin yapı taşları: https://kitap.createaforum.com/ek-cal305351amalra/melekut-alemi-246/  ve  yaşamın emri kapsamında sonsuz enerji onların tamamını kuşatır.

Meleklerin yapılarına istinaden elektro-manyetik kâinat tasarımı: http://thunderbolts.info sitesinde mevcuttur, buna değişik bir yaklaşımda arzın / genişliğin yansıması olarak Menorah (7 kollu şamdan) örnek gösterilebilir. Güneşten, saturn gezegenine kadar olan alanı sembolize eder.



"7" tasarımda özelliği bulunan sayıdır, buna örnekler:

  • 7 Allah'a ait başmelek
  • 7 deniz / sema / boyut
  • 7 gün hafta bazında
  • 7 renk gök-kuşağında
  • 7 çakra / çark insan vücudunda
  • 7 açık delik (bir) insanda
  • 7 kollu şamdan, Menorah


------------------------------

Bunlara ilave olarak kâinatta ışık bilgiyi taşımaktadır. Bu sayede hiçbir şey Yaratana saklı kalmaz. Her şey çiftler halinde yaratılmıştır.

Bu da kâinattaki çift yapıya benzer. En küçük sistemden, en büyük sisteme uzanır.

وَمِن كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Zâriyât 51 / 49: Her şeyi eşler / çiftler / ikili sayı sistemi halinde yarattık ki, düşünerek nasihat alın.

Buna istinaden her bireyin bir yıldızı bulunmaktadır. birey:1, yıldız:0 kodlaması düzleminde olarak, bu çift yapıyı anlamak isteyenler aşağıdaki kitabı okuyabilirler.

 

  • Birincisi: "programming the universe" Yazar: Seth Llyod


 


Tasarımda mevcut bulunan bu çift yapıya  birkaç örnek:

  • ışık  &  karanlık
  • iyi  &  kötü
  • yaşam ağacı  &  bilgelik ağacı
  • beynin sol tarafı  &  beynin sağ tarafı
  • erkek  &  kadın
  • adem  &  havva
  • güneş & ay
  • elektrik  &  manyetik
  • pozitif  &  negatif
  • aşk  &  nefret
  • şûur/biliç  &  nefs/ego
  • mikro*sistem  &  makro*sistem
  • su  &  ateş
  • cennet  &  cehennem
  • son  &  başlangıç


------------------------------

وَفِي السَّمَاء رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ
Zâriyât 51/22: Ve rızkınız semada / boyutta, tehdit ve vaad olunan şey de (orada).


Gözlemle ve göreceksin! 

5. Melekût Âlemi

 Meleklerin Yapı ve Simgeleri:
(Aramice Tetragrammaton)

Ar/Ir (Cin):
Ateş - Radyasyon / Plazma / Foton
Simge: Tetrahedron (dört yüzlü)

------------------------------

Seraf/Seraph:
Toprak - Katı Molekül / Karbon
Simge: Hexahedron (altı yüzlü)

------------------------------

Ofan/Ophan:
Hava - Gaz Parçacığı / Oksijen
Simge: Octahedron (sekiz yüzlü)

------------------------------

Kerub:
Su - Sıvı  Atom / Hidrojen
Simge: İcosahedron (yirmi yüzlü)

dipnot: Yüz sözcüğü rakamsal değeri içermez. Kanat/Koruma olarak algılanır.

Araf 7/185
أَوَلَمْ يَنظُرُواْ فِي مَلَكُوتِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا خَلَقَ اللّهُ مِن شَيْءٍ وَأَنْ عَسَى أَن يَكُونَ قَدِ اقْتَرَبَ أَجَلُهُمْ فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ
Allah'ın tasarlayıp/yarattığı şeyleri, semaların ve arzın melekûtu içerisinde gözlemleyip ecellerinin çok yaklaşmış olmasını bakıp/durumu değerlendirmezler mi? İş bu haldeyken, O (Kur'an)'dan sonraki hangi hadîse güvenip/inanacaklar!?

En'am 6/75:
وَكَذَلِكَ نُرِي إِبْرَاهِيمَ مَلَكُوتَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِنِينَ
Kesin bir şekilde kanaat getirmesi/bilgiye ulaşması için, semaların ve arzın melekutunu İbrahim'e şu şekilde gösterdik.

6. Kitaplar ve Diller

 Kur'an ışığında inceleyebilir, uygun tarafları süzgeçten geçirerek, bağzı kıssaların detaylarını görebilir ve kelimelerin kökenlerine inip, gerçek manalarını ve onlardan kaynaklanan kavramları anlayabilirsiniz. Kur'an kendinden önce gönderilen kitapları, eski kelime manâlarını kendi bünyesinde kullanarak tasdik etmektedir. Bu sebepten dolayı arapçanın yanı sıra, aramice ve ibranice dillerinin bilinmesi gerekmektedir.

------------------------------

KUR'AN - İNCİL - GİNZA RABBA - TEVRAT

------------------------------

Kur'an (arapça) : http://www.all-quran.com/extdocs/Holy_Quran_Full.pdf

veya mushaf @ https://docdro.id/DS0ZPfF



-------


------------------------------

İncil/Kitab-ı Mukaddes(süryoyo/aramca) : https://archive.org/download/syriacbible00lond/syriacbible00lond.pdf

(matta, markos, luka ve yuhanna bölümlerindeki İsa'nın sözlerini gözden geçirin, sonraki bölümler önemli değil)



------------------------------

Ginza Rabba/Büyük Hazine (manden aramcası) : http://blue.butler.edu/~jfmcgrat/mandaean/Ginza%20Rba%20XPS/Ginza%20Rba%20Book%2001.xps
http://blue.butler.edu/~jfmcgrat/mandaean/Ginza%20Rba%20XPS/Ginza%20Rba%20Book%2002.xps
http://blue.butler.edu/~jfmcgrat/mandaean/Ginza%20Rba%20XPS/Ginza%20Rba%20Book%2003.xps
http://blue.butler.edu/~jfmcgrat/mandaean/Ginza%20Rba%20XPS/Ginza%20Rba%20Book%2004.xps
http://blue.butler.edu/~jfmcgrat/mandaean/Ginza%20Rba%20XPS/Ginza%20Rba%20Book%2005.xps

------------------------------

Tevrat/Eski Ahit (ibranice) : https://docdro.id/8Pj7CI5

 

7. Hanif İbrahim

 En'am 6 / 75-79:
وَكَذَلِكَ نُرِي إِبْرَاهِيمَ مَلَكُوتَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَلِيَكُونَ مِنَ الْمُوقِنِينَ
Kesin bir şekilde kanaat getirmesi / net bilgiye ulaşması için, semaların ve arzın melekutunu İbrahim'e şu şekilde gösterdik.

فَلَمَّا جَنَّ عَلَيْهِ اللَّيْلُ رَأَى كَوْكَبًا قَالَ هَذَا رَبِّي فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لا أُحِبُّ الآفِلِينَ
Gecenin karanlığı basınca bir gezegen gördü, "Rabbim / Sistemi Yöneten / Efendim bu" dedi. Işığı kaybolup / batıp gidince, "Ben ışığı kaybolanları sevmem." dedi.

فَلَمَّا رَأَى الْقَمَرَ بَازِغًا قَالَ هَذَا رَبِّي فَلَمَّا أَفَلَ قَالَ لَئِن لَّمْ يَهْدِنِي رَبِّي لأكُونَنَّ مِنَ الْقَوْمِ الضَّالِّينَ
Ayı (ışıldayıp) doğar gördü, (ve) "Rabbim bu" dedi. Onun ışığı da kaybolup / batıp gidince, "Rabbim doğruyu göstermezse, şüphesiz ben de sapmış / karanlığa batmış topluluk gibi olacağım" dedi."

فَلَمَّا رَأَى الشَّمْسَ بَازِغَةً قَالَ هَذَا رَبِّي هَذَآ أَكْبَرُ فَلَمَّا أَفَلَتْ قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ
Güneşi (ışıldayıp) doğar gördüğünde " İşte! Rabbim bu; (hem) daha büyük" dedi; onun ışığı da kaybolup / batınca dedi ki "Ey kavmim! Ortaklık kurduğunuz ne varsa, onlarından berîyim ben.

إِنِّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ حَنِيفًا وَمَا أَنَاْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
"Bir hanîf / lekesiz / şirk koşmayan biri olarak yüzümü / algımı semaları ve arzı yaratana çevirdim. Müşriklerden / Ortak koşanlardan / İdole, Görüntüye tapıp/hizmet edenlerden değilim ben.
------------------------------
Ali İmran 3 / 67:
مَا كَانَ إِبْرَاهِيمُ يَهُودِيًّا وَلاَ نَصْرَانِيًّا وَلَكِن كَانَ حَنِيفًا مُّسْلِمًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
İbrahim ne yahudi ne de nasranî değildi. O hanîf bir müslüman  /  Huzuru daim kılıp, yalnız Allah'a teslim olmasıyla müşriklerden değildi.
------------------------------
RUM 30 - 30:
فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Bir hanîf olarak, yüzünü dine, Allah'ın insanlar üzerinde yaratmış olduğu fıtrata / yaratılmış varlık âlemine / tabiat ve kainata doğru çevir. Allah'ın tasarlayıp / yaratmasında hiçbir değişiklik yoktur / yaratılışın yerini hiçbir şey tutmaz. Süre gelen / Ayakta duran din işte budur. Malesef ki insanların çoğu bunu bilmezler.


 

8. Menora[h]

 Menora[h] (İbranice: מְנוֹרָה), Tanakh Şemot'ta geçen, saf altından yapılan ve Musa tarafından doğada hazırlanarak kullanılan ve Musa döneminden 300 yıl sonra Kudüs'teki bir tapınağa taşınmış olan, altı koldan ve dekoratif kandil ve çanaklardan oluşan, eski çağlara ait şamdan olarak tanımlanır. Onu yakmak için her gün en saf kalitede zeytinyağı kullanılmıştır. Menora eski çağlardan beri süre gelen bir simgedir.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Nûru Daim Kılan: Menora
o, yaşam ışığı olan hayattır

(B'adem/Adem Kapsamındaki Hayat Ağacı)


----------------------------
Tanakh'ta Elah'ın menoranın tasarımını Musa'ya bildirdiğini belirtir ve menoranın yapısını şu şekilde tarif edilmiştir,
Şemot 25:31-40 (Mısır'dan Çıkış)
לא  וְעָשִׂיתָ מְנֹרַת, זָהָב טָהוֹר; מִקְשָׁה תֵּעָשֶׂה הַמְּנוֹרָה, יְרֵכָהּ וְקָנָהּ, גְּבִיעֶיהָ כַּפְתֹּרֶיהָ וּפְרָחֶיהָ, מִמֶּנָּה יִהְיוּ   
לב  וְשִׁשָּׁה קָנִים, יֹצְאִים מִצִּדֶּיהָ:  שְׁלֹשָׁה קְנֵי מְנֹרָה, מִצִּדָּהּ הָאֶחָד, וּשְׁלֹשָׁה קְנֵי מְנֹרָה, מִצִּדָּהּ הַשֵּׁנִי   
לג  שְׁלֹשָׁה גְבִעִים מְשֻׁקָּדִים בַּקָּנֶה הָאֶחָד, כַּפְתֹּר וָפֶרַח, וּשְׁלֹשָׁה גְבִעִים מְשֻׁקָּדִים בַּקָּנֶה הָאֶחָד, כַּפְתֹּר וָפָרַח; כֵּן לְשֵׁשֶׁת הַקָּנִים, הַיֹּצְאִים מִן-הַמְּנֹרָה   
לד  וּבַמְּנֹרָה, אַרְבָּעָה גְבִעִים:  מְשֻׁקָּדִים--כַּפְתֹּרֶיהָ, וּפְרָחֶיהָ   
לה  וְכַפְתֹּר תַּחַת שְׁנֵי הַקָּנִים מִמֶּנָּה, וְכַפְתֹּר תַּחַת שְׁנֵי הַקָּנִים מִמֶּנָּה, וְכַפְתֹּר, תַּחַת-שְׁנֵי הַקָּנִים מִמֶּנָּה--לְשֵׁשֶׁת, הַקָּנִים, הַיֹּצְאִים, מִן-הַמְּנֹרָה   
לו  כַּפְתֹּרֵיהֶם וּקְנֹתָם, מִמֶּנָּה יִהְיוּ; כֻּלָּהּ מִקְשָׁה אַחַת, זָהָב טָהוֹר   
לז  וְעָשִׂיתָ אֶת-נֵרֹתֶיהָ, שִׁבְעָה; וְהֶעֱלָה, אֶת-נֵרֹתֶיהָ, וְהֵאִיר, עַל-עֵבֶר פָּנֶיהָ   
לח  וּמַלְקָחֶיהָ וּמַחְתֹּתֶיהָ, זָהָב טָהוֹר   
לט  כִּכָּר זָהָב טָהוֹר, יַעֲשֶׂה אֹתָהּ--אֵת כָּל-הַכֵּלִים, הָאֵלֶּה   
מ  וּרְאֵה, וַעֲשֵׂה:  בְּתַבְנִיתָם--אֲשֶׁר-אַתָּה מָרְאֶה, בָּהָר     

31 Saf altından bir Menora yap. Bu Menora meşâkkatli kılınacak. Tabanı ve gövdesi, badem (misali) kapları, tomurcukları çiçekler (misali) kendi bünyesinde olacak. 

32 Menora'nın bir yanında üç dal, diğer yanında da üç dal (olarak), yan taraflarından altı dal çıkmalı. 

33 Bir dalda/kolda üç bademsi kap, tomurcuk çiçek (açar misali), (diğer) kolda üç bademsi kap, tomurcuk çiçek (açar misali), Menora'dan çıkan her dal için aynısı olmalı. 

34 Menora'nın (gövdesi) ise, dört hanemi simgeleyen bademlerin tomurcuk ve çiçekleri. 

35 Ona ait ikiz/dal çiftinin altında bir tomurcuk, ona ait dal çiftinin altında bir tomurcuk, ona ait dal çiftinin altında bir tomurcuk olarak Menora'dan çıkan altı dal da aynıdır. 

36 Düğüm yerleri ve dalları, onlara ait olanın tamamı meşâkkatli, saf altından. 

37 Kandilleri yedi adet yapacaksın ve kandilleri (alev alıp) tutuştuğunda onun yüzeyinde parlayarak/ışık saçsın. 

38 Ve bu kandillere ait maşalar ve kancalar (da) saf altından (olmalı). 

39 Bu aparatların tamamıyla birlite (onu) 1 kikar saf altından yapacaksın. 

40 Dağda sana gösterilen şemaları gözet ve (o şekilde) yap.

----------------------------
Çakralar/Enerji Çarkları:Sanskritçe çakra kelimesinin mânâsı çark/tekerlek veya enerji döngüsünü sağlayan disk anlamına gelir. Yoga, meditasyon ve ayurveda'da bu terim vücuttaki enerji çarklarını simgeler. Omurganın tabanından başın tepesine kadar omurgayı hizalayan yedi ana çakra vardır. Vücuttaki bir çakrayı, madde ve bilincin buluştuğu, dönen bir enerji çarkı şeklinde gözümüzde canlandırabiliriz. Prana ismi ise bu enerjinin, insanlardaki mevcut olan yaşam gücüdür.
Çakraların Önemi: Bu dönen enerji çarkları, vücuttaki büyük sinir merkezlerine karşılık gelir. Yedi ana çakranın her biri, psikolojik, duygusal ve şuur hâlimizin yanı sıra sinir demetleri ve ana organlar ile ilintilidir. Her şey hareket ettiğinden, yedi ana çakramızın açık, hizalı ve akıcı kalması gerekir. Çakralarda bir tıkanıklık varsa, enerji düzgün akamaz. Zihin aktiviteleri, şuur ve beden birbiriyle yakından bağlantılı olduğundan, bir alandaki dengesizliğin farkındalığı diğerlerini tekrar dengeye getirmeye yardımcı olabilir. İlaveten 7 çakra menoranın etkisi altındadır.

1. Kök çakra, Özgün ismi: Muladhara, Renk: Kırmızı, Mantra: "Laam", Işık-Taşıyan: Satürn
Etki Alanı: Fiziksel yaşam gücü, barınma ve hayatta kalma içgüdüsü, özgüven ya da yetersizlik hissi, tutkular, irade yönetimi; Simgeleri: Ganiş and Brahman
----------------------------

2. Sakral çakra, Özgün ismi: Svadhisthana, Renk: Turuncu, Manta: "Vaam", Işık-Taşıyan: Mars
Etki Alanı: Duygusal koruma, cinsellik/üreme, yeniden doğuş, yaşam döngüsü, kızgınlık, denge bozukluğu ve suçluluk; Simgesi: Vişnu
----------------------------

3. Solar Pleksus çakra, Özgün ismi: Manipura, Renk: Sarı, Mantra: "Raam", Işık Kaynağı: Güneş
Etki Alanı: Kararlılık, kabullenme ve özgür irade, hırs ve açgözlülük; Simgesi: Maharudra Şiva
----------------------------

4. Kalp çakra, Özgün ismi: Anahata, Renk: Yeşil, Mantra: "Yaam", Işık-Taşıyan: Venüs
Etki Alanı: Sevgi/Aşk, şefkat, hissi bağımlılık, affetme ve kibarlık; Simgesi: İşvara
----------------------------

5. Boğaz çakra, Özgün ismi: Visuddha, Renk: Turkuaz/Açık mavi, Mantra: "Haam", Işık-Taşıyan: Merkür
Etki Alanı: İfade ve iletişim (konuşma, işitme) yeteneği, bireysellik, yalanlama ve inkar; Simgesi: SadaŞiva
----------------------------

6. Üçünci göz çakra, Özgün ismi: Ajna, Renk: İndigo/Koyu mavi, Mantra: "Oum", Işık-Taşıyan: Jüpiter
Etki Alanı: Zihinsel faaliyetler, telepati, şuurlu olma hali, odaklanma, farkındalık, üretkenlik/yaratıcılık, imgeleme, karamsarlık; Simgesi: Ardhanarişvara –  hem müennes hem de müzekker vasıfları olan, Shiva ve Parvati'nin karışım hali, aynı zamanda Devi ve Şaktiyle irtibatlıdır.
----------------------------

7. Taç çakra, Özgün ismi: Sahasrara, Renk: Mor, Mantra: "Oum", Işık-Yansıtıcı: Ay
Etki Alanı: İlahî/Üstün bilinçle iletişim, şuurun arınıp aydınlanması, frekans algılama, kavramsallık; Simgesi: Şiva


----------------------------
Yedi (7) Baş Meleğin Simgeleri

(İnsan gözü yedi adet semavi olanı bir teleskop veya dürbün olmadan görebilir)


1. İsrafil'in Simgesi - Satürn: İbranice רָפָאֵל, Rāfāʾēl, Arapça إسرافيل İsrāfīl; Kelime mânâsı: "Allah'ın şifası" olarak eski kayıtlarda geçmektedir. קָדוֹשׁ sözcüğü, kelime mânâsına uygun olarak "Allah'a ait" şeklinde çevrilmiştir. İlgili bölümler;

Sesleniş:10.4 Ve dahası Rab İsrafil'e buyurdu: Azâzêl'i ellerinden ve ayaklarından bağlayarak, O'nu karanlığa göm. Dûdâêl'deki çölü / ıssız yeri yar ve onu oraya at. 10.5 Üzerine sivri uçlu ve keskin kayalar fırlat. Onun ebedi olarak orda kalabilmesini sağla, iyice ört ki yüzü bir daha ışık görmesin. 10.6 Böylece büyük karar gününde o da ateşin içerisine atılır. 10.7 Semadan düşen meleklerin, bozup mahvettiği yeryüzünü eski haline çevir. Dünyanın normal haline geri çevrildiğini ilan et. Yeryüzünü eski haline döndürdüm ki, gözcülerin kendi evlatlarına bildirdiği ve (diğerlerine) öğrettiği mistik bilgiler yüzünden tüm âdemoğulları yok olmayacaklar. 10.8 Yeryüzünün tamamı Azâzêl'in uygulamaları ve öğretileri sebebiyle telef oldu ve O'nun üstüne atarak her günahı yaz.
Baş Melekler20.3 Allah'a ait meleklerden biri İsrafil'dir. Âdemoğullarına ait rûhlardan / emirlerden sorumludur.
22.1 Oradan başka bir yere gittim, bana batıdaki sert kayalık dağı / yüksek ve geniş bir takım yıldızını, sağlam göktaşlarını ve oranın içerisinde dört tane mağarayı / yeri gösterdi. 22.2 Onların aşağısındaki yerler (mağaralar) derin, geniş ve düzgün / pürüzsüz / sakindiler. Sanki bir şey en düzgün / akıcı / yumuşak vaziyette sarmalanmıştı. Onlara bakmak derinlik ve karanlıkla doluydu. 22.3 Allah'a ait meleklerden olan İsrafil benimleydi, bana cevap vererek şöyle dedi: Bu mağaraların amacı onların varlıklarına ait rûhların birleşmesi, ölenlerin varlıkları için yaratıldılar. Burada, âdemoğlunun her rûhu / şuûru birleştirilerek / bir araya getirilecek. 22.4 Bu yerler onlara ait karar günü gelene dek barınabilmeleri amacıyla yaratıldılar. Onların zamanlarını tamamlamaları için ki, bu çok uzun süre alacak, ta ki büyük yargılamanın onların üstünde gerçekleşmesine kadar buralarda tutulacaklar. 22.5 Ölmüş bir adama ait rûhun yakınmasını izledim ve onun sesi semalara ulaşarak şikâyet etti. 22.6 Sonra benimle olan meleğe, İsrafil'e sordum ve şunu dedim: Sesi semalara varan ve şikâyet eden bu rûh da kim? 22.7 Bana cevap verdi ve dedi ki: Bu rûh Habil'den geldi, onu kardeşi Kabil öldürdü. Ta ki kardeşi Kabil'in tüm soyu / tohumları yeryüzünden silinene kadar kederlenir / ona karşı davacı olur ve onun tohumları âdemoğulları arasında gözden kaybolur / yok edilir. 22.8 Sonra onun hakkında ve (diğer) hepsi üzerindeki kararı, ayrıca tüm mağaralar (kayalıklar) hakkında sordum ve dedim: Neden biri diğerlerinden ayrı? 22.9 Bana cevap verdi ve şöyle dedi: Ölen(lere ait) rûhların birbirinden ayrılması amacıyla burada üç ayrı yer / bölüm hazırlandı. Böylelikle doğru yol üzerinde olanlar buradaki üzerinde nur bulunan su pınarına (doğru) ayrılırlar. 22.10 Ayrıca günahkârlar içinde bir yer hazırlandı. Öldüklerinde toprağa gömüldüklerinde (anlarlar) ve kendi hayatları boyunca da bir yargılama / karar onlara gelmemiş olanlar. 22.11 Burada onların rûhları büyük azaba ayrılırlar. Ne zaman ki o büyük karar, cezalandırma ve azap günü ebediyet için küfre düşenlerin üzerine olur ve kendi rûhları onlardan intikamlarını alırlar. O (Allah) onları sonsuza dek oraya bağlar. Doğrusu O, âlemin başlangıcından beri oradadır. 22.12 Ebediyetten önce yine bir yer var ki, onların rûhları kedere düşerek şikâyet / feryat edenler için hazırlanmış, kendilerini heder etmeleri ve kâfir olarak öldükleri günler hakkında hesap verirler. 22.13 Doğru yol üzerinde olmayan, günahkâr olup yanlışta ısrar eden azgınlar zümresine katılacakları böyle bir yer burası, ama onların rûhları karar gününde yok edilmeyecek ve onlar oradan çıkamayacaklarda.
Kıssalar I40.9 Bana seslendi: İlk olan merhametli ve öfkeyi bastıran / uzun süre kahır çeken, Allah'a ait olan Mikail'dir. İkincisi, beşeriyete ait çocukların tüm rahatsızlıkarından ve incinmiş (rûhlardan) sorumlu olan İsrafil'dir. Üçüncüsü, tüm kuvvelerden sorumlu olan Allah'a ait Cebrail'dir. Ve dördüncüsü, ebedi hayata varis olacakların umut ve tövbelerinden / af kayıtlarından sorumlu olan Fanuel'dir.
Fasıla71.7 Her tarafta Seraf'lar, Kerub'lar ve Ofan'lar, bunlar uyumazlar, ama O'nun şanına ait kürsüyü korur / kürsüde nöbet tutarlar. 71.8 Ve sayısız (çok miktarda) olan melekleri gördüm. Bir binin binlercesi, onbinin onbinlercesi, o haneyi sarmış / çevrelemişti. Mikail, İsrafil, Cebrail, Fanuel ve yüksek semalarda bulunan Allah'a ait olan melekler, o haneye giriyor ve çıkıyorlardı. 71.9 Mikail, Cebrail, İsrafil, Fanuel ve Allah'a ait sayısız birçok melek o haneden dışarı çıktı. 71.10 Onlarla beraber Günlerin Önünde Olan (El Evvel), O'nun ön tarafı ak ve yün gibi paktı. Ve üzerindeki giysisi betimlenemez / tarif edilemezdi. 71.11 Ve yüzümün üstüne düştüm. Bana ait tüm vücudum eridi ve varlığım değişim geçirdi / tüm vücudum ışığa dönüştü. Yüksekçe bir sesle gücün rûhu (hikmet) ile birlikte dua ettim, şereflendirdim ve övdüm. 71.12 Ağzımdan (söyleyerek) sürdürdüğüm o dualar, Günlerin Önünde Olanın huzurunu memnun ediyordu. 71.13 Ve O Günlerin Önünde Olan, Mikail, Cebrail, İsrafil, Fanuel ile ve binlercesiyle, onbinlerin binlercesi sayısız olan melekleri ile birlikte geldi. 71.14 O Melek (gelenlerin arasından bir tanesi) bana doğru geldi ve benimle selamlaşarak bana şunu dedi: Bu sadâkat / adalet üzerine doğmuş olan âdemoğlu (Âdem) ve sadâkat / bağlılık / adalet onun üzerinden devam ediyor. Günlerin Önünde Olanın hakkı onu terk etmeyecek. 71.15 İlaveten bana şöyle dedi: Âlemin hakkı için gelmek üzere olan huzuru sana doğru çağırıyor, âlemin yaratılmasından beri huzur süre geldiği üzere, böylece sende ona sonsuza dek sahip olacaksın ve ebediyetten ebediyete kadar. 71.16 Ona ait yollarda yürümeye devam edenlerin tümü, çünkü hak / sadâkat asla onu terk etmez. Barınacakları yerler onunla birlikte olacak ve nasipleri / kökleri onunla birlikte olacak ve sonsuza dek onlar (hak yolunda gidenler) ondan (âdemoğlundan) ayrılmayacaklar, ebediyetten ebediyete kadar. 71.17 Böylece günlerin süresi, o âdemoğlu ile birlikte orada olacak ve huzur adalet sahipleri için olacak ve ona ait doğru yol, âdil olanlar için olacak, Rûhların Sahibinin hakkı için, her şeye doğru ebediyen.

----------------------------

2. Remiel'in Simgesi - Mars: İbranice רעמיאל; Kelime mânâsı: "Allah'ın rahmeti" İlgili bölümler;

Baş Melekler20.8 Allah'a ait meleklerden biri Remiel / Azrail'dir. Allah'ın yükselttiği / yukarı kaldırdığı kimselerden sorumludur.
Son Sözler108.4 Orada fark edilemeyen bir buluta / yoğunluk kümelerine benzeyen bir şeyi gördüm ve ona ait derinlikten / yoğunluktan dolayı içerisine bakamadım. Orada aydınlık veren / canlı / parlak bir yanan ateşin alevlerini gördüm ve oradaki şeyler dağlar / büyük kütleler gibi parlıyor, daireler çiziyor ve bir yandan öbür yana çalkalanıyorlardı. 108.5 Benimle birlikte (giden), Allah'a ait vefakâr meleklerden biri olan (Remiel'e) sordum ve dedim ki: Bu parıldayan şey de nedir? Orada sadece tek başına yanan ateşe ait alevler, bağrışmalar, ağlamalar, inlemeler ve büyük bir acı var, ama bir sema yok! 108.6 O da bana şunu dedi: Bu gördüğün, günahkârların, küfre düşenlerin, kötülük yapanların ve Allah'ın (göndereceği) peygamberlerinin ağızları vasıtasıyla vuku bulacaklar / yapılması gerekenler hakkında söylediği her şeyi değiştirmiş kimselere ait varlıkların atılacağı yer burasıdır. 108.7 Bunların bağzıları yazılmış ve yukarıda semalarda kayıt edilmiştir. Böylelikle melekler okuyabilir ve günahkârların başlarına neyin geleceğini bilebilirler. Ve alçak gönüllü olarak kendi bedenlerini adam edenler ve kötü / ahlaksız kişiler tarafından küfredilen / acı çektirilenler, Allah tarafından (sabrın) karşılığını / ödülünü alırlar. 108.8 Her kim Allah'ı sevmiş, altını, gümüşü, dünyalık zenginliği / mülkü sevmemiş ve bedeninde ızdırap çekmiş / kendi canını bile feda edebilmişse, 108.9 Ve her kim, var olduktan sonra dünyalık yiyecek için can atmamış, ancak kendilerini gelip geçici (ölümlü) bir nefes olarak göz önünde bulundurmuş ve buna göre yaşamışsa, (bu bağlamda) Rab onları birçok kez denemiş olur, böylelikle O'nun ismine (hakkıyla) hamd etsinler diye, onların rûhları / şuûrları saflığa ulaşmış olur.

----------------------------

3. Raguel'in Simgesi - Güneş: İbranice ראגואל; Kelime mânâsı: "Allah'ın dostu", Mısır mitolojisinde mecvut olan "Ra" karakteri. İlgili bölümler;

Ağaçlar: (Bahçe Boyutu) 24.1 Oradan arzın başka bir yerine gittim, Raguel gündüz ve gece parlayan ateşten / enerjiden bir dağ silsilesini bana gösterdi. 24.2 Ona doğru gittim ve yedi tane ihtişamlı dağ ile karşılaştım. Hepsi bir diğerinden farklıydı. Muhteşem ve güzel kayalıklar / taşlar, bir bütün olarak görkemliler / hepsi (birbirinden) değerli, iyi görünümlere sahipler ve yüzey şekilleri çok güzeldi. Doğuya doğru olan üç tanesi, bir diğerinin üzerinde, güneye doğru olan üçü de, bir diğerinin üzerinde ve (aralarında) derin ve esintilerle dolu vadiler, hiçbiri ötekisiyle birleşmiyor. 24.3 Bunların ortasında yedinci dağ, ayrıca o (dağ) yükseklik bakımından onlardan (diğerlerinden) daha üstün, kürsüye / hükümdarlığa ait üyeliği / merkezi andırıyordu. Mis kokulu ağaçlar kürsünün etrafını çevrelemiş (haldeydiler).
Baş Melekler20.4 Allah'a ait meleklerden biri Raguel'dir. Âleme ait ışık veren cisimlerin, geriye yansıttıkları ışınların şiddetinden sorumludur.
 
----------------------------

4. Sara(h)qael'in Simgesi - Venüs: İbranice שרהקאל, Amharca ሰረቃኤል Säräqael; Kelime mânâsı: Sarah isminden ele alırsak prenses, diğer verilen mânâ (net olmasa da) "ebediyete ait ve titreşim"dir. Kitap üzerinde yapılan çalışmalar kapsamında, rabbani ve hristiyan öğretilerinde anlatılan Sara(h)qael'in, Sariel/Asradel isimli düşen melekle aynı olduğu şeklindeki açıklamalar yanlıştır. Bu ayrımı, Allah'a ait olan melekler ile sınırları aşarak Allah'ın emirlerinin dışına çıkmış meleklerin savaşında, yâni taraflarını seçmiş meleklerin mücadelesi kapsamında görebiliriz. Saraqael Mısır mitolojisinde Hathor, Yunan mitolojisinde ise Afrodit ile ilişkilendirilmiştir. İlgili bölümler;

Oğullar: (Kabil'in doğumu) 21.3a Havva o meleğin buyurduğu gibi doğruldu, bir çocuğu doğurdu ve onun teninin rengi yıldızları andırıyordu. O (bebek) ebenin avuçlarının içerisine düştü ve otları koparmaya başladı, çünkü annesine ait barakanın içinde çim ekilmişti. 21.3b Ebe bebeğe karşılık verdi ve ona seslendi: Allah insaflı ki seni tümüyle benim ellerime bırakmadı, çünkü sen iyiliği kesen / öldüren, kötü huylu / sapkın olan Kabilsin. (Öyle) biri olduğundan meyve veren ağacı koparırsın ve ağacı (toprağa) diken (de) değilsin. Tatlılığı / Nazikliği taşıyan değil, öfkeyi / sertliği taşıyansın. 21.3c Ve kuvve Âdem'e şöyle dedi: Ona ne öğrettiysem, bebekle o işini halledip bitirmiş oluncaya kadar Havva'nın yanında kalmaya devam et.
Baş Melekler20.6 Allah'a ait meleklerden biri Sâraqael'dir. Âdemoğullarının dini / manevi günah işleyen rûhlarından sorumludur.

 

-----------------------------

5. Mikail'in Simgesi - Merkür ☿: İbranice מִיכָאֵל‎, Arapça ميخائيل ، مِيكَالَ ، ميكائيل‎; Kelime mânâsı: "Allah'ın tavrı", ilgili bölümler;

İblis13.2 Senin yaratıldığın aynı gün ve o günden itibaren Allah'a ait yüzün huzurundan düştüm, Çünkü Allah bir rûhu (hikmeti) senin yüzünün üzerine üflediğinde, üstün olan varlığa ait yansımaya / fikre / düşünce tarzına ve benzer yapıya / tavra sahip oldun. Ondan sonra Mikail geldi, seni takdim etti ve seni Allah'ın huzurunda secdeye vardırdı. Ve Allah Mikail'e şöyle buyurdu: Ben Âdem'i (kendi) düşünce tarzıma ve üstün olan varlığıma uygun olarak yarattım. 14.1 Bunun üzerine Mikail geldi, meleklerin bütün topluluğuna çağrıda bulundu ve onlara dedi ki: Üstün olan varlığa ait fikrin ve tavrın önünde secde edin / üstünlüğüne boyun eğin. 14.2 Çok geçmeden Mikail onları (emirle) topladığında hepsi sana secde etmişti. Aynı zamanda beni (de) çağırdı. 14.3 Ve ona dedim ki: Benden daha genç olana secde etmeyeceğim üzere git başımdan, ben ona göre önceki temelim / yapı taşıyım ve onun bana boyun eğmesi (daha) uygun olur.
Ayrılık20.1b Ondan sonra Allah, Âdem'in duasına kulak verdi ve ona Mikail'i gönderdi. O da Âdem'e (onun kendi) kaderinde / ölçüsünde var olmak üzere sevk edilmiş semavî (bir) mühür ile mühürlenmiş tohum (taslak)ları getirdi. Çok geçmeden Mikail ona tohum ekmeyi ve tohum taslaklarına dair yapılacak işlemi öğretti. Bu sayede (âdemoğulları) ve onlara ait her soyun korunup kurtulması mümkün olsun diye (bunu Âdem'e gösterdi).
Rahmet: (45)32.3 Havva ibadet etmek için (dizleri) üzerindeyken insanlığın meleği Mikail birden geliverdi. O durdurdu ve Havva'yı doğrultup ona dedi: (45)32.4 Kocan Âdem bedeninden yükseldiğinden dolayı o pişmanlık halinden çıkıp ferahla. Ayağa kalk ve ona ait nefese bak. Âdem'i Yaratan daha şimdiden onu kabul etti.
Âhiret(47)37.3 Melekler bu sözleri sarf ettiklerinde, altı kanatlı Seraf'lardan biri ona doğru gönderildi. O, Âdem'i Akheron'a / keder ırmağına götürdü. (47)37.4 Ve onu üç kez keder ırmağının içine batırıp çıkardı. Çok geçmeden onu Allah'ın huzuruna geri döndürdü ve (Âdem) üç saat boyunca yüzüstü (olarak) kaldı. Ondan sonra Allah elini / kudretini O'na ait kürsüden uzattı ve Âdem'i kaldırdı, ayrıca onu Mikail'e verdi ve ona şunu dedi: (47)37.5 Onu üçüncü semadaki cennete götür ve düzenleme / yönetim gününe kadar onu sunağın önüne dik / yerleştir ki, onu Benim esenlik getiren sevilen zürriyetim (Nûh) vasıtasıyla her canlıya / insana ilişkin olarak en ince ayrıntısına kadar inceleyip / görmüş olurum.(47)37.6 Bunun üzerine Mikail, Allah'ın buyurduğu yere doğru Âdem'i götürdü ve meleklerin tümü ağırdan alarak meleksi ilahiler söylüyorlardı. Onlar şu mucizeyi dillendiriyorlardı: Âdem'in bağışlanmasıyla bir âhiretin vaadi. (47)38.1 Mikail'in Allah'a yönelik çağrıda bulunmasından sonra, (47)38.2 Allah borunun çalınmış olmasını ve her birinin kendi saffında / rütbesinde olarak, bir buhurluk tutanların, bir santur tutanların ve boruyu çalan meleklerin tamamının, Allah'ın huzurunda toplanmalarını emretti.
Son Dua(48)40.1 Bundan sonra Allah Mikail'e bir emir verdi. (48)40.2 O (Âdem'i) üçüncü semadaki cennete götürdü. Onlar katlanmış üç adet kefeni kaptılar ve Allah Mikail'e ve Cebrail'e şöyle buyurdu: Bu katlanmış kefenleri açın ve Âdem'in bedenini sarın, ayrıca (o) zeytin ağacından yağı alıp onun üzerine dökün. Ve Meleklerin üçü Âdem'in bedenine kefeni giydirip onu sardılar. (48)40.6 Allah onların her ikisinin de doğu tarafındaki cennete yükseltilmiş olmalarını emretti. Ki o yerden Allah biraz toprak alarak Âdem'i yaratmıştı. Ayrıca Allah Mikail'e kazmasını emretti. (51)43.1 Ayrıca Melek Mikail, Havva'yı nasıl saracağını Şit'e gösterdi. Meleklerin üçü geldiler ve Havva'nın bedenini alıp Âdem'in bedeninin olduğu yere yerleştirdiler. (51)43.2 Ve bundan sonra Mikail gelip ona şunu dedi: İnsanoğlunun ölümü / sonu gelinceye dek her ölen kişiyi böyle sarın. (51)43.3 O bütün bunları Şit'e öğrettiğinde, Şit'ten uzaklara en yukarıdaki semaya doğru yükseldi ve (son olarak) ona şöyle dedi: Ölü için beş günden fazla yas tutmayın ve yedinci günde keyiflenip / sevinçli olun, çünkü Rabbin O'na ait olan her şeyi meydana çıkarmış, Allah, o günde tamamlayıp / bitirmiştir.
Sesleniş10.11 Ve Allah Mikail'e buyurdu: Git, Şem(s)îâzâz ve onunla beraber olan diğerlerine bildir, onlar tüm ahlaksızlıkları içerisinde kadınlarla bağ kurarak kendilerini hüsrana uğrattılar. 10.12 Onların kendi evlatları birbirlerini öldürdükleri zaman, kendi sevdiklerinin yok oluşunu seyretsinler. O gün onların kararları ve tamamladıkları hükme bağlanana, her şey sonsuza kadar tamamlanıncaya dek, bağla onları yetmiş nesil olarak arzın tepelerinin altına. 10.13 O günlerde onları dipsiz ateş çukuruna doğru (götürmekte) önderlik edecekler. İşkence / azap içinde deliğe girerek ebediyen kapatılacaklar. 10.14 Ve daha sonra her kim cezaya çarptırılırsa yanacak ve ondan sonra onlarla birlikte küle dönüp / mahvedilecek, bütün nesillerin sonu gelene kadar hepsi birbirlerine bağlı olacaklar. 10.15 Şehvete kapılan rûhların / varlıkların hepsini yok et ve gözcülerin evlatlarını da, çünkü onlar insanoğluna eziyet ettiler. 10.16 Her kötülüğü / zulmü yeryüzünden kaldır, her türlü kötü iş sona ersin, adalet ve dürüstlük ekini (yerleşerek) belirsin, amelller berekete / nimete dönüşsün. Adalet ve dürüstlük mutluluğun kaynağı içinde ebediyen yerleşecek.
Baş Melekler20.5 Allah'a ait meleklerden biri Mikail'dir. Âdemoğullarının en iyi bölümlerinden ve insanlıktan / karışık nutfeden sorumludur.
Ağaçlar24.6 Allah'a ait meleklerden, benimle olan Mikail onlardan sorumluydu. 25.1 Bana cevap vererek şöyle dedi: Hânokh, neden bana bu ağacın kokusu hakkında soruyorsun ve neden bilgi edinip (gerçeği) öğrenmek istiyorsun? 25.2 Sonra ben Hânokh, şu şekilde yanıtladım: Her şey hakkında öğrenmeyi arzu ederim ama özellikle de bu ağacın hakkında öğrenmek isterim. 25.3 Ve bana cevap verdi: Bu gördüğün yüksek büyük yer, Rabbinin hükümdarlığının zirvesi gibidir. Çok Yüce, Azametli, Sonsuz Saltanatın ve Üstünlüğün Yegane Sahibi (Azîm'e) ait kürsünün bulunduğu, O 'arzı hayırlı şeyler ile birlikte ziyaret etmek için aşağıya geldiğinde / yeryüzünü iyilik üzere yıktığı zaman' duracağı yerdir. 25.4 Bu güzel ve hoş kokulu ağaca hiçbir bedenli canlının dokunma yetkisi yoktur, ta ki büyük yargılama zamanı gelinceye dek. Ve her şeyin bedeli ödenerek, ebedi olarak tamamlanması sağlandığı zamana müteakiben o bölüştürülmüş olacak ve sadık / hak sahipleriyle alçak gönüllü olanlara (ondan) verilecek. 25.5 Onun meyvesi cennet ehline / seçilmişlere verilecek ve bu ağaç kuzeye doğru Allah'a ait / ayrı tutulan bir yerde, Sonsuz Saltanatın Sahibine ait mabedin / cemaatin yakınlarında dikili olacak. 25.6 Onlar o mukaddes olan mekâna girecek, neşe ve sevinç ile (birbirlerini) kutlayacaklar. İliklerine / hücrelerine kadar o güzel kokunun işlemesine izin verecekler. Onlar için ileride birbirine bağlı uzayda / boşlukta yaşam (olacak). Eski atalarının yaşadığı gibi çok uzun bir hayat sürecekler. Onlara ait günlerde keder, dert / sıkıntı olmayacak, onlara üzüntü / drama ve acı asla yaklaşmayacak.
Nûh67.8 O günlerde o sular, hükümdar, muktedir ve soylu / asil olanlar ve yeryüzünde yaşayanlar için olacak / onlara hizmet edecekler. Canları ve beden için bir şifa ve aynı zamanda rûhlarına ait bir karar (olacak). Çünkü onlar, rûhlarını / şuûrlarını tamamıyla arzularına kaptırdılar ve kendi bedenlerinde ceza görmeliler. Aynı zamanda Rûhların Sahibini inkâr etmelerinden ötürü, her gün kendilerine ait cezayla yüzleşecekler, ayrıca hâlâ O'nun adına (da) inanıp / güvenmezler! 67.9 Kendilerine ait bedenlerin yanması arttıkça / daha fazla beden şiddetli olarak yandıkça, üzerlerindeki canları daima / ebediyete kadar bir yenisi ile değişecek. Hiç kimse gereksiz bir söz söyleyemez, Rûhların Sahibinin huzurunda. 67.10 Bedensel arzularını dinleyerek şehvete düştüklerinden ve Rabbe ait rûhu (emri) inkâr ettiklerinden dolayı böyle bir ceza başlarına gelecek. 67.11 O zamanlarda o suların kendileri sıkıntılı / acılı bir değişime maruz kalırlar, zira o çağlardaki (günahkâr) meleklerin cezalandırıldığı zamandan itibaren, kaynaklara ait suların ısısında bir değişim meydana gelir, ayrıca o melekler yükseldikçe / arttıkça bu kaynakların suları değişir ve soğuk olur. 67.12 Allah'a ait olan Mikail'i duydum, cevap vererek seslendi: Bu hüküm, meleklerin ne ile mahkum edildiğinin, hükümdar olanlar, güç sahipleri ve dünyayı avucunda tutanlar için bir ifade vermesidir. 67.13 Çünkü bu karara ait sular, (beşer olan) hükümdarlar ve kendi bedenlerinin arzuları için şifa olur. Ama onlar görmeyecekler, bu yüzden de o (aynı) suların değişerek, ebediyen yanan bir ateşe dönüşeceğine inanmayacaklar.
Kıssalar I40.9 Bana seslendi: İlk olan merhametli ve öfkeyi bastıran / uzun süre kahır çeken, Allah'a ait olan Mikail'dir. İkincisi, beşeriyete ait çocukların tüm rahatsızlıkarından ve incinmiş (rûhlardan) sorumlu olan İsrafil'dir. Üçüncüsü, tüm kuvvelerden sorumlu olan Allah'a ait Cebrail'dir. Ve dördüncüsü, ebedi hayata varis olacakların umut ve tövbelerinden / af kayıtlarından sorumlu olan Fanuel'dir.
Kıssalar II54.4 Benimle yol alan huzurun meleğine seslenerek sordum: Bu zincirden aletler kimler için hazırlanmış? 54.5 O da bana şöyle dedi: Bunlar Azâzêl'i konuk edenler için hazırlanmıştır. Onları hapsetmek ve cehennemin en dip noktasının içerisine koymak için, Rûhların Sahibinin emrettiği üzere (orada) çeneleri sert taşlar ile kaplanacak. 54.6 O büyük günde, Mikail, Cebrail, İsrafil ve Fanuel onların hakkından gelecek / boyun eğdirecekler ve onları yanan ateşe ait (bir) fırınına atacaklar. Böylece Rûhların Sahibi, işledikleri haksızlıklara ait hesabın intikamını alabilir. Çünkü şeytana hizmet ettiler / tâbi oldular ve dünyada yaşayanların yoldan çıkmasına neden oldular.
Kıssalar III68.2 O günde Allah'a ait olan Mikail, İsrafil'e cevap vererek şöyle dedi: Rûhun / Emrin gücü zorluyor / baskılıyor ve titretiyor beni. Meleklerin üzerindeki karar, saklı olan her şeyin hükmünün sertliği / ciddiyetinden dolayı. O sertlikteki (bir) hüküm işleme konulduğunda kim dayanabilir? Öncesinde korkudan erimezler mi? 68.3 Allah'a ait olan Mikail tekrar cevap verdi ve İsrafil'e dedi ki: O da kim! Kim kalbini yumuşatmaz onla ilgili olarak, kimin kontrolü / zihni sarsılmaz / rahatsızlık duymaz, bu hükmün kelimesinden dolayı. Onlara karşı bir hüküm çıktı. Çünkü onlar (melekler), onların (âdemoğullarının) dışarı çıkmasına / sınırları aşmasına neden oldular. 68.4 O, Rûhların Sahibinin huzurunda durduğu zaman olan oldu. Allah'a ait Mikail İsrafil'e söyledi: Rabbimin bakış açısı altında onların bir parçası olmayacağım, Rûhların Sahibi onlara karşı öfkelendi. Çünkü onlar, kendileri Rablermiş / Sistemi Yöneten / Büyük Olanlarmış gibi davrandılar. 68.5 Bu yüzden saklı olan kıyamet ilelebet onların başına gelecek. Bu nedenden dolayı ne melek, ne de insan kendi pay almayacak / onların maruz kaldığına uğramayacak. Fakat yalnız onlar kendi kıyametlerine maruz kalacaklar, her şeye doğru ebediyen. 69.1 Bu karardan sonra (diğer melekler), onları dehşete düşürerek tir tir titretecekler çünkü bunu dünyada yaşayanlara onlar gösterdiler.
69.13 Bu da Kâsba'êl'in görev alanı, (edilen) yeminin lideri, Allah'a ait olanlara yeminin başlangıcını gösteren, o yüksek ışık halkasında barındığı / yaşadığı zaman onun ismi Bêqâ'ydı. 69.14 Bu (melek) Allah'a ait olan Mikail'e gizli olan ismi göstermesini talep eden. Böylece onlar gizli ismi görebilecek ve bu ismi yeminlerinde anacaklardı. Böylelikle o ismin ve yeminin önünde titreyerek / dalgalanacaklardı ki, âdemoğullarının cocuklarına bütün gizli saklı olan şeyleri gösterebilsinler. 69.15 Bu o yeminin gücü / yetki alanı: O bu yemini Mikail'in idaresindeki Akâe'ye yerleştirdi. Bu şekilde yemin etkin ve dayanıklı / değişmeden devam etsin diye. 69.16 Bunlar, o yeminin sırları: Onlar güçlü hale bu yemin sayesinde geldiler, dünya yaratılmadan önce semalar kesintiye uğradı / durduruldu ve ebediyen / kıyamete kadar.
Fasıla71.3 Meleklerin liderlerinden olan Mikail beni sağ elimden tutarak ayağa kaldırdı. Ve bütün rahmetin ve adaletin / sadâkatin bilinmeyenlerini bana gösterdi.

----------------------------

6. Uriel'in Simgesi - Jüpiter: İbranice אוּרִיאֵל; İsmin değişik formları: Ariel/Oriel; Boyutlar kapsamındaki meleklerin çok boyutlu yapıları olabileceği ve aynı meleğin değişik boyutlar içinde farklı isimler alabileceği ihtimal dahilindedir. Ginza Rabba'da geçen "Usfar Manharbiel Staqlus" ismininin içinde hem "Uriel" hem de "Fanuel" isimlerinin harfleri mevcut olduğundan aynı meleğin olduğu tahmini yapılabilir. Lâkin bu sadece bir yorumdur. Kelime mânâsı: "Allah'ın Işığı", Yunan mitolojisindeki Zeus'la ilişkilendirilmiştir.  ilgili bölümler;

Sesleniş10.1 Bunun üzerine O En Yüce ('Elaya) Hizmet Edilen / Tapılası Tek Kudret, Ulu (İlah) olan seslendi ve yüce arştan Ûriel'i Lâmekh'in evladına gönderdi ve ona buyurdu: 10.2 Söyle ona (Nûh'a), Benim adıma sığınsın. Vahiyle bildir ki son yaklaşmakta ve bütün yeryüzü mahvolacak. Büyük bir sel dünyayı vurmak üzere ve içindeki her şey telef olacak. 10.3 Bilgilendir onu ki kaçabilsin ve soyu tüm yeryüzü için kurtulsun.
Yolculuk18.13 Orada korkunç bir şey gördüm, (bana oranla) yedi tane yıldız yanan dağ yığınları gibi duruyordu. Ve ben onlar hakkında soruşturduğum anda, 18.14 Melek seslendi: Bu yer semanın ve arzın son noktası, semaların yıldızları ve yöneticileri için hapishanedir burası. 18.15 Onlar ateşe yuvarlanan yıldızlardır. Rabbe ait emirlerin sınırlarını aştılar. Kendi doğuşlarının başlamasına uygun düşen zamanda belirmediler. 18.16 Ve O (Allah) onlara öfkelendi, onların günahlarının süresi doluncaya dek, onları bağladı. 19.1 Ûriel bana dedi ki: Kadınlar ile bağ kuran meleklerin rûhları / varlıkları burada kalacaklar ve onlar sözüm ona çok farklı yapılara sahip olacaklardı. İnsanları ahlaksız yaparak, yanlış yola sapmalarına yol açacaklar, bu yüzden insanlar da dâimon'ları / karanlığa düşen meleksi varlıkları, tanrılar edinerek kurbanlar sunacaklar. Büyük karar gününe kadar onlar orada bulunacaklar, o gün esnasında yargılanacaklar ki, onlar hakkında bir sona varılacak. 19.2 Semalara ait meleklerin yoldan çıkmalarına sebebiyet veren onların kadınları da çakala / sırtlanlara dönüşecekler.
Baş Melekler20.2 Allah'a ait meleklerin biri Ûriel'dir. (Yıldırıma eşlik eden) Gök gürültüsünden ve tortudan (meleklerin hapishanesinden) sorumludur. 21.1 Sonra (bağzı) cisimlerin / olayların karışıklık içerisinde bulunduğu bir yerin etrafında dolaştım. 21.2 Korkunç bir şey gördüm. Ne yüksek sema ne de belirli bir yer vardı, berbat, korkunç ve terk edilmiş bir yerdi. 21.3 Orada semaların yedi yıldızını bir arada olarak onun içerisine bağlanmış yanan / parlayan, büyük dağlara benzer bir halde gördüm. 21.4 Daha sonra da dedim ki: Ne tür (bir) günah yüzünden bağlanmışlar ve neden buraya atılmışlar? 21.5 Allah'a ait meleklerden olan ve onlara öncülük eden Ûriel benimleydi, beni götürdü ve benimle konuşarak bana şöyle dedi: Hânokh kimin hakkında bilgi almak için soruyorsun ve gerçeği öğrenmek için acele ediyorsun. 21.6 Bunlar, Yüceliğin Sahibine ('Elaya) ait emirlerin sınırlarını aşan bağzı yıldızlardır. Ta ki günahlarının gün sayısı kadar, onbin (sayısı olmayan) yıl / çağ / devir tamamlanıncaya dek buraya bağlı oldular. 21.7 Oradan başka bir yere gittim, öncekinden daha kötü haldeydi. Ve korkunç bir şeyle karşılaştım. Orada kocaman bir ateş vardı, kızmış, alevlendirilmiş ve bölümlere ayrılmış haldeydi. Tam bir uçurumla / dev çukurla sınırlandırılmıştı. İçersine düşmeleri için izin verilmiş, çok büyük ateşin kolonları vardı, o kadar devasallardı ki boyutlarını, büyüklüklerini göremedim. Ve onun dibini / kaynağını dahi görmeme imkân yoktu. 21.8 O anda dedim ki: Ne kadar korkunç bir yer burası, ne kadar acı verici bu yere bakmak! 21.9 Allah'a ait meleklerden olan Ûriel benimleydi, bana cevap vererek şunu dedi: Hânokh, bu korkunç / berbat yer yüzünden mi korktun ve onun varlığından acı duydun / paniğe kapıldın? 21.10 Cevapladım: Bu korkunç yer yüzünden ve acının temsili yüzünden. Bana dedi ki: Bu yer meleklerin hapishanesidir, orada ebedi tutulup / kapatılacaklar.
Ağaçlar26.4 Bunun batısında, bir öncekine göre daha kısa ve az bir yükseltiye sahip başka bir dağ vardı. Ve onların arasında derin ve çorak / kıraç bir vadi vardı. Orada diğer üç dağın, en uzak noktalarında derin ve çorak dağ geçitleri vardı. 26.5 Bütün dağ geçitleri derin ve dardı, kireçli / sert kayalara sahiptiler. Ve onların üzerinde ekili ağaçlar yoktu. 26.6 O kayalıklardan dolayı hayrete düştüm, o dağ geçitlerinden dolayı da hayrete düştüm ve çok şaşırdım. 27.1 Sonra dedim ki: Bu tamamıyla ağaçlarla dolu olan kutsanmış yerin arasında berbat / lanetli bir biçimde duran vadinin anlamı nedir? 27.2 Allah'a ait meleklerden olan Ûriel benimleydi, bana cevap vererek dedi ki: Bu lanetli vadi, ebedi olarak lanetlenenler içindir. Allah'a ve O'nun şanına karşı yakışık almaz, sert ithamla konuşanların hepsinin bir araya getirilecekleri yer burası olacaktır. Burada toplanacaklar ve bu yer onların üzerinde hükme bağlanacak. 27.3 Son günlerde hak sahiplerinin gözü önünde doğru hükmün onlara bağlandığının ebediyen (bir) görüntüsü olacak. Burada merhamete dahil olanlar, Cennetin / Hale'nin Sahibine ve Sonsuz Melik'e dua edecekler. 27.4 Kendilerine ait karar gününde hesaplarının rahmet görmesi ve O'nun onlara atadığı kaderden / ölçüden dolayı O'na dua edip / şükredecekler.
33.3 Semanın yıldızlarının nasıl belirdiklerini gördüm ve her birinin çıktığı geçitleri saydım, çıktıkları noktaları sayılarına göre tek tek yazdım. Ayrıca isimlerini, bağlantılarını / burçlarını, pozisyonlarını, zamanlarını, aylarını benimle birlikte olan Ûriel isimli melek bana gösterdi. 33.4 Bana hepsini gösterdi, onların isimlerini, kanunlarını ve çalışma sistemlerini benim için yazdı.
Devridaim72.1 Allah'a ait meleklerden, benimle birlikte giden ve onların lideri Ûriel, her birinin nasıl onların sınıflarına / gruplarına göre, onların kanuna ait dönem / periyotlarına ve zamanlarına göre, onların adlarına ve başlangıç / doğuşlara göre ve onlara ait aylara göre olduğunu bana gösterdi. Onların her düzenlemelerinin tamamıyla nasıl olduğunu, dünyaya ait her yıla ve ebediyete doğu nasıl riayet ettiklerini bana gösterdi, ta ki ebediyete doğru yeni bir yaratılış sağlanana dek.
75.3 İşaretlere (burçlara), senelere ve günlere yönelik olarak, bunları Ûriel bana gösterdi. Onu da Işımaya ait Azametin Sonsuz Sahibi (Nûr), semadaki âlemlere ait her ışık / ışık veren, yansıtan cisimin üzerine sorumlu kıldı. Böylelikle onlar semaya ait yüzeyde hakimiyetlerini kursunlar ve dünya üzerinde belirebilsinler. Gündüzün ve gecenin liderleri olsunlar, güneş, ay ve yıldızlar, bir de her hizmete atanıp yaratılmışlar, onlar kendilerine ait seyirlerini, hep semanın çarklarında tutarlar. 75.4 Ayriyeten melek Ûriel, semalarda güneşin ışınlarının dışarı geldiği, güneşe ait çarkın, disk şeklindeki yapısında (bulunan) on iki tane pencerenin açılımlarını bana gösterdi. Onlara atanmış mevsimlerinde açıldıkları zamana müteakip, onlardan yeryüzüne ısı gelir.
78.10 Ûriel, diğer bir kanun olaraktan ışığın, güneşe ait hangi bölüm tarafından aya transfer edildiğini bana gösterdi.
79.2 O (Ûriel) bütün onlara ait kanunları her gün için, her süreç için, her kural (mevsim) için, her sene için ve onların her doğuşu için ve O'na ait emre uygun olarak, her ay ve hafta olmak üzere bana gösterdi. 79.3 Ayın azalıp / küçülmesi altıncı geçidin içinde gerçekleşir ve aya ait olan ışık altıncı geçitte tamamlanır. Ve ondan sonra aylık süre başlar. 79.4 Böylece azalma ilk geçidin dahilinde, ona ait süreç içerisinde, ta ki yüz yetmiş yedi (177) gün veya haftalık bazda, yirmi beş hafta ve iki gün tamamlanıncaya dek gerçekleşir. 79.5 Nasıl ki ay her beş günde bir, tam olarak güneşin arkasında kalıyorsa, yıldızların kanununa uygun olarak o tamamlandığında, bu konumun seyrini görürsün. 79.6 Her bir ışık veren cisme ait bu resmi ve bu çizimi onların lideri muazzam melek Ûriel bana gösterdi. 80.1 O zamanlarda Ûriel, beni yanıtladı ve dedi ki: Ey Hânokh, İşte sana hepsini gösterdim, sana vahiyle bildirdiğim üzere, bu güneşi ve ayı görmelisin. Onlar semaların devir yapan her yıldızın ameline, zamanlamasına ve yıldızların başlangıçlarına öncülük ederler.
81.1 Ûriel bana seslendi: Ey Hânokh, semanın levhalarına ait yazılara bir bak ve onların üzerlerinde yazanları oku(yup) her özgün unsurun farkına var.
Yıldızlar82.7 Ayrıca o doğru ve belirgin hesaba ek olaraktan, ışık veren cisimlere göre ayların, festivallerin (süper novaların), yılların ve (de) günlerin (oluşması) bana, Ûriel tarafından gösterilerek bildirilmiştir. Ona da bütün âlemi yaratan Rab, semaların ev sahipliği / ana sistemi hakkındaki (bilgileri) bana vermesi için emir verdi. 82.8 Onun semalar dahilinde gündüz ve gece üzerinde gücü vardır. Böylelikle ışığın insanlar üzerinde parlamasına yol açabilir. Güneş, ay, yıldızlar ve semaya ait bütün güçler kendilerine ait yörüngeler içerisinde döner / dolaşım yaparlar.

----------------------------

7. Cebrail'in Simgesi - Ay: İbraniceגַּבְרִיאֵל Gabri'el veya Gavri'el, Arapça جبريل , جبرائيل Cibrīl veya Cibrāʾīl , Aramca ܓ݁ܰܒ݂ܪܺܝܐܝܶܠ Gaḇrīʾēl; Kelime mânâsı: "Allah'ın kuvveti/dayanıklılığı", ilgili bölümler;

Oğullar: (23)3.2 Ondan sonra Allah melek(lerden) Cebrail'e bildirdi: Âdem'e de ki, o bir öfkenin evladı olduğu için, kardeşi (Habil) onun tarafından öldürüleceğinden dolayı, bildiğin o gizli planı Kabil'e belli etme. (Ve Cebrail'e dedi): Ne var ki Âdem'in üzgün olmasına izin verme, çünkü onun için Habil'in yerine Şit'i (ortaya) çıkaracağım ve o, kendisiyle Bana ait fikri andıracak, böylece sana bir belleğimde olan her şeyi gösterip öğreteceğim. Ama bunu Âdem dışında kimseye vahiyle bildirme. (23)3.3a Bu, Allah'ın meleğe anlattığıydı ve melek bu kelime(leri) Âdem'e konuştu. Sonra Âdem o kelime(leri) kalbinin içerisinde muhafaza etti. Âdem ve eşi, onların ikisi de üzgündüler.
Son Dua(48)40.2 O (Âdem'i) üçüncü semadaki cennete götürdü. Onlar katlanmış üç adet kefeni kaptılar ve Allah Mikail'e ve Cebrail'e şöyle buyurdu: Bu katlanmış kefenleri açın ve Âdem'in bedenini sarın, ayrıca (o) zeytin ağacından yağı alıp onun üzerine dökün. Ve Meleklerin üçü Âdem'in bedenine kefeni giydirip onu sardılar.
İsyan: 9.1 O zamanlar Mikail, Cebrail, İsrafil ve Ûriel semadan aşağı baktılar ve (oranın) kan gölüne döndüğünü ve her kötülüğün yeryüzünde işlendiğini gördüler. 9.2 Ve birbirlerine seslendiler: Harabeye dönmüş yeryüzü, onların feryatlarını semanın kapılarına (kadar) taşıyor. 9.3 Şimdi siz semaların Allah'a ait olanları (melekler), insanların varlıkları şu şekilde feryat ediyor: En Yüce ('Elaya'nın) yargılamasından önce bizi güven altına alın. 9.4 Ve Mâlik olan Rablerine dediler ki: Rab dışında yok Rabler, Allah dışında yok İlahlar, Melîk dışında yok Melîkler! Senin heybetinin hükümdarlığı yeryüzünün tüm nesilleri içerisinde ve Senin isminin yüceliği ve şanı, yeryüzünün tüm nesilleri içerisinde süre gelmektedir. Senin eserin mübarek ve övgüye layıktır. 9.5 Her şeyi Sen yarattın ve her şeyin üzerinde güç sahibi (ancak) Sensin. Her şey örtüsüz, açık bir şekilde önünde, her şeyi gören (Basîr’sin), Senden hiçbir şey saklı kalmaz. 9.6 Görüyorsun Azâzêl'in ne yaptığını! Âlemde itaatsizliği / günahkârlığı öğretti ve semalarda tutulan, belirli bir zamana ait olmayan sırların tümünü açığa vurdu. 9.7 Kendisiyle birlikte olanları yönetme yetkisi verilmiş olan Şem(s)îâzâz'ın bilindik büyüleri yaptığını görüyorsun. 9.8 Toplu olarak toprağa ait insanlığın kızlarına vardılar. Onlarla uzandılar, kirlendiler ve onlarda bu günahları medyana getirdiler. 9.9 Böylece o kadınlar da fâni olanları doğurdular, bundan dolayı da bütün dünya kanla ve adaletsizlikle doldu. 9.10 Şimdi ise ölenlerin rûhları / şuûrları ağlıyor ve semanın kapılarında feryat ediyorlar. Ayrıca onların acıları arttı, dünya da işlenen bu haksızlıktan / kötülükten kaçmaya da muktedir olamıyorlar. 9.11 Ve sen her şeyi bilensin (Alîmsin), öncesinde ne olacağını da bilirsin, bu (olanları) ve onların her birinin endişe ettiklerini de bilirsin. Ama bize hiçbir şey söylemiyorsun. Onlara bu (durum) ile alakalı ne yapmamız lazım?
Sesleniş10.9 Allah Cebrail'e buyurdu: Soyu bozuklara, yoldan çıkmışlara ve tüm zina edenlerin çocuklarına karşı hareket geç. İnsanların arasında bulunan bu zinakârların ve gözcülerin çocuklarını ortadan kaldır. Onları dağıt, onları birbirine düşür ve birbirlerini öldürerek / savaşarak yok edebilmelerini sağla. Onlar günlere ait süreye sahip olmayacaklar. 10.10 Sana (yalvararak) dua / istirham edecekler, fakat sana bu şekilde dua eden babaları onların hiçbir şeyini güven altına alamayacaklar. Ancak onlar sonsuz (çok uzun) bir hayat umarlar ve onların her biri beş yüz sene yaşayacak.
Baş Melekler20.7 Allah'a ait meleklerden biri Cebrail'dir. Cennetten, sürüngenlerden ve Kerub'lardan sorumludur.
Kıssalar I40.9 Bana seslendi: İlk olan merhametli ve öfkeyi bastıran / uzun süre kahır çeken, Allah'a ait olan Mikail'dir. İkincisi, beşeriyete ait çocukların tüm rahatsızlıkarından ve incinmiş (rûhlardan) sorumlu olan İsrafil'dir. Üçüncüsü, tüm kuvvelerden sorumlu olan Allah'a ait Cebrail'dir. Ve dördüncüsü, ebedi hayata varis olacakların umut ve tövbelerinden / af kayıtlarından sorumlu olan Fanuel'dir.
Kıssalar II54.6 O büyük günde, Mikail, Cebrail, İsrafil ve Fanuel onların hakkından gelecek / boyun eğdirecekler ve onları yanan ateşe ait (bir) fırınına atacaklar. Böylece Rûhların Sahibi, işledikleri haksızlıklara ait hesabın intikamını alabilir. Çünkü şeytana hizmet ettiler / tâbi oldular ve dünyada yaşayanların yoldan çıkmasına neden oldular.

 

----------------------------
Bakara 2/97,98:

قُلْ مَنْ كَانَ عَدُوًّا لِجِبْر۪يلَ فَاِنَّهُ نَزَّلَهُ عَلٰى قَلْبِكَ بِاِذْنِ اللّٰهِ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَهُدًى وَبُشْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَمَنْ كَانَ عَدُوًّا لِلّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَرُسُلِه۪ وَجِبْر۪يلَ وَم۪يكَالَ فَاِنَّ اللّٰهَ عَدُوٌّ لِلْكَافِر۪ينَ

De ki: Kim Cebrail'e düşmansa (bilmeli) ki, güvenen/müminler için kendinden öncekini tasdik edip, doğru istikâmete erdiren müjdeyi, Allah'ın izni dahilinde senin kalbine indiren muhakkak ki o (Cebrail)'dir. Her kim Allah’a, Meleklerine, Resullerine, Cebrail ve Mikail’e düşmansa, mutlak surrette Allah da hakîkati örten/kâfirlerin düşmanıdır.
----------------------------
Fussilet 41/53:

سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي أَنفُسِهِمْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ أَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ أَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ

Bize ait işaretleri hem ufukta hem de kendi nefesleri kapsamında, onun gerçekliği açıkça belirsin diye onlara aydınlatıp/göstermekteyiz.
Sahibin/Efendin olan/Rabbinin, her şeye dâir olanları görüp/şahit olması kâfi değil mi?
----------------------------

Neptün

Mürselât 77:30
انطَلِقُوا إِلَى ظِلٍّ ذِي ثَلَاثِ شُعَبٍYürüyün üç dallı/çatallı gölgeye doğru!


Not: Daha sonradan geliştirilen 9 dallı bir menora mevcut, fakat son âyetin belirttiği husus, neptünün veya 7 meliğin simgeleri dışında kalanların, yaşamı dâim kılan mekânlar olmadığını işaret etmekte.

 

----------------------------

Bereşit 9:13יג אֶת-קַשְׁתִּי, נָתַתִּי בֶּעָנָן; וְהָיְתָה לְאוֹת בְּרִית, בֵּינִי וּבֵין הָאָרֶץ

Yayımı bulut kapsamında kıldım ve o, Benimle genişlik arasında olan antlaşmanın bir işareti olacak.

 


Not:Bu âlemde, sarı rengin kapsadığı alanda bulunmaktayız, bu nedenle güneş ve ay sarı renkte gözükmektedir. Ahiret silsilesine istinâden, insan şuûrunun gidebileceği 2 alt boyut/çukur (turuncu veya kırmızı) ve 3 yüksek boyut/daha hayırlı mekân mevcut. Diğer yüksek boyutlardan biri olan indigo-lacivert olan mekân, bizim için değil.

 

----------------------------
Meryem 19:12
يَا يَحْيَى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ وَآتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّا
"Ey Yahya! Kitabı kuvveler kapsamında al/kuvvetle tut." Sâbiîlere hükmü/hikmeti (حِكْمَ) onla verdik

Ginza Rabba
Birinci Bölüm
Yaşamın namı kapsamında ve yaşamın bilgisinin namı (Manda-d-Hiia) kapsamında! En yaşça üstün/bilge olan, suyun, nûrun ve ışımanın, şan/şeref ve görkemin halifesi olan, ilk varlığın namı kapsamında! ki o var edilen kelimeler söyleyerek sesini yükseltip/ağladı. Onun sesi ve kelimeleriyle sarmaşıklar/asmalar yukarı doğru/büyüyerek var oldu ve ona ait ikametgâhın ilk hayatı tesis edilerek/oluştu. 
Ve O konuşarak şunu dedi: "İlk hayat, ikinci hayatın altı bin sayısız yıl evvelinde ve İkinci hayat, üçüncü hayatın altı bin sayısız yıl evvelinde ve üçüncü hayatsa, herhangi bir uthra'dan altı bin sayısız yıl daha eski. Ve herhangi bir uthra, tüm genişlikten daha yaşlı/kıdemlidir. İlaveten hane'nin yedi büyüğü/yöneticisinden yedi yüz yetmiş bin sayısız yıl daha yaşlıdır. Öyle olduğu için o ebediyettir.

Boyutsal Yaşam Beklentisi:
806,000 + ∞
12,000+
6000+


Kamer (54/54-55)
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍۙ
ف۪ي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَل۪يكٍ مُقْتَدِرٍ
Bak-İşte!/Mutlak surette kötülüklerden sakınanlar, bahçelerde ve nehirlerdeler.
Muktedir Melîklere ait mekânda, doğruluk/adâlet makamının hak sahipleri olarak kurulup/yerleşirler.

https://youtu.be/T75IKSXVXlc

(Aurora Borealis)

9. Ra Âlemi

İnfitâr Suresi 82/6:

يَٓا اَيُّهَا الْاِنْسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَر۪يمِۙ
Ey insanlık! İkram ve Lütuf Sahibi (Kerîm) olan Rabbin kapsamında seni (kibirle) isyana sürükleyip / aldatan da nedir?


Burada belirtilen husus, insanlığın bir parçası olduğu eko-sistemi yeterince idrak etmemesi ve kendi heva ve kurgularına kapılmasıdır. İnsanların yaşamlarını sürdürmek için bünyesine kattığı ve gerekli olan bütün besinler, gökten inen suyla, yerden biten meyve ve sebzeler ile yahut yaratılmış hayvan âlemi aracılığıyla kendisine çömertçe sunulduğu halde, insan nankörce davranış sergiler ve kendisini gurura kaptırıp, doğayı talan ederek kendi varlığını her şeyden üstün görme hatasına düşer.

Lâkin insanoğlunun üzerinde Melekût (YHWH) âleminin baskın gücü hakimdir. Genellikle biz bunları, doğa olayları veya âfetler olarak gözlemleriz. Yâni melekût âleminin cezalandırmaları şeklinde süre gelen hadiseler silsilesi. Bu duruma misâlen yangınlar (ateş), yıldırımlar (elektrik çarpması), seller (su baskını), kasırga/hortum/fırtınalar (hava olayları), zelzele, heyelanlar (toprak kaymaları) vb. gösterilebilir.


İnsanın dünyada bulunma sebebi, mal mülk veya krallık / hükümdarlık elde etmek değildir. İblisle şeytan, "sonsuz bir mülk ve hükümdarlık istemez misin!?" yalanıyla, adem ve havvayı kandırıp bahçeden çıkarılmasına neden oldukları kitaplarda açıkça belirtilir. Burada olmamızın sebebi biraz komplike gibi gözüksede şu şekilde özetlenebilir: Yaşamı okumamızı sağlayan arınma ve güncellenme platformu. Ne yazık ki insanoğlu bu detayları, hem Allah'ın gönderdiği kitaplardan hem de fıtrat üzerinden yâni yaratılmış varlık âlemini iyice özümseyerek okumadığı için, tabiatı tahrip eden hatalı davranışlarının sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalır.


İnsanoğlunun üzerinde daha kuvvetli olan melekût yapısı ve her boyutta, o yapıya hükümdar olan/yöneten ve yönlendiren bir baş melek / melik mevcuttur. İlaveten 7 meliğin semaları idame etme şekli, her boyutun kendine has melekût yapısı içerisinde, 7 kat semalar / boyutlar düzleminde ve Allah'ın direktifleri doğrultusunda gerçekleşir. Kur'an-i anlatım şekliyle, bu boyutlara "âlemler" ismi verilmişitir ve bu âlemde, dünyanın bulunduğu kapsam, sarı rengin hükümdarlık sürdüğü Raguel’in boyutu / Ra âlemi'dir. Tüm âlemlerin üstünde tek yaratıcı olan ve her şeyi emriyle idame eden Allah, yaratmış olduğu varlık âlemlerini güç ve yetki verdiği baş melekler kapsamında yönetir.

Kur'an-i diğer bir anlatım detayı ise "Biz" ifadesidir. Bu ifadenin açılımı: Allah'ın emriyle bir arada giden baş melekler ve onların yönlendirdiği melekût yapısıdır. Ayrıca Allah'ın emri, kitap verilmiş nebîlerin kalemlerinde veya konuşmalarında tezahür eder. Yâni Allah'ın gönderdiği emirler, peygamberler aracılığıyla defaatle geldikleri kavimlere iletilmiştir. Peygamber gelir ve gerçek kapsamındaki doğru bilgiyi ve yapılması gereken direktifleri iletir. Bu durumunun anlaşıması basittir.  Bu ayrıntıyı, Kur'anda Muhammed a.s.'mın kaleminden, İncillerdeki isa'nın bağzı sözlerinden, Yahya a.s.ma verilmiş Ginza'dan, ya da Tanakh'ta mecut olan yazılı metinlerin içinde görebilirsiniz. 

Bu müteşâbih durum, aynı baş meleklerin emri aldıklarında ve yerine getirdikleri zamankine benzer. Emir gelir, ve Allah'ın isteği doğrultusundaki işleyiş ortaya çıkar. Ama bu detay, ne peygamberleri ne de baş melekleri İlah yapmaz. Allah bizlere, baş melekleri yüceltmeyi veya onlardan bir şey dilemeği bile yasak kılmışken, tarikat şeyhlerinin Allah ile birey arasında aracı olduklarını söylemeleri, hatta insanlara şefaat ediceklerini dile getirmeleri, tamamen Kur'an dışı bir şirk dininin tezahüründen başka bir şey değildir.

Fussilet 41/37:
وَمِنْ اٰيَاتِهِ الَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُۜ لَا تَسْجُدُوا لِلشَّمْسِ وَلَا لِلْقَمَرِ وَاسْجُدُوا لِلّٰهِ الَّذ۪ي خَلَقَهُنَّ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
O'na ait işaretler: Gece ve gündüz, güneş ve aydır. Ne güneşe ne de aya secde etmek / üstünlüğünü kabul etmek (diye bir şey) yoktur. Onları tasarlayıp / yaratan Allah'ın üstünlüğünü kabul edin de, O'nun için değer ve emek üretip/ibadet edebilesiniz.


Kitapların idol ve nefsi konularda bulunduğu tenkit ve uyarılara rağmen şirk ve ondan gelen inanç türevleri insanlığı hüsrana uğratan diğer önemli bir husustur. Tevhîd kelimesinin zıddı manasına gelen şirk: ortak koşan / ortaklık demekir. Hatta türkçede kullandığımız şirket sözcüğü de bu kelimeden gelir. Birden çok ortağın bulunduğu tüzel yapı. İlaveten Kur’ân-ı Kerîm’de bugünkü tarikatlardaki veya tasavvuftaki gibi bir hulûl inancı, yâni Allah'ın insanda tezahür etmesi diye bir şey yoktur ve malesef bu şirke götüren büyük günahın affedilmeyeceği açıkça belirtilmiştir.

Nisâ 4/116:

اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَع۪يدًا
Şüphesiz Allah kendisine ortaklar izafe edilmesini bağışlamaz, bundan az olup/diğer alt günahları (da) yaşamda kılıp/şirkten mesafeli durmayı seçen kişi için bağışlar. Ve her kim Allah'a ortaklık izafe ederse, derin bir sapkınlığa / dönüşü olmaz bir karanlığa batmış olur.


Şirk, geçmişten bu yana devam eden sapkın bir inanç şeklidir. Bu inatçı inancın başlangıç noktası hep aynı olmuştur. Gelen peygamberlere karşı çıkanlar, başlangıçta dedikodu, karalama ve iftira üretmiş ve daha sonrasında şirk dinlerini devam ettirmek üzere onları yücelterek kendi inançlarını muhafaza etmeye çalışmışlardır. Allah'ın gönderdiği her nebî ve resul, yüceltilmiş isimlerle, varlık âleminde görülen güneş, ay ve yıldızlara istinaden yapılan insanvarî putlarla, ya da Allah'a ortaklık veya aracı olduğu iddia edilen her türlü fizikî ve düşünsel putla çarpışmıştır.

Müşrikler, yaşadıkları âlemi düzgün okuyup anlamadıkları ve kafalarında kurdukları şirk yapısı nedeniyle, Rablerine karşı samimi duygu ve düşüncelerini kirleterek yitirirler. Allah'a tam manasıyla güven duymadıklarından dolayı, kendi kafalarındaki Allah anlayışı onlar için asla kafî olmaz. Oluşması gereken güven duygusu ise, eko-sistem içerisinden elde edilecek karinelere bağlı olması gerekirken, sadece eskiden gelen örf / adet ve ecdadlarına izafe edilen söylentilere ve kabullere dayandırılır. Bu yanlış istikamette oluşturulan bir kültürü meydana çıkarır ve birçok sosyal soruna neden olur. Ve müşriklerin kullandıkları formul hep aynıdır. Allah + peygamber + kutsanmış kişiler / yüceltilmiş isimler + evliyalar + ruhban sınıfı vb. Zaten Allah'ın yanına bir tane isim/kişi veya varlık izafe edildiği takdirde, gerisi gelir ve ortaya birçok isime dayandırılan kabullerin oluşturduğu şirk yapısı ortaya çıkar.

Eğer onların herhangi bir kuvveti / kerameti olsaydı, selleri durdur, yangınları söndürür veya depremleri dindirmezler miydi? Veya hayalî panteon kurguları içinde ortak koştukları kutupları, gavsları ve diğer şeytan evliyaları herhangi bir otorite sahibi olsalardı, onlara yardıma koşarak felaketleri başlarından savmazlar mıydı?

Yûsuf 12/105-106

:وَكَاَيِّنْ مِنْ اٰيَةٍ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ
وَمَا يُؤْمِنُ اَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ

Semalarda ve yeryüzünde nice işaretler vardır ama, algılarını çevirip / (onlara) dönüp bakmadan yakınlarına uğrayıp / geçip giderler.
Onların çoğu şirk koşarak / müşrik haline gelmeden Allah’a güvenmez!

10. Ümmilik ve Okuma Yazma Bilen Peygamber

Ümmîliğin açıklaması:

Sözlükler “Ümmî” kelimesinin “el-ümm” kökeninden geldiğini yahut “el- ümmet” kökünden türemiş bir sıfat olduğunu belirtmektedir. Aynı zamanda“el-ümm: ana, bir şeyin aslı olan, temeli” anlamlarını teşkil etmektedir. “el-ümmet”, topluluk,insan grubu anlamını taşımaktadır.

Kur'an peygamberimize indirilen/vahyedilen kitaptır ve Kuran-ı bizzatihi Muhammed a.s. kaleme alıp/yazmıştır.
Öncelikle ana manasından başlıyalım ve kurandan İslam ümmetini görelim,

Enbiya 21/48-92:
ولَقَدَ اٰتَيْنَا مُوسٰى وَهٰرُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَاۤءً وَذِكْرًا لِلْمُتَّق۪ينَ  اَلَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَهُمْ مِنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ  وَهٰذَا ذِكْرٌ مُبَارَكٌ اَنْزَلْنَاهُ اَفَاَنْتُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ  وَلَقَدْ اٰتَيْنَاۤ اِبْرٰه۪يمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِه۪ عَالِم۪ينَ  اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا هٰذِهِ التَّمَاث۪يلُ الَّت۪يۤ اَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ  قَالُوا وَجَدْنَاۤ اٰبَاۤءَنَا لَهَا عَابِد۪ينَ  قَالَ لَقَدْ كُنْتُمْ اَنْتُمْ وَاٰبَاۤؤُكُمْ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ  قَالُوۤا اَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ اَمْ اَنْتَ مِنَ اللَّاعِب۪ينَ  قَالَ بَلْ رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الَّذ۪ي فَطَرَهُنَّ وَاَنَاۨ عَلٰى ذٰلِكُمْ مِنَ الشَّاهِد۪ينَ  وَتَاللّٰهِ لَاَك۪يدَنَّ اَصْنَامَكُمْ بَعْدَ اَنْ تُوَلُّوا مُدْبِر۪ينَ  فَجَعَلَهُمْ جُذَاذًا اِلَّا كَب۪يرًا لَهُمْ لَعَلَّهُمْ اِلَيْهِ يَرْجِعُونَ  قَالُوا مَنْ فَعَلَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَاۤ اِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِم۪ينَ  قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُۤ اِبْرٰه۪يمُ  قَالُوا فَاْتُوا بِه۪ عَلٰىۤ اَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ  قَالُوۤا ءَاَنْتَ فَعَلْتَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَا يَاۤ اِبْرٰه۪يمُ  قَالَ بَلْ فَعَلَهُ كَب۪يرُهُمْ هٰذَا فَسْـَٔلُوهُمْ اِنْ كَانُوا يَنْطِقُونَ  فَرَجَعُوۤا اِلٰىۤ اَنْفُسِهِمْ فَقَالُوۤا اِنَّكُمْ اَنْتُمُ الظَّالِمُونَ  ثُمَّ نُكِسُوا عَلٰى رُؤُۧسِهِمْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هٰۤؤُۨلَاۤءِ يَنْطِقُونَ  قَالَ اَفَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُكُمْ شَيْئًا وَلَا يَضُرُّكُمْ  اُفٍّ لَكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَفَلَا تَعْقِلُونَ  قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُوۤا اٰلِهَتَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَ  قُلْنَا يَا نَارُ كُون۪ي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلٰىۤ اِبْرٰه۪يمَ  وَاَرَادُوا بِه۪ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَخْسَر۪ينَ  وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطًا اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَا لِلْعَالَم۪ينَ  وَوَهَبْنَا لَهُۤ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةً وَكُلًّا جَعَلْنَا صَالِح۪ينَ وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَهْدُونَ بِاَمْرِنَا وَاَوْحَيْنَاۤ اِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَاِقَامَ الصَّلٰوةِ وَا۪يتَاۤءَ الزَّكٰوةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِد۪ينَ  وَلُوطًا اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّت۪ي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَاۤئِثَ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِق۪ينَ  وَاَدْخَلْنَاهُ ف۪ي رَحْمَتِنَا اِنَّهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ  وَنُوحًا اِذْ نَادٰى مِنْ قَبْلُ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِ  وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِناَ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَع۪ينَ  وَدَاوُۧدَ وَسُلَيْمٰنَ اِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ اِذْ نَفَشَتْ ف۪يهِ غَنَمُ الْقَوْمِ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِد۪ينَ  فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمٰنَ وَكُلًّا اٰتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًا وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُۧدَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَ وَكُنَّا فَاعِل۪ينَ  وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَكُمْ لِتُحْصِنَكُمْ مِنْ بَاْسِكُمْ فَهَلْ اَنْتُمْ شَاكِرُونَ  وَلِسُلَيْمٰنَ الرّ۪يحَ عَاصِفَةً تَجْر۪ي بِاَمْرِه۪ۤ اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهاَ وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِم۪ينَ وَمِنَ الشَّيَاط۪ينِ مَنْ يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلُونَ عَمَلًا دُونَ ذٰلِكَ وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظ۪ينَ  وَاَيُّوبَ اِذْ نَادٰى رَبَّهُۤ اَنّ۪ي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ  فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِه۪ مِنْ ضُرٍّ وَاٰتَيْنَاهُ اَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَذِكْرٰى لِلْعَابِد۪ينَ  وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِدْر۪يسَ وَذَا الْكِفْلِ كُلٌّ مِنَ الصَّابِر۪ينَ  وَاَدْخَلْنَاهُمْ ف۪ي رَحْمَتِناَ اِنَّهُمْ مِنَ الصَّالِح۪ينَ  وَذَا النُّونِ اِذْ ذَهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ اَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادٰى فِي الظُّلُمَاتِ اَنْ لَاۤ اِلٰهَ اِلَّاۤ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنّ۪ي كُنْتُ مِنَ الظَّالِم۪ينَ  فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّ وَكَذٰلِكَ نُنْجِي الْمُؤْمِن۪ينَ  وَزَكَرِيَّاۤ اِذْ نَادٰى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْن۪ي فَرْدًا وَاَنْتَ خَيْرُ الْوَارِث۪ينَ  فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيٰى وَاَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُ اِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًا وَكَانُوا لَنَا خَاشِع۪ينَ وَالَّت۪يۤ اَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا ف۪يهَا مِنْ رُوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَاۤ اٰيَةً لِلْعَالَم۪ينَ اِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةًۘ وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ

48-92. Yemin olsun ki Mûsa'ya ve Hârun'a Furkân'ı, aydınlatan ve uyararak nasihat veren/zikri, takvâyı daim kılsın/kötülüklerden sakınsınlar diye verdik. Ki o sakınanlar, müşahit olmadan Rablerinden korku duyar, kıyam saatinden de ürperirler. O, bereketli bir Zikir'dir, onu aşağı biz indirdik. Yoksa siz onu inkâr mı ediyorsunuz? Yemin olsun İbrahim'e daha önceden doğruyu bulma gücünü/olgunluğu verdik. Onun durumunu bilirdik. Babasına ve toplumuna demişti ki: "Şu ibadet/hizmet edip/taptığınız heykeller de ne?" Şöyle dediler: "Atalarımız bildik bileli onlara hizmet edip/taparlar." Dedi: "Vallahi, siz de atalarınız da net bir sapıklık içine/karanlığa düşmüş. "Şunu söylediler: "Sen gerçeği mi getirdin yoksa kafa bulanlardan biri misin?" Dedi ki: "Hiç de değil! Rabbiniz, semaların ve arzın Rabbi/Sahibidir, onları yaratmıştır. Ben de bunlara şahitlik edenlerdenim." "Allah'a yemin ederim ki sırtınızı dönüp gidişinizden itibaren putlarınıza bir oyun çevireceğim." Sonunda onları param parça etti. Yalnız en büyüklerine dokunmadı/bıraktı da, dönüp ona başvurabilsinler. Şunu söylediler: "İlahlarımıza bunu yapan kesinlikle zalimlerden biri!" Dediler ki: "Onları diline dolayan bir genç işittik, adına 'İbrahim' diyorlar." Şöyle dediler: "Halkın gözleri önüne getirin onu da, net olarak görsünler." Şunu söylediler: "İlahlarımıza bunu sen mi yaptın, ey İbrahim?" Dedi ki: "Hayır, ben değil; şu büyükleri yaptı, konuşabilirlerse param parça olanlara sorun!” Bunun üzerine kendilerine geldiler/şuurlarına döndüler “Biz, muhakkak yanlış yolun içindeyiz" dediler. Sonra, (eski) kafaları ağır bastı / başları eğildi de: "Sen de biliyorsun ki, bunlar konuşmaz" İbrahim şunu dedi: "Siz, Allah'ın alt mertebesinden size hiçbir şekilde yarar sağlamayan, zarar veremeyen şeylere mi hizmet edip/tapıyorsunuz?" "Yazıklar olsun size ve Allah'ın alt mertebesinden taptıklarınıza! Siz hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?" Dediler ki; “Bir şey yapacaksanız, yakın şunu! Yakın da ilahlarınıza destekleyin.” Biz de şöyle seslendik: "Ey ateş, İbrahim'e bir serinlik ol, selama/huzur ve esenliğe dönüş" Ona tuzak kurmak istediler de biz onları zarara uğrayanlar kıldık. Biz onu da Lût'u da kurtarıp içinde âlemlere bereketler sakladığımız toprağa vardırdık. Ona İshak'ı bağışladık, ilaveten Yakub'u da verdik; hepsini iyi kimseler/huzur için çalışan salihler kıldık. Onları emrimize uygun olarak yol gösteren önderler kıldık. İyi işler yapmalarını, (yaşamı) desrekleyerek zekât vermelerini emrettik. Onlar sadece bize yönelik değer ve emek üretirlerdi. Lût'a da hikmet ile ilmi verdik. Onu pis işler yapan o kentten kurtardık; şüphesiz ki onlar bozgunculuk yapan/dejenere olup doğru yoldan sapmış bir kötülük toplumuydu. Onu rahmetimiz ile kuşattık. O, salih olan iyi kimselerden/hak ve huzur için çalışanlardandı. Nûh da daha önceden bize yakarmıştı. Yakarışına karşılık verdik de onu ve ailesini, o büyük sıkıntıdan kurtardık. Ayetlerimizi yalanlayan topluluğa karşı ona yardım ettik. Onlar kötülüğün toplumuna dönüşmüşlerdi, tamamını batırıp boğduk. Ve Dâvud ile Süleyman da bir gün ekin tarlası ile ilgili hüküm veriyorlardı. Bir toplumun davarları oraya yayılmış vaziyetteyken, biz de onların kararlarına şahit idik. Onu (hükmü) Süleyman'a öğreterek/kavrattık. Her birine hikmet ile ilmi/doğru bilgiyi verdik. Dâvud'a dağları boyun eğdirdik. Kuşlarla beraber tespih ederlerdi. Bunları yapanlar bizdik! Çatışmalarınızın şiddetinden sizi koruyacak olan zırh yapma sanatını ona öğrettik. Artık şükrediyor musunuz? Ve bereketi daim kıldığımız toprağa doğru onun emriyle akıp giden güçlü rüzgarlar Süleyman içindi. Herşeyi bilenler biziz! Kendisine (derinliklere) dalıp çıkan ve  başka amel de üreten bağzı şeytanları onun emrine verdik. Onlar gözetimimiz altındaydı. Ve Eyüp ise bir gün Rabbine seslenmişti: “Ben iyice daraldım/sıkıntı bastı. Sen ise merhametlilerin en merhametli olanısın" Ona cevap vererek ne sıkıntısı var ise kaldırdık. Katımızdan bir rahmet, değer ve emek üretip/kulluk edenlere bir hatırlatma/öğüt olarak kendisine, ailesini ve onların bir mislini verdik. İsmail, İdris, Zülkifl, tümü sabredenlerdendi. Tamamını rahmetimize soktuk. Onlar salih olan iyilerden/hak ve huzur için çalışanlardandı. Ve Zünnûn, kızarak gitmişti de ona asla güç yetiremeyeceğimizi/hayatı kendine dar edemeyeceğimizi/takdir etmeyeceğimizi sanmıştı. Sonra, karanlıkların bağrında şöyle yakardı: "Senden başka ilah yok, tespih ederim Seni/Sen noksanlıklardan münezzehsin! Kuşkusuz, ben zalimlerden oldum." Ona yanıt vererek onu gamdan kurtardık. Zekeriyya da Rabbine seslenmişti: "Rabbim, beni yapayalnız, bir başıma bırakma! Sen, vârislerin en hayırlı olanısın!" Kendisine cevap verip, karısını doğurmaya elverişli hale getirerek Yahya'yı ona armağan ettik. Onlar iyi amellerde yarışır ve korku içinde umutla bize yakarışta bulunurlardı, onlar bize huşû duyup, saygıda kusur etmeyen kimselerdi. Ve o ırzını hassasiyetle muhafaza eden kadın, onun içerisine ruhumuzdan / "ol" emrimizden üfledik de kendisini ve oğlunu âlemler için bir mucize/işaret kıldık.Bak-İşte!/Şüphesiz ki size ait şu ümmet, bir olan/tek ümmettir. Ben de Rabbinizim. O halde Bana ibadet edin/Benim için çalışıp - değer üreterek hizmet edin.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Araf 7/157:
اَلَّذ۪ينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْاُمِّيَّ الَّذ۪ي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِنْدَهُمْ فِي التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْج۪يلِۘ يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهٰيهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَٓائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ اِصْرَهُمْ وَالْاَغْلَالَ الَّت۪ي كَانَتْ عَلَيْهِمْۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِه۪ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ مَعَهُٓۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ۟
157. Onlar yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılmış bulacakları ümmî nebiye/ümmetin peygamberine uyarlar; o onlara iyiliği emreder, kötü ve çirkinden onları alıkoyar. Temiz ve lezzetli şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Isrlarını/taşıdıkları ağır yükleri ve üzerlerindeki bağları kaldırıp/atar. Kim ona güvenip,  ona rûhun sevgisi ve rûhun yazısıyla indirilen nûra/yaşam ışığına uyarsa, işte onlar muvaffak olup/umduklarına kavuşurlar.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Süleymanın Şarkıları Bölüm 5/16:

חִכּוֹ, מַמְתַקִּים, וְכֻלּוֹ, מַחֲמַדִּים; זֶה דוֹדִי וְזֶה רֵעִי, בְּנוֹת יְרוּשָׁלִָם
tevrat ve incilde yazılı duruyor מַחֲמַדִּים

(Not: Bu kelimeye 2 türlü seslendirme yapılabilir, "mahammadim veya mehmedim" şeklinde)
Quotehttp://www.mechon-mamre.org/i/t/t3005.htm

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Okuma yazma bildiğine dair Kur'ani deliller:

Alak Suresi 96/1: (İniş sırası birinci sure)
اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
1. Oku! Yaratan Rabbinin adıyla/namı kapsamında

(Not: Meleğin direktifiyle (varlık alemini) okuyan resul yahut okumaya vahiyle başlayan bir beşer olduğu için insanlara oku diyor, iki türlüde anlamak mümkün.)

---------------------------------------------------------------------------------

Ankebut Suresi 29/47,48:
وَكَذَلِكَ أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ فَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَمِنْ هَؤُلَاء مَن يُؤْمِنُ بِهِ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الْكَافِرُونَ
وَمَا كُنتَ تَتْلُو مِن قَبْلِهِ مِن كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَمِينِكَ إِذًا لَّارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ
47. Kitabı sana işte böyle indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona güvenip/inanırlar. Şunlar içinde de ona güvenenler var. Ayetlerimize gerçeği örten/nankörler dışındakiler kafa tutmaz.
48. Ve sen bundan önce ne bir kitap okurdun ne de onu elinle yazardın. Öyle olsaydı batıla sapan/inkârcılar mutlaka şüphe duyardı.

(Not: Önceden yazmıyordu, şimdi ise bizzat kendisi yazıyor- devamındaki ayetler gayet net.)

---------------------------------------------------------------------------------

Hakka Suresi 69/40-47:
إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍ قَلِيلًا مَا تُؤْمِنُونَ وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ تَنزِيلٌ مِّن رَّبِّ الْعَالَمِينَ وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْأَقَاوِيلِ لَأَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَمِينِ ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِينَ فَمَا مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ عَنْهُ حَاجِزِينَ وَاِنَّهُ لَتَذْكِرَةٌ لِلْمُتَّق۪ينَ
40. Mutlak surette o, kerim olan bir elçinin sözü.
41. O, bir şair sözü değil. Ne kadar az inanarak/güveniyorsunuz?
42. Ve o, bir kahin sözü de değil. Ne kadar da az aklınızı kullanıp/düşünüyorsunuz?
43. Ãlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.
44. Şayet o , bizim aleyhimize bağzı laflar uydurp/bize isnat etseydi,
45. Elbette onun sağ (elin)den yakalar/yemin kapsamına alırdık.
46. Sonrasında şah damarını keserdik.
47. Hiçbiriniz de onun acziyetini gideremezdi.
48. Ve mutlak surette o, müttakilere/takvaya sarılıp kötülüklerden ırak olanlar için uyararak/nasihat veren zikirin ta kendisidir.

(Not: Herhalde bu ayetler, peygamberimizin yanında bulunduğu rivayet edilen vahiy katibinden bahsetmiyor) Yanlış X

---------------------------------------------------------------------------------

Kıyame suresi 75/16:
لَا تُحَرِّكْ بِه۪ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِه۪ۜ
16. Onun kapsamında acele ederek dilini/lisânını onunla hareketlendirme!

---------------------------------------------------------------------------------

Furkan 25/5,6:
وَقَالُٓوا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلٰى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَاَص۪يلًا
قُلْ اَنْزَلَهُ الَّذ۪ي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّهُ كَانَ غَفُورًا رَح۪يمًا
5. Şunu söylediler: Bunlar sabah akşam ona belletilen, evvelkilerin efsaneleri olarak yazmış olduğu/kağıda döktükleri.
6. De ki: Onları semalarda ve arzdaki sırları bilen indirdi. Mutlak surette O, Esirgeyip günahlari bağışlayan (Gafur) ve Şefkat ve Sevginin Kaynağı, nimetleri ortaya çıkaran Toprak Ana (Rahim)'dir.

11. İfade Özgürlüğü

Konuşma ve ifade özgürlüğü, Kur'an-ın Zümer (39) Suresinde takva kavramıyla birlikte verilmiştir. Özgürce konuşan bireyler, aynı zamanda ِözgürce düşünen insanlardır. Eğer toplum da bu tarz insanlar olmaz ise, herkes koyun sürüsü haline gelir. Ve despot insanların kölesine dönerler. Kötülüklerden sakınmanın yöntemi, herkesin konuşması ve düşüncelerini net olarak söylemesidir. Bu yolla toplum da büyümesi muhtemel olan kötülüğün önü kesilmiş olur. Kur'an bunu kendi üslubu içinde mucizevî bir şekilde belirtmiştir. Bu suredeki ilgili ayetler aşağıya çıkartılmıştır:

 

Zumer 39/10-20:
قُلْ يَا عِبَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَاَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةٌ اِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ اَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ قُلْ اِنّ۪يۤ اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ اللّٰهَ مُخْلِصًا لَهُ الدّ۪ينَ وَاُمِرْتُ لِاَنْ اَكُونَ اَوَّلَ الْمُسْلِم۪ينَ قُلْ اِنّ۪يۤ اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ قُلِ اللّٰهَ اَعْبُدُ مُخْلِصًا لَهُ د۪ين۪ي فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُمْ مِنْ دُونِه۪ قُلْ اِنَّ الْخَاسِر۪ينَ الَّذ۪ينَ خَسِرُوۤا اَنْفُسَهُمْ وَاَهْل۪يهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَلَا ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ لَهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِنَ النَّارِ وَمِنْ تَحْتِهِمْ ظُلَلٌ ذٰلِكَ يُخَوِّفُ اللّٰهُ بِه۪ عِبَادَهُ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُوۤا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰى فَبَشِّرْ عِبَادِ اَلَّذ۪ينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُ اُوۨلٰۤئِكَ الَّذ۪ينَ هَدٰيهُمُ اللّٰهُ وَاُوۨلٰۤئِكَ هُمْ اُوۨلُو الْاَلْبَابِ اَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِ اَفَاَنْتَ تُنْقِذُ مَنْ فِي النَّارِ لٰكِنِ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِنْ فَوْقِهَا غُرَفٌ مَبْنِيَّةٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ وَعْدَ اللّٰهِ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ الْم۪يعَادَ
(Tarafımdan) söyle: "Ey güvenerek emek ve değer üreten / kullarım! Takvaya sarılın / kötülüklerden korunup-Rabbinizden sakının. Bu dünyada hayırlı / güzel işlerde bulunanlara yönelik, iyi (şeyler) vardır ve Allah'ın arzı geniş(lik)tir. Sadece sabır gösterenlere ücretleri hesapsız olarak iade edilir." De ki: "Şüphesiz ki bana Allah'a kul olarak / hizmet etmem (ve) O'nun dinine / sistemine yönelik samimiyet göstererek / içtenlikle yaklaşmam emredildi ve ben ِönceki müslümanlar gibi olmakla emrolundum." Dile getir: "Şâyet Rabbime karşı gelirsem, büyük bir günün azabından korkarım." De ki: "Ben (yanlız) Allah'a kulluk eder / Allah için çalışıp, değer üreterek hizmet edip, O'nun sistemine içtenlikle yaklaşırım. O'nun çevresinden / alt mertebesinden arzuladğınız ne ise / istediğiniz şekilde ona hizmet edin."Şunu da söyle: "Şüphesiz bunlar, kıyam gününde hüsranda olacaklar, hem kendi / canlarını hem de ailelerini kaybedecekler. Açık hüsran bu şekilde tecelli eder. Onların üzerlerinde ateşten gölgeler ve altlarında da gölgeler olacak. Allah, kullarını onunla korkutarak / ihtar eder."Ey kullarım, ِöyleyse Benim için takvaya sarılıp / kötülüklerden sakının. Tâguttan / Taşkınlık edenden yüz çeviren ve ona hizmet etmeyerek Allah'a yönelenlere müjdeler olsun, o halde müjde ver kullarıma! Onlar sözü dinler, en iyi / güzel olanına tabî olurlar, işte bunlar Allah'ın yol gösterdikleridir, akıllarını kullananlar da onlardır. (Diğer yandan) azabın kelimesi aleyhinde gerçekleşmiş olanı, ateşte bulunanı kurtarmaya senin gücün yeter mi? Lâkin takvaya sarılarak-Rablerinden sakınanlar, üst üste inşa edilmiş hanelere sahip olacaklar, altlarından da nehirler akacaktır. Bu, Allah'ın vaad ettiğidir. Allah, o vaadinden dönmez.

12. İdol Dâimonu

Önbilgi: Başlangıçta verilen emre uymayan, kibirlenen ve kendi nefsini büyük gören İblis, ilk idol dâimonudur; Akâbinde şeytanı/yılanı ayartarak onun da kendini büyük görmesini/kibirlenmesini sağlamış ve bu şerrî ikili birlikte hareket ederek Adem ve Havva'nın sonsuzluğa ait bahçeden çıkmalarına sebebiyet vermişlerdir. Kur'ânda İblis'e kıyamete kadar süre verildiği açıktır, bu da mücadelenin hâlâ âdemoğluna karşı sürdüğünü gösterir. İster alegorik anlatım, ister geçmişin diyalektik anlatımı olarak idrak edilsin, İblis ve şeytan ayrı kavramları işaret ederler. Bunu semavî metinlerin içinde şöyle özetlemek mümkündür. İblis melekler arasında bulunan, boyutlar arası geçiş yapabilen, dilediği zaman gözüken ve kaybolabillen, ateşten yaratılmış bir varlık/kuvve türüdür. Ve bu tür varlıkların kitle ismine cin denmektir. Demonlar, İblis ve onun zürriyetiyle ilişkilidir. Şeytan ise, yılan/sürüngen denen hayvanî bir varlıktır. Daha fazla detay, Hinduism'deki Naga SheSha (Şeşa) başlıklarıyla irtibatlandırılabilir.


İdoller

İnsanlığın geçmişinde, taştan, altından veya her hangi bir maddeden yapılan put ve heykeller zaman içerisinde anlamsız kaldılar. Ama o alışkanlık şekil değiştirerek süre geldi. İnsanlar ya ölmüş kişileri abarttılar, ya da özel anlamlar yükledikler yaşayan kimseleri övme yoluna gittiler ve sonuç olarak bu alışkanlık devam etti. "İdol dâimonu" diye anılan bu kavram, millâttan önce yaygın şekilde kullanıldı. Benzer şekilde Kur'an da anlatılan elçiler hep yüceltilmiş isimlere karşı mücadele ettiler. Aslına bakarsanız, her toplum da abartılmış kişiler ve onlara ait isimler hâlâ mevcut bulunuyor.

Tâbir, Ginza Rabba kitabından alınma ve metnin içinde beraber anıldığı kavramlar şu şekilde sıralanıyor: Büyücü ruhbanlar, katiller, mağdur kimseleri kesip koparan ruhbanlar, küçümseyerek/küçük düşürenler, şeytanî işaret çıkaranlar, her tür dâimonla kötü iş yapanlar, tılsımcı/muskacılar ve son olarak "idol dâimonu". Birlikte anıldığı kavramlar fazlasıyla rahatsızlık verici ve negatif özellikler taşıyor. Bunun elbette ki mâkul bir sebebi var.

İdol temelli akımlar, toplumsal yapı içinde zıt kutupta idollerin çıkmasına neden olurlar. Çıkan her putlaştırılmış, dokunulmaz, abartılmış kişilik, diğer düşüncenin kendi idolünü yaratmasına neden olur. Bu geçmiş zaman da ve şimdi de var olan önemli sorunlardan biridir.

Toplumda huzur, sevgi ve anlayış, insanların birbirleriyle olan ilişkilerine ve âmellerine dayanması gerekirken, atalarına/ecdadına ve putlaştırılmış/yarı İlah'a döndürülmüş nebîlere veya geçmişte hayırlı işler yapmış kişilere dayandırılır. Bu durum, insanın özgürlüğünü tam manasıyla elinden alır, düşünemez, tartışamaz, her hangi bir şeyin doğruluğunu bulamaz hale getirir ve bireysel hürriyet, şahısların haberi dâhi olmadan anlamını/geçerliliğini yitirir.


------------------------------
Hud Peygamberin mücadelesinden bir alıntı;
A'râf 7/70-71قَالُٓوا اَجِئْتَنَا لِنَعْبُدَ اللّٰهَ وَحْدَهُ وَنَذَرَ مَا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَاۚ فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ قَالَ قَدْ وَقَعَ عَلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ رِجْسٌ وَغَضَبٌۜ اَتُجَادِلُونَن۪ي ف۪ٓي اَسْمَٓاءٍ سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَا نَزَّلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ فَانْتَظِرُٓوا اِنّ۪ي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِر۪ينَ
Şunu dediler: “Sen, sadece Allah’a kul olup / hizmet edelim de, atalarımızın hizmet etmekte olduklarını terk edelim diye mi bize geldin? Eğer doğru sözlü isen, haydi! getir bize tehdit ettiğin şeyi.”

(Hûd) dedi: “Rabbinizden bir azapla gazap vaka haline gelmiştir! Haklarında Allah’ın hiçbir egemenlik / saltanat indirmediği, sadece atalarınızın ve sizin uydurduğunuz birtakım isimler hakkında mı benimle çekişiyorsunuz? Bekleyin bakalım, sizinle beraber ben de bekleyenlerdenim.”


Muhammed a.s.dan iki açıklama;
Necm 53/23:

إِنْ هِيَ إِلَّا أَسْمَاء سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَاؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللَّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْأَنفُسُ وَلَقَدْ جَاءهُم مِّن رَّبِّهِمُ الْهُدَى
O (isimler / kutsanmış kişiler) ancak sizin ve atalarınızın adlandırdığı, Allâh'ın hiçbir saltanatlık indirmediği isimlerden ibaret! Onlar ancak zanla nefeslerin hoşlandığı kuruntulara tâbî olurlar. Kesinlikle Rablerinden hidayet onlara geldi.


Ahkâf 46 - 9:
قُلْ مَا كُنتُ بِدْعًا مِّنْ الرُّسُلِ وَمَا أَدْرِي مَا يُفْعَلُ بِي وَلَا بِكُمْ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَى إِلَيَّ وَمَا أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ
De ki: Resullerden farklı şeyler söyleyen biri değilim. Bana ve size ne yapılacağını bilmem.  Bana vahiy edilen dışında kalana uymam! Ve açıkça uyarıda bulunandan başka biri de değilim!"


bir örnekte Yusuf a.s.dan;
Yusuf 12/38-40:

وَاتَّبَعْتُ مِلَّةَ آبَآئِي إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ مَا كَانَ لَنَا أَن نُّشْرِكَ بِاللّهِ مِن شَيْءٍ ذَلِكَ مِن فَضْلِ اللّهِ عَلَيْنَا وَعَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَشْكُرُونَ يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ أَأَرْبَابٌ مُّتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ أَمِ اللّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ مَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِهِ إِلاَّ أَسْمَاء سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَآؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ

Ben, atam ibrahim'in, ishak'ın ve yakub'un milletine tâbîyim. Bizim Allah'a bir şeyi şirk koşmamız / ortak tutmamız yoktur. İşte bu Allah'ın, bizim ve insanlar üzerindeki lütfudur. Lâkin insanların çoğu şükretmezler.

Ey zindan ahalisi! Birden fazla Rab / Efendiler edinmek mi daha hayırlı, yoksa Özelliklerinde Ayrı, Yegane / Tek Olan (Vâhid) ve Kahredici (Kahhar) Olan Allah mı?

Sizin O'nun alt mertebesinden / çevresinden hizmet etmekte olduğunuz, atalarınızla sizin adlandırdığınız isimlerden başkası değil. Allah, ِöyle bir egemenlik/sultanlar sistemi indirmemiştir. Allah'ın dışında hüküm verecek yoktur/Hüküm yanlız Allah'a aittir. O, sadece kendisine kul olmanızı / hizmet etmenizi emretti. İşte sağlam / süre gelen din/sistem budur. Ama insanların çokları bilmezler."


diğer bir örnek;
Ra'd 13/16:

قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ قُلِ اللّٰهُ قُلْ اَفَاتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِه۪ۤ اَوْلِيَاۤءَ لَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ نَفْعًا وَلَا ضَرًّا قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُ اَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ اَمْ جَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَاۤءَ خَلَقُوا كَخَلْقِه۪ فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْ قُلِ اللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ

De ki:  Semaların ve arzın/yeryüzünün Rabbi / Sahibi kim? De ki: Allah'tır. O'nun yanında evliya / dost mu edindiniz? Bunların, kendi nefislerine bile ne yararı vardır ne de zararı. Şunu söyle (onlara): Gören ile kör yahut ışık ile karanlık bir midir? Yahut Allah'ın tasarlayıp / yarattığına benzer tasarlayabilen yaratıcılar buldular da yaratılanlar / yaratılış onlara benzeşir mi geldi? De ki: Herşeyi yaratan Allah'tır. O Özelliklerinde Ayrı, Yegane Olan (Vâhid) ve Kahredici Olan (Kâhhar)'dır.


son ِörnek;
Kehf 18/102-106:

اَفَحَسِبَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوۤا اَنْ يَتَّخِذُوا عِبَاد۪ي مِنْ دُون۪يۤ اَوْلِيَاۤءَ اِنَّاۤ اَعْتَدْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ نُزُلًا قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْاَخْسَر۪ينَ اَعْمَالًا  اَلَّذ۪ينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا  اُوۨلٰۤئِكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَاۤئِه۪ فَحَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فَلَا نُق۪يمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَزْنًا  ذٰلِكَ جَزَاۤؤُۨهُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُوۤا اٰيَات۪ي وَرُسُل۪ي هُزُوًا

İmânlarını ِörten/nankör/kâfirler, Benim alt mertebemden bazı kullarımı evliya / dost edineceklerini mi zannettiler? Kâfirler için cehennemi bir barınak olarak hazır ettik. Şunu de (onlara): Amelleri bakımından hüsrana uğrayanları haber vereyim mi size? O kimselerin dünyevî hayattaki çabalamaları boşa gitmiş / sıfıra inmiştir. Onlarsa hâlâ güzel iş yaptıklarını sanırlar. Bunlar, Rabbin ayetleriyle O'na kavuşmayı inkâr ettiler de, âmelleri boşa gitti.  Bu sebepten dolayı, kıyam günü onlara değer verilmez. İşte böyledir, cezaları / karşılıkları cehennemdir. Çünkü hakîkatin üzerini örtüp / nankörlük ettiler, işaretlerimi ve resullerimi eğlence edindiler.

------------------------------
Gözardı edilmemesi gereken diğer bir husus, idol dâimonlarının çarkı nasıl döndürdükleridir. Öncelikle bireyin bir yüce kılınmış idole sahip olması sağlanır, bu kişi zaman ilerledikçe kendi nefsinin kölesine döner, çünkü alt yapısı önceden hazırlanmıştır; ilaveten kapitalizm ve tüketim toplumu içinde, yaptıkları her yanlış iş bu tarz kişilere normal gelmeye başlar. Çünkü asıl amaç, kendi nefsinin güttüğü önemli veya büyük adam olma arzusudur. Zenginleşmek mal-mülk sahibi olmak, insanların alkışları, etrafındaki şeyleri kontrol altında tutma hastalığına yakalanmaları ve daha sayılabilecek bir çok emarelerden dolayı Kur'an bu tarz kişilere ilişkin olarak amellerin sıfıra inmesinden bahseder. Bunların, iyi / güzel iş diye adlandırdıklarının neredeyse tümü kendi nefsi arzularından kaynaklanan kuruntulardır.

Geçmişte vahiy almış, önemli şeyler yapmış, bilimsel alanda bir başarı elde etmiş veya Allah'ın ayetlerini insanlara anlatmaya çalışmış insanları sevmek ve saygı duymak elbette ki doğaldır. Unutulmaması gereken şey, o kimselerin aldıkları vahiyleri anlamak, yahut düşüncelerini gözden geçirmektir! Çünkü doğru / gerçek fikirler asla yenik düşmezler. Abartmaların, dokunulmaz kılmaların, hayali kurgularla idoller yaratmanın tamamı gereksizdir. Toplumsal sıkıntılara / çöküşlere neden olurlar.

13. Nuzül-i İsa

 Kur'an-a göre İsa a.s.mın bu dünyaya geri gelmesi söz konusu değildir. Detaylı açıklama aşağıdadır.

Ali İmran 3 / 55:

اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا ع۪يسٰىۤ اِنّ۪ي مُتَوَفّ۪يكَ وَرَافِعُكَ اِلَيَّ وَمُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَجَاعِلُ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوكَ فَوْقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوۤا اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ ثُمَّ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاَحْكُمُ بَيْنَكُمْ ف۪يمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ
O vakit Allah dedi ki: "Ey İsa, senin vefat etmeni sağlayacağım ve seni Kendime yükselteceğim. İmanlarını örten / nankör / kâfirleden seni arındıracağım. Ve sana uyup / takip edenleri kıyam gününe dek kâfirlerden üstün tutacağım. Sonunda dönüşünüz Bana'dır; aranızda tartıştığınız şeyler hakkında hükmü Ben vereceğim."

Not: Bu ayette işaret edildiği üzere ِöncelikle: "مُتَوَفّ۪يكَ" İsa'nın mevt / ölüm halini sonraki "رَافِعُكَ" ise Allah'ın isa'nın ruhunu / şuurunu kendisine yükselttiğini gayet net bir biçimde göstermektedir. Bu yükseltilme, yukarı alınma durumu İsa'ya özel bir durum değildir. Herkesin şuuru ِöldüğünde semaya yükselir. Buna müteâkiben;


------------------------------


örnekler;
A'raf 7 / 40:

اِنَّ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا لَا تُفَتَّحُ لَهُمْ اَبْوَابُ السَّمَاۤءِ وَلَا يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتّٰى يَلِجَ الْجَمَلُ ف۪ي سَمِّ الْخِيَاطِ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِم۪ينَ

Mutlak Surette ayetlerimizi / işaretlerimizi yalanlayan ve onlara karşı kibirle yaklaşanlara semanın kapıları açılmayacak ve deve / palamar iğne deliğinden geçinceye dek onlar cennete giremeyecekler. Suçluları bu şekilde cezalandırır / karşılıklarını veririz.

Zariyât 51 / 22:
وَفِي السَّمَاء رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ

Ve rızkınız semada ve vaad / tehdit edilendiğiniz de (orada).

Mümin 40 / 15:

رَف۪يعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ اَمْرِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَاۤءُ مِنْ عِبَادِه۪ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ

Rafî'dir, basamakları/değerlerin durduğu yeri yükselten arşın Sahibi'dir. (Hak ettikleriyle) yüzleşecekleri güne dâir uyarıda bulunulması üzere emrinden olan rûhu hizmetkârlarından yaşamı seçene/dilediğine indirir.


------------------------------

Not: Ali İmran 3 / 55 de Allahın, İsa a.s. yaşarken kendisiyle konuştuğunu göstermektedir. Diğer taraftan İsa'nın takipçilerine dâir ayetler 3 / 113-115 ve 199 olarak aşağıda sıralanmıştır.


Ali İmran 3 / 113-115:

لَيْسُوا سَوَاۤءً مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ اُمَّةٌ قَاۤئِمَةٌ يَتْلُونَ اٰيَاتِ اللّٰهِ اٰنَاۤءَ الَّيْلِ وَهُمْ يَسْجُدُونَ  يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَيَاْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَاُوۨلٰۤئِكَ مِنَ الصَّالِح۪ينَ  وَمَا يَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَلَنْ يُكْفَرُوهُ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالْمُتَّق۪ينَ

Onların her biri aynı değildir, kitap ehli içinde bir zümre vardır ki (adalet ve gerçek için) ayakta bulunurlar, akşam saatlerinde Allah'ın ayetlerini / işaretlerini boyun büküp / secdeye vararak övgüler içinde okurlar. Allah'a ve ahiret gününe güvenip / inanırlar. Onlar, iyi / doğru / güzel olana katkıda bulunur ve kötü / yalan / çirkin olanı men ederler ve yarışırcasına iyiliklerde bulunurlar. İşte bunlar, hayırlı işler içerisinde bulunanlardır. Ayrıca ne iyilik ettilerse, onlara nankörlük edilmez / karşılıksız bırakılmazlar. Allah, takvaya sarılıp / kötülüklerden sakınmış olanları bilmektedir.

Ali İmran 3 / 199:

وَاِنَّ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَمَنْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَمَاۤ اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ وَمَاۤ اُنْزِلَ اِلَيْهِمْ خَاشِع۪ينَ لِلّٰهِ لَا يَشْتَرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ ثَمَنًا قَل۪يلًا اُوۨلٰۤئِكَ لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ

Ve kesinlikle kitap ehli içinde, Allah'a güvenip / inanmış olanlar vardır. Aynı zamanda onlar, sana indirilene ve senden önce indirilmiş olana güvenip / inanırlar. Allah'tan tüyleri ürpererek, Allah'ın ayetlerini basit bir ücrete karşılık satmazlar. Bunların Rabbleri katında özgün ödülleri olacaktır ve Allah hesabı çabuk görendir.

------------------------------

İsa a.s. yalanlayan yahudilerin durumu,

Nisa 4 / 156-159:

وَبِكُفْرِهِمْ وَقَوْلِهِمْ عَلٰى مَرْيَمَ بُهْتَانًا عَظ۪يمًاۙ وَقَوْلِهِمْ اِنَّا قَتَلْنَا الْمَس۪يحَ ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ اللّٰهِۚ وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ وَلٰكِنْ شُبِّهَ لَهُمْۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اخْتَلَفُوا ف۪يهِ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُۜ مَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍ اِلَّا اتِّبَاعَ الظَّنِّۚ وَمَا قَتَلُوهُ يَق۪ينًاۙ بَلْ رَفَعَهُ اللّٰهُ اِلَيْهِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزًا حَك۪يمًا وَاِنْ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ اِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِه۪ قَبْلَ مَوْتِه۪ۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَه۪يدًاۚ

Ve (olan oldu) çünkü nankördüler / imanlarının üzerini örttüler ve Meryem'e karşı büyük / ciddi bir bühtanı dile getirdiler, ayrıca şunu dediler: "Kesinlike Allah'ın resulü olan, Meryemin oğlu İsa Mesih'i biz öldürdük." Halbuki onu öldürmediler, ne de astılar, sadece onlara benzer (biri) göründü. Onun hakkında tartışanlar, ona dâir tam bir kuşku içerisindeler. Ona ait net bir bilgileri / ilimleri yok, sadece sanıya tabî oluyorlar. Lâkin Allah, onu kendisine yükseltti / yukarı aldı. Kesinlikle onu öldürmediler. Allah, Kuvvelerin / Üstünlüğün / Onurun Sahibi (Azîz), Hikmetin Sahibi (Hakîm)'dir.

------------------------------

Yahya ve İsa arasındaki paralellik,

Meryem 19 / 12-15:

يَا يَحْيٰى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ وَاٰتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّا  وَحَنَانًا مِنْ لَدُنَّا وَزَكٰوةً وَكَانَ تَقِيًّا  وَبَرًّا بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّارًا عَصِيًّا  وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا"

Ey Yahya! Kitabı kuvveler kapsamında al  /  kuvvetle tut." Sâbiîlere hükmü / hikmeti (حِكْمَ) onla verdik ve bir kalp yumuşaklığıyla arındırmayı (verdik); o takvaya sarılan / kötülüklerden sakınanlardandı. Ana babasına karşı iyi davranan biriydi, isyankâr bir zorba değildi. Selam / Huzur ve esenlik olsun ona, doğduğu günde, öldüğü günde ve dirilerek kaldırılacağı günde.


Meryem 19 / 31-33:

وَجَعَلَن۪ي مُبَارَكًا اَيْنَ مَا كُنْتُ وَاَوْصَان۪ي بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِ مَا دُمْتُ حَيًّا  وَبَرًّا بِوَالِدَت۪ي وَلَمْ يَجْعَلْن۪ي جَبَّارًا شَقِيًّا  وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ اَمُوتُ وَيَوْمَ اُبْعَثُ حَيًّا"

Nerede olursam olayım, beni mübarek kıldı ve bana başkalarına zekâtla desteği ve anneme iyi davranmamı öğütledi. Ayrıca beni zorbaca davranan bir eşkiya kılmadı. Selam / Huzur ve esenlik olsun bana, doğduğum günde, ِöleceğim günde ve dirilerek kalkacağım günde."


------------------------------
Not: Bu ayetler Yahya a.s. ve İsa a.s'mın durumlarının aynı olduğunu göstermektedir. İlaveten Meryem suresi 31-33 ayetleri, İsa a.s. hayattayken yaptığı konuşmadan bir kesittir. Buna mütakiben İsa, ilk ifadesini ahirette verecektir.
------------------------------

Kıyam gününde Isa'nın ifade vermesi,

Ma'ide 5 / 116-119:

وَاِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ ءَاَنْتَ قُلْتَ لِلنَّاسِ اتَّخِذُون۪ي وَاُمِّيَ اِلٰهَيْنِ مِنْ دُونِ اللّٰهِ قَالَ سُبْحَانَكَ مَا يَكُونُ ل۪يۤ اَنْ اَقُولَ مَا لَيْسَ ل۪ي بِحَقٍّ اِنْ كُنْتُ قُلْتُهُ فَقَدْ عَلِمْتَهُ تَعْلَمُ مَا ف۪ي نَفْس۪ي وَلَاۤ اَعْلَمُ مَا ف۪ي نَفْسِكَ اِنَّكَ اَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ  مَا قُلْتُ لَهُمْ اِلَّا مَاۤ اَمَرْتَن۪ي بِه۪ۤ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبَّكُمْ وَكُنْتُ عَلَيْهِمْ شَه۪يدًا مَا دُمْتُ ف۪يهِمْ فَلَمَّا تَوَفَّيْتَن۪ي كُنْتَ اَنْتَ الرَّق۪يبَ عَلَيْهِمْ وَاَنْتَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ  اِنْ تُعَذِّبْهُمْ فَاِنَّهُمْ عِبَادُكَ وَاِنْ تَغْفِرْ لَهُمْ فَاِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ  قَالَ اللّٰهُ هٰذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِق۪ينَ صِدْقُهُمْ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۤ اَبَدًا رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ

Ve o vakit  Allah dedi ki: "Ey İsa, insanlara: beni ve annemi Allah'ın çevresinden iki ilah olarak edinin mi dedin ?" O (İsa) diyecek ki: "Tespih ederim yüceliğini / Sen noksanlıklardan münezzehsin. Hakkım olmayan bir şeyi söylemem, bana uygun düşmez. Şayet onu söylemişsem, Sen onu bilirsin. Sen, nefesimde / canlı varlığımda olanı bilirsin, ama ben Senin nefesinde / Senin canlı varlık aleminde olanı bilmem. Şüphesiz gaybı / tüm bilinmeyen ve görünmeyenleri Sen bilirsin. Bana emrettiğin üzere onlara sadece şunu söyledim: "Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kul olun / hizmet edin. Onların arasındayken onlara şahittim / onları görüyordum. Akabinde Sen beni vefat ettirince, onları gözetleyen Sen oldun. Her şeye tanıklık eden (Şehîd) Sensin. Eğer onları azaba çarptırırsan, onlar Sana kulluk eden/hizmetkârlarındır. Lâkin onlara merhamet edip / bağışlarsan, şüphesiz Kuvvelerin / Şerefin / Üstünlüğün Sahibi (Azîz)'sin, Hikmetin Sahibi (Hakîm)'sin. Allah şunu dedi: Doğru-dürüst/Hakkaniyetli/Adil olanlara, doğruluklarının fayda sağlayacağı/adalet duygusunun tecelli edeceği gün/devirdir bu. Altlarından nehirlerin aktığı bahçeler onlarındır. Ebediyen kalırlar orada. Allah onlardan razı olmuş, onlarda Allah'tan razı olmuşlardır. En büyük başarı / kurtuluş işte budur.

------------------------------

Herkes bu dünyada ölür,
 
Enbiyâ 21 / 34:
وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِّن قَبْلِكَ الْخُلْدَ أَفَإِن مِّتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ

Ve senden önce hiçbir beşeri ölümsüz kılmadık, şâyet sen ölünce, onlar ölümsüz mü olacaklar?


------------------------------

İncil:
Matta 7:22-23

O (mahşer) gününde birçokları bana: 'Ya Rab, ya Rab! Biz senin adınla kehanetlerde bulunmadık mı? Senin adınla cinleri kovmadık mı? Senin adınla birçok mucize gerçekleştirmedik mi?' diye seslenecekler.  Ve ben de müteakiben onlara açıklamada bulunup, 'Sizi hiç tanımadım, uzak durun benden, ey kötülüğü / adaletsizliği daim kılanlar!' diyeceğim.

Yuhanna 18:36
İsa, “Benim krallığım bu dünyaya ait değildir” diye karşılık verdi. “Krallığım bu dünyada olsaydı, yahudi yetkililere teslim edilmemem üzere yandaşlarım savaşırlardı. Oysa benim krallığım buraya ait değil.”

Not: İsa a.s.mı (koçu) mahşer gününde göreceksiniz, ayrıca ebedi hayatı kazanan kişiler, bahçede onla ve diğer seçilmiş olanlarla yeniden karşılaşıcaklar.

 

------------------------------

Kitap:
90.28 O'nun eski haneyi kapattığı zamana kadar (net) görmek için ayağa kalktım. O hane ile birlikte aynı zamanda içersini sarmaladıkları kolonların hepsini, ışınların tümünü ve donatıları kaldırıp / çıkardılar, ayrıca o haneyi uzaklaştırdılar ve arza / genişliğe ait güneyde bir yerin içerisine koydular.

90.29 Koyunların Rabbi öncekinden daha yüksek ve geniş, yeni bir haneyi getirdiği zamana dek baktım ve onu ilk kapanmış haneye ait alanın üzerine yerleştirdi. Onun bütün kolonları yeniydi, süslemeleri / donatıları yeni ve kaldırdığı önceki / eski olanlara nazaran daha genişti. Koyunların hepsi de hanenin ortasındaydı.

90.30 Ayrılmış olan bütün koyunların, yere ait tüm hayvanların, semanın kuşlarının, hepsinin çöküp / eğilerek o koyunlara aşırı (derece) saygı gösteriyor, onlara istirham ediyor ve onların her buyruğunu yerine getiriyor (olduklarını) gördüm.

90.31 Ve bundan sonra o üçü, beyaz giymiş ve ilkin elimden tutup beni yukarı getirmiş olan kimseler, onlar koçun eliyle / mahareti ile birlikte, diğer bir yandan beni de tutuyorlardı ve beni yukarı aldılar, ayrıca kıyamet gerçekleşmeden önce beni o koyunların ortasına koydular.

90.32 O koyunların hepsi beyaz, yünleri sıkı ve temiz / saftı.

90.33 Ve yok edilmiş ve serpilmiş olanların hepsi, tüm vahşi hayvanlar, semanın bütün kuşları, o hanenin içerisinde bir araya toplandı ve koyunların Rabbi fazlasıyla keyif duydu çünkü onların hepsi iyiydi ve O'nun hanesine geri döndüler.

 

------------------------------

Sünnetullah ve Allah'ın adaleti göz önüne alındığında, hiçbir kimsenin gökten aşağı inip insanlığı kurtarmayacağı âşikârdır.

(Şunu belirtmek isterim ki bunları hristiyanları üzmek için yazmadım, sadece Kur'ana bakınca, İsa a.s.mın dönüşü mümkün değil.)

14. İlk Müslüman!?

 Enam 6 / 161-163

قُلْ اِنَّن۪ي هَدٰين۪ي رَبّ۪ٓي اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۚ د۪ينًا قِيَمًا مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۚ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ
161. De ki: "Rabbim beni doğru yola iletti. Ayakta / Sağlam duran dine, Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine. O, müşriklerden / ortak koşanlardan / idole-görüntüye kulluk / hizmet edenlerden değildi."

قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
162. De ki: "Şüphesiz (yaşama) desteğim / namazım ve bağışım / karşılık beklmeden vererek iyilik yapmam, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi Allaha / Allah içindir."

لَا شَر۪يكَ لَهُۚ وَبِذٰلِكَ اُمِرْتُ وَاَنَا۬ اَوَّلُ الْمُسْلِم۪ينَ
163. O'nun Ortağı yoktur. Bununla emrolundum. Ve ben önceki / evvelki müslümanlardan / eskisi gibi huzuru daim kılıp - sadece Allah'a teslim olanlardanım.


İslam ümmeti kavramı, Enbiya suresi 21 / 48-93 arasında, bir başka örnek Ra'd 13 / 30, Peygamberin ben ilk müslümanım demesi Kur'an-a uymaz. "Önceki müslimlerdenim / Evvelki müslümanlar gibiyim." şeklinde anlam verilmesi Kur'an-a uygun olur. Çünkü aynı ifadeyi, Musa a.s. da Kur'anda söylemiştir. 

İki örnek meal:

Elmalılı Hamdi Yazır: Şeriki yoktur onun, ben bununla emrolundum ve ben müslimin evveliyim.

İbni Kesir: O'nun hiçbir ortağı yoktur. Ben, böylece emrolundum. Ve ben, müslümanların ilki. (yanlış) X

15. Hadisler

  Âyetler:

 

Nisâ 4/87
اللّهُ لا إِلَهَ إِلاَّ هُوَ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لاَ رَيْبَ فِيهِ وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ اللّهِ حَدِيثًا
Bizatihi / O Allah dışında ilah yoktur. Vuku bulmasında şüphe olmayan kıyâm gününde sizleri bir araya getirip / toplayacaktır. Hadis / Söz (bağlamında) Allah'tan daha doğru / âdil olan biri var mı?

 

Araf 7/185
أَوَلَمْ يَنظُرُواْ فِي مَلَكُوتِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا خَلَقَ اللّهُ مِن شَيْءٍ وَأَنْ عَسَى أَن يَكُونَ قَدِ اقْتَرَبَ أَجَلُهُمْ فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ
Allah'ın tasarlayıp / yarattığı şeyleri, semaların ve arzın melekûtu içerisinde gözlemleyip ecellerinin çok yaklaşmış olmasına bakıp / durumu değerlendirmezler mi? İş bu haldeyken, O (Kur'an)'dan sonraki hangi hadîse güvenecekler!?

 

Yunus 10/37
وَمَا كَانَ هَذَا الْقُرْآنُ أَن يُفْتَرَى مِن دُونِ اللّهِ وَلَكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ الْكِتَابِ لاَ رَيْبَ فِيهِ مِن رَّبِّ الْعَالَمِينَ
O Kur'an, Allah'ın alt mertebesindekilerin yalanlarıyla vücut bulması değil. Lâkin kendinden öncekinin tasdîki ve Kitabın en ince detayına kadar olan açıklamasıdır. Alemlerin Rabbine ait olanda, hiç şüphe-çelişki olmaz.

 

Yusuf 12/111
لَقَدْ كَانَ فِي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِّأُوْلِي الأَلْبَابِ مَا كَانَ حَدِيثًا يُفْتَرَى وَلَكِن تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Kesinlikle onların kıssalarında akıl sahipleri için ibretler var. Bu uydurulmuş bir hadîs değil, lakîn öncekinin doğrulayıcısı ve herşeyin detaylı açıklaması olarak, (Allah'a) güvenen / mümin olan toplum için hidâyete erdiren rahmettir.

 

Lokman 31/6
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَن سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّخِذَهَا هُزُوًا أُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ
Bağzı insanlar, Allah yolundan saptırmak gayesiyle, doğru bilgiye / ilime dayanmayan gereksiz hadîsleri satın alarak onu alay / eğlence edinirler. Bunlara yönelik al-aşağı edici azaplar var!

 

Zumer 39/23
اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُّتَشَابِهًا مَّثَانِيَ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ ذَلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاء وَمَن يُضْلِلْ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
Allah hadîsin / sözün en halisini birbirine benzeyen ikişerli kitap / kayıt olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Akabinde derileri ve kalpleri, Allah'ın uyararak nasihat veren / zikri karşısında sükûnete kavuşur. İşte bu Allah'ın, seçim yaparak / yaşayanı onun kapsamında hidâyete erdirmesidir. Her kim karanlıkta yol alıyorsa, bundan böyle Allah, ona hiçbir şekilde yol gösteren olmaz.

 

Casiye 45/6
تِلْكَ اٰيَاتُ اللّٰهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّۚ فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَ اللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ يُؤْمِنُونَ
İşte bunlar, sana okuduğumuz o gerçek kapsamındaki Allah'ın âyetleri. İş bu haldeyken, Allah'tan ve O'nun âyetlerinden sonra hangi hadîse güvenecekler?!

 

Murselat 77/50
فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ
O (Kur'an) dan sonra hangi hadîse güvenecekler!?

 

Nisa 4/136

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ي نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَع۪يدًا
Ey güvenen / îman sahipleri! Allah'a, Resûlüne, Resûlüne indirdiği Kitab'a ve daha önceden indirdiği Kitab'a güvenin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, resûllerini ve âhiret gününü inkâr ederse, şüphesiz o dönülmez bir dalâlet içinde kalır.

 

En'am 6/156
اَنْ تَقُولُٓوا اِنَّمَٓا اُنْزِلَ الْكِتَابُ عَلٰى طَٓائِفَتَيْنِ مِنْ قَبْلِنَاۖ وَاِنْ كُنَّا عَنْ دِرَاسَتِهِمْ لَغَافِل۪ينَۙ
Şunu da demeyin: "O kitap (الْكِتَابُ) bizden önceki iki topluma inidirildi. Biz, onların okuyup / ders aldıklarının farkında olmayan tam gâfillerdik."

 

Necm 53/28
وَمَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّۚ وَاِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـًٔاۚ
Onların bunun kapsamında doğru bilgileri / ilimleri yok! Sadece zanna tâbîler. Şüphesiz zan / varsayımlar, gerçekten yana hiç bir fayda sunmaz.

 

Not: Peygabere uyun ve tabî olun ayetleri, Muhammed a.s. hayattayken çevresinde bulunan ve ona uymayan kişilere dair söylenmiştir. Bu zaman diliminde, Kur'anı takip edip uyan kimse, peygambere uymuş olur. Detay olarak, 293 âyet "Kul (قل) De / Söyle" emriyle/fiiliyle başlar. Bunlar, Muhammed a.s.'mın hikmet barındıran gerçek hadisleridir ve her biri yazdığı kitapta kaydedilmiştir. Diğer taraftan dedikodularla gelen rivayetlerin Kur'ani bir geçerliliği yoktur. Dedikodu ahlaki bir davranış biçimi değildir, sosyal bir sorundur.

 ------------------------------

Ahkâf 46/9

قُلْ مَا كُنْتُ بِدْعًا مِنَ الرُّسُلِ وَمَٓا اَدْر۪ي مَا يُفْعَلُ ب۪ي وَلَا بِكُمْۜ اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّ وَمَٓا اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ
De ki: Resullerden farklı şeyler söyleyen biri değilim. Bana ve size ne yapılacağını bilmem. Bana vahiy edilen dışında kalana uymam! Ve açıkça uyarıda bulunandan başka biri de değilim!"
------------------------------
Kehf 18/110
قُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّه۪ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَدًا
De ki "Şüphesiz ben de sizlerin misali beşerim. Bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunmakta. Her kim Rabbine kavuşmayı umut ediyorsa, salih işler yapsın. Birtane ve Eşsiz (Ehad) olan Rabbine ibadet ettiğinde / hizmet ederek değer ürettiği zaman, hiçbir şeyi O’na ortak koşmasın."

 

16. Yıl Hesabı

 Furkan kitabında yıl suresi 364 gündür. Bu günkü modern yıl hesplaması 365 olduğu söylenerek ay hesabı gözardı edilmektedir; ve sadece modern bilimin dogması olarak güneş takvimi esas alınmaktadır.

Peki bu konuda Kur'an-ı Hakîm  ne diyor?


Yunus 10/5:
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَٓاءً وَالْقَمَرَ نُورًا وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّن۪ينَ وَالْحِسَابَۜ مَا خَلَقَ اللّٰهُ ذٰلِكَ اِلَّا بِالْحَقِّۜ يُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
O, güneşi bir ışık kaynağı ve ayı bir nur kıldı, senelerin adediyle hesabı öğrenip/bilesiniz diye ona (aya) menziller/evreler takdir etti. İşte Allah bunları, sadece hak ile/sabit bir gerçek kapsamında tasarlayıp/yarattı. Bilen bir kavim için işaretleri detaylandırarak açıklamaktadır.


En'am 6/96:
فَالِقُ الْاِصْبَاحِۚ وَجَعَلَ الَّيْلَ سَكَنًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ حُسْبَانًاۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِ
Sabahı ağartıp/tanı yararak ortaya çıkarandır ve geceyi sükunet zamanı kıldı, ayrıca güneş ile ayı hesaplama ölcüsü! İşte bunlar Kuvvelerin/Şerefin/Üstünlüğün Sahibi ('Azîz)'in, Her şeyi Bilen ('Alîm)'in takdiridir.


Rahman Suresi 55/5
اَلشَّمْسُ وَالْقَمَرُ بِحُسْبَانٍۖ
Güneş ve Ay hesap iledir. /Güneş ve Ay hesap dahilindedir.


İsra 17/12
وَجَعَلْنَا الَّيْلَ وَالنَّهَارَ اٰيَتَيْنِ فَمَحَوْنَٓا اٰيَةَ الَّيْلِ وَجَعَلْنَٓا اٰيَةَ النَّهَارِ مُبْصِرَةً لِتَبْتَغُوا فَضْلًا مِنْ رَبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّن۪ينَ وَالْحِسَابَۜ وَكُلَّ شَيْءٍ فَصَّلْنَاهُ تَفْص۪يلًا
Gece ve gündüz için iki âyet/işaret kıldık. Gecenin işaretini (ayı) sildik ve Rabbinizden fazılet/iyilik/lütuf talebinde bulunmanız için gündüzün işareti olarak reseptörü/aydınlatıp/görülen (güneşi) yaptık ki, senelerin adedini ve hesabı öğrenerek/bilin. İlaveten her şeyi, onu tafsilatlı/en ince detayına kadar açıkladık.

buna müteakiben,

[Furkan]

74.9 Böylelikle onlara ait konumlarla, nasıl kendi ay (süre)lerinin sıralarına göre, ayın doğduğunu ve güneşin battığını gördüm.

74.10 Eğer beş senenin her biri toplanır ise, güneşe ait otuz gün ve küsurata sahip olur / denk gelir. Ve güneşe ait her gün, o beş seneden biridir. O her beş seneden biri (ise), o günler dolduğunda üç yüz atmış dört (364) gündür.

74.11 Güneşe ve yıldızlara ait küsurat (aşağı yukarı) altı gündür. Beş sene ve altı gün boyunca, her yıl (olarak) otuz güne eklenirler ve ay otuz gün boyunca, güneşten ve yıldızlardan geriye düşer / uzaklaşır.

74.12 Ay her yılı tam olarak idâme eder. Böylelikle onların kendi konumları, ne bir gün önce gelir, ne de geride kalır. Fakat ay yılları tam âdil bir şekilde üç yüz atmış dört (364) gün haline getirir.

74.13 Üç yıl içerisinde, bin doksan iki (1092) gün olur, beş yıl içerisinde bin sekiz yüz yirmi (1820) gün, bu sayede sekiz yıl içerisinde, iki bin dokuz yüz on iki (2912) gün vardır.

74.14 Ve yalnız ay için, üç yıl içerisindeki günler bin atmış iki (1062) güne denk gelir ve beş yıl içerisinde, elli gün geriye düşer. Bunların toplamı da, atmış iki (62) güne eklenir.

74.15 Bu sayede beş sene içerisinde, bin yedi yüz yetmiş (1770) gün olur, böylelikle sekiz sene içerisinde, ay için toplam gün sayısı, iki bin sekiz yüz otuz iki (2832) gündür.

74.16 Ayın sekiz seneye yönelik olarak fark oluşturan gün sayısı seksen (80) dir ve ayın sekiz sene içerisinde geride kalmaya devam eden gün sayısı (da) seksen (80) dir.

74.17 Ve (bir) sene, onların konumlarına uygun olarak, güneşin konumu doğrultusunda, onlara ait geçitlerden doğmalarına göre, ve otuz günlük (periyotlarda) doğup batmalarına göre, tümüyle tamamlanır.

75.1 Binlercesine öncülük edenlerin liderleri, tüm oluşumdan / evrenden ve tüm yıldızlardan sorumlu olanlar, ilave edilmiş dört gün ile beraberdirler ve kendi konumlarından ayrı değildirler. Ve yıllara ait bütün hesaplamaya uygun şekildedirler. Bunlar, yıllara ait olan hesaplamaya dahil edilerek sayılmazlar.

75.2 Onlar (güneş ve ay) bağlamında insanlar bir hata yaparlar. Bu ışıklar âleme ait duraklara hizmet ettikleri üzere, biri birinci geçidin içinde, biri semanın üçüncü geçidinin içinde, biri dördüncü geçidin içinde, biri (de) altıncı geçidin içinde (olarak) yılın tam oluşması, onun ayırma işareti tarafından üç yüz atmış dört (364) duraktan oluluşmasına bağlıdır.

75.3 İşaretlere (burçlara), senelere ve günlere yönelik olarak, bunları Ûriel bana gösterdi. Onu da Işımaya ait Azametin Sonsuz Sahibi (Nûr), semadaki âlemlere ait her ışık / ışık veren, yansıtan cisimin üzerine sorumlu kıldı. Böylelikle onlar semaya ait yüzeyde hakimiyetlerini kursunlar ve dünya üzerinde belirebilsinler.

82.4 Ne mutludur her âdil olan / Şükürler olsun her âdil olana, ne mutludur her hak yolunda yürüyen / şükürler olsun her hak yolunda yürüyene ve günahkârlar gibi günah işleyip / (doğal) yasayı tahrip etmeyenlere! Onlar tüm günleri sayısı içerisinde, semalar boyunca yol alan güneşde, onun her defasında geçitlerden otuz kez girip çıkmasında, yıldızların bu dizilimine ait binlercesine öncülük edenler arasında ayrıştırılmış (olarak), onlar bölümlere sebep olur ve onlar ile birlikte dört güne girerler. 

82.5 Onlardan dolayı insanlar (hesaplamalarında) hata yaparlar, onları tüm âlemin hesabına katarak saymazlar. Onları tam manasıyla bilmedikleri için ve onlara ait bakış açıları hatalı olduğundan dolayı yanılırlar.

82.6 Onlar yıla ait hesaba dahil oldukları için ebediyen tam olarak belirgindirler. Biri birinci geçidin içinde, biri üçüncü geçidin içinde, biri dördüncü geçidin içinde, biri (de) altıncı geçidin içinde (olarak) (bir) yıl üç yüz atmış dört (364) günde tamamlanır.

17. Havva'nın Yaratılışı

 Bereşit/Yaratılış 2:21וַיַּפֵּל יְהוָה אֱלֹהִים תַּרְדֵּמָה עַל-הָאָדָם, וַיִּישָׁן; וַיִּקַּח, אַחַת מִצַּלְעֹתָיו, וַיִּסְגֹּר בָּשָׂר, תַּחְתֶּנָּה
Çeviri: Ve İlah'ın melekûtu/YHWH adamın derin bir uykuya dalmasına neden oldu ve o uykuya daldı. Onun bir tarafını aldı ve O, ona ait yeri etle kaplayarak/örttü.

מִצַּלְעֹתָ֔יוOna ait taraf/Onun tarafının bir yüzü. Bu kelime, nefsin bir tarafına işaret eder. Kur'an ve Tevrat'a bir arada baktığımız zaman, topraktaki bir döllenmiş yumurtadan canlı varlık/nefs yani Adem/Adam yaratılıyor ve  o nefsin diğer tarafından, Havva yaratıldı.

Bazı dil bilgileri ve din adamları, bu sözcüğü, kaburga kemiği manasına gelmediğini geçmişte belirtmişlerdir; Taraf/Kısım manasına delil olarak, aynı kelimenin kullanıldığına dair bir örnek, Mısır'dan Çıkış 26:20'de bulunmakta: "Ve konutun diğer tarafı/yanı (וּלְצֶ֧לַע). Daha fazla detay için Gen. Rabbah 8:1, Eruvin 18a, Ber. 61a. bakabilirsiniz.

Diğer bir mana da Adem ve Havva'nın karakter farklılıkları için öngörülmüştür. Aynı zamanda erkek ve kadına ait birlikteliğin sonsuza kadar devam edeceğinin işareti.

Kur'an-ı Hakîm'den buna  örnekler:

A`raf 7:189
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ اِلَيْهَاۚ فَلَمَّا تَغَشّٰيهَا حَمَلَتْ حَمْلًا خَف۪يفًا فَمَرَّتْ بِه۪ۚ فَلَمَّٓا اَثْقَلَتْ دَعَوَا اللّٰهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ اٰتَيْتَنَا صَالِحًا لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَSizleri tek bir nef(e)sten/candan tasarlayarak/yaratan O'dur. Eşini de o nefsten yarattı ki, biri diğerinin yanında rahat edip/sükûnet bulsun. Erkek onu sarınca hafif bir yük yüklenir. Onunla gezerek dolaşır. Yükü ağırlaşınca ikisi de Rableri olan Allah’a (şu şekilde) yalvarırlar: “Bize iyi huylu birini verirsen, şükredenlerden olacağız”.

Nisa 4:1
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَث۪يرًا وَنِسَٓاءًۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ي تَسَٓاءَلُونَ بِه۪ وَالْاَرْحَامَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَق۪يبًاEy insanlar! Kötülüğe yaklaşmayın/takvaya sarılıp-Rabbinizden sakının,  Sizleri tek bir nef(e)sten/candan yarattı, ondan eşini tasarlayıp/yarattı ve ikisinden de birçok erkek ve kadınlar üreterek/yaydı. Ve takvaya sarılıp-Allah'tan sakının da, Adına birbirinizden dileklerde bulunun ve rahîmlere kötülük etmeyin. Şüphesiz Allah, aleyhinize/üzerinize gözcü olan (Rakîb)'dir.

Burda kullanılan "ha" zamiri zaten nefs olduğunu açıkça gösterir, dişil zamir.
 وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا

18. Ondokuz (19) Melek

Müddessir 74:27-31:
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا سَقَرُۜ
لَا تُبْق۪ي وَلَا تَذَرُۚ
لَوَّاحَةٌ لِلْبَشَرِۚ
عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَۜ
]وَمَا جَعَلْنَٓا اَصْحَابَ النَّارِ اِلَّا مَلٰٓئِكَةًۖ وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ اِلَّا فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ كَفَرُواۙ لِيَسْتَيْقِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا ا۪يمَانًا وَلَا يَرْتَابَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَۙ وَلِيَقُولَ الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْكَافِرُونَ مَاذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا مَثَلًاۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ اِلَّا هُوَۜ وَمَا هِيَ اِلَّا ذِكْرٰى لِلْبَشَرِ۟

 

Ve sana sekarı idrak ettiren nedir?
Ne bakiye kalır, ne de bırakır.
O, beşer(iyet) için levhalardır.
Onun üzerinde/Ona dâir 19 vardır.
Ve biz ateş ashâbını melekler dışında biri kılmadık. Onların adedini de imanlarını örten/nankör/kâfirler için bir fitne/deneme dışında bir şey yapmadık. Ta ki kendilerine kitap verilenler iyice bilsinler. İman edip/güvenmiş olanların da güvenleri artsın. Kendilerine kitap verilmiş olanlarla güvenen/mü'minler şüpheye kapılmasın. Kalplerinde hastalık olanlarla kafirler de: "Bunun kapsamındaki misâlle, Allah neyi murat eder?" desinler. Bu şekilde Allah, yaşatarak/dileyeni saptırır, yaşamı seçeni/dilediğini de hidâyete ulaştırır. Rabbinin dışındaki askerleri/canlı kuvveleri bilmez. Beşer(iyet) için bu, uyararak nasihat veren/zikir dışında bir şey değildir.
------------------------------

 

19 Meleğin Sıralamaları:

6.6 Hepsi tam olarak iki yüz taneydi. Yâred'in günlerinde Hermon/Haram Dağının doruğuna indiler. Bu dağa Haram dediler, çünkü üzerinde yemin ettikleri ve birbirlerini lanete bağladıkları yer burasıydı.
6.7 Bunlarda onların liderlerinin isimleridir. Onların lideri Şem(s)îâzâz ve diğerleri: Arâkîba, Armên, Kôkabîêl, Tâmîêl, Râmîêl, Dânîêl, Êzêqîêl, Barâqîêl, Asâêl, Armârôs, Batârîêl, Anânîêl, Zaqîêl, Samsâpîêl, Satarêl, Tûrîêl, Yômîêl, Asrâdêl.
6.8 'Bunlar, o iki yüz meleğin liderlerine ait olan isimlerdir ve diğerlerinin hepsi onlarla birlikteydi / Bunlar, iki yüz meleğin onlarcasını yönetenlerdir.'
7.1 Hepsi kendileri için (dünyadan) eşler seçtiler, onlardan her biri kendisi için bir tane seçti. Ve onların içlerine girmeye başlayarak onlarla bağ kurdular. Onlara cazibeyi ve sihri öğrettiler. Onlara kökleri kesmeyi ve bitkilerle onları etkili hale getirmeyi gösterdiler.
7.2 Onlar da hamile kalarak fâni / dünyevî olanları doğurdular. Onların boyları üç arşındı.
7.3 Bunlar, insanların elde ettiklerinin tamamını yiyerek tükettiler, ta ki insanlar kendi yaşantılarını sürdüremez hale gelinceye dek.
7.4 Fâni olanlar insanların sonunu getirmek için onlara düşman oldular.
7.5 Kuşlara, hayvanlara, sürüngenlere ve balıklara karşı günah işlemeye başladılar. Ve kendi aralarında onların etlerini / ırklarını hırsla yiyip tüketerek, üstelik kan içtiler / soylarını kuruttular.
7.6 Sonrasında toprak / yeryüzü bu kanun kural tanımaz olanlar hakkında şikâyette bulundu.
8.1 Azâzêl insanlara (metallerden) kılıç, hançer, kalkan ve zırh yapmayı ve onların arka planında ne olduğunu öğretti. Ayrıca onlara bilezik ve aksesuar yapma sanatını, gözkapağı için antimuan kullanımını / gözleri boyamayı, değerli taşlarla birlikte her türlü renkten boyama şekillerini gösterdi. Ve yeryüzü değişti.
8.2 Allah'a karşı büyük saygısızlık ve orada çok fazla zina vardı. Onlar yoldan çıktılar ve bütün yöntemleri ahlaksızlıktı.
8.3 Şem(s)îâzâz bütün sihirleri ve köklerin nasıl kesileceğini gösterdi. Armârôs nasıl büyünün çözüleceğini, Barâqîêl yıldız falını / burçları, Kôkâbîêl ise yıldızların yapısını / düzenini (kahinliği), 'Tâmîêl astrolojiyi', Êzêqîêl bulutların bilgisini, Arâkîba yeryüzünün işaretlerini, Şemsîêl güneşin işaretlerini ve Asrâdêl / Sarîêl ayın sürecini öğretti.
8.4 İnsanlığın çökerek / yok oluşu çığlığa dönüşü verdi ve sesleri semalara ulaştı.
9.1 O zamanlar Mikail, Cebrail, İsrafil ve Ûriel semadan aşağı baktılar ve (oranın) kan gölüne döndüğünü ve her kötülüğün yeryüzünde işlendiğini gördüler.
9.2 Ve birbirlerine seslendiler: Harabeye dönmüş yeryüzü, onların feryatlarını semanın kapılarına (kadar) taşıyor.


64.1 O yerde başka saklı yüzlerede müşahit oldum.
64.2 Ve meleğin sesini işittim, şunu diyordu: Bunlar o melekler, semalardan dünyaya inmiş olanlar. İnsanların evlatlarına saklı şeyleri bildirdiler ve insanların doğru yoldan sapmasına neden oldular. Böylelikle onlar da günah işlediler.
68.2 O günde Allah'a ait olan Mikail, İsrafil'e cevap vererek şöyle dedi: Rûhun / Emrin gücü zorluyor / baskılıyor ve titretiyor beni. Meleklerin üzerindeki karar, saklı olan her şeyin hükmünün sertliği / ciddiyetinden dolayı. O sertlikteki (bir) hüküm işleme konulduğunda kim dayanabilir? Öncesinde korkudan erimezler mi?
68.3 Allah'a ait olan Mikail tekrar cevap verdi ve İsrafil'e dedi ki: O da kim! Kim kalbini yumuşatmaz onla ilgili olarak, kimin kontrolü / zihni sarsılmaz / rahatsızlık duymaz, bu hükmün kelimesinden dolayı. Onlara karşı bir hüküm çıktı. Çünkü onlar (melekler), onların (âdemoğullarının) dışarı çıkmasına / sınırları aşmasına neden oldular.
68.4 O, Rûhların Sahibinin huzurunda durduğu zaman olan oldu. Allah'a ait Mikail İsrafil'e söyledi: Rabbimin bakış açısı altında onların bir parçası olmayacağım, Rûhların Sahibi onlara karşı öfkelendi. Çünkü onlar, kendileri Rablermiş / Sistemi Yöneten / Büyük Olanlarmış gibi davrandılar.
68.5 Bu yüzden saklı olan kıyamet ilelebet onların başına gelecek. Bu nedenden dolayı ne melek, ne de insan kendi pay almayacak / onların maruz kaldığına uğramayacak. Fakat yalnız onlar kendi kıyametlerine maruz kalacaklar, her şeye doğru ebediyen.
69.1 Bu karardan sonra (diğer melekler), onları dehşete düşürerek tir tir titretecekler çünkü bunu dünyada yaşayanlara onlar gösterdiler.
69.2 İşte o meleklerin isimleri ve bunlar da onların namları, onların ilk olanı Şem(s)îâzâz, ikinci Arâkîba, üçüncü Armên, dördüncü Kôkabîêl, beşinci Tâmîêl, altıncı Râmîêl, yedinci Dânîêl, sekizinci Êzêqîêl, dokuzuncu Barâqîêl, onuncu Asâêl, on birinci Armârôs, on ikinci Batârîêl, on üçüncü Anânîêl, on dördüncü Zaqîêl, on beşinci Samsâpîêl, on altıncı Satarêl, on yedinci Tûrîêl, on sekizinci Yômîêl, on dokuzuncu Asrâdêl'dir.
69.3 Bunlar (da) o meleklerin elebaşlarının ve yüzün üzerinde onlara öncülük edenlerin, ellisinin üzerinde onlara ait liderlerin, onlarcasının üzerindeki onlara ait öncülük edenlerin isimleridir.
69.4 Birincisinin ismi Yeqûn, o Allah'a / En Yüce ('Elaya) ait meleklerin / zürriyetin kötülüğe / yanlışa düşüren, dünya üzerine aşağıya gelmelerine ve insanoğlunun kızları vasıtasıyla doğru yoldan sapmalarına neden olan.
69.5 İkincisinin ismi Asbe'êl, Allah'a ait olan meleklere şeytani yöntemi / bilgiyi öğreten şahıs. Böylelikle onların, insanoğlunun kızları ile birlikte kendilerini lekelemelerine / mahvetmelerine yol açan.
69.6 Üçüncüsünün ismi Gâdreêl, âdemoğluna tüm ölümcül patlamaları anlatan, yaşamı / Havva'yı saptıran, insanların evlatlarına ölüme ait silahları anlatan; Zırh, kalkan, savaşmak için kılıç ve her öldürücü silahı insanların evlatlarına anlatarak / bildiren şahıs.
69.7 Ve onun yardımıyla dünya üzerinde yaşayanlara, o günden (başlayarak) ebediyen karşı çıktılar.
69.8 Dördüncüsünün ismi Pênêmûe, o âdemoğullarının çocuklarına acıyı ve tatlıyı öğretti ve meleksi varlıklara ait ilmin / anlayışın tüm gizli bilgisini gösterdi.
69.9 O insanlara mürekkep ve kalem ile yazmaktan haberdar etti. Dolayısıyla birçoğu günah işledi, ebediyetten ebediyete doğru ve bugüne kadar.
69.10 İnsanlar bir kalem ve mürekkep ile îmânlarına bağlılıklarını güçlendirmek gibi bir amaç için tasarlanmadı / yaratılmadılar.
69.11 İnsanlar aynen melekler gibi yaratılmış oldukları için âdil / dürüst ve saf kalmayı amaç edinmeliydiler. Ve ölüm, her şeyi öldürerek / tüketen onlara dokunamaz / onları ele geçiremezdi. Ama onların bu bilgileri yüzünden nefeslerini / canlarını teslim eder / ölümü tadarlar. Bu yüzden o, onları tüketiyor.
69.12 Beşincisinin ismi Kâsdejâ, o da âdemoğullarının çocuklarına, pis rûhlu kalplerle demonik varlıkların, bütün zarar verici vuruşlarını sergileyendi. Rahimdeki cenini darbeleyip / embriyoyu hayal kırıklığına uğratarak (kadınların) düşük yapmalarını sağladı. Nefesin / Gönlün çarpıntısı, sürüngenin öğleyin ısırıp sokmasıyla gerçekleşen güneş çarpmaları, engereğin Tabââ‘ĕt (dayanıklı) namını taşıyan oğlu tarafından bunlar ortaya serilip / sahnelendi.
69.13 Bu da Kâsba'êl'in görev alanı, (edilen) yeminin lideri, Allah'a ait olanlara yeminin başlangıcını gösteren, o yüksek ışık halkasında barındığı / yaşadığı zaman onun ismi Bêqâ'ydı.
69.14 Bu (melek) Allah'a ait olan Mikail'e gizli olan ismi göstermesini talep eden. Böylece onlar gizli ismi görebilecek ve bu ismi yeminlerinde anacaklardı. Böylelikle o ismin ve yeminin önünde titreyerek / dalgalanacaklardı ki, âdemoğullarının cocuklarına bütün gizli saklı olan şeyleri gösterebilsinler.
69.15 Bu o yeminin gücü / yetki alanı: O bu yemini Mikail'in idaresindeki Akâe'ye yerleştirdi. Bu şekilde yemin etkin ve dayanıklı / değişmeden devam etsin diye.

 

19 Meleğin isimleri üzerine bir çalışma:
    "Semyaza/Semiazaz/Azâzêl": isimleri "Şemsi-Azaz", Anlamı: Güneşe ait sert-katılaşmış kaya.
    "Urakiba, Artaqifa, Araklba" isimleri Arâkîba'yı
    "Kokablel, Kokabel" isimleri Kokabîêl'i
    "Tumael, Tamlel" isimleri Tamîêl'i
    "Rumjal, Rumyal, Rumael, Ramuel, Rameel" isimleri Ramîêl'i,
    "Danel, Danyal" isimleri Danîêl'i,
    "Turjal, Tarel, Turel" isimleri Turîêl'i,
    "Samsiel, Samsaveel, Simapisiel" isimleri Samsapîêl'i,
    "Batarjal, Batayal, Batriel" isimleri Batarîêl'i,
    "Jetarel, Yetarel, Satarel, Sartael" ismi Satarêl'i,
    "Baraqiyal, Baraqel, Baraqijal" isimleri Baraqîêl'i,
    "Araz(d)jal, Araziel, Sariel" isimleri ise Asradêl ismindeki meleği niteler.
 

19. Yörüngeler

 Yâsîn 36/37,38:

وَاٰيَةٌ لَهُمُ الَّيْلُۚ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَاِذَا هُمْ مُظْلِمُونَۙ

وَالشَّمْسُ تَجْر۪ي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَاۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِۜ
Ve gece de onlara işarettir. Ondan gün ışığını yüzüp/soyarız da, o an zulmetleri dâim olup/karanlıkta kaılırlar.
Ve Güneş, kendi istikrarının sürmesi için akıp/gider. Bu, Kuvvelerin/Üstünlüğün Sahibi (Azîz) ve Her şeyi Bilen (Alîm)'in takdiri/koyduğu ölçüdür.

Not: 37. ayette نَسْلَخُ: : Derisini çıkarmak, yüzmek, soymak, sıyırmak.

-----------------------------------------------------------
Enbiyâ 21/33:
وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ ف۪ي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
Ve O, geceyi ve gün ışığını, güneşi ve ayı yaratandır. Tümü de yörüngelerde yüzer.

-----------------------------------------------------------
Yunus 10/5:
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَٓاءً وَالْقَمَرَ نُورًا وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّن۪ينَ وَالْحِسَابَۜ مَا خَلَقَ اللّٰهُ ذٰلِكَ اِلَّا بِالْحَقِّۜ يُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
O, güneşi bir ışık kaynağı ve ayı bir nur kıldı, senelerin adediyle hesabı öğrenip/bilesiniz diye ona menziller/evreler takdir etti. Allah bunları hakîkatin kapsamı dışında yaratmadı. Bilen bir kavim için işaretleri detaylandırarak açıklamaktadır.

-----------------------------------------------------------
Zümer 39/5:
خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۚ يُكَوِّرُ الَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ وَيُكَوِّرُ النَّهَارَ عَلَى الَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ اَلَا هُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ
Semaları ve arzı hakîkat kapsamında yarattı. Geceyi gün ışığının üzerine sarmalar, gün ışığını da gecenin üzerine sarmalar. Güneşi ve ayı boyunduruk altına alarak/musahhar kıldı ve tümü de isimleri ecele ulaşıp/namları dâim kalıncaya dek akış halindedir. Farkına var ki O, Kuvvelerin/Üstünlüğün Sahibi (Azîz) olduğu üzere Esirgeyip Bağışlayan (Gâffar)'dır.

Not: يُكَوِّرُ : Sarmalamak, sarmak, dolamak

-----------------------------------------------------------
Not: Güneş merkezli modelinin yanlışlığı, yani dünyanın güneş etrafında bulunan bir halka şeklinde yörüngede döndüğü fikrinin geçerli olmadığı, aşağıdaki videolardaki sarmal model ile gösterilmiştir.

https://www.youtube.com/watch?v=uoWDgC6Khh4

 

https://www.youtube.com/watch?v=0jHsq36_NTU

 

https://www.youtube.com/watch?v=pwaTzpNo4BA


-----------------------------------------------------------
Fâtır 35/13,14:
يُولِجُ الَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي الَّيْلِۙ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۘ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُۜ وَالَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ مَا يَمْلِكُونَ مِنْ قِطْم۪يرٍۜ اِنْ تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَٓاءَكُمْۚ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْۜ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْۜ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَب۪يرٍ۟
Geceyi gün ışığının arasına girmesini sağlayıp/kısıtlar, gün ışığını gecenin arasına girmesini sağlayıp/kısıtlar. Güneşi ve ayı boyunduruk altına alarak/musahhar kıldı ve tümü de isimleri ecele ulaşıp/namları dâim kalıncaya dek akış halindedir.  Rabbiniz/Efendiniz olan Allah O'dur ki mülk de O'na aittir. Ve O'nun alt mertebesinden çağırıp durduklarınız larva evresinde bile değiller! Onları çağırsanız, çağrınızı işitmezler, şayet işitseler cevap veremezler. Kıyam gününde ise şirk kapsamındaki/ortak koşmanızı örtüp/gizlerler. Ve kimse, her şeyden Haberdar Olan (Habîr) misali seni bilgilendirmez.


-----------------------------------------------------------
Rahmân 55/33:
يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اِنِ اسْتَطَعْتُمْ اَنْ تَنْفُذُوا مِنْ اَقْطَارِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ فَانْفُذُواۜ لَا تَنْفُذُونَ اِلَّا بِسُلْطَانٍۚ
Ey şerrî cin ve insansı kitle! yapabilirseniz semaların ve arzın çaplarından nüfuz edin/tabakalarından geçerek çıkın, idari yetkinin kapsamı dışındaki nüfuz edemez!

اَقْطَارِ: Aqtari - qtur/kutur/dairenin çapı.  اَقْطَارِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ: Semaların ve arzın kuturları/yeryüzünün çapları. Dairesel özellik.

20. Sina Dağı

ܛܘܪܐ ܕܣܝܢܐ
Turo d-sino
Tura d-sina
Anlamı :"Ay'a ait olan Dağ / Ay'ın Dağı"

Aramice:
Tura : "Dağ"
d : "Ait olan"
Sina : "Ay"

--------------------------------------------------------------------------------------------------------

Mü’minûn 23/20:
وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِن طُورِ سَيْنَاء تَنبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِّلْآكِلِينَ
Ve ağaç Tur-i Sina'dan biter. Yağ kapsamında olup bünyesine katanlara renk vererek filizlenir.


Nur 24/35:
اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Allah, semaların ve arzın nuru/yaşam ışığı/enerjisidir. O'na ait nur, saydam bir yüzey içindeki kandilin aydınlığı misalidir. Kandil, bir sırça/fanus içerisinde, sırça da sanki inciden bir yıldız, (onun) yakıtı ise başlangıcı ve sonu olmayan, bereketi daim kılan bir zeytin ağacı. Bu ağacın yağı, ateş değmese bile ışık verir/enerji saçar. O, nur/yaşam enerjisi üzerindeki ışıktır. Allah, aydınlığı seçeni kendi nuruna/yaşam ışığına iletir. Allah, insanlara (teşbihle) misaller verir, ve Allah, Her şeyi Bilen (Alîm)'dir.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------

18. Ağaçlar:

24.1 Oradan arzın başka bir yerine gittim, Raguel gündüz ve gece parlayan ateşten / enerjiden bir dağ silsilesini bana gösterdi.

24.2 Ona doğru gittim ve yedi tane ihtişamlı dağ ile karşılaştım. Hepsi bir diğerinden farklıydı. Muhteşem ve güzel kayalıklar / taşlar, bir bütün olarak görkemliler / hepsi (birbirinden) değerli, iyi görünümlere sahipler ve yüzey şekilleri çok güzeldi. Doğuya doğru olan üç tanesi, bir diğerinin üzerinde, güneye doğru olan üçü de, bir diğerinin üzerinde ve (aralarında) derin ve esintilerle dolu vadiler, hiçbiri ötekisiyle birleşmiyor.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------

"Ay, 7 dağdan bir tanesidir."
"7 Baş Meleğin simgesel görüntüleri "Menorah" kapsamındadır."

21. Hûd 11:44

 Hûd 11:44
وَق۪يلَ يَٓا اَرْضُ ابْلَع۪ي مَٓاءَكِ وَيَا سَمَٓاءُ اَقْلِع۪ي وَغ۪يضَ الْمَٓاءُ وَقُضِيَ الْاَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَق۪يلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Ve dendi ki: "Ey arz/yeryüzü!, suyunu yut ve Ey sema!, sen de kaldır." Ve su çekilip emir etkin oldu. Mevcudiyet üzere istiva edilerek/doğruluk tesis edilmiş oldu. Ve çok uzak/mesafede zalimler kavmi dendi.

Burada ne gemi ne de cudi dağı geçmemektedir.

תיבת נוח

22. Sure Tarıq

وَالسَّمَٓاءِ وَالطَّارِقِۙ١وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الطَّارِقُۙ٢اَلنَّجْمُ الثَّاقِبُۙ٣اِنْ كُلُّ نَفْسٍ لَمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌۜ٤فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ مِمَّ خُلِقَۜ٥خُلِقَ مِنْ مَٓاءٍ دَافِقٍۙ٦يَخْرُجُ مِنْ بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَٓائِبِۜ٧اِنَّهُ عَلٰى رَجْعِه۪ لَقَادِرٌۜ٨يَوْمَ تُبْلَى السَّرَٓائِرُۙ٩فَمَا لَهُ مِنْ قُوَّةٍ وَلَا نَاصِرٍۜ١٠وَالسَّمَٓاءِ ذَاتِ الرَّجْعِۙ١١وَالْاَرْضِ ذَاتِ الصَّدْعِۙ١٢اِنَّهُ لَقَوْلٌ فَصْلٌۙ١٣وَمَا هُوَ بِالْهَزْلِۜ١٤اِنَّهُمْ يَك۪يدُونَ كَيْداًۙ١٥وَاَ‌ك۪يدُ كَيْداًۚ١٦فَمَهِّلِ الْـكَافِر۪ينَ اَمْهِلْهُمْ رُوَيْداً١٧

 

1. Yemin olsun semaya ve Târığa! 2. Ve sana Târığı idrak ettiren nedir? 3. Delip geçen yıldız. 4. Mutlaka her nefesin üzerinde muhafızlık eden/bir koruyucu vardır. 5. İnsan nereden/hangisinden yaratıldığına bir göz atsın! 6. İlerleyerek dökülen bir sudan yaratıldı. 7. Omurga ile kaburga arasından çıkan. 8. Mutlak surette onu döndürüp/geri getirmeye O Kadîr'dir. 9. O gün açığa çıkar/tükenir sırlar. 10. Ne oldu ki ona öyle, ne kuvvetleri kaldı ne de yardımcısı. 11. Yemin olsun devridâim yapan semaya! 12. Yemin olsun çatlayan arza! 13. Mutlak surette o, ayrıştırıp/soyutlayan bir kelamdır. 14. Ve o, hezeyan da değildir. 15. Mutlaka onlar bir desise kurgular. 16. Ve Ben de desise kurarım. 17. O hâlde kâfirlere mühlet ver, birazda ağırdan al onları.

Not: Kuyruklu yıldızlar, bildiğimiz yıldız yapılarının aksine olağanüstü ebatta olan buz kütleleridir.

23. Sure Kar'ia

اَلْقَارِعَةُۙ١مَا الْقَارِعَةُۚ٢وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْقَارِعَةُۜ٣يَوْمَ يَكُونُ النَّاسُ كَالْفَرَاشِ الْمَبْثُوثِۙ٤وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِۜ٥فَاَمَّا مَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُۙ٦فَهُوَ ف۪ي ع۪يشَةٍ رَاضِيَةٍۜ٧وَاَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُۙ٨فَاُمُّهُ هَاوِيَةٌۜ٩وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا هِيَهْۜ١٠نَارٌ حَامِيَةٌ١١

1. O Kâr'ia. 2. Nedir Kâr'ia? 3. Ve sana gülle gibi çarpan/şiddetli ses çıkaran/Kar'ia'yı idrak ettiren de nedir? 4. O gün insanlar yayılıp/saçılan pervâne kelebekleri gibidir. 5. Ve dağlar, kabarmış yün gibidir. 6. Tartısı ağır gelen için. 7. O tatminkâr bir yaşam içindedir. 8. Ve tartısı hafif gelen içinse, 9. Onun ana(yurdu) sonsuz derinlik/hâviyedir. 10. Ve sana haviye'yi idrak ettiren nedir? 11. Alevlenen/Harlanmış ateş.

24. Sure Zilzâl

 اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَاۙ١وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَاۙ٢وَقَالَ الْاِنْسَانُ مَا لَهَاۚ٣يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَاۙ٤بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَاۜ٥يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ اَشْتَاتاً لِيُرَوْا اَعْمَالَهُمْۜ٦فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْراً يَرَهُۜ٧وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَراًّ يَرَهُ٨

1. Arz o şiddetli zelzeleyle sarsıldığında, 2. Ve yeryüzü yüklerini dışarı çıkarıp/attığında, 3. Ve insan ne oluyor ona dediği anda, 4. O gün haberlerini dile getirir arz da. 5. Çünkü Rabbin ilham vermiştir ona. 6. O gün insanlar amellerini görmek üzere dağılmış/saflar hâlinde çıkar ortaya. 7. Kim zerre kadar hayır etmişse onu görür. 8. Ve Kim de zerre kadar şer etmişse onu görür.

25. Sure Asr

وَالْعَصْرِۙ
اِنَّ الْاِنْسَانَ لَف۪ي خُسْرٍۙ
اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ

Yemin olsun asra/şu çağa!
Mutlak surette insanlık hüsranda,
Güvene sahip olup salih amellerde bulunan ve hakîkati öğütleyerek sabrı tavsiye edenler müstesna.

26. Uthra'dan Ademe

 Pinekleyip uyuyup durarak Rabbinin sana neyi emrettiğini unutma!

Hanenin/Cemâatin zürriyeti olma, âlem ile dünyevî olan/tibîlo kapsamında suçlu / günahkâr olarak anılma!

Hoş kokan nefesler ile baştan çıkaran kadınlara ilgi duyma!

Keyif veren kokuları sevme ve gece duasını / desteğini ihmal etme!

Aldatan/Hain rûhlarla / işlerle ayartan fahişeleri sevme!

Şehveti ve yalancı / sahte siluetleri sevme!

İçme! ve sarhoş olup/zehirlenerek kendinden geçip düşüncelerin kapsamında Rabbini unutma!

İçeri girerken ve dışarı çıkarken (uyurken), dikkatli ol, Rabbini unutma!

Gelirken ve giderken, dikkat et, Rabbini unutma!

Bir işi bitirdiğinde/oturduğunda ve yeni bir işe kalktığında, dikkat et, Rabbini unutma!

Dinlenirken ve uzandığında, dikkatli ol, Rabbini unutma!

Şunu (da) deme: “Ben birinci, ilk doğan evladım” her şeyin kapsamında Ben ahmaklığa / çılgınlığa karşı kanıt / şahidim.

Adem, dünyanın üzerine / âleme bak! O kesinlikle bir düşsel şeydir.

O görüntü düşsel şeydir, ona hiçbir güven duyma!

(Kitap Ginza Rabba, sayfa 84 – 32)

 

 

Enbiya 21:104
يَوْمَ نَطْوِي السَّمَٓاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِۜ كَمَا بَدَأْنَٓا اَوَّلَ خَلْقٍ نُع۪يدُهُۜ وَعْدًا عَلَيْنَاۜ اِنَّا كُنَّا فَاعِل۪ينَ
O gün semayı yazı tomarları gibi dürecek, önceden tasarlayıp / yaratmaya başladığımız gibi onu döndürüp / iâde edeceğiz. Bize ilişkin vaadtir (bu). Bak-işte! / Mutlak surette (işin) fâilleri Biziz!

27. Güncel Pdf Dosyaları

 

Dipnotlu pdf dosyası "kitap" 900Kb @ https://docdro.id/dHeOIOh
Dipnotsuz pdf dosyası "kitab" 822Kb @ https://docdro.id/9VHastn


Telif Hakları alınmıştır! Çeviri yılı: 2012-2014
© Telifli Kitap

 

Yazan/Çeviren: Mehmet Otan Alpay

 

Türkçe Çeviride Kullanılan Kitap Metinleri:

The Book of Adam (georgian) by J.-P. Mahe
Khanokh The Sky-Tripper by Jackson H. Synder II
The Book of Enoch by R.H. Charles
The Book of Enoch by Andy McCracken
Enoch by Rev. George H. Schodde, Ph.D

5 adet dosya, boyut 2.40Mb

bağlantı: https://files.fm/filebrowser#/new1;/view/vu8e4xdsb

Impressum

Tag der Veröffentlichung: 30.06.2021

Alle Rechte vorbehalten

Widmung:
Allah, O'nun dışında ilah yoktur. Hayat Kaynağı/Hep Diri (Hayy) olduğu için Kuvvetiyle Her şeyi Ayakta Tutan (Kayyum)'dur. Ne dalıp gider ne de O'nu bir uyku tutar. Semalarda/Boyutlarda ve arzda/genişlik olan yerde her şey O'na aittir. İzni kapsamına girmeden, kim O'nun önünde şefaat edip/birine yarar sağlayabilir? Karşılaşacaklarını ve geride bıraktıklarını bilir. Yaşamda kıldığı şeyler dışında O'nun ilminden hiçbir şeyin anlamını kuşatamazlar. O'na ait kürsü/hakimiyet kurduğu alan, semaları ve arzı kaplar. Bunları koruyup gözetmek, O'na yük olmaz. En Üst Derece/En Yüce (Alîy) olduğu için Azamet ve Sonsuz Büyüklüğün Sahibi (Azîm)'dir.

Nächste Seite
Seite 1 /